12 Eylül’ün has çocuğu 18 yıllık AKP iktidarı, kendi sürecinde 83 milyonluk nüfusu dijital çağın olanaklarına da dayanarak gözetlemeye başladı. Toplu ulaşımda, işyerlerinde, sokakta ve evimizde gözaltındayız. Ülke hapishaneye çevrildi; hapishane içinde yeni hapishaneler, hapishaneler içinde yeni tecrit duvarları yükseldi
40 yıldır 40 kere, bir 12 Eylül geçti üzerimizden…
Her geçen 12 Eylül bir önceki 12 Eylül’ün temellerini güçlendirerek yılları önüne kattı.
12 Eylül halkın tepesine indirilen balyozdu; ABD’ydi, NATO’ydu, Kenan Evren’di, beşli cuntaydı; Özal’dı, Demirel’di, Çillerdi, Erbakan’dı, Baykal’dı, Ecevit’ti, Erdoğan’dı… Bu demek hepsi aynı markanın adları farklı etiketleriydi. Her biri bir öncekinden güç alarak, 12 Eylül faşizminin koltuğunda baskıcı ve talancı politikayı sürdürerek var oldular. Aradan geçen onlarca yıl sonra bugün dünü aratır boyutta 12 Eylül’ü sıradanlaştırarak yenilemiştir. Sorunun aslı da buradadır.
40 yıldır 40 kere, bir 12 Eylül geçti üzerimizden…
Kürt halkının coğrafyasında kırk yıldır sürdürülen savaş, salt bölge halkının değil ülkenin tamamının belini büktü. Halk canından, malından, yerleşim yerlerinden oldu. Kimliği ve onuru postallarla ezildi. Hiç olmadığı kadar bir iç ve dış göçün pençesine düştük. Toprağımız, dağlarımız, ormanlarımız, kuşumuz ve kurdumuz bile bu imha hareketinin karşısında doğal varlığını ve gücünü kaybetti.
40 yıldır 40 kere, bir 12 Eylül geçti üzerimizden…
İnsanın temel hak ve özgürlüklerine saldırı, gözaltına alma, işkence ve tutuklamalar sıradan ve her günümüzün sıcak somut gerçekleri haline geldi. 40 yıldır bugünden düne göre değişen bir şey yok! Dün cuntanın icraatı kapsamında 650 bin kişi gözaltına alındıysa bu sayı günümüze kadar katlanarak devam etti.
Türlü yöntemlerle işkence ve öldürümler sokağa inmiş olarak ülkemiz tarihine kara bir leke olarak yazılmış halde. Biçim ve yöntemi değişse de dünden bugüne bu konuda değişen bir şey yok! Failler resmi statüleri olduğu müddetçe korunup kollandı ve korunmaya devam ediyor. Hukuk, zulmedenlerin bekasına uygun olarak yontulup yeniden ve olmadı yeniden yazılmakta. Adalet, geniş halk kesimleri için bir ölüm çığlığı halini aldı.
40 yıldır 40 kere, bir 12 Eylül geçti üzerimizden…
Emekçilerin ekonomik ve sosyal hakları için sendika, dernek, platform gibi her türlü örgütlenmesine karşı merkezi otorite her geçen yıl daha yasakçı, daha hukuk tanımaz hale geldi. Sendikasızlaştırma, kuralsız, esnek çalışma şekliyle sömürü kat kat katmerleşti. Ağır ve kuralsızlığa bağlı çalışma, iş cinayetlerini sıradanlaştırıp ‘kanıksanma’ gibi çok tehlikeli bir düzeye oturttu. Örgütsüzleştirme, yoğun sömürü ve iş cinayeti zinciri 12 Eylül’ün her devrinde uzadıkça gülen kesim sermaye ve patronlar oldu.
12 Eylül 1980’de gerçekleşen cunta koşullarının sayısal bazı verileri şöyle:
-650 bin kişi gözaltına alındı
-1 milyon 683 bin kişi fişlendi
-230 bin kişi yargılandı
-7 kişi için idam istendi. 517 kişiye idam cezası verildi. 50 kişinin idam hükmü infaz edildi. 239 kişinin idam dosyası Meclis’e sunuldu.
-171 kişinin işkencede öldüğü belgelendi. 300 kişinin ölümünün üstündeki sır perdesi hala aralanamadı.
-Cezaevlerinde 299 kişi hayatını yitirdi. 144 kişinin ölümü kuşkulu olarak kayıtlara geçti.
-Çok sayıda gazete ve derginin yayını durduruldu. Kitaplar toplatıldı, imha edildi. 400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. 13 günlük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete imha edildi.
-30 kişi siyasi nedenle işten çıkartıldı.
-3 bin 854 öğretmen, 129 üniversite öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
-388 bin kişiye pasaport verilmedi.
-30 bin kişi siyasi mülteci olarak ülkeden ayrıldı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkartıldı.
-DİSK kapatıldı. 23 bin derneğin faaliyeti durduruldu.
-937 film sakıncalı bulunarak yasaklandı.
40 yılda açlık ve yoksulluk batağına saplandık. Türk Lirası değersizleşti. 1980’de 1 dolar 76 TL iken, 40 yıl sonra yani bu gün paradan altı sıfır atılmış haliyle 7 TL sınırını aşmış bulunuyor. Emekçiler üzerindeki baskılar ve örgütsüzleştirme politikaları asgari ücreti, asgari açlık ücreti noktasına hapsetmekten öte geçememektedir.
40 yıldır 40 kere, bir 12 Eylül geçti üzerimizden…
Eğitimde örgün, yaygın özel ve devlet kurumları, basın yayın araçlarıyla kapitalist, feodal, milliyetçi, dinci eğitim ve kültür empoze edildi. Halkın kendi gerçeklerine yabancılaştırılması bu bağlamda esastı. Tepkiler açığa çıktı çıkacak derken, gerçeğin tersine algı operasyonları yönetim ve idare biçimi haline geldi. İktidara gelenler generallerin 12 Eylül’üne taş çıkartır bir gayretkeşlikle kraldan daha kralcılığını ispatladı. Kenan Evren’in elinde Kuran’la meydanlara çıktığı günden beri Kuran’ı referans alarak yönetmeye yeltenen bir siyasal İslam sonunda devlete egemen oldu.
40 yılda okullarda din dersinin kamuoyu açısından zorunlu olmaktan çıkarılması mücadelesinden Hz.Muhammed’in hayatı (Siyer), Kuran dersi gibi ayrıntılı yeni din derslerinin müfredata eklendiği aksi bir pozisyona düşüldü. Müslüman kadının örtünme özgürlüğü hakkından, erkek egemen dinciliğin ilk ve ortaokul çağındaki kız çocuklarını örtme özgürlüğüne erildi.
40 yıldır 40 kere, bir 12 Eylül geçti üstümüzden.
Akademi hallaç pamuğu gibi savruldu. Akılcılık ve sağduyu zayıfladı. Nepotizm eğitim ve bilim kurumlarını da işlevsizleştirerek maddi çıkar ilişkileri ve yolsuzlukların döndüğü alanlara çevirdi. Çürümenin kokusu 40 yılda tavan yaptı.
İşten çıkarmalar kolaylaştı, yaygınlaştı. İşsizlik kronikleşti. Bugün yani dünden bu yana 40 yılda işsiz sayısı istihdamda görünen kişi sayısını geçti. Devlet kapısında iş arayanlarda ‘iktidarın adamı olmama’ sendromuna düşüldü.
40 yılda 40 kere, bir 12 Eylül geçti üstümüzden.
Tiyatro ve müzik dahil sanatta, edebiyatta ‘star’ sistemine geçildi. Toplumcu, gerçekçi edebiyatı küçük düşürmek, karalamak için karşıdevrimci yazar ve eleştirmenler parlatıldı. Bireycilik ve post-modern bakış açısı yüceltilip reklamı yapılmaya başlandı. Sosyalist gerçekçi yazar ve yapıtları marjinalleştirme ve değersizleştirme çemberine alındı. Toplumunun okumaya yönelim ekseni değiştirildi. Halkın yamacına özde dünya yerine yanıp sönen ışıklarıyla bir gösteri dünyası inşa edildi.
40 yılda 40 kere, bir 12 Eylül geçti üstümüzden.
12 Eylül’ün has çocuğu 18 yıllık AKP iktidarı, kendi sürecinde 83 milyonluk nüfusu dijital çağın olanaklarına da dayanarak gözetlemeye başladı. Toplu ulaşımda, işyerlerinde, sokakta ve evimizde gözaltındayız. Ülke hapishaneye çevrildi; hapishane içinde yeni hapishaneler, hapishaneler içinde yeni tecrit duvarları yükseldi.
40 yıldır devam eden bir 12 Eylül faşizmini apaçık yaşıyoruz ve her 12 Eylül bir öncekinin otoriterliğini geliştirip katlayarak yaşam gücünü pekiştiriyor. Darbe ve darbe içindeki darbeler çok yönlü bir hesaplaşma çabası bizleri beklemeyi sürdürüyor.