Fabrikada pozitif vakalar çıksa da üretim kesintiye uğramasın diye ne işçi sağlığı gözetilir ne insan hakları önemsenir… Çalışın işçiler, dönsün çarklar! Ve 40 işçide koronavirüs çıkınca, yaklaşık bin işçi “karantina” adı altında hasta işçilerle birlikte fabrika çevresindeki yurtlara yerleştirilir. Bunun adına da utanmadan “Kapalı sistem çalışma” denilir.
Reklamda en zorudur; markanın üretiminde çalışan kişiyi reklam diliyle konuşturmak. Ne yapsan olmaz. Laf, gerçek kişinin ağzından laf olarak çıkar çıkmasına ama sizin kalbinize girmez. Havada asılı kalır. Laf olarak kalır. Sanki bazı reklamları da lafını söylemek için hayat bekler. Dardanel’in 8 Mart reklamını beklediği gibi…
Dardanel’in 8 Mart reklamıydı, 1570 çalışanının 1000’inin kadın olduğunu öğrenip bizi gülümseten. İçlerinden bir kadın işçi, “Dardanel bizim evimiz” diyor, bir diğeri de: “Dardanel bizim her şeyimiz!” Reklamveren yani Dardanel, bu reklamla hiç kuşkusuz; işçisine değer veren bir marka olarak beyinlere çakılmak, kalplere yerleşmek istiyordu. Üreticisine değer veren tüketicisine de değer verir. Hele bir de bin işçiniz kadınsa, marka için duygusal fayda sağlamanın tam da günüdür 8 Mart.
Reklamda “Dardanel bizim evimiz”, “Dardanel bizim her şeyimiz” diyen işçilerin hakikiliği, sempatikliği ve sıcaklığıydı sözlerdeki reklam dilinin yapaylığını ve soğukluğunu eriten, lafı havada asılı bırakmayan ve markayı kalbinize götürüveren… Sonra bütün kadın işçiler kollarını birbirine kavuşturuyor, hep birlikte meydan okurcasına gülümsüyorlardı. Siz de gülümsüyordunuz. Size de iyi geliyordu kadınları öyle görmek… Reklam filminin son sözü geliyordu sonra: “Dardanel’i Dardanel yapan ne varsa 1000 kadın çalışanımızın emeği var! İyi ki de var!”
Gel gör ki, reklam dediğin aslına uygun değilse, hayat karşına dikilip, ev kimin evi, kim kimin her şeyi diye hesap sorar reklamverenden de, reklamcıdan da. Çok değil, üç gün sonra 11 Mart gelip çatacak ve “Evde kal” çağrıları yapılacaktır. Yığınlarca işçi gibi Dardanel işçisi de evde kalamayacaktır. Ev dediğimiz, işçilerin kendi evleri… “Dardanel işçilerinin evi” değildir haliyle… Reklam icabıdır o… Hamaset de bir yere kadardır. Reklamlar bitti.
Fabrikada pozitif vakalar çıksa da üretim kesintiye uğramasın diye ne işçi sağlığı gözetilir ne insan hakları önemsenir… Çalışın işçiler, dönsün çarklar! Ve 40 işçide koronavirüs çıkınca, yaklaşık bin işçi “karantina” adı altında hasta işçilerle birlikte fabrika çevresindeki yurtlara yerleştirilir. Bunun adına da utanmadan “Kapalı sistem çalışma” denilir. Böyle bir yasal düzenleme mi var? Sabah fabrikaya çalışmaya, akşam yurda yatmaya… İşçilerin “ev”i algısından “çalışma kampları”na dönüşüveren bir marka… Bu ne yaman bir çelişkidir! İşçilerin hepsine, temaslılara, temaslıların temaslılarına test yapılmıştır? Bilmiyoruz. Ve yok mudur Dardanel işçilerinin bir sendikası? Nerede Dardanel işçilerine sahip çıkacak “hızlı ve cesur” sendikalar?
Ya, Çanakkale Belediye Başkan Yardımcısı İrfan Mutluay’ın “Bir tarafta halk sağlığı, bir tarafta bayram öncesi işsiz kalacak insanlar vardı. Çok düşünemeden, yoğunluk içerisinde bir karar almak zorunda kaldık. Gelen itirazları değerlendirip revize edebiliriz” açıklaması? “Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça!”
Dardanel işçileri köle değildir! Bazen, şimdi bile geç kalır! “Kapalı sistem çalışma”dan hemen-şimdi; ne kadar hızla dönülürse Dardanel işçisinin sağlığıyla, canıyla, onuruyla oynamanın önüne geçilir. Dardanel, işçinin evi değil, işyeridir. Bırakın, işçiler “kendi” evlerine gitsinler. Patronlar ne zaman hatırlayacaklar “Ücretli izin” diye bir şey olduğunu? İşçilerin sağlığı için üretimin durdurulabileceğini? Üretime ara verilebileceğini? Reklamla değil, bunları yaptıklarında markalarının değerinin artacağını? İşçisine değer vermeyen bir markanın hayatlarımızda yeri olmayacağını…
Görseller, Dardanel’in 8 Mart reklam filminden alınmıştır.
Meraklısına: https://www.youtube.com/watch?v=drc1-GURZPM
Can Kartoğlu: Ajans Ada’da reklam yazarlığı, Repro’da yaratıcı grup başkanlığı, Mucizeler Dükkânı’nda ajans başkanlığını 1984-2012 yılları arasında yaptı. Üç kitabı var: Annem Sizi Derse Bekliyor (İletişim Yayınları-2004), Sahanda Yumurta-12 Eylül’ün Kahramansız Hapishane Hikâyeleri- (Postacı Yayınları-2014), Safder (Zonguldak Kültür ve Eğitim Vakfı -ZOKEV Yayınları-2018). Ayrıntı Yayınları’nın Yakın Tarih dizisinden çıkacak olan son kitabı “Ereğli İşçi Hikâyeleri” sonbaharda okurla buluşacak.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.