Yaşamını sürdürmek için, bu nedenle bir gelir elde etmek için çalışan her emekçi için işyeri, ekmek kapısı olan her yer aslında bir hastalık ve cinayet mekânıdır
E. Hobsbawm, her atölye işyeri bir başkaldırı, bir isyan mekânıdır/merkezidir demişti. Doğrudur. Ama erken dönem “olayları” olarak Soma’dan Sakarya’ya bakarsak, her atölye işyeri yaşamını sürdürmek için burada çalışanlar için de bir kırım, kıyyam ve cinayet merkezi/mekânıdır.
Kader ve fıtrat diyenlerin hayatta kalmak için özel “insanlar” istihdam edip, özel beslendikleri dönemde.
Açlığın kokusunun sindiği işyerleri birer mezar olurken, bunu duyurmamak için özel “iletişim” uygulaması bulanlar, Darvinist ve Malthusyen bir uygulama konusunda pervasız davranmaktan kaçınmamaktadırlar.
Emekçilerin naif inanç duygularını istismar edip, kendileri için uygun görmedikleri, dünya kadar para harcayıp, yaşamlarını sürdürmek için kader ve fıtrata itiraz edip hayata tutunmak isterken onlara imamları gönderip, şükür demelerini istemeleri kadar ahlaksız utanç verici bir şey olabilir mi? Oluyormuş?
Yaşamını sürdürmek için, bu nedenle bir gelir elde etmek için çalışan her emekçi için işyeri, ekmek kapısı olan her yer aslında bir hastalık ve cinayet mekânıdır.
Yıllar önce, sendika.org’da yazdığımız bir yazıdan devam edelim mi?
Kapitalist dünyada haksız rekabeti önlemek için kurulmuş olan Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ/ILO) çok gecikmiş bir şekilde yakın zamanlarda birer cinayet olan “iş kazalarını” gündeme almaya başladı. Veriler derlemeye ve yayınlamaya başladı. Hoş, bu veriler de grev verileri gibi nadir olarak derlenip yayınlanmaktadır. Bu da sınıfsal bakışın ve duruşun itirafından başka bir şey olmasa gerek!
1990’lı yılların ortasında Dünya’da yılda ortalama 1,2 milyon civarında emekçinin iş “kazası” nedeni ile “öldüğünü” ifşa eden UÇÖ/ILO, izleyen yıllarda bu sayıyı 2 milyona çıkarmak zorunda kaldı. Bu aslında şunun da itirafıdır: son çeyrek yüz yılda iş kazaları nedeni ile sermaye cephesi yaklaşık 50 milyon işçinin ölümünü kabul etmektedir. Bu sayı 20. yüzyılın savaşlarındaki kayıplar ile karşılaştırıldığında çok daha anlamlı olur.
UÇÖ/ILO raporlarına göre, daha vahim olanı ise her yıl iş kazası ve meslek hastalığından etkilenenlerin sayısının ortalama 300 milyon işçi olmasıdır. Bunun anlamı ise “küreselleşme” olarak tarif edilen son çeyrek yüz yılda 7,5 milyar işçinin iş kazası ve meslek hastalığı ile karşı karşıya olmasıdır. Bu sayının ne kadar anlamlı olup olmadığını anlamak için Dünya nüfusu ile karşılaştırmak gerekir!..
Aşağıdaki iki tablo bize işyerlerinin ne kadar hastalık ve cinayet kokan yerler olduğunu gösteriyor.
Kaynak: ÇSGB, Çalışma Hayatı İstatistikleri 1998, Ankara, 1999; SSK Yıllıkları, Petrol-İş Yıllıkları.
*) Tüm sektörlerde (tarım, sanayi ve hizmet). Yıllara göre oransal farklılıklar göstermekle birlikte Türkiye’de grevlerdeki kayıp işgününün büyük bir bölümünü sanayi sektöründe meydana gelen grevler oluşturmaktadır. Örneğin 1984-1994 döneminde grevlerde kaybolan işgününün yaklaşık %89’u sanayi sektöründe meydana gelmiştir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.