Bazı TC yetkilileri “Bizi burada da Rusya ile karşı karşıya getiriyorlar” serzenişinde bulunsalar da TC “birader”Azerbaycan’ın uzun zamandır yanında yer almaktan çok neredeyse ne yapacağını dikte eden tutumuyla zaten bu işin içinde
Savaşı kimin başlattığının gerçekte hele hele savaşın devam ettiği bir zeminde pek bir anlamı olmayabilir. Hiç bir zaman bu sorunun yanıtını da bulamayabiliriz. Fakat bir kaç gündür devam eden kısmen sakinleşen, bu yazının hazırlandığı Perşembe sabahı tekrar hareketlenen Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki çatışmada olay her ne kadar çok boyutlu olsa da kimin ne tür saiklerle zaten uzun zamandır var olan gerilimi hareketlendirdiği önemli. Elbette bu otomatik olarak başlatanın bitirebileceği ve istediği sonucu elde edebileceği anlamına gelmez. Ayrıca savaşın neden şimdi ve rutin bölge Dağlık Karabağ dururken daha kuzeyde Tavuş’ta zorlandığı ise ayrı birer soru olarak eklenmeli.
Bölgede barıştan bahseden ve karşılıklı diyalog isteyen kesimlerin varlığının azlığının farkında olarak önce her iki ülkedeki genel tabloya kısaca bir göz atıp sonra yukarıdaki sorulara yanıt aramaya çalışalım.
Evet Aliev yönetimi bir hanedanlık. Demokrasinin uzun zamandır/hep göstermelik olmaktan ileri gitmediği memleketimizde yerleştirilmeye çalışılan rejime örnek bile olduğu söylenebilir. Gençlerine bir gelecek vaat etmeyen, varsa yoksa Ramil Safarov davasındaki gibi1 rezilliklerle anılan bir ülke. Bir de tabii Dağlık Karabağ sorunu üzerinden şekillenen gerilimin barışçıl bir çözüm aramaktan çok şiddetle sürdürülmesinde yarar gören bir despot.
Son yıllarda Azerbaycan ekonomisinin en azından geniş halk kesimleri açısından pek iyi gittiği söylemez. Petrol fiyatlarının düşmesinin yanı sıra yaygın yolsuzluk bunu sağlayan faktörlerden.
Ama asıl önemlisi ülkenin kaynaklarının kapitalist aklın zimmetine geçirilmiş bir tarzda yönetiliyor olması. Başta basın özgürlüğü olmak üzere bir çok hakkın kısıtlandığı ülkede olan bitenden hoşnut olmayan insanlar da var. Zaman zaman protestolarla bunu gösteriyorlar. Devlet tabii benzer bir çok despotik rejimde olduğu gibi sokağa çıkanları şiddetle bastırıyor. Nitekim çatışmaların yaşandığı süreçte “devlete destek maksadıyla” sokağa çıkanları, “savaş çağrısı” yapanları dahi polis şiddet kullanarak dağıttı. Basın yaşanan çatışmayı zafer diye sunarken geniş kitlelerin “Ermeni karşıtlığı” üzerinden ajite edildiği, TC’deki ırkçı anlayışın buralarda da kök salmaya çalıştığından bahsetmek mümkün.
Azerbaycan askeri ve politik olarak TC, Rusya ve ABD (İsrail) arasında gelip giden bir ülke. Çin’in son yıllarda bölgeye ilgisi artmakla birlikte henüz Azerbaycan siyasetinde zorlayıcı bir pozisyonu yok. En temelde Azerbaycan cephesinde başta Aliev hanedanlığı olmak üzere savaştan hoşnut olacak kesimin çokluğu görünür bir gerçek. TC ve Rusya’nın bölgedeki etkinlikleri nedeniyle başka güçlere göre çatışmanın başlatılması ve bitirilmesi anlamında kuşkusuz daha belirleyici olacağı görülebilir. Burada Putin yönetiminin Azeri ve Ermeni liderlerle ilgili tutumunu etkileyebilecek bir olayı da not etmekte yarar var. Rusya’da 24 Haziran’da daha önce salgın nedeniyle ertelenen Zafer Günü kutlamaları yapıldı. Hem Aliev hem de Paşinyan davet edilmelerine rağmen bu kutlamalara yine koronayı gerekçe göstererek katılmadı. Bunun Kremlin tarafından pek de hoş karşılanmayacağını tahmin etmek zor değil…
Ermenistan’da 2018’de iyi planlanmış bir halk ayaklanmasına dayanarak gerçekleşen iktidar değişikliği süreci (yani yaygın adlandırmayla “Kadife Devrim”) bazı reformlar ve tasfiye politikalarıyla sürüyor. İcraatın başındaki Başbakan Paşinyan’ın sıkıntıları da var. Geçtiğimiz haftalarda kısaca bu sorunları şöyle tarif etmiştim:
“Ermenistan, giderek artan ölçüde Rusya, Çin ve ABD arasında bir çekişme alanı olma özelliği gösteriyor. Aynı zamanda komşu İran, “düşman” TC ve Azerbaycan’la çevrili olmak ister istemez rahat soluk alıp vermeyi zorlaştıran bir pozisyon olsa gerek. Halkına iyi bir gelecek hayali çizemeyen Aliyev yönetiminin olmayan demokrasisini sürdürebilmek için Karabağ sorunu üzerinden daima bölgede savaşı motive eden bir tutum içerisinde olması, artık bu iktidarın doğası gereği denilse yeridir. Bunun gereği olarak son haftalarda artan ölçüde Dağlık Karabağ bölgesi sınır hattında ateşkes ihlalleri yaşanıyor. Bunun Ermenistan tarafına yansıması Paşinyan’ın da dahil olduğu milliyetçi hamasetin yükseltilmesiyle sonuçlanıyor. Aynı şeyin TC tarafından nedeni çok da anlaşılmaz bir tarzda bugünlerde yine ortaya atılan “Ermeni iddialarına karşı alınacak tedbirler” salvosu zemininde büyümesi kaçınılmaz.
Paşinyan’ın açmazları burada başlıyor. Tasfiye etmeyi iddia ettiği güçler önemli ölçüde Karabağ savaşı zemininden beslenip türeyen kesimler. Bir ideolojileri varsa bu da çoğu zaman işlenen suçlar için uygun bir perde olan milliyetçilik. Paşinyan’ın bu kodaman takımıyla hesaplaşabilmesi için onların ideolojik zeminini tartışma konusu yaparak aynı zamanda Karabağ sorununu çözmenin yollarını bulması gerekiyor. Yani bir nevi geçmişle hesaplaşma. Yoksa sorunun kendisi gibi o sorundan beslenen kesimlerin Paşinyan’ın başına daha çok çorap örme kudreti taşıdığı aşikar.”2
Yakın zamanda gerçekleşen çatışmanın Paşinyan’ın özellikle Korona salgını karşısındaki başarısızlığını örtme gibi bir işlevi ister istemez oldu. Ermenistan basını da “zafer” ilan etti. Aynı zamanda milliyetçi kesimlerin bitlerinin kanlandığı görüldü. Tıpkı TC’ye hakim olan rejimin mensupları ya da Azeri muadilleri gibi onlar da yeni haritalar yayımlamaya, paylaşmaya başladılar. Barışmak, konuşmak yerine böylesi onlara daha hoş geliyor. Ne kadar düşman görünseler de aslında aynı mantık düzleminde yer aldıklarını söylemek abartılı olmaz. Nitekim gerek Azeri gerekse Ermeni tarafında politikacılar maalesef “bir karış toprağı dahi tartışma konusu yapmayız” dan çok ileri gidemiyor. Paşinyan iktidara geldikten sonra bazı pozitif mesajlar verse de kısa zamanda o da çözümsüzlüğe oynayan kampta yerini aldı. Dağlık Karabağ sorunu ile ilgili AGİT Minsk Grubu’nun somut önerileri (Azerbaycan’a 5 bölge iade edilirken 2 bölge Dağlık Karabağ’da kalacak.) toprak açısından her iki tarafta da bazı fedakarlıklar getirdiği için maalesef bunları tartışma konusu yapmıyorlar. Çünkü her iki tarafın da devlet aklı milliyetçilik zemininde ajite edilmiş topluluklar üzerine oturuyor.
Bu çatışmanın bir başka boyutu ise 2016’dakine benzer bir biçimde yeni teknoloji silahların sınanması oldu. 2016 Dağlık Karabağ hattındaki dört günlük çatışmada İsrail SİHA’ları karşısında etkisiz Ermenistan savunması bu kez görece başarılıydı. En azından aralarında 30 milyon dolarlık bir ‘İHA Elbit Hermes 900’ olmak üzere 13 İHA düşürüldüğü duyuruldu. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGÖ) de Ermenistan’ın ortağı ve silah tedarikçisi olan Rusya’nın bu işten kendine bir pay çıkarması mümkün. Belki de Suriye’de İsrail’e karşı kullanılmayan sistemler kısmen de olsa burada devrede. Ayrıca ilk defa Ermenistan’ın kendi yapımı İHA’ları bu çatışmada kullandığı; Azerbaycan tarafından yüksek rütbeli kişilerin bu yolla öldürüldüğü duyuruldu. Ek olarak Ermenistan tarafının hackerlar aracılığıyla Azerbaycan’a ait çeşitli sitelere sanal saldırı gerçekleştirdiği de basınla paylaşıldı.
Bütün benzer hikayelerde olduğu gibi her iki taraf da önce diğerinin saldırdığını söyledi. Çatışmanın olduğu coğrafya Ermenistan’ın kuzeyinde. Azeri kuvvetlerinin daha önce de bu bölgede arazide daha yüksekte bulunmanın avantajıyla zaman zaman taciz atışları yaptığı ölen ve yaralananlar olduğu bilgisi basına yansırdı. Kısaca burada çatışmanın Ermenistan açısından avantajlı olduğu pek söylenemez. Ama bu yer aşağı yukarı Gümrü ve Kars’la aynı paralelde. Bugünlerde sağı solu fetihle kafayı bozmuş olan TC aklının uzun TANAP hattı yerine TC için önemi giderek artan Azeri gazını, petrolünü kestirmeden getirsek fena olmaz hülyaları kurmayacağını kim söyleyebilir? Bir de Türk Akımı-2 gibi hatların ABD yaptırımı tehdidiyle karşı karşıya kaldığını düşünürsek. Kaldı ki ve de gerçekte de postmodern karakterli yeniden paylaşım savaşının kaçınılmaz olarak buradaki çatışma da bir parçası. Bazı TC yetkilileri “Bizi burada da Rusya ile karşı karşıya getiriyorlar” serzenişinde bulunsalar da TC “birader”Azerbaycan’ın uzun zamandır yanında yer almaktan çok neredeyse ne yapacağını dikte eden tutumuyla zaten bu işin içinde. Neden şimdi sorusunun da muhtemel yanıtı burada yani Libya, İdlib ve Kobani’de yatıyor. ABD-İngiltere desteğini almış bir TC’nin burada da yeni bir cephe açmayacağının maalesef herhangi bir garantisi yok. Burada söz konusu olan sadece Ermenistan’a stratejik önem atfeden Rusya’nın geriletilmesi, Kafkasların hareketlendirilmesi değil öncelik İran’da yönetim değişikliğinin zorlanması olmak üzere Çin’in yolunun kesilmesi de gündeme gelir.
Rusya, başlatma işini bir kenara bıraksak da çatışmanın bitirilmesinde kuşkusuz en etkili güç olacak. Rusya başından beri her iki tarafı sakin olmaya çağırıyor ama çok da zorlayıcı olmuyor. Şimdilik çatışmaları tamamen bitiremedi ya da bitirmek istemedi denilebilir. Belli bir politik beklenti üzerinden adımlarını attıkları/atacakları net olan bir durum. AGİT Minsk Grubu ise geçici de olsa uzlaşmanın diplomatik çeperini sağlayacak gözüküyor.
Yine de şimdilik kaydıyla mevcut çatışmanın derinleşmesine bölge güçlerinin izin vermesi olası gözükmüyor. Tarafların da bu savaşı daha da şiddetlendirmeye hevesli olduğu söylenemez. Fakat problemin kronik olarak varlığının her iki tarafın devlet aklının yararına işlediği ve iki ülke arasındaki ilişkileri sürekli gerilimde tutacakları da ön görülebilir.
Neyse ki her iki ülkede de sorunları barışla; görüşerek, konuşarak hatta sınırları ortadan kaldırarak, birlikte yaşayarak çözmeyi isteyen insanlar var. Bu insanların şimdilik sayıları az. Ama başaracaklar, umudumuz onlar…
1İsteyen bu bağlantılardan olayın geçmişi ve bugün geldiği duruma göz atabilir:
https://m.bianet.org/bianet/dunya/140670-yeni-bir-ulusal-kahraman
2http://bianet.org/bianet/siyaset/226336-kadife-devrim-epriyor-mu
Kaynak: Siyasi Haber
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.