Taşralı tüccar zihniyeti ve sonradan görme kentli rantiyeci bir yaklaşım ile yöneticilik yapmanın ve dahası siyasi iktidar ile iş tutmanın iflasa sürüklediği futbolda ve çoğu spor alanında sona yaklaşmış bulunmaktayız
Futbol kulüplerini bankalara teslim eden anlaşmalar sonrası şimdi de kulüplerin satışı yüksek sesle dile getirilmeye başlandı.
Gazeteci Taylan Büyükşahin’in futbol kulüplerinin Bankalar Birliği ile yapılan yapılandırma anlaşması sonrasındaki gelişmeleri değerlendirdiği yazısında sermaye çevrelerinde, kulüplerin satışı için tüm ortamın hazır olduğunu, Çin’den mi, Rusya’dan mı yoksa Körfez ülkelerinden mi futbol kulüplerine yatırımcı geleceğinin tartışıldığını belirtti.
Büyükşahin’in söz konusu değerlendirme yazısında şöyle diyor: “Şu anda futbolun en önemli sorunu ise çeviremediği borçları. Çok sayıda kulübün iflas noktasına geldiği herkesin kabul ettiği bir konu… Şirket statüsünde yönetilen spor kulüpleri için, tipik bir sanayi kuruluşu gibi ‘İflas edip kepenk kapattı’ demek mümkün değil. Hâl böyle olunca bu çevrilemeyen borçlar, güç odaklarının futbola yeni sızma alanı olacağa benziyor. Bu borçlar artık, asırlık Türk futbolunda kökten değişime yol açacak.”
Bilindiği üzere Türkiye Bankalar Birliği, Türkiye Futbol Federasyonu ile birlikte kulüplerin çeviremedikleri borçlarını yapılandırmak için harekete geçmişti. Bununla ilgili gerekli prosedürler çoktan gerçekleşmiş, anlaşmalar imzalanmış ve paralar ödenmişti. Ama bu dahi kanayan yarayı tedavi etmeye yetmedi. Çünkü pervasızlık tüm hızıyla devam etti. Örneğin transferler hiç yavaşlamadı. Sanki gizli bir el kulüplerin plansız şekilde hareket etmesi için sürekli bastırıyor.
Sonuç olarak “faturasını dahi çeviremeyen kulüplerin satışı için tüm ortam hazır.” İş, siyaset ve spor dünyası kulislerinde konuşulan konu, kulüplere ve özellikle futbol kulübü haline getirilen kulüplere “Çin’den mi, Rusya’dan mı yoksa Körfez ülkelerinden mi yatırımcı geleceği üzerine…”
Peki ya altyapılar? Birincisi içine düşülen bu durum altyapıları gerektiği biçimde işlevsel hale getirmemiş olmanın ve daha önemlisi kulüplerin geleceğine açısından stratejik bir öneme sahip olmamasının sonuçlarıdır. İkincisi bundan sonraki süreçte aynı şekilde devam etmeleri için sıcak para gerekeceğinden, bu sıcak paranın da ancak bazı finans çevrelerinden sağlanabileceği yaklaşımı üstyapıların yeniden şekillenmesi anlamı taşıyacaktır. Altyapılar ise bundan sonraki süreçte çok daha farklı bir iş kolu olacaklardır. İyi mi olacaktır? Kötü mü olacaktır elbette zaman gösterecektir. Ama çoğu çocuğumuz ve gencimiz için zaten kapalı olan o altyapı kapıları, tamamen kapanacaktır.
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu ise ‘Spor Kulüpleri ve Federasyonları Çalıştayı”nda şunları söylemişti: “Mevcut durumu iyi analiz etmeliyiz ve bu endüstrinin dinamolarından biri haline gelmek istiyorsak, analitik bir perspektifle futbola bütüncül bir bakış açısı getirmek mecburiyetindeyiz. Sorunların çözüm yollarını enine boyuna tartışmak zorundayız. Mevcut ortaklıkların ve mevcut varlıkların değerini artıracak stratejiler artık üretilmelidir. Reklam ve sponsor gelirlerini, maç başı gelirleri artıracak eylem planları hayata geçirmeliyiz. Sponsorlar, spor ekonomisinin yapıtaşlarıdır. Türk sporu, muhtelif nedenlerle son yıllarda büyük sponsorların bir bölümünü kaybetti. Küresel rekabette, özel sektörden gelecek destek her daim ivme kazandırır. Bu açığı sadece devlet üzerinden kapatmaya çalışmak, devleti en büyük sponsor yapar ki bu da sürdürülebilir bir sistem oluşturmak için rasyonel bir adım değildir. Sponsorların sistemden çıkış nedenleri doğru analiz edilmeli ve onlar yeniden sektöre kazandırılmalıdır.”
Ve yine aynı düzlemde devam etmişti: “Almanya, Fransa, İngiltere gibi; idari, mali ve sportif yönden bir yeniden yapılanma sürecine girilmesi gerektiği artık su götürmez bir gerçek… Özellikle futbolumuzun artık kendi değerini, idari, mali ve sportif anlamda çağdaş ve gerçekçi yöntemlerle, uluslararası bakış açısına uygun strateji ve planlarla şekillendirmesi gerekiyor. Çünkü global çapta sportif başarının, finansal ve idari disiplinle eş zamanlı gerçekleştiği bir çağda yaşıyoruz. Kulüplerin idari ve mali disiplini yakalamaları için, liyakat sahibi kimselerin yönetim kadrolarına dahil edilmesi gerekiyor. Öte yandan ülkemizde kulüp yapıları, Avrupa’da hatta dünyada eşine pek az rastlanır bir çeşitlilik gösteriyor. Dernek, anonim şirket, müessese, branş ve belediye kulüplerimiz var. Bu durum, yasal anlamda sorunları da beraberinde getiriyor. İnşallah, milli irademizin tecelligâhı Gazi Meclisimiz, üzerine çalıştığı bizim de teknik ve veri desteği verdiğimiz ‘Spor Kulüpleri ve Federasyonları Yasası’yla bu konuyu yakın bir zamanda gündemine alacak.”
Bilindiği üzere “Spor Kulüpleri Yasası” uzun zamandır çeşitli dönemlerde tartışılan bir konu başlığı ve Türkiye’deki spor kulüplerinin yapısını doğrudan ilgilendiriyor.
Ülkemizde futbol kulüpleri genellikle dernek statüsünde sportif etkinliklerini sürdürüyor. Kulüpler bunun yanında sermaye piyasalarına açılmanın bir aracı olarak şirketleşmeyi tercih ediyor. Şirketleşmek aynı zamanda dernek statüsünden de kurtulmak anlamına geliyor.
Futbol kulüpleri oluşturdukları bu yapı sayesinde bir taraftan dernek olmanın getirdiği çeşitli avantajları kullanırken, diğer taraftan kurdukları veya ortak oldukları şirketler sayesinde, derneklerin sınırlı olarak yapabildiği veya hiç yapamadıkları geniş çaplı ticari faaliyetlere girişiyor.
Buna göre; 3813 sayılı Türkiye Futbol Federasyonu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 27. maddesi ile Profesyonel Futbol Talimatı’nın 52. maddesi hükümlerine göre spor kulüpleri, profesyonel takımlarını Türk Ticaret Kanununa göre kuracakları veya kurulmuş anonim şirketlere devredebilir; bu şirketler aracılığıyla ticari faaliyetlerde bulunabilir, profesyonel futbol faaliyetlerini sürdürebilir konuma gelmişlerdir.
Spor kulüplerinin bütünüyle bir şirkete dönüştürülmesi kulüplerin büyük sermaye grupları tarafında alınıp, satılabilmesinin de yolunu açacak.
Peki, “Hayırlı olsun” diyelim mi? Unutmayınız satılan veya özelleştirilen her kurum ve her yapı artık özündeki değerini öyle veya böyle yitirir. Kârlı bir yatırım aracına dönüştürülen her şey coğrafik özelliklerini ve kültürünü kaybeder.
Aslında hayatta hiç bir şey tesadüf değildir. Türkiye futbol pazarı karlı bir yatırımdır. Ancak bu pazarı da tıpkı diğer pazarlarımızda olduğu gibi yeterince işletememiş olmamız nedeniyle sözde küresel piyasa adına yabancılara teslim etmek durumunda kalacağız. İşte asıl konu o pazarı bilerek ve isteyerek kaptırılmasını sağlamış olmamızdır. “Oh… Böyle daha iyi olur, hiç olmazsa futbolumuz gelişir” diye düşünenlerin hangi futbolumuzun gelişeceğini de iyi düşünmelidirler.
Yukarıda yazılanlar pandemiden önceki süreçler ile ilgiliydi. Pandemiden sonra çok daha hızlı ve olumsuz gelişmelere tanık olacağız. Kulüp gelirlerinin düşmüş olması, birkaç aylık gelir yoksunluğu herkesi panik havasına sürüklemiş durumda. Borçların anapara bir yana faizlerinin dahi ödenememesi gündemde. Sonun başlangıcı, başlangıç olmaktan çıkarak sona dönüşmeye başlayacak.
Türkiye spor ve özellikle futbol kulüpçülüğü kendini olması gerektiği düzeyde kamucu veya serbest piyasacı temelde tercihini tam olarak yapmamış olması bir yana, sözde tercih ettiği piyasacı modelin, gerçek anlamda gereklerini ve davranışlarını yerine getirme becerisi ve davranışından yoksun bir şekilde günü kurtarmanın peşinde olmuşlardır. Taşralı tüccar zihniyeti ve sonradan görme kentli rantiyeci bir yaklaşım ile yöneticilik yapmanın ve dahası siyasi iktidar ile iş tutmanın iflasa sürüklediği futbolda ve çoğu spor alanında sona yaklaşmış bulunmaktayız.
Kurtuluş dedikleri ise muhtemelen şirketleşmenin ve borsada işlem görmenin açmış olduğu yol ile başta kültür yoldaşlığının pek hevesli olunduğu petro-dolar sahiplerine, kulüplerin bir kısmının satılmasıyla çözümlenecek veya arzulanan şekilde amacına ulaştırılacak gibi durmaktadır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.