Siyahların sporculuk dışındaki rollerine dair bir giriş yazısı: Raheem Sterling haksız mı?

Irkçılık gizli ve açık olmak üzere sürdürülür. Diğer tüm ayrımcılık konularında olduğu gibi. Futbolda ve birçok spor dalında tribünlerde açık ırkçılığın her türlüsüne tanık oluyoruz. Yaşadığımız süreçte, Avrupa başta olmak üzere siyah teknik direktörlere yönelik gizli bir ırkçılığın sürdürüldüğünü de biliyoruz

Siyahların sporculuk dışındaki rollerine dair bir giriş yazısı: Raheem Sterling haksız mı?

Muhtemelen düşünmüş olabilirsiniz… Tüm dünyada özellikle atletizm sporunda üst düzey siyah atlet/sporcu sayısı açık ara öndedir. Bu birçok spor dalında, özellikle siyahi nüfusun, beyaz nüfus açısından çok daha az olduğu Amerika, Avrupa kıtası ülkelerinde oransal kıyaslama açısından değerlendirildiğinde atletizmi aratmayacak düzeyde yüksektir.

Başta İngiltere olmak üzere, Avrupa ülkelerinde siyah sporcu sayısı özellikle futbol açısından neredeyse beyaz oyuncu sayısına denktir. Belki hala eşit sayıda değillerdir ama özellikle üst düzey yarışmacı takımlarda yer alan oyuncuların, Avrupa siyah/beyaz nüfusu kıyaslamasında oransal açıdan ciddi boyutlarda yüksektir. Lakin sporculuk açısından ulaşılan bu düzey, spor yöneticiliği ve teknik direktörlük, menajerlik gibi diğer spor aktörleri bağlamında son derece düşük düzeydedir.

Sporculuk bağlamında ulaşılan oran ve başarı bir yönüyle bakıldığında, sadece siyahların mücadelesi ve başarısı ile ilgili bir sonuç değildir. Bu, yarışmacı ve endüstriyel sporun ve özellikle futbolun siyahlara ihtiyaç duymasının bir sonucudur. Kazanmanın, para kazanma ile eşitlendiği, para kazanmanın ise kazanmaya endekslendiği bir piyasa aynı zamanda oyuncu pazarını da değiştirdi. Ve siyahlar ırklarının da verdiği bazı bedensel ve atletik özelliklerini, teknik kapasite gelişimleriyle besleyerek, bu pazarda ciddi yer bulmaya, daha doğrusu pazar sahiplerinin işine yaramaya başladılar. Yani üretim araçlarına sahip olanlar, üretim ilişkilerini değiştirerek, üretim ve tüketimi yeniden biçimlendirdiler. Siyahiler bu nedenle futbolda daha çok yer buldu… Amerika’da çok daha önceleri siyahların basketbolda yer bulmaları da aynı sürecin doğal sonuçlarıdır. Tıpkı çiftliklerde çalışan kölelerin, çiftliklerin kapanmaya başlaması, tarımın makinalaşması, sanayileşmesi ve açılan fabrikalarda istihdam edilecek ucuz ve yoğun işgücüne olan ihtiyacın karşılanması için klasik anlamda köleliğin sona erdirilip, başka tür bir köleliğe geçişte olduğu gibi.

Bu konuyu burada keserek, girişte “Hiç düşündünüz mü?” derken işte bu sürecin halen daha siyah teknik direktörler konusunda tamamlanmamış bir süreç olduğunu ve zamanı gelince, üretim ilişkilerinin bir gereği onun da tam anlamıyla gerçekleşeceğini söylemeye çalışıyoruz.

Epey zamandır, en az iki veya üç nesil siyahi oyuncu dünyada ve özellikle Avrupa’da üst düzey takımlarda, üst düzey oyuncular olarak yer almışlarken, neden ve niçin teknik adamların arasında siyahiler yok denecek kadar az? Nedeni basit. Çünkü teknik adam piyasası ve pazarı için siyah teknik adamlara henüz ihtiyaç yok. Futbol finans kapitalin, yani futbola yönelik para ticaretinin daha kârlı bir iş olması için, teknik adamlar açısından siyah teknik direktörlere şimdilik ihtiyacı yok… Olursa işler hemen değişmeye başlar.

Irkçılık gizli ve açık olmak üzere sürdürülür. Diğer tüm ayrımcılık konularında olduğu gibi. Futbolda ve birçok spor dalında tribünlerde açık ırkçılığın her türlüsüne tanık oluyoruz. Yaşadığımız süreçte, Avrupa başta olmak üzere siyah teknik direktörlere yönelik gizli bir ırkçılığın sürdürüldüğünü de biliyoruz. En azından istatistik böyle söylüyor. İstisnai birkaç örnek ise durumu kurtarma adınadır.

Örneğin bu anlamda İngiltere örneğinden yola çıkarak, “2018 yılında Futbol Federasyonu, eşitlik eylem planında” lider pozisyonundakilerin yüzde 5’inin ve İngiltere koç personelinin yüzde 13’ünün BAME (Birleşik Krallıktaki Siyah, Afrikalı, Asyalı, Etnik Azınlıkların) oluşturduğunu açıklamış olduğunu belirtelim. Bu sayılar, Birleşik Krallık’ta yaşamakta olan BAME nüfusu ile kıyaslandığında ne demeye çalıştığımız çok açık anlaşılmaktadır. Söz konusu eylem planında Federasyon’un 2021 için liderlik rolleri için yüzde 11 ve koçlar için yüzde 20 hedeflerini “belirlemiş” olduğunu ifade edersek bunun olumlu bir çalışma veya proje olmasına rağmen, zorunlu bir değişime işaret ettiğinin de altını çizelim. Bu oran Birleşik Krallık’ta yaşayan İngiliz olmayan İngiliz vatandaşlarının nüfusuna denk gelen bir orandır.

Sözü Raheem Sterling’e bırakarak yazıyı sonlandıralım. İngiliz futbolunda yöneticiler ve teknik direktörler arasında daha fazla siyahi, Asya ve azınlık halktan insanların yer alması ve onlara eşit fırsatlar sunulması gerektiğini söyledi Sterling. Eski İngiliz futbolculardan teknik direktör olan Steven Gerrard, Frank Lampard, Sol Campbell ve Ashley Cole arasında karşılaştırma yapan Sterling, “Gerrard, Lampard, Campbell ve Cole gibi isimlere bakın. Hepsinin İngiltere’de çok büyük kariyerleri vardı ve İngiltere için oynadılar. Hepsi üst düzey teknik direktör olabilmek için çok çalıştı ama bu dördünden eşit fırsatlar verilmeyen iki isim, eski siyahi oyunculardı: Campbell ve Cole…”

Ne dersiniz? Raheem Sterling haksız mı?


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur