Koronavirüsün yayılmasıyla birlikte oksijen ihtiyacının da hızla artması, ciddi bir küresel sorunu daha gündeme getirdi; soluk alma hakkı bile paraya dayalı. Oksijen, birçok ülkede elde etmesi zor ve maliyeti yüksek bir gaz. Bu da gerek ülkelerin kendi içinde gerekse ülkeler arasındaki eşitsizliklerin temel göstergelerinden biri
Oksijen, zengin Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerindeki hastanelerde tıpkı su ve elektrik enerjisi gibi temel bir ihtiyaç. Tankerlerle sıvı fazda hastanelere tedarik edilen ve koronavirüsü enfeksiyonu hastalarının yataklarınının baş ucunda bulunan oksijen tüplerine doğrudan basılan oksijenin bazı ülkelerde az bulunur olduğunu düşünmek, soluduğumuz havadan elde edilebilen bir kaynak olduğu göz önünde bulundurulduğunda oldukça zor.
İspanya’da COVID-19 kaynaklı ölümlerin tırmanışa geçtiği dönemde mühendisler, bir haftadan kısa süre içinde döşedikleri 7 kilometre uzunluğundaki boru hattıyla, yeni kurulan bir sahra hastanesinde 1.500 hastaya doğrudan saf oksijen verilmesini sağladı. Bol bulunan bir kaynak olan oksijen, madencilik, havacılık ve uzay, elektronik ve inşaat gibi alanlarda da kullanılıyor.
Ancak oksijen, Peru’dan Bangladeş’e birçok yoksul ülkede çok az miktarda bulunuyor.
Çok sayıda ağır COVID-19 enfeksiyonu hastası içinse hipoksi, yani kandaki oksijen miktarının tehlikeli derecede düştüğü durum, en temel hayati risk. Büyük miktarda saf oksijen, bu hastalara iyileşmeleri için zaman kazandırabilecek tek unsur. Oksijen ayrıca dünya çapında çocuk ölümlerinin bir numaralı nedeni olarak kabul edilen pnömoni yani zatürre gibi solunum hastalıklarının tedavisinde de kritik rol oynuyor.
Ancak buna rağmen oksijen, 2017 yılına kadar Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) temel ilaçlar listesinde yer almıyordu. Afrika kıtasında Sahra Çölü’nün güneyinde yer alan ülkelerin birçoğu, Latin Amerika ve Asya için bu durum, uluslararası bağışçılardan oksijen satın almak için daha az kaynak gelmesi, hükümetlereyse oksijenle ilgili veri, erişim ve altyapıya yatırım yapmaları için daha az baskı yapılması anlamına geliyordu.
WHO ise Associated Press haber ajansının oksijene erişim meselesine ilişkin haberinin yayınlanması üzerine gelişmekte olan ülkelerde COVID-19 enfeksiyonu nedeniyle hastalananların tıbbi oksijene erişimini arttırmak için ortaklarıyla işbirliği yaptığını kaydetti. WHO Başkanı Tedros Adhanom Ghebreyesus, küresel çapta her hafta bir milyon insanın COVID-19 virüsüne yakalandığı düşünüldüğünde tüm dünyanın her gün 88 bin adet büyük boy oksijen silindirine ihtiyaç duyacağını söyledi.
Tedros, ”Hayat kurtarmanın en etkili yollarından biri ihtiyacı olan hastalara oksijen sağlamaktır” dedi.
Ancak aşı, temiz su, doğum kontrol yöntemleri ya da HIV virüsü tedavisinde kullanılan ilaçların aksine oksijen tedavisinden mahrum kalan insan sayısının kaç olduğuna ilişkin küresel çalışma yok. Dünyanın en az yarısının tıbbi oksijene erişimi olmadığıysa sadece tahmine dayalı.
Araştırmaların yapıldığı az sayıda ülkedeyse durumun son derece ciddi olduğu görülüyor. Örneğin Kongo’da sağlık kurumlarının sadece yüzde 2’sinde tıbbi oksijen bulunuyor. Bu oran Tanzanya’da yüzde 8, Bangladeş’te yüzde 7. Çok sayıda ülkede bu oranların ne olduğu bilinmiyor.
Bangladeş’te hastanelere oksijen tedarik edecek merkezi bir sistemin bulunmaması, oksijen silindirlerinin evlere satışını karlı bir pazar haline getirmiş.
Doğrulanmış COVID-19 enfeksiyonu vakalarının sayısı kısa süre önce İtalya’yı geçen Peru’daysa devlet başkanı, fabrikaların tıbbi kullanım için gereken oksijen üretimini arttırması ya da oksijenin yurt dışından satın alınması talimatı verdi ve oksijen üretiminin arttırılması için 28 milyon dolarlık kaynak ayırdı.
Batı Afrika’daki Sierra Leone’da 17 milyon insana hizmet eden sadece üç tıbbi oksijen fabrikası bulunuyor.
Birçok ülke ve bölgede oksijene erişim kısıtlıyken kandaki oksijen seviyesini ölçen oksimetre adı verilen cihaza erişim daha da zor. Bu da birçok yerde doktor ve hemşirelerin oksijen verilen bir hastanın ne zaman stabilize olduğunu anlamasını imkansız hale getiriyor. Diğer taraftan dudakların mavi renk alması, hastanın artık hayata geri döndürülemeyecek seviyede oksijensiz kaldığı anlamına geliyor.
Kenya, Uganda ve Rwanda gibi Afrika ülkeleri, oksijen üreten fabrika sayısının arttırılması ve oksijene erişimin büyük kentler dışına da çıkarılması için yerel düzeyde verilen çabaların etkisiyle oksijen sıkıntısını başka ülkelere göre daha az çeken ülkeler.
Ancak Batı Afrika ülkelerinden Gine’de baş ucunda oksijen tüpü olan tek bir hastane yatağı dahi yok. Günlük kullanılan oksijen tüpleriyse adet başına 115 dolarlık fiyatıyla ülke bütçesine zarar veriyor. Afrika ülkelerinde standart oksijen silindirinin fiyatı 48 ila 60 dolar arasında değişirken bu fiyat, zengin ülkelerde 3 ila 5 dolar.
Tıbbi oksijen, piyasada sıvı ve sıkıştırılmış halde bulunuyor.
Zengin ülkeler çoğunlukla sıvı oksijen kullanıyor. Hava -186 Santigrad dereceye kadar soğutulunca yoğunlaşan oksijen, sıvılaşıyor. Hastanelere gönderilen sıvı oksijen ısıtılarak yeniden gaz fazına getiriliyor.
Sıkıştırılmış oksijense her biri 50 kilogram ağırlığındaki silindirlerin içine basılıyor.