Küresel ilişkiler, bölgesel dengelerin ülke içindeki yansımaları tahmin ettiğimizden hızla gelişebilir. AKP’nin politik olarak hızla gerilemesi yüksek bir olasılık olarak kabul görmeye başladı. Devlet, bir yanda ittifak merkezleri üzerinde yeni bir dizayna yönelirken diğer yandan HDP şahsında yürütülen tasfiye politikası tutmazsa kendi bekası için Kürtleri siyasal sürece dahil etmek zorunda kalabilir
Belki de en karmaşık ve kritik mesele iç politikadaki gelişmelerdir. İktidar gücünü sürekli iç dengelerdeki arka plan koalisyonlarla yürütmeyi başaran AKP, kontrolü kaybetme sürecine girmiş bulunuyor. Özellikle ekonomik kriz, bu süreci hızlı ve derinden tetiklemeye başladı.
AKP Tanıtım ve Medya Başkan Yardımcısı’nın “AKP’nin FETÖ ile ittifak yaparak Kemalist Ergenekon gücü tasfiye ettiğini” bir televizyon kanalında açıklaması, bir dil sürçmesi değil doğrudan gerçek olan bir bakış açısının aktarımıydı. Aynı şekilde 15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminden sonra AKP bu kez ‘Ergenekon’ denilen güçlerle ittifak kurarak ayakta kalmayı başardı.
AKP’nin iktidar gücü olmasında aktif rol alan ‘Ergenekon’ denilen güç artık tek merkezli olmayıp giderek farklılaşıyor. İlginç ve politik olarak yorumlamakta zorlanacağımız bir kısım gelişmelerin yaşanmaya başladığı görülüyor. NATO yanlısı ve Asyacı olarak tanımlanan güç merkezlerinin ortaya çıkması, uluslararası ilişkilere bağlı olarak yaşanmaktadır.
Sistemin kendi iç dengelerinde NATO-AVRASYA ya da Batı-Doğu olarak bilinen bir ayrışmanın yaşanacağına dair çok sayıda veri var. AKP merkezi, MHP, BBP ve Vatan Partisi gibi bazı gruplar daha otoriter, burjuva hukukunun ve demokrasisinin daha zayıf işlediği bir siyasal sistemi tercih ediyorlar. Bahçeli’nin sıklıkla vurguladığı ‘Türk-İslam Dünyası’ politikası ön plana çıkarılmaya çalışılacak. Vatan Partisi dışında tarihsel olarak Rusya ve Çin’e karşı çıkanların otoriter sistem olarak bu iki ülkeyi örnek almaları da ayrı bir paradoksu oluşturuyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatıyla bir kısım AKP vekillerinin yaptıkları suç duyurusu nedeniyle İlker Başbuğ’un yeniden ifadeye çağırılması, Dursun Çiçek hakkında soruşturma açılması, Odatv Ankara haber müdürü Müyesser Yıldız’ın tutuklanması, AKP destekli medyada Ergenekon’un 1 Numarasının emekli bir orgeneral olduğu iddiası, Erdoğan’ın Askeri Başdanışmanı Tanriverdi ile Deniz Kuvvetleri Komutanı Yayıcı’nın istifaları, Adana ve İzmir’de olduğu gibi bazı CHP’lilere yönelik tutuklamaların olması, HDP’den iki ve CHP’den bir milletvekilinin parlamentoda milletvekilliklerinin düşürülerek tutuklanmaları ve Güven ile Berberoğlu’nun tekrardan koşullu serbest bırakılmaları, Ayasofya’nın ibadete açılmasının ve seçim yasasının yeniden tartışmaya açılması ve bir kısım değişikliklere gidilmesi için hazırlık yapılması ve HDP’nin kapatılması tartışması gibi çıkışlar sistemin yeniden dizayn edilmesi sürecinden bağımsız değildir.
AKP iktidarını temsilen Erdoğan’ın ve arka planda ve giderek açık bir duruma dönüşen Bahçeli’nin temsil ettiği bir güç var. Mevcut iktidar gücü olan AKP-MHP ittifakı bugünkü dengeleri birlikte kontrol ediyor. Örneğin Yaycı’nın istifadan önce Erdoğan’a ve Bahçeli’ye mektup yazması bir tesadüf değil. Bu aslında Erdoğan ve Bahçeli’nin eşit düzeyde görülmesidir. Yaycı’nın ana muhalefet liderine değil de parlamentoda 5. sırada olan bir parti liderine mektup göndermesi, devletin iç dinamiklerindeki konumlanmayla doğrudan ilgilidir.
Burada AKP’nin iktidar gücü olarak kimlerle nereye kadar ittifak kuracağı meselesi gündeme gelmektedir ve gelişmeler bir kırılma anına doğru ilerlemektedir. Görünen şu; MHP-AKP ya da Erdoğan-Bahçeli politik dengesi sürekli olmayacaktır ve kaçınılmaz olarak bozulacaktır. Bunun devlet içerisindeki yansıması hem AKP hem de MHP’de ciddi bir kısım sorunlara açabilir.
MHP’nin geçmişte yargılanan ve beraat ettirilen İlker Başbuğ’a vermiş olduğu aktif destek yeni süreçte devam edecek mi? AKP’yi karşısına alacak mı? Eğer devlet içerisindeki denge uzlaşıyla sonuçlanmazsa İlker Başbuğ, Dursun Çiçek gibi birçok eski general veya subay hakkında başlatılan soruşturmanın çok daha fazla yaygınlaşması gündeme gelebilir. Bu durumun MHP’de yansımaları nasıl olur?
AKP-MHP dengesinin korunmasının ve MHP’nin politik desteğinin devam etmesinin en önemli şartı, Kürtlerin politik olarak tasfiyesi ve toplumsal dinamiklerinin yok edilmesidir. Bahçeli’nin attığı adım, yaptığı her açıklama doğrudan sistem içerisindeki güçlerin politik bakış açısını ortaya koyuyor. Bu nedenle özellikle Kürt meselesinde AKP’nin MHP’nin çizgisine gelmiş olması, Bahçeli’nin kişisel bir başarısı olmayıp doğrudan devlet içerisinde etkin olan gücün belirlediği bir politika olmasından ileri geliyor.
Diğer önemli bir nokta da devlet içerisindeki kadrolaşmanın geçmişte Cemaat’e, bugünse esasen MHP’ye yakın güçlerden oluştuğu biliniyor. MHP, politik inisiyatifi elinde tuttukça AKP’nin iç işlerine dahi müdahale edecektir. Kimlerin bakan olacağı üzerine dahi karar verme gücüne sahip olacağı görülüyor. Yani MHP’nin onaylamadığı bir kişinin bakan olması zor görünüyor.
Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Soylu’dan çok ciddi olarak rahatsız olduğunu bilmeyen yok. Yaptığı her hamleyle Soylu’yu etkisizleştirmeye ve boşa çıkarmaya çalışıyor. Temmuz-Ağustos aylarında bakanlıklarda değişiklikler olacak. 17 olan bakanlık sayısının yeniden 25’e çıkartılması için bir kısım çalışmaların yapıldığı belirtiliyor. MİT dâhil olmak üzere devletin stratejik kurumlarında bir kısım değişiklikler yaşanacak.
İçişleri Bakanı Soylu’nun görevine devam etmesi konusunda MHP ısrarcı olacak gibi görünüyor. MİT Müsteşarının değiştirilmesi de gündemde olmasına rağmen Erdoğan ‘sırdaşı’ olarak gördüğü Fidan’da ısrarcı olacaktır. MİT’i kontrol edenin politik dengeleri belirlemede önemli bir koz elde edeceği açıktır.
Bu bakımdan iktidarın resmi temsilcisi AKP, MHP’nin dayatmalarına ve politik yaptırımlarına karşı yeni bir kısım arayışlara yönelebilir. Yani MHP’nin her koşulda tavizsiz savunduğu ‘Cumhur İttifakı’nın dağılması bir olasılık olarak gündeme gelebilir. AKP içerisinde Erdoğan dahil çok dar bir grup MHP ile ittifakın sürdürülmesinden yana bir tavır aldılar. Erdoğan bu ısrarından vazgeçtiğinde AKP’nin kopuşu çok hızlı ve seri olacaktır. Burada temel sorun AKP’nin yeni bir ittifaklar stratejisini belirlemesidir.
MHP’nin AKP’nin iç işlerine doğrudan müdahale ederek adeta sınırını aşması kopuş sürecini hızlandırabilir. Örneğin Soylu’nun ve etkili bir kısım insanların AKP’den koparak MHP’ye gitmesi kimseye sürpriz gelmemelidir. Hatta bugünkü anketlerde prestiji Erdoğan’ı aşan Soylu’nun Bahçeli tarafından MHP Genel Başkanlığı’na aday gösterilmesine de kimse şaşırmamalıdır. Zayıf görünen olasılıkların hızla ön plana çıkması pekâlâ mümkündür.
Kendisini CHP’nin sahibi gören devlet gücü ve İYİ Parti ile laik-ulusalcı NATO’cu ekibi arasında temsili düzeyinde doğrudan bir bağ olmazsa dahi politik ortak buluşma noktaları oldukça fazladır. Ergenekoncu ekip arasında olası saflaşmaların artması CHP’nin politik hareket alanını genişletebilir. Bu açıdan Kılıçdaroğlu, GELECEK Partisi ve DEVA Partisi’nin de yeni ittifak içerisinde yer alması için bir kısım hamleler yapıyor. Millet İttifakı bloğunun güçlendirilmesinin sistem içi güçlerin de istediği bir tercih olduğunu unutmamak gerekir.
Bu ittifakın kırılma nokta HDP’dir. İYİ Parti’nin ittifak tercihi HDP değil AKP’dir. Eğer AKP, parlamenter sisteme dönüşü kabul ederse, İYİ Parti, cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a destek verebilir. MHP’nin tutumu burada yine belirleyici olacaktır. Yani sistemin bir kanadı adına Kılıçdaroğlu’nun yürüttüğü ittifak çabasının çok ciddi zorlukları olduğu açıktır.
HDP sistem içerisinde ama sisteme angaje olmamış güçlerle birlikte yeni bir politik strateji belirlerse ve bunu etkin kılarsa sistemin belirlediği ittifaklarla daha güçlü oturup konuşabilir. Burada öncelikli olarak HDP’nin taleplerini belirginleştirmesi ve somutlaştırmasıdır: Temel yaklaşım, parlamenter sistem/Millet İttifakı ve Başkanlık sistemi/Cumhur ittifakı arasında bir tercih yapmaması, sistem içerisinde demokratik çözümü esas alan bir stratejiyi oluşturmasıdır. Bu nedenle Demirtaş’ın dile getirdiği gibi; kapalı kapılar arkasında özel görüşmeler içerisinde CHP ile herhangi bir ittifak yapılmadı. İktidara alternatif olan bir politik gücün hedefleri ve ilkeleri net olur ve ittifaklar da bunlar üzerinde yapılır. Yani HDP, ittifakların gelişmesinden bağımsız olarak artık yönetmeye aday olmalıdır.
HDP, politik denklem içerisindeki pozisyonunu güçlü tutmak için kendisine biçtiği politik rol gereği; sorunların silahla değil demokratik siyaset ile çözüleceğini çok açık olarak deklare etmelidir. Bu nedenle HDP, demokrasi mücadelesinin geliştirilmesi için ittifakın merkezine öncelikli olarak toplumsal dinamikleri koyması gerekir. Sonra bu toplumsal dinamiklerle birlikte, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi ekseninde kim gelip görüşmek istiyorsa görüşebilir.
HDP, kendisini muhalefet adı altında Millet İttifakı’na angaje etmemelidir. İlkeler üzerinde ortak bir uzlaşı sağlanmalıdır. Kürt sorununun demokratik siyaset içerisinde çözümünden yana olmayanlarla ittifak yapmanın bir önemi ve anlamı olmadığı açıktır. Dikkatleri tek başına Erdoğan’ın kaybetmesine vermek yanlıştır. Burada esas olan demokratik bir anayasa ve demokratik çözüm ilkeleri çerçevesinde ortak bir uzlaşıya varmaktır.
HDP, anahtar parti konumuyla bugün dengeleri belirleyen tek güçtür. Bu nedenle siyasal olarak tasfiyesini öncelikli olarak ön plana çıkartmaya çalışıyorlar. Kapatma gibi tartışmaların artmasının nedeni HDP’nin, dengeleri belirlemede ön plana çıkmasıdır.
Türkiye’nin politik ilişkileri ve denklemi çok karmaşık görünüyor. Sistem kendisini yeniden organize ederken tek bir plan üzerinde yürümüyor. Çok yönlü planları uygulamaya koyuyor. Önemli olan devletin stratejik olarak istikrarını ve varlığını korumasıdır. Bu nedenle güç ilişkileri ve dengeleri her zaman değişebilir. Bugün güçlü olan yarın hızla politik olarak sürecin dışına düşebilir. Batı’da AKP-CHP denkleminde bir rekabet yaşanacaktır. Kürt bölgesinde ise HDP’nin karşısına aşamalı olarak DEVA ve GELECEK partileri gelecektir. HDP politik denklemin içerisinde yer almak istiyorsa, sistem partilerini aşan taleplerini daha fazla güncelleştirmesi gerekir.
Küresel ilişkiler, bölgesel dengelerin ülke içindeki yansımaları tahmin ettiğimizden hızla gelişebilir. AKP’nin politik olarak hızla gerilemesi yüksek bir olasılık olarak kabul görmeye başladı. Devlet, bir yanda ittifak merkezleri üzerinde yeni bir dizayna yönelirken diğer yandan HDP şahsında yürütülen tasfiye politikası tutmazsa kendi bekası için Kürtleri siyasal sürece dahil etmek zorunda kalabilir. Bu süreçte İmralı’nın ve Edirne’nin politik pozisyonu çok daha fazla ön plana çıkabilir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.