Murat Uyurkulak’ın Delibo romanı kaybolan Deli İbo’nun aranması etrafında dönse de aslında kaybeden tarafta olanların ve o taraftan vazgeçmek istemeyenlerin romanı
Görsel: kayiprihtim.com
Oyuna devam
Biz hiç yorulmadık
Biz hiç yenilmedik desem yalan
Oyuna devam
Oyuna devam
Biz hiç kaybolmadık
Biz hiç kaybetmedik desem yalan
Oyuna devam
Bülent Ortaçgil
Murat Uyurkulak’ın Delibo romanı kaybolan Deli İbo’nun aranması etrafında dönse de aslında kaybeden tarafta olanların ve o taraftan vazgeçmek istemeyenlerin romanı.
Romanda baba-oğul geriliminin aynasında memleketin sosyolojik, politik, tarihsel fay hatlarının haritası çıkarılırken, türkülerden Yunan şarkılarına, semahtan, Karacaoğlan semailerine, bu toprakların güzellikleri ilaç olarak sunulmuş.
Kaçak rakı üretimi, annesinin adı Sosi olan Erzincanlı Alevi öğretmen, Balkan göçmenleri, Alevi katliamları, İzmir Yangını ile memleketin derine gitmiş yaralarına mercek tutulmuş, yaşam tarzları ve politik duruşlarıyla iki zıt kutbu temsil eden İzmir ve Konya şehirlerinin seçimiyle mukayeseli üstünlük teorisi edebi bir dille anlatılmış.
Sürgün edilen sendikacı-komünist babası gibi kaybeden tarafta olmak istemeyen ve kendine yeni bir yön çizen Yusuf’un sınıfsal aidiyeti nedeniyle “luuzır” olmaktan kaçamaması yazarın verdiği derslerden başka biri.
Bu kitabı okuduktan sonra “Çağımız proleter devrimler çağıdır” tespitlerini okuyarak ve inanarak yaşayan abilerinin, ablalarının yaşadığı yenilginin üstüne doğan, alfabenin son harflerinden biriyle anılan kuşağın, güzelim Ahmet Abilerin mendillerin kanama sebebine dair cevabı olmadığını, sazlıklardan havalanan ördeklerin çifter çifter vurulduklarını gördükçe, iyiliğe, güzelliğe dair ne varsa kaldırıp gençliğinin kara kuyusuna atmak istemesi daha iyi anlaşılacak. İdealist babası bir zamanlar yücelttiği, adına halk denen, fazilete tok, sadakaya aç kalabalığa ömrümün sonlarında küserken, açlığın delirttiği, yokluğun köpekleştirdiği, bir paket sigara için birbirinin gözünü oyan güruhu erkenden tanıyan Yusuf gibi gençlerin insandan umudunu kesip kötülüğün gücünü kabullenmesine apolitizm deyip geçmek eskisi kadar kolay olmayacak.
Hâli vakti yerinde ailelerin çocuklarının yürümelerindeki, oturmalarındaki ahengi, dirseklerini sıranın üzerine havalı bir edayla koyuşlarını, avuçlarını çenelerinin altına artist fotoğrafları misali yerleştirmelerini görüp, kendisi elini kolunu koyacak yer bulamadığında, her an her şey olabilecekmiş gibi kazık gibi otururken oluşan sınıf yaraları Yusuf’un bir kaybeden olacağının habercisidir. Zengin ve güçlü olanın lağımda debelense bile kir tutmayacağı, yoksulun üstüne toz konsa çamur deryası muamelesi gördüğü toplumsal kabuller merhamet tanımaz seri katilleri doğurmaktadır. Çürüyen toplumun bireyi içini kinle, irinle ziftle doldurmuşsa, televizyon kanalları arasında gezerken Adile Naşit ile Münir Özkul karşısına çıktığında uzak bir iyilik devrinin timsali olan bu iki ihtiyara tahammül edemeyip Yusuf’un yaptığı gibi diğer kanala geçer. Gündelik hayatta karşılaştığımız ama sömürü düzeni ile bağını kuramadığımız sorunlar kitapta karşımıza yara olarak çıkar.
Ama kasvetli ve sübjektif bir roman değildir Delibo. Cumhuriyetçi kesime, sol örgütlere ve reel sosyalizme de iğneyi batıran yazar, Stalingrad savunması, İkinci Yeni’nin en iyi şairi tartışması ile hayatın diğer renklerine uğruyor, Cemevinin bahçesinde şarap içerken çıkıp gelen iyiliğin ferah hükmü ve insan şenliği ile tutunacak bir dal uzatıyor.
Sabetay Sevi’nin memleketi olan İzmir’de geçen romanda Yahudi dönmesi meselesi de başarılı ve sürpriz bir şekilde işleniyor.
Çocukluğundan beri peşinden koştuğu Yasemin’le muradına eremeyen Yusuf’un hâli sosyalizme ulaşamayan devrimcileri andırıyor.
Final sahnesi her şeye rağmen umutsuzluğa, karamsarlığa yer olmadığını anlatıyor:
‘Kazanıcaz de mi baba?’
‘Biz beynelmilelciyiz oğlum…Elbet kazanıcaz.’
Reel sosyalizmin yenilgisi ve değişen dünyanın dayattığı sol hareketlerin ideolojik, politik, kültürel, etik, estetik düzeyde yenilenme ihtiyacı Delibo romanıyla bir kez daha kendini hissettiriyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.