Katalunya ve merkezindeki Barselona, çok farklı kooperatifçilik ve dayanışma pratiklere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Biz de hem Korona günlerinde bu pratiklerle ilgili genel olarak konuşmak hem de kurucularından biri olduğu Col·lectivaT kooperatifi ile ilgili bilgi edinmek için Baybars Külebi ile görüştük
Katalunya coğrafyasındaki dayanışma pratikleri 1800’lü yıllara değin uzanıyor. İlk olarak işçilerin kendi aralarında kurdukları dayanışma sandıklarıyla başlayan bu pratikler, anarşist hareketin bölgede güçlenmesiyle birlikte oldukça büyüyor ve yayılıyor. İspanya İç Savaşı’ndan sonraki Franco dönemiyle birlikte pek çok faaliyetin yasaklanması uzun bir kesinti yaratsa da 90’lardan sonra ortaya çıkan yeni hareketlerle birlikte kooperatif oluşumlarının yükseldiğini, farklı dayanışma pratiklerinin hayata geçirildiğini görüyoruz. Bugün de Katalunya ve merkezindeki Barselona, çok farklı pratiklere ev sahipliği yapmaya devam ediyor. Biz de hem Korona günlerinde bu pratiklerle ilgili genel olarak konuşmak hem de kurucularından biri olduğu Col·lectivaT kooperatifi ile ilgili bilgi edinmek için Baybars Külebi ile görüştük.
Diyar Saraçoğlu: Baybars merhaba, bugün hem Katalunya’daki kooperatiflerden hem de Korona günlerinde dayanışma ekonomilerinin neler yaptığından konuşalım istedim. Öncelikle merak ettiğim bir konu var. 90’larda kooperatifler tekrardan kurulmaya başlandığında Franco dönemi kesintisi söz konusuydu. Anarşist ve komünist hareketler, dayanışma sandıkları ve kooperatifler neredeyse 40 yıllık bir kesintiye uğraşmış haldeydi. 90 sonrasında Franco öncesindeki mücadelelerle doğrudan bir bağlantı kurulabildi mi, aktarımlar oldu mu?
Baybars Külebi: 90’larda dayanışma ekonomileri tekrardan canlandığında yapılan çalışmalardan ilki haliyle geçmişi incelemek oluyor. Ben daha çok kendisi de bir kooperatif olan Ciutat Invisible anlatısını takip ediyorum. Onlar, kooperatifçiliğe girdiklerinde kurulu oldukları Sans mahallesinin kooperatifçilik deneyimini inceleyerek ve belgeleyerek çalışmalarına başlıyorlar. Raval mahallesindeki hem kitapçı hem de yayıncı olan El Lokal deneyimi, kurdukları dağıtım ağı ve bu ağın kurulmasını diğer kooperatifler üzerinden yapmaları oldukça önemli. Franco döneminin kuşaksal bir kesinti yarattığı ortada. Ancak buna rağmen kooperatifçilik arşivlerinin varlığı bu araştırmaların yapılmasını mümkün kılıyor. Kooperatifçiler 1800’lerden bu yana gazete ve dergiler çıkararak kooperatifçiliklerini kayıt altına alabildikleri için arada kesinti olmasına rağmen bugünkü kuşaklar geçmiş deneyimleri inceleyebiliyor.
Bugünün kooperatifleri ile dayanışma ekonomilerinden söz edecek olursak; Barselona’daki kooperatifçilik geçmişi, yerel yönetimlerin kooperatifleri desteklemesi ve var olan dayanışma ve kooperatif ağları, yeni kooperatiflerin kurulmasını ve gelişmesini kolaylaştırıyor diye düşünüyorum. Bu konuda sen ne demek istersin?
Bu konunun birkaç farklı boyutunu konuşabiliriz. Öncelikle teknik ve yasal kısımdan söz edecek olursak, pratik nedenlerde ötürü burada Türkiye’ye kıyasla kooperatif kurmak daha kolay. Örneğin burada ilk beş yıl içerisinde üçüncü üyeyi getirme şartıyla iki üyeyle kooperatif kurulabiliyor. Pratik ve politik nedenler de oldukça belirleyici. 2015 yılında Katalan sağı iktidardayken kooperatif yasası geçti. Kooperatifçiliğin en radikal hattı, yani ideolojik olarak dayanışma kısmını destekleyenler, bu yasayı neoliberal Katalan sağıyla birlikte geçirdiler. Katalan sağı açısından bunun muhakkak ekonomik nedenleri var. Bir parantez açmak da gerekiyor. Katalan sağı farklı bir sağ. Kültürel olarak ilerici özelliklere sahipler mesela. Azınlık hakları, eşcinsel hakları gibi konularda hassas ve açıklar. Hatta göçmenler söz konusu olduğunda bile açıklar, ki İspanya sağı bundan çok rahatsızlık duyuyor. Kooperatifçilikle ilgili yasanın geçmesini sağlama nedenlerinden biri ise ekonomik pragmatizmleri. Kooperatifçilik yasası kullanılarak emek piyasası esnekleştirilebiliyor. Bence bu, kriz sonrası neoliberal Katalan sağının emeği esnekleştirme politikasının bir uzantısıydı.
Ayrıca 2016, 2017 yıllarında yalancı kooperatiflerin çıkmasına şahit olduk. Kendilerini dijital kooperatif olarak tanımlayan bu gibi “kooperatifler”, freelance çalışanlara “bize belli bir yüzde verin ve hiçbir fatura işiyle uğraşmayın” dedi. Böylelikle insanlar İnternet üzerinden üye olup faturalarını o kooperatif üzerinden kestiler. Yaptıkları bu faaliyetin kooperatifçilikle hiçbir ilgisi yok. Kişinin tek oy sahibi olması, yaptığı iş hakkında söz hakkının olması vb. pratikler bu kooperatiflerde işletilmiyor. Bu tür organizasyonların ortaya çıkması emeğin daha da esnekleşmesine neden oldu.
Dayanışma ekonomileri ile kooperatifler arasında bir ayrıma gitmek gerekiyor. Belirli etik ve demokratik ilkeler dahilinde ortak bir ekonominin sağlanması için tek yol kooperatifler olmayabilir. Yasal kooperatifçiliğin tabiri caizse fetişleştirilmesinin hiçbir gereği yok. Yasal olarak yapılabilmesi işimizi kolaylaştırıyor elbette. Devlet desteğinin de olması kooperatiflerin büyümesini, güçlenmesini sağlıyor. Ama belki de kurucuların hepsinin ortak olması ve dahil olacak her yeni kişinin de bir şekilde bu ortaklığa eşit katılımı sağlanabilecekse bu bir şirket de olabilir.
Yeni bir kooperatifin kurulması aşamasında yasal destekler haricinde nasıl hazırlık yapılmalı, iç yönetim nasıl planlamalı, tüzükler nasıl hazırlanmalı, bütçe nasıl planlamalı vb. konularla ilgili devlet destekleri var. Barselona belediye başkanının partisinin, En Comú’nun, ortaya çıkışının en büyük gücü de kooperatiflerdi. Parti içinde siyaset yapanların pek çoğu kooperatifçi. Bu nedenle Barselona Belediyesi’nin kooperatiflere destek vermesi çok anlaşılır bir şey.
Senin kurucularından olduğun Col·lectivaT’la ilgili de konuşalım istiyorum. Col·lectivaT ne zaman, nasıl kuruldu anlatabilir misin?
Col·lectivaT, resmi olarak 2017 sonlarında kuruldu ama biz 2016’da hâlihazırda çalışmaya başlamıştık. Col·lectivaT için bilgi emekçileri kooperatifi diyebiliriz. Burada yaşayan Türkiyeliler olarak elimizdeki en kuvvetli şey kültürel sermayemiz. Buranın dilini biliyoruz, buranın nasıl işlediğini biliyoruz. Kooperatifçilik çevreleriyle bağlantılarımız var. Türkiye’de de benzer çevreleri bilince, Türkiye ile burası arasında bilgi aktarımını kolaylaştırabilmek amacıyla bağlantı kurabiliriz diye düşündük. Aramızda çevirmen, sosyolog, yazılımcı, hesaplamalı dilbilimci ve veri bilimcisi var. Bu nedenle bir yandan dil teknolojilerine eğilirken öte yandan da çeviri ve araştırma ile ilgilendik. Coòpolis her yıl yeni kurulan kooperatiflere destek için bir çağrı yapıyor. Biz de bu çağrıya başvurup destek kazandık. Kazandığımız ödül ise kooperatif sermayesinin bir kısmını içeriyordu. Bu ödülü kazanmamızla faaliyetlere başladık. 2019 sonunda da dört çalışana yükseldik.
Korona günlerine gelirsek, senin önceki anlatımlarından ve de takip ettiklerimden Korona günlerinde pek çok dayanışma grubunun Katalunya’da ve özellikle de Barselona’da aktif olduğunu gördük. Öyle ki harita üzerinden hangi bölgede hangi grup aktif görülebiliyor ve onlarla temas kurulabiliyor. Sence Korona günleri dayanışma ekonomileri ve kooperatifler için nasıl geçiyor, ne gibi zorluklarla karşılaşılıyor?
Öncelikle çoğu kooperatif bir şekilde küçülmeye gitmek zorunda kaldı. Sadece kooperatiflerde değil tüm iş alanlarında toplu işten çıkarmaların engellenmesi, işsizlik maaşı gibi yasalar çıkarıldı. Pek çok kooperatif çalışanlarının bir kısmını işsizlik maaşından yararlanacak statüye getirdi ve faaliyetlerini azalttı. Kriz, en nihayetinde herkesi etkiliyor ama kapitalist ekonomi ile dayanışma ekonomilerinin krizi atlatmasındaki fark, kriz bittikten sonra anlaşılıyor. Çünkü kapitalist şirketler, küçülmeye, işçi çıkarmaya ya da sömürüyü arttırma yoluna giderken, kooperatifçiler ekonomik faaliyetlerini sürdürürken çalışanlarını korumayı tercih ediyor. 2008 ekonomik krizi sonrasında da kooperatiflerin büyüdüğünü görmüştük.
Dayanışma gruplarının işleyişi ile kooperatiflerin varlığını arasında doğrudan bir ilişkisi yok aslında ama kooperatifçiler bu grupların da içinde yer alıyorlar. Dayanışma gruplarında haberleşmelerin sağlanması, ihtiyaçların belirlenmesi ve dağıtımı, teknik bazı altyapı işlerinin yapılması vb. işlere kooperatifçiler önayak oldu. Maaşlarının bir kısmını kamudan alan Ateneu Cooperatiular bu çalışmalara öncülük ettiler. Böylece dayanışma gruplarının daha sağlıklı kurulmasını, daha ayağı yere basan, sağlam gruplar olmalarını sağladılar.
İkinci olarak da herkes için değiştiği üzere kooperatifçiler de kendi içlerinde evrilmek durumunda olduklarını gördüler. Tüm şirketlerin ekonomik faaliyetlerini değiştirdiği yerde kooperatifler de değiştirdi. En önemli hareketlerden biri gıda konusunda oldu. Çiftçi sendikası ve gıda alanında çalışan farklı kooperatifler üreticileri bir araya toplamaya çalıştı. Bu, henüz tek bir kanaldan, platformdan satışa evrilmedi ama üreticilerin bilgilerinin bir yerde toplanmasına ve tüketicilere bilinçli tüketim (ekolojik ve 0 km yani yerel üretim) yapma olanağı sağlanmasına yönelik bir girişim oldu. Biz de veri analiziyle buna katkıda bulunmak istiyoruz. Bu konuda yoğun çalışmalar devam ediyor. Bu platformlardaki verileri toplayarak üretim ve üreticilerin durumu hakkında bir bakış ortaya koymayı planlıyoruz. Kooperatifçilerin dijitalize olması için de bu dönem zemin hazırladı gibi görünüyor. Uzaktan çalışma için hangi alet edevatı kullanıyoruz, nasıl teknolojiler kullanıyoruz, kullandığımız teknolojiler özgür mü, verilerimiz nerede toplanıyor, büyük şirketlerin gözetim sağlayan uygulamalarını kullanmamak için nelere ihtiyacımız var vb. konularda birçok sunum ve eğitim yapıldı bu ağlar içerisinde. Hatta ben de birinde eğitmen olarak katkı sundum.
Merak ettiğim bir konu da göçmenlerin bu ağlara dahil olup olmadığı. Göçmenler Korona günlerinde dayanışma ekonomilerine dahil olabildiler mi ya da daha dışarıdalarsa onlarla temas kurulmaya çalışıldı mı?
Goteo üzerinde krizden etkilenen kooperatifler için bir kitle fonlandırma projesi başlatıldı. Bu fonlandırma 5 alanda 25 tane kooperatife finansal destekte bulundu. Bu 25 kooperatifin 7 ya da 8’i göçmen kooperatifiydi. Bir yandan bence projeyi seçen federasyon ve kurullar özellikle göçmenler tarafından kurulan kooperatiflere yardımcı olmak istiyorlardı, öte yandan da göçmenlerin kurdukları kooperatifler oldukça temel şeyleri yapıyordu. Örneğin bakım hizmeti sağlayan göçmen kooperatifi de bu kooperatiflerin içerisindeydi. Biliyorsun Avrupa’da bakım hizmeti oldukça önemli. Şimdi tekstil kooperatifine dönüşen işportacı kooperatifi destek aldı mesela. Kooperatif, hâlihazırda yaptıkları üretimleri maske üretimine çevirdi. Catering yemek servisini sağlayan göçmen kooperatifi de destek aldı. Son 3-4 yıldır göçmenlerin kooperatifçilik hareketi içerisindeki yeri gitgide büyüyor diyebiliriz.
Bizim kooperatif olarak yaptığımız şey de dayanışma gruplarındaki mesajların ihtiyaç duyulan göçmen dillerine çevrilmesi için bir yazılım geliştirmeydi. Geliştirdiğimiz yazılımla farklı Telegram kanallarına Katalanca dışı bir mesaj düştüğünde mesaj otomatik olarak çevrilip Çince, Urduca ve Arapça vb. çevirmenlere kontrol için gidiyor. Onlar da otomatik çeviriyi düzeltip tekrardan Telegram üzerinden gönderiyorlar. Sunucu da o mesajı alıp ilgili dildeki kanala gönderiyor. Böylelikle Korona günlerinde dayanışma ağları hiç Katalanca bilmeyenler için de işleyebilsin istedik. Tabii hâlâ göçmen topluluklarına ulaşmak çok kolay olmayabiliyor. Col·lectivaT olarak Coòpolis içerisindeki göçmenlikler ekibinin içinde birlikte faaliyet yürüttüğümüz, Korona günlerinde ihtiyaç sahiplerine yemek ya da diğer temel ihtiyaçlarını ulaştıran, en aktif göçmen gruplarından biri olan Irkçılık Karşıtı Bakım Ağı (Red de Cuidados Antirracistas) ile yazılımımızın tam entegrasyonunu sağlayamadık mesela. Birlikte olmamıza rağmen bu yazılımın aktif olarak kullanılmasını başaramadık. Ama yine de tüm aksiliklere rağmen göçmenlerin dahiliyeti artıyor diyebiliriz.
Peki dayanışma ekonomilerinin yanı sıra yerel yönetim Korona günlerinde neler yaptı?
Barselona belediyesinin farklı yardımları oldu. Kira ödemelerinin ve evden çıkarmaların durdurulması için çalışmalar yapıldı mesela. Bu süreçte yasal olmayan evden atmalar devam etti tabii. Kira yardımı gibi çeşitli yardımlar da bir yandan başladı. Ödenemeyen su ve elektrik faturaları nedeniyle su ve elektrik kesintileri yapılması yasaklandı. Ayrıca Katalan hükümeti de freelance çalışanlar için farklı yardımlar hazırladı. (Belediyenin Korona günlerinde verdiği tüm hizmetlere şuradan erişilebiliyor.)
Belediye başkanı Ada Colau’nun partisi Barcelona en Comú, her ne kadar belediye yönetimini merkez solla paylaşmak zorunda kalsa da elinden geldiğince sosyal bir belediyecilik yürütmeye çalışıyor. Bu nedenle de verdikleri hizmetler, örneğin Madrid’e nazaran çok daha anlamlı oldu. Ama bunun yanında belediyenin yetersiz kaldığı birçok durum ortaya çıktı ve dayanışma ekonomisi de buna karşı tepkisini ciddi bir şekilde gösterdi. Bunun en önemlisi, belediyenin yardım konusunda yetersiz kaldığı durumlarda, bireyleri daha önce anlattığım enformel dayanışma gruplarına yönlendirmesi oldu. Bu, Barselona belediyesinin sosyal sorumluluğunu yerine getirme konusunda ne kadar aciz olduğunu gösteren kötü bir pratik olarak çok büyük tepki çekti ve dayanışma grupları bunu ortaya koyan ve belediyeyi eleştiren bir açık mektup yayımladılar.
Esasen, “yardımcılık” olarak isimlendirilebilecek, İspanyolca/Katalancasından alırsak asistensiyalizm diyebileceğimiz, bireylere doğrudan materyal yardımı yapılmasını kapsayan faaliyetlerin aslında dayanışma ekonomisinin işi olmadığı genel olarak da tartışılan, konuşulan bir konu. Dayanışma grupları özelinde yapılan yardımlaşmanın, Türkiye’de de alışkın olduğumuz bu asistansiyalizmden farkı içinde bir öz-örgütlülüğü ve birbirine karşılıklı yardımı barındırması. Elbette belediyenin bu hizmetleri toplumdaki özel bir ihtiyacı karşılamakta ve hatta vatandaşlarına karşı bir sorumluluğu içeriyor, işte tam da bu açıdan dayanışma ağları/grupları belediyeyi eleştirerek, belediyenin bu sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiğini ifade ettiler.