Tüm Amazon fabrikaları ve Walmart’lar, merkezî yapılanmaları, bilgileri, dağıtım ağları vb., bir şekilde olduğu gibi bırakılarak insanların gereksinimleri için kullanılabilir. Otomasyon, işçileri sokağa atmak yerine, bıktırıcı işlerinden kurtarmak amacıyla kullanılabilir. Kapitalizmin enerjiyi, hammaddeleri, aşırı-sömürülebilir (super-exploitable) emeği ellerine geçirmek ihtiyacı için yaptığı emperyalist savaşlarda kullanılan paralar, dünya çapında yeniden dağıtılabilir
Son birkaç on yıllık dönemde teknolojik gelişmeler -özellikle otomasyonla ilgili olanlar- ekonomiyi öyle derin bir şekilde etkiledi ki bazıları bu dönemi Endüstriyel Devrim dönemiyle karşılaştırmaktadır. Bazı kapitalist ekonomistler bunun sonucu olan istihdam kayıplarını küçümserken, diğerleri bu iş kayıplarının geçici olduğunu ve kendiliğinden pazar içinde, aynı diğer endüstriyel devrimlerde olduğu gibi çözüme ulaşacağı tahmininde bulunmaktadırlar. İki tarafın da daimî işsizlerin Endüstriyel Devrim tarafından oluşturulduğunu unuttukları gibi, modern otomasyon teknolojisini küçümsedikleri ve kapitalist gelişmenin anarşik ve rasyonel olmayan gelişmesini göz ardı ettikleri gözden kaçmamaktadır. Birçok yönden şu andaki “otomasyon devrimi”, eşitsizliği daha keskinleştirerek, Marksistlerin endüstriyel yedek ordu dedikleri sürekli işsiz bir sınıf yaratarak ve sömürgeciliği yoğunlaştırarak, kapitalist toplumları radikal bir şekilde değiştiren makinaların ilk ortaya çıktığı “Endüstri Devrimi”ne çok benzemektedir. Bugünün otomasyon devrimi de aynı o zamanlar olduğu gibi robotik, yapay zekâ ve makine öğrenmesi gibi birçok karmaşık meslekler şeridini yaratarak, emeğin manzarasını dönüştürecektir.
Yapmak istediğimiz şey, kapitalizmdeki teknolojik değişimlerin Marks’ın analizlerindeki arka planını yoldaşlara sunmak ve bunları kullanarak bugünkü dönüşümleri kavramsallaştırmaktır.
Marks, kapitalizmi en gelişkin bir şekilde analiz ettiği yapıt Kapital’de -en uzun olan- tüm bir bölümü makineleşme ve onun işçi sınıfı üzerindeki etkilerine ayırmıştır. Yoldaşların bu analizi anlaması, üretimdeki son dönüşümler konusunda çok önemli dersler içermesi açısından önemlidir.
Bir maddenin değeri onun üretiminde harcanan hammadde, yan maddeler, üretim araçları ve işgücüyle belirlenir. Aslında bunlardan sadece bir tanesi -emek gücü- üretim sürecinde değer üretir. Diğer öğeler sadece kendi değerlerini maddenin değerine aktarırlar.
Kapitalistler kişisel olarak olabildiğince metaı en kısa zamanda en ucuza mal etmeyi isterler. Bu, onların rakiplerini yenerek talebin daha büyük bir parçasını ele geçirmelerini sağlar. Üretim araçlarına yaptıkları yatırımlar (buna ilaveten ücretleri düşürme, daha ucuz hammadde bulmaya çalışma, vb.) bunu yapabilmelerinin başlıca yoludur. Endüstriyel çağda makineleşme, insanların aklının ve ellerinin yerini alarak her bir metaın yapımındaki emek zamanını azaltmıştır.
Makineleşme sadece işçileri işten atmakla kalmadı, çocukların sömürülmesini devreye sokarak elde bulunan emekçi havuzunu da büyüttü. “Şimdiye kadar makineler kas gücünü ortadan kaldırarak, daha az kas gücü olan ya da kaslarının gelişmesini tamamlamamış ama uzuvları esnek olan işçileri işe almanın bir aracı oldu (sayfa 372).” Eldeki emek-gücü arzını artırarak ücretleri azaltmanın ötesinde, makineleşme, bir işçinin ücretinin artık tüm ailesine yetmek zorunda olmaması nedeniyle de ücretlerin azalmasına neden oldu.
Kapitalizmde, her bir teknolojik gelişme zamanla yerini yenisine bırakır. Bu nedenle kapitalistler, yeni bir teknoloji üretince, mümkün olduğunca kısa sürede bunu kullanma isteğindedirler. Bu nedenle makineler, iş gününü kısaltmak yerine daha da uzattılar ve çalışma temposunu daha çabuklaştırarak çalışmayı hızlandırdılar.
Makinelerin işçiler üzerindeki diğer bir etkisi de onları vasıfsızlaştırmalarıdır. Üretim için işçinin bilgisine artık geresinim kalmadı. Artık bu bilgi, makinada tutulmaktaydı. Bu da kapitalistlerin daha çok işgücüne kolayca ulaşabilmelerini sağladı.
Marks daha da sonra makinaları “grevleri bastırmanın en güçlü silahları” olarak tanımladı (sayfa 410). Hatta “1830’dan beri, sadece işçi sınıfının ayaklanmalarına karşı kullanılması amacıyla, sermaye için yapılan silah icatlarının oldukça iyi bir tarihi yazılabilir.” (sayfa 411) önerisinde bulundu.
Bir kapitalist işyerine yeni makinalar getirdiğinde, bunların, işyerindeki emek gücünün yerini alması eğilimi kolayca gözlemlenebilir. Ancak buna karşı kolayca gözlemlenmeyebilen iki eğilim daha vardır. Birincisi, eğer makineler kârı yeteri kadar yükseltirse başka kapitalistler de o endüstriye girmeye başlarlar böylece genelde o endüstri için olan emek ihtiyacında artış olur. İkincisi, bu olay o endüstriyi besleyen yan sanayilerdeki istihdamı artırır. Örneğin makineleşmenin icadı, kömür ve metal işçi talebini artırdı. Bu, en azından kömür ve metal madenlerine işçi-tasarrufu yapan teknolojiler getirilene kadar böyle devam etti. Fakat burada söylenmeye çalışılan, üretim araçlarında yapılan önemli teknolojik değişmeler işçi sınıfı miktarında ani bir genel artışa yol açtı; bu durum, tarım işçileri ve köylüleri tarlalarından koparıp şehirdeki fabrikalara iten, emeğin yerini alan teknolojiyle birlikte gerçekleşti.
Kapital’de Marks, İngiltere üzerine odaklandı çünkü o zamanlar kapitalist üretim biçiminin en fazla geliştiği yer orasıydı. Bir enternasyonalist olarak Marks yine de İngiltere’deki kapitalizmin uluslararası görüntüyü nasıl etkilediğini gözden kaçırmadı. Örneğin, Marks “Pamuk ipliği yapımındaki hızlı atılımlar sadece ABD’deki tropik pamuk üretiminde bolluk ve dolayısıyla Afrikalı köle-ticaretinde artışa neden olmadı, aynı zamanda köle-üretmeyi sınırdaki köleci-eyaletlerin başlıca işi haline getirdi” (sayfa 418).
Makineleşme ve fabrikalaşma, kapitalizmin üretim kapasitesini artırmasıyla birlikte yükseliş ve çöküş döngüsünün (boom and bust cycle) etkilerini de yoğunlaştırdı. Makineleşme bir endüstride hızlı yükselişe neden olurken, bu endüstriyi hammadde ve üretim gücü ile besleyen tüm yan üretimleri de yükseltir. Yukarıda da söylendiği gibi bu durum, o endüstride emek ihtiyacının artmasına neden olabilir. Bir büyüme ne kadar büyük ve genişse çöküş de o kadar büyük ve geniş olur.
Makineleşme işçi-tasarrufu yaparak her ne kadar bireysel kapitalistin daha fazla kâr yapmasına neden olursa da bu da geçici bir dönemdir. Zamanla diğer kapitalistler de aynı teknolojiye el atarlar böylece birincinin anlık avantajı kaybedilir. Bu durumu Marks, kâr oranının zamanla düşüş eğiliminde olmasının büyük çapta sorumlusu olarak gösterir. Çünkü kârın temeli olan artı değerin kaynağı emek-gücü olduğundan ve ancak makineleşmenin emek-gücü gereksinimini azaltması nedeniyle sonuçta çok daha az artık değer üretilir. Bu durum bireysel kapitalistin çıkarlarının, bir bütün olarak kapitalist sınıfın çıkarlarıyla olan çelişkisidir.
Makineleşmenin ve fabrikalaşmanın etkileri işçi sınıfına ve ezilen sınıflara çok zararlıysa da diyalektik biçimde bunun karşıtı olma potansiyelini de içerir:
Maddi koşulları olgunlaştırmak ve üretim sürecini toplumsal bir ölçüye ulaştırmak, kapitalist üretim tarzının uzlaşmaz çelişkilerini ve karşıtlıklarını da olgunlaştırıyor ve böylece, yeni bir toplumun kurulması için gerekli öğelerin yanı sıra, eski toplumu yıkacak kuvvetleri de sağlıyordu. (Sayfa 431. https://www.marxists.org/turkce/m-e/kapital/kapital1.pdf)
Sosyalizm için gerekli maddi koşulları geliştirdikleri kadar, hareket için gerekli öznel koşulları yaratmaya da yardım ederler. Makineleşme çağının ağır işi ve gaddarlığı, sadece işçi sınıfı ve (proleterleşmekte olan) köylülerin değil, küçük-burjuva ve bazı burjuva çevrelerde bile örgütlü haykırışlara neden oldu. Bu korkunç koşullar, İngiltere’nin ilk zorunlu eğitim kanununu geçirmesine neden oldu. Marks’ın makineleri analizi, burjuva politikacılar tarafından fabrikalardaki koşulları incelemeye mecbur bırakılan şehir müfettişlerinin tanıklığı ile doludur.
Bugünün teknolojik devrimi endüstriyel devrimle aynı dönüştürücü kapasiteye sahiptir ama bu ikisinin tamamen aynı olduğu anlamına gelmez.
Kapitalistler emek-tasarrufu yapan teknolojilere yatırım yapmayı genellikle eğer sadece bu işe alacakları işçilerden daha ucuza mal olacaksa tercih ederler. Ancak devletin şirketlere karşılıksız olarak verdiği yardımlar -2008’de şirketlerin kefaletle kurtarılmasından 2017 Trump vergi reformuna kadar- bir şekilde bu dengeyi değiştirdi. Bugün ABD şirketleri 1,9 trilyon dolar paranın üzerinde oturmaktalar. Daha fazla işçi işe alıp ücretleri artırabilirler fakat tabii ki bunu yapmıyorlar. Bunun yerine otomasyona yatırım yapıyorlar. Bir rapora göre “lojistik otomasyonu piyasasının 2018’de 46,22 milyar dolardan 2023’de 80,64 milyar dolara yükseleceği tahmin edilmektedir.”
Teknoloji ve otomasyon farklı endüstrileri farklı etkileyecektir, fakat genellikle teknoloji endüstrisindeki işgücü ihtiyacında yakın gelecekte artış olacağı hesaplanmaktadır fakat bunun yanında imalat, hizmet ve perakende işgücü ihtiyacında azalma olacaktır. Teknoloji endüstrisinde istihdam edilen işgücü, diğer sektörlerdeki iş otomasyonunun kolaylaşmasını sağlayacaklardır.
General Motors gibi otomobil üreten firmalar, otomasyona, büyük çapta yatırım yapmaktadırlar ve GM 2018 sonunda 14.800 işçiyi işten atacağını ilan ettiğinde bu gazete manşetlerine taşındı. 2019 Mayıs ayında Amazon 10 yıl içinde tamamen otomatikleştirilmiş depolara sahip olabileceğini açıkladı. Giderek büyümesine rağmen geçen Noel döneminde Amazon, ilk defa daha az mevsimlik işçi kiraladı. Fedex ve UPS, internet alışverişinin artması ile büyüme tespit ettikleri halde yine de Amazon’un aşırı merkezileşmesiyle rekabet etmeye çalışıyorlar.
Özellikle kamyonlara yükleme-boşaltma işi üçüncü şahıs taşıyıcılara zorluk çıkarmasına rağmen otomasyon yine de yatırım sayılıyor. Amazon perakende ve nakliye pazarlarında da rakiplerine olan teknolojik üstünlüğünü koruyor çünkü Amazon perakende ve nakliye firması değil teknoloji firması. Amazon teknoloji üretip rakiplerine satıyor. Bu nedenle Amazon, otomasyona hücumda lider durumda.
Tekrar edersek, emek-tasarrufu yapan bu şirketlerin ulaşabileceği iş alanları çok geniş. Tabletler ve uyarlanabilir öğrenme teknolojisi, öğretmenlerin yerini alıyor. Yapay zekâ radyologların yerini alıyor. Dünya Ekonomik Forumu’nun tahminlerine göre 2030’lu yıllarda işlerin %30’u otomasyona değişme riski içeriyor (bu kesin değişme demek değildir).
İş kayıplarının yanında, hala çalışmakta olan “şanslı” kişiler için, iş temposunu hızlandırma sorunu geliyor. İnsan gücü, giderek “melez işler” ya da “süperişler”, yani daha önce birden fazla kişi tarafından yapılan ve çok miktardaki iş rollerinin birleşmesinden oluşmuş işlerde kullanılacak.
Bu otomasyona değişimin uygulanma oranı bazı karmaşık değişkenlere bağlıdır ancak değişimin doğrultusu açıktır ve kapitalizmde çok ciddi çelişkiler ortaya koymaktadır. Dünya Ekonomik Forumu %30’luk tahminini yumuşatarak, bu şirketlerin para tasarrufları sayesinde fiyatları düşürmelerinin mümkün olacağını, böylece satın alma gücü artırılarak bu paranın tekrar ekonomiye dönüş yapabileceğini iddia ediyor. Fakat göründüğü kadarıyla tüketiciye herhangi bir tasarruf aktarmadan önce, kapitalist şirketler yılın her bir çeyreğinde kâr artışı göstermek zorundalar ve böylece fazla-üretim krizi yaratmaya devam edecekler.
Şu anda birçok şirket, istihdam kaybetme korkularını yatıştırmak için, bir işkolunu otomatikleştirdiklerinde işçileri işten atmıyorlar. Aramızdaki bir arkadaşa yakınlarda, FedEx’teki başlıca görevlerimizin yeni bir bilgisayar programıyla değiştirileceği fakat bize başka görevler verileceği söylendi. Ancak firmalardaki pozisyonlar sınırsız değil, ayrıca otomasyon hücumunun lideri olan bu korkunç büyüklükteki tekeller, rakiplerini iflasa mecbur ediyorlar, işleri yok ediyorlar ve sermaye yoğunluğunun giderek daha az elde toplanmasını sağlıyorlar.
Dijital teknoloji bugün, koltan ve bunun gibi nadir-element hammaddelerine ihtiyacı olduğundan, Küresel Güney ülkelerinin sömürüsünü de artırmaktadır.
Aynı zamanda çevresel krizleri artırmaktadırlar. 2025 yıllarında dünyadaki tüm enerjinin aşağı yukarı beşte biri, bilgi merkezlerinin çalıştırılmasında kullanılıyor olacak.
İşçi sınıfı mücadelesinin yokluğunda, ne pahasına olursa olsun kapitalist kuralları korumak için tasarlanmış olan ABD hükümetinin otomasyonun olumsuz sonuçlarını yatıştırmasını beklememeliyiz. Amerikan işçi sınıfı 1970’lerde başlayan sanayisizleştirmenin (deindustrilazion) etkisini henüz üstünden atamadı. Sanayisizleştirme de eninde sonunda, başka nedenlerle olduğu kadar, bir bilgisayar yazılımının tüm dünyaya yayılmış karışık lojistik-ağını idare etmesinde olduğu gibi, büyük dönüşümlerin sonucuydu.
Teknoloji ve otomasyon, hâkim sınıfları zenginleştirirken ve ellerine bir dizi yeni silahlar verirken bunların dolaylı sonucu olan ekonomik ve sosyal dönüşümler aynı zamanda onların yönetimini temelden sarsıyor. Yüksek Teknoloji Düşük Ücret (High Tech Low Pay -1986) kitabında, Sam Marcy şöyle yazdı:
Bilim-Teknik devrimi, işçi sınıfı içinde daha yüksek seviyede olanları acımasızca yıkıyor, yerle bir ediyor ve daha az ücret alanlarla aynı seviyeye indiriyor….
Kaçınılmaz olarak politik dengeyi, işçi sınıfı içindeki daha imtiyazlı tabakanın elinden alıp şu ana kadar daha az imtiyazlı kalmış, temsil edilmemiş, dağınık ve daha çok ezilmiş olanlardan yana değiştirecek. İşçi sınıfının değişik tabakaları arasındaki iç politik ilişkiler, işçi sınıfı politikası seviyesinde birbiriyle daha uyumlu olacak. İşçi sınıfı içindeki bu yeni eğilim, eskiden beri sürmekte olan kapitalist gelişmenin tarihsel eğilimine ters düşmektedir.
Neoliberalizmin krizleri derinleştikçe sınıf ayrımları daha da keskinleşmeye başladı. Bu, yükselen işçi sınıfı birlikteliğinin temellerini atar. Bu durum ABD’de son zamanlarda artan bir şekilde ezilen halk üzerine olan gerici saldırıları bir yerde açıklamaktadır. Otomasyon, kapitalistlerin ulusal ayrımları yükseltme ve bu birlikteliği önlemek için gerici saldırıları artırma eğilimini yoğunlaştıracaktır. İşsizlikle mücadelemiz, bu nedenle, sadece ekonomik değil aynı zamanda toplumsaldır.
Yönetici sınıflar suçu başka ülkelere, ezilen halklara ve işçilere yönelterek sözde “kişisel sorumluluğun olmaması”, “eğitimin olmaması” gibi iddialarda bulunacaklar. Biz ise, gerçek düşmanlarımızın kimler olduğunu tanımlamakta açık olmalıyız. Sabırla ve bıkmadan devrimci iyimserliği teşvik ederek kapitalizmin başarısızlıklarını işçi sınıfına anlatmalıyız. Sonunda ABD, sosyalist ekonominin hayata geçirilebileceği en mükemmel yer. Tüm Amazon fabrikaları ve Walmart’lar, merkezî yapılanmaları, bilgileri, dağıtım ağları vb., bir şekilde olduğu gibi bırakılarak insanların gereksinimleri için kullanılabilir. Otomasyon, işçileri sokağa atmak yerine, bıktırıcı işlerinden kurtarmak amacıyla kullanılabilir. Kapitalizmin enerjiyi, hammaddeleri, aşırı-sömürülebilir (super-exploitable) emeği ellerine geçirmek ihtiyacı için yaptığı emperyalist savaşlarda kullanılan paralar, dünya çapında yeniden dağıtılabilir.
Aynı zamanda, teknoloji araştırma ve geliştirmeyi, kâr dürtüsü olmaksızın, üretim sınırlarının dışına yönlendirebiliriz. “Mal üretimini nasıl artırabiliriz?” yerine, başlangıç sorumuz, “Dünya ve içindeki canlıların yaşamlarını nasıl daha iyi yapabiliriz?” olabilir.
“İstihdam kıtlığı” diye bir şey yoktur. Sadece, kâr için sömürülebilecek işlerin kıtlığı vardır. Yapacak çok iş var ve sosyalizmle işçi sınıfının geniş potansiyelini kullanabiliriz. Çok daha zor koşullarda sosyalizmin ne kadar başarılı olabileceğine şahit olduk. Küba ve Kuzey Kore, küçük ve ezici yaptırımların altında, tarihsel olarak az gelişmiş ülkeler olmalarına rağmen, ev, sağlık sigortası ve tüm vatandaşlarına parasız eğitim garantisi verebilmektedirler. ABD ve dünyadaki diğer çok gelişmiş kapitalist ülkelere sosyalizmin ne gibi gelişmeler getirebileceğini sadece tahayyül edebiliriz.
Kapitalizm altında, derinleşen otomasyon ve emek arasındaki çelişkileri kullanarak sistemin insanlığa iyi yaşam sağlamakta ne kadar başarısız olduğunu göstermeliyiz. Bu çelişkiyi çözebilecek tek sistemin sosyalizm olduğunda açık olmalıyız. Kapitalizm, modası geçmiş bir sistemdir ve kendisini sadece şiddet kullanarak korumaya çalışmaktadır. Otomasyonun yükselmesi, bugün gördüğümüz, ABD’deki en zengin üç kişinin (Jeff Bezos, Bill Gates, Warren Buffet) ülke nüfusunun alt yarısının kazancı kadar servete sahip oldukları eşitsizliğin gelişmesini hızlandıracaktır.
[Liberation School’daki İngilizce orijinalinden Gülden Yazgan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.