Pandemi ile birlikte evden çalışmaya başladı ve daha da ağırlaşan bir iş yükü ve gelir kaybıyla yüz yüze geldi. İşyeri maliyetini de sırtlandı, yeniden ücretsiz çalışmaya zorlandı, kendini sürekli olarak yetersiz hissetmeye başladı…
O bir dersane öğretmeni. Kamuda ataması yapılmayarak özel sektörün pençesine atılan, kimi zaman ücretsiz, çoğu zaman da asgari ücretin altına çalışan, stajına çay servisiyle başlayıp öğretmen kadrosuna geçtiğinde de güvencesizliğin türlü görünümüne, mobbinge, her yaz tatilinde işsiz kalmaya razı gelen on binlerce öğretmenden biri.
Pandemi ile birlikte evden çalışmaya başladı ve daha da ağırlaşan bir iş yükü ve gelir kaybıyla yüz yüze geldi. İşyeri maliyetini de sırtlandı, yeniden ücretsiz çalışmaya zorlandı, gün kavramını yitirdi… Önümüzdeki dönemde işsiz kalmamak için bu koşullarda çalışmaya devam etti.
Adının gizli kalmasını isteyen bu genç dersane öğretmeniyle, pandemi döneminde özel sektörde çalışan öğretmenlerin neler yaşadığını konuştuk.
Kendinden bahseder misin?
27 yaşındayım. Samsun’da yaşıyorum. Beş yıldır dersanelerde öğretmenlik yapıyorum. Şu an çalışmakta olduğum kurumda bir yıldır çalışıyorum. Beş yıllık çalışma sürecimde 3 farklı kurumda çalıştım. Biyoloji öğretmenliği mezunu olmama rağmen fen bilgisi öğretmenliği yapıyorum.
Özel sektörde çalışan bir öğretmen olarak koşullarını nasıl özetlersin?
Her şeyden önce güvencesiziz. İmzalamış olduğum herhangi bir sözleşmem yok. Sözleşme imzalamak istediğimde patronum “Bizde söz senettir, sen içini ferah tut” dedi. Sigorta ödemelerimiz eksik yatıyor ya da hiç yatmıyor. Ayrıca meslek iş kodum öğretmen olarak görünmüyor, büro çalışanı olarak görünüyorum.
Haftanın 6 günü günde 12 saate varan sürelerde dersimiz olsa da olmasa da kurumda bulunmak durumunda kalıyorduk. Mesela hafta içlerinde derslerimiz 15.00’te başlıyorsa biz sabah 09.30’da kurumda olmak zorundaydık. Hafta sonları ise yarım saatlik öğle aralarıyla aralıksız derslere giriyoruz. Benim hafta sonu toplam ders saatim 24’tü. Yaz tatillerinde ise işsiziz.
Mesleğe ilk stajyer olarak başladım. Stajyerken kayıtlı çalışmıyor, başladığında ya hiç ücret almıyorsun ya da çok cüzi ücretler almak durumunda kalıyor, öğretmenlik dışında angarya işlerle uğraşıyorsun. Hatta bir keresinde ben çay götürmek, fotokopi çekmek gibi işleri neden yapıyorum diye sorduğumda patronum “Biz sana mesleği öğretiyoruz” diye cevap vermişti. Stajyerliğin bitmiş sayılması için de bir kurumu ikna edip oradaki öğretmen kadrosunda yer bulman gerekiyor.
Ücretleriniz nasıldı?
Dediğim gibi stajyerken ya hiç ücret alamıyorduk ya da cep harçlığı şeklindeydi. Sonrasında ya asgari ücret ya da altındaki ücretlerle çalışıyorsun. Ders saati bazında ücretlendirme yapılıyor. Ben ilk yılımda 40 saat derse giriyordum ve ders saati bazında ücretlendirince asgari ücretin altında kalıyordu. Tecrübe arttıkça ücretlerde artış oluyor ama tabiî ki yetersiz.
Mobbinge uğruyor musunuz?
Hiçbir zaman düzgün bir üslupla uyarılmadım. Her zaman aba altından güvencesizliğimizi gösterdiler. Göstermelik takvimsel etkinlikler düzenleniyordu ve mesai süremize dahil olduğu için kesinlikle katılım göstermemiz konusunda baskı yapılıyordu.
İşe ilk başladığımda yöneticim “Canım biraz daha şık giyinip makyaj yaparsan daha iyi olur” diyerek bir baskı yapmıştı.
Velilerin yerli yersiz şikayetleri üzerine çocuk gibi azarlanıyoruz. Dersteyken kapıyı çalmadan, izin istemeden girip derslerimiz bölünüyor. Öğrencilerin yanında hoş olmayan üsluplarla konuşuluyor ve daha bir sürü şey…
Koronavirüs sonrası alınan önlemlerin başında okulların kapanması geldi. Bu süreçte sizler neler yaşadınız?
İlk başta bize “Birkaç hafta çalışmayacaksınız, sonra geri döneceksiniz” diye açıklama yaptılar. Bu sırada bize dediler ki evdesiniz zaten, durmayın evden ders videoları çekip kurumun Youtube kanalına koyun. Bu konuda biz hiçbir ekipman sağlanmadı. Bilgisayarı, interneti, gerekli ekipmanı olmayan iş arkadaşlarım azarlandı hatta işten çıkarılma korkusu yaşadı.
Sonrasında online derslere geçiş yapıldı. Online dersler başladıktan sonra mesai kavramı ortadan kalktı. Sabah saat 10.30’da kendi sınıfımdaki öğrencilerimi arayıp uyandırıyorum. Sonrasında ders saatime kadar online dersime hazırlık yapıyorum. Derslerime giriyorum, öğrencilerin sorularını çözüp anlatıyorum. En geç 21.30’da öğrencilerin gün içindeki çözdüğü soru sayılarını alıp velilere bilgilendirme yapıyorum.
Yöneticilerimiz ne zaman isterse müsait olmak zorundayız. Duşta, tuvalette, hatta uyurken bile telefonumu yanımda sesi açık bir şekilde tutmak zorunda hissediyorum. Gece saat 22.00’de bile yöneticinin isteği üzerine toplantılar yapılabiliyor. Sürekli telefon ile veli, öğrenci ve yöneticilerle görüşmek durumundayım. Ama kimse faturalarımızın ödenip ödenmediği, dakikamız var mı yok mu sormuyor. Patronlarımız bizi evde sürekli yatıyor olarak görüyor ama bizim çalışma saatlerimiz arttı, uğradığımız mobbing arttı.
Bu süreçte “Ücretlerimizi ne zaman alacağız?” diye sorduğumda “Veliler ne zaman taksitlerini öderse o zaman alacaksınız” dediler. Israrcı olunca da patronum “Çok sıkıştıysan ben sana şahsi hesabımdan harçlık yollayabilirim” dedi.
Pandemi sürecinin başında maaşlarımızın düzenli yatacağını söylediler. Bu sürecinin başından beri maaşımı alamadım. Birkaç gün önce whatsapp grubuna gelen bir ekran görüntüsüyle ücretsiz izne çıkarıldığımı öğrendim. Bu konuyla ilgili kurumu aradığımda yetkili biriyle görüşebilmek için üç gün uğraştım. Ücretsiz izne çıkarılma sebebim tamamıyla kurumun işgüzarlık yaparak beni ilk başta İşKur üzerinden işe başlatması ve sigorta primimin yetersiz olması. Resme ücretsiz izindeyim, bu sürede maaş da ödenmeyecek ama önümüzdeki dönem işsiz kalmamak çalışmaya devam ediyorum.
Herhangi bir izin günümüz yok. 7/24 çalışıyoruz. Geçtiğimiz günlerde yaptığımız toplantıda “İzin günümüz var mı?” diye sorduğumda müdür “Zaten evden çalışıyorsunuz, ayrıca ders saatleriniz çok az zaten, free takılıyorsunuz” diye cevap verip, üstüne dalga geçer gibi güldü.
Evde çalışan bir kadın olarak neler yaşıyorsun?
Ailemle birlikte yaşıyorum. Evin içindeki yemek kahvaltı gibi saatleri benim iş saatlerime göre ayarladık. Birlikte kesinlikle vakit geçiremiyoruz çünkü ben sürekli telefonla meşgul olmak durumunda kalıyorum. Evli ve çocuğu olan bir kadın arkadaşım çok zorlandığını hem ev işlerine hem de online derslere yetişemediğini ve psikolojik olarak çok kötü durumda olduğunu söyledi.
Kendimi sürekli olarak yetersiz hissediyorum, kendime ayırabildiğim özel bir zamanım yok. Gün kavramımı yitirdim, bir günü 24 saat değil süresiz olarak yaşıyorum.
Biliyorum bütün öğretmenler bu durumları yaşıyor ama iş kaybetme ve para kazanmak zorunda oldukları için dile getirmekten çekiniyorlar.
Söyleşi: Gizem Kasırga