Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı ek ödemelerin sağlık çalışanları arasında eşitsizliğe sebep olması çalışma barışını bozduğu gibi, sağlık çalışanları arasındaki ilişkiyi de oldukça kötü yönde etkiledi. Sağlık çalışanlarının ek ödeme adaletsizliğinin yanı sıra sağlık çalışanı olarak görülmeme, değersiz hissetme gibi problemleri de var. İstanbul Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli birçok alandan sağlık çalışanı ek ödemelerdeki adaletsizliği, hastanedeki ortamı Sendika.Org’a anlattı
Pandemi sürecinde sağlık çalışanlarına yapılan ek ödemelerdeki eşitsizlik hali devam ediyor. Sağlık çalışanları arasında performans sistemine tepki büyüyor. Hastayı kazanç merkezli bir yere koyan bu sistem sağlık çalışanlarını da köleleştirdi. Ek ödeme adaletsizliğine karşı Türkiye’nin birçok yerinde protestolar düzenlendi. Sağlık çalışanları hastanelerin önünden “Alkış istemiyoruz hakkımızı istiyoruz” diye seslendi. Ek ödeme alamayan ya da girdikleri riske karşın çok az miktarda alan sağlık çalışanları kadro talebiyle eylem yaptı.
Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı ek ödemelerin sağlık çalışanları arasında bu denli eşitsizliğe sebep olması çalışma barışını bozduğu gibi, sağlık çalışanları arasındaki ilişkiyi ve organizasyonu oldukça kötü yönde etkiledi. Sağlık çalışanlarının ek ödeme adaletsizliğinin yanı sıra sağlık çalışanı olarak görülmeme, değersiz hissetme gibi problemleri de var.
İstanbul Şişli Hamidiye Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde görevli birçok alandan sağlık çalışanı ek ödemelerdeki adaletsizliği, hastanedeki ortamı Sendika.Org’a anlattı.
Şişli Etfal’den bir hemşire ek ödemelerdeki adaletsizliğe dikkat çekerek çoğu sağlık çalışanının ek ödeme almadığını, sürüntü alan laborant ile klinik şefi arasındaki ek ödeme farkının neredeyse 20 kat olduğunu ifade ederek şunları söyledi:
Evinde oturan klinik şeflerine 25-28 bin lira arası, az çalışan, odasından çıkmayan birçok uzmana 14-15 bin lira arası performans verilmesi ile geldi gündeme ek ödemelerdeki adaletsizlik. Bu rakamlar doğru, Şişli Etfal’in rakamları. Temizlik personeli sıfır, sekreterler sıfır, güvenlik sıfır, lise mevzunu COVID bakan hemşire 680 lira, lisans mezunu bin 400 lira, COVID bakmayan lisans mezunu hemşire bin 400 lira, psikolog telefonla hizmet verip bin 400 lira aldı. Laborantlar 1400 liraya günlerce COVID sürüntüsü baktılar. Şimdi evet herkesin aklında aynı cümleler döndü. Ben çalıştım, ben riske girdim. En çok para evinde oturanlara, daha az risk altında çalışanlara yattı.
47 yaşında olduğunu belirten bir diğer hemşire ise yıllarca bu sistemin tüm yükünü çektiklerini “COVID-19 hastası bakıyorum. Ben yıllarca bu sistemin bize bakışını hayatımla, çocuğumun saatlerce klinikte kalması ile, tasarruf ederek, çocuğumu istediğim okula göndermeyerek ödedim. Şimdi de canımızla sınandık” ifadeleriyle anlattı. Ek ödeme rakamlarını duyduğunda çok utandığını belirten hemşire bu adaletsizliği “hırsızlık” olarak nitelendirdi ve “Hırsızlık bu… İnsanların emeğinin, hayatının hırsızlığı gibi. Ya çalışmadan aldılar, esas herkesi öfkelendiren bu. Salgın yani gerçekten çalışmayanlar ödüllendirildi” diye devam etti.
Yıllardır yöneticilerin kendilerine “Altı üstü kan, altı üstü tansiyon alıyor” dediğini belirten hemşire “Şimdi de altı üstü salgında en uzun süre virüse maruz kaldık. Bu da altı üstü işte… Kimseye vermeseydiler… Yazıklar olsun bakanlığa da bu işe susana da” diye konuştu.
Ek ödeme rakamlarını duyduğunda şok olduğunu belirten bir başka hemşire ise “Meslekten soğutmak için özel çaba harcıyorlar” diye nitelediği sürece dair düşüncelerini şu sözlerle aktardı:
Geçen ay çok tepki oldu. Bir şeyler değişir diye düşündüm ufak da olsa. 25 bin lira aldı klinik şefleri yine, evlerinde. Meslekten soğutmak için özel çaba harcıyorlar, çoğu kendilerini layık görüyor. Bizim yaptığımız işlerin parasını aldılar, salgında bu çok net. Çok ağır cümleler dolanıyor çalışanlar arasında ama biz ekibiz, biz buna inanıyoruz yine de.
Nöbetinde klinik şefinin tam teçhizat gezdiğini, sorun olursa diye telefon numarası bıraktığını belirten bir başka hemşire ise “Olursa biz arayacağız, tam teçhizat giyinmiş. Klinik çalışanlarının ona bakışını görmeniz lazımdı. Sadece dolanıyor ortalıkta. Yatacak yerleri yok, yok… Sadece emek harcayanın değil, ailelerinin, çocuklarının vebali var” ifadelerini kullandı.
Yükünün oldukça arttığını ifade eden bir diğer hemşire de yöneticilerin ek ödemelerle ilgili kendilerine kullandıkları ifadelerden duyduğu rahatsızlığı şu cümlelerle dile getirdi:
Neye üzülsem ki… Çocuğumdan ayrıyım, evdeki yüküm arttı, kendimle ilgili kaygı duyuyorum. Üstüne bizi hiçbir zaman önemsemeyen Sağlık Bakanlığı’nın her zaman ki tavrı eklendi. Hastanemizde başhekim yardımcısı ‘Hemşire ne kadar alıyordu ki 300-400, şimdi bin 400. Eee neymiş sorun! Aldılar işte’ dedi. Bir yönetici olarak böyle cümle kurmaktan utanmaları gerek. Ama ne hak etmedikleri paradan, ne hasta yüzü görmeden böyle cüretkar konuşmalardan utanan yönetici yok. Bize mahcup olan doktor çok ama bu benim gerçekliğimi değiştirmiyor. Ciddi problemlerimiz vardı üstüne salgından nasıl çıkarız korkusu eklendi.
Emeğinin performansla ölçülmesine inanamadığını söyleyen bir başka hemşire ise kendisini köle gibi hissettiğini “Biz çalıştık bu süreçte, şimdi de sağlık çalışanları ile bilimsel araştırmaya başladılar. Biz de bu işin yükünü çeken, sonra da araştırma denekleri olanlarız işte. Bilim de böyle bir şey mi? Sağlık çalışanları depresyona girmişler mi falan filan…” sözleriyle ifade etti. Bu durumun apaçık ortada olduğunu ifade eden hemşire organizasyon eksikliğinin, adaletsiz ücretlendirmelerin, yalnız kalışlarının büyük problemlere sebep olduğunu belirtti. Hemşire sözlerini “Bu hastaneden kurtulmak gibi çok somut planlarım var” diye sonlandırdı.
Çalışırken adalet istediklerini, riski yüksek bir salgında eşit olmak istediklerini vurgulayan hemşire “Neler neler dediler. Biz zaten sorun çıkaran kişileriz. Ortalarda dolanan, hasta bakmayan, hiç elini taşın altına koymayan meslektaşlarımız, onlar da vatansever! Nasıl bir salgın nasıl…” diye sordu.
Bu mücadelede ciddi emeklerinin olduğunu, vicdanlarının çok rahat olduğunu dile getiren hemşire hakettiğini talep etmenin hakkı olduğunu ifade ederek şöyle konuştu:
Diğerleri mi? Ortada dolananlar, hakketmediklerini alanlar, bir yolunu bulup kaçanlar bilmem kendileri düşünsün. Rahatsızlık duymamaları çok rahatsız edici. Hasta bakıyoruz elimiz kolumuz bağlı sanki. Öfkeden çıldırsak da işimizi yapmaya devam edeceğiz.
50 yaşında olduğunu belirten bir temizlik görevlisi de 1 saat az çalışmadıklarını, tansiyon hastası olduğunu ifade ederek “Her gün gündüz geliyorum. Bunlar beni öldürecek, kesin. Bak evindekiler parasına para kattı. Onlara hiç helal etmiyorum hakkımı” diye konuştu.
Testinin pozitif çıktığını ve hastanede yatmasına izin verilmediğini ifade eden bir diğer temizlik görevlisi de evde yaşlı annesi olduğunu ona bulaşsaydı ne yapacağını bilemediğini anlattı. Ek ödemelere dair içinde büyük bir öfkenin büyüdüğünü ifade eden temizlik görevlisi “Para mevzusu zaten bütün bunların özeti sanki. Bize bir şey olursa bir önemi yok nasılsa” diye konuştu.
Bir başka temizlik personeli ek ödemelerin yanında yaşadıkları malzeme eksikliğini şöyle dile getirdi:
Zaten süreç başında ‘Maske verecek miyiz?’ diye tartıştılar, birilerinin insafına bırakacaklardı. Gariban, laf etmeyen birilerini bulunca da maskesiz geçirdiler içeriye. Sonra ek ödeme bombası. Resmen bomba. Evlerinde oturuyorlar, hastaneye gelince arkada, uzak odada günlerini geçirip gidiyorlar. Bir gün arkada oturmanın parası 15 bin… Yazık bize gerçekten. Dinlenecek yer bile göstermediler, koltuk köşelerinde işte. Bu kadar mı kıymetsiziz! Biz, çocuklarımız, ailemiz.
Ek ödeme alan bazı sağlık çalışanların kendilerine maddi destekte bulunduğunu ifade eden bir diğer temizlik personeli de kimseye borçlu hissetmek istemediğini “Kendi aralarında para toplayıp bize verenler oldu, sağ olsunlar. Hepsi için demiyorum ama bu bize çay, kahve olarak geri gelecek diye de düşünmeden edemedim. Bizim klinikte öyle çünkü. Ben kimseye borçlu hissetmek istemiyorum, hayır deme lüksüm vardı, o da elimden alınmasın ne bileyim” ifadeleriyle dile getirdi.
“Zaten sağlık çalışanı olarak anılmıyoruz” diyen temizlik personeli hastanedeki durumu şöyle aktardı:
Biz zaten almayız, ne yapacaksın. Kimseye vermeseydiler. O kadar para alıyorlar zaten, yine onlar aldı. 6 kat dolaşıyorum bu kıyafetle hastalara yemek dağıtıyorum, oda oda. Üstümden ter boşalıyor bitince bir yemek servisi, koca yemek arabası ile iş yapıyoruz. Hastalarla ilgili hiç sıkıntımız olmadı ama bilmem ki, alıştık hiç olmamasına. Zaten sağlık çalışanı olarak anılmıyoruz, o kadar hasta içine gir çık bir önemi yok büyükler için.
48 saat aralıksız çalıştığını ifade eden laborant ise aldığı ek ödemenin bin 400 lira olduğunu belirterek “Salgın herkesin ortak sorunu. Başarı bir kesimin ya da ödül. Kimse onlardan ödül istemedi, ama onlar kendilerince beyin takımı olarak gördüklerine layık gördü” ifadelerini kullandı. Laborant bu süreçte televizyonlara çıkanların çoğunun da hasta yüzü bile görmediğini belirtti.
MR teknisyeni olan başka bir sağlık çalışanı ise taşeron olarak çalıştığını ifade etti. Zar zor bir maske alabildiğini belirten teknisyen “Değil ek ödeme insan muamelesi de, sağlık çalışanı muamelesi de görmüyoruz. Bu denli derin bir adaletsizlik olamaz. Kendime de birçok sağlık çalışanı arkadaşıma da üzülüyorum, aileme üzülüyorum” diye konuştu.
“Bizim ekibin çoğu enfekte oldu” diye anestezi asistanı içinde bulunduğu durumdan duyduğu rahatsızlığı şöyle dile getirdi:
Hasta oldum daha ne mi olabilirdi, düşünmek istemiyorum. Ben bu süreç geçsin artık istiyorum. Çünkü her yeni bir şey duyduğumda, gördüğümde canım daha da sıkılıyor. Daha adil çalışma şekli, ücretlendirme yapılabilirdi.
Ayda 8 nöbetinin olduğunu ifade eden anestezi uzmanı ise “En kötü hastalarla muhatabız ve direk bulaşın olacağı durum ile. Hiç hastaya uğramayan arkadaşlarımla aynı performansı aldık. Her hali ile hakkaniyetsiz bir durum” şeklinde konuştu.
Ek ödemelerdeki adaletsizliği emek hırsızlığı olarak nitelendiren klinik sekreteri “Hırsızlığın büyüğü küçüğü olmaz, bu çok açık emek hırsızlığı. Kim konuşsa provokatör deyip durdular. Çünkü o ortamda kendini güç görene laf ediyoruz. Biz kimiz ki… Gerçekten kimmişiz” diye tepki gösterdi.
Hastane güvenliği ise 20 Nisan’da COVID-19 sebebiyle hayatını kaybeden güvenlik görevlisi arkadaşı Murat Çidam’ı anarak “Biz zaten alıştık. Hiç adımız bile geçmiyor, verilseydi şaşırırdım. Arkadaşımız öldü çocuğu ne olacak diye düşünüyor insan” diye konuştu.
Sendika.Org (Uğur Cucu)