Cumartesi Anneleri, koronavirüs salgını nedeniyle 788. hafta açıklamasını da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınla yaptı. Bu hafta, 39 yıl önce gözaltında kaybedilen Zeki Altunbaş’ın akıbeti soruldu
788 haftadır fail meçhul cinayete uğrayan yakınlarının faillerini ve kaybedilenlerin akıbetini soran Cumartesi Anneleri, koronavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bu haftaki açıklamayı da sosyal medya hesapları üzerinden gerçekleştirdi.
Cumartesi Anneleri, Galatasaray Meydanı’nın yasaklanması nedeniyle eylemlerini 82 haftadır İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi önünde gerçekleştiriyordu. Koronavirüs salgınına rağmen eylemlerini sürdüren Cumartesi Anneleri, son altı haftadır sosyal medya hesapları üzerinden yaptıkları canlı yayınlarla adalet taleplerine devam etti.
Bu haftaki açıklamada, 25 Nisan 1981 tarihinde kaybedilen Zeki Altunbaş’ın akıbeti soruldu
8 Ekim 1980’de gözaltında katledilen Cemil Kırbayır’ın abisi Mikail Kırbayır 40 yıldır kardeşinin akıbetini sorduklarını belirterek şunları kaydetti:
“Sorgulamalarımız devletin en üst düzey mercilerine kadar gitti. TBMM’de İnsan Hakları Komisyonu’nda, öldürüldüğüne dair rapor çıkmasına karşın halen daha herhangi bir hukuki sonuca ulaşmış değiliz. Yani adalete ulaşamadık.”
Kırbayır, sözlerinin devamında “39 yıl önce Yalova’da katledilen Zeki Altunbaş’ın, annesi Cevriye Ana da tıpkı Berfo Ana gibi devletten alacaklı olarak aramızdan ayrıldı. Ama hiç kimse unutmasın ve herkes şunu iyi bilsin ki bizler analarımızın bıraktıkları yerden mücadelemizi devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Kırbayır’ın ardından Cafer Altunbaş ise ailesi adına yaptığı konuşmaya, abisi Zeki Altunbaş’ın yaşam öyküsünü anlatarak başladı:
Yozgat Sorgun’da doğmuş, ilk, orta ve liseyi Sorgun’da tamamlamıştır. Üniversiteyi Ankara Fen Fakültesi’nde okurken o dönemim faşist işgalleri nedeniyle okula gidememiş ve çalışmak üzere Yalova’ya yerleşmiştir.
Yalova’da boş durmamış, kendisini gençlik örgütlenmesi ve işçi sınıfının sendikal mücadelesi içerisinde bulmuştu. Sosyalist Gençlik Birliği’ni Yalova’da örgütlemiş, bir dönem başkanlığını yapmış, Yalova’daki fabrikalarda DİSK’in örgütlenmesi için mücadele vermiştir.
12 Eylül faşist darbesiyle birlikte gözaltına alınmış, daha sonra askerliğini yapması için Çanakkale’ye gönderilmiştir. Bu arada Yalova’daki devrimcilere yönelik operasyonlar gerçekleştirilmiş, bu nedenle sorgulanmak üzere Yalova’ya getirilmiştir. 20 günlük bir işkenceyle sorgulanmasından sonra daha önceki davalarından dolayı İstanbul’daki Selimiye Kışlası’na götürülmüş ve mahkeme dönüşü ‘vapurdan atlayarak kaçtığı’ yalanını söylemişlerdir. Rahmetli babamın bu konuda bütün girişimlerine rağmen aynı şekilde fütursuzca ‘kaçtığı’ yalanı söylenerek ailemiz üzerinden baskı oluşturup hesap sorulmaması, aranmaması, peşine düşülmemesi için zaman zaman eve baskınlar gerçekleştirilmiştir. 1981 yılından bu yana 39 yıl geçmesine rağmen, abim halen bulunamamış, hesap sorulamamıştır. Annem ve babamız bu günleri göremeden aramızdan ayrılmışlardır.”
Cafer Altunbaş ayrıca, AKP iktidarının, 12 Eylül günlerini aratmayacak bir yaşam dayattığını belirterek “Gözünü kâr hırsı bürümüş emperyalist-kapitalist sistemin, tüm insanlığı koronavirüs tehdidiyle evlerine tıktığı bir ortamda Zeki abimi anıyoruz” dedi.
Salgın günleri nedeniyle hakikat ve adalet talebini sosyal medya üzerinden gerçekleştirdikleri canlı yayınlarla dile getirmeyi sürdürdüklerini belirten Yoleri, “Tüm toplumu derinden ekleyen salgının yarattığı olağanüstü durumu, keyfiliğin ve baskının fırsatı haline çevirmek isteyen iktidara karşı hak ve özgürlüklerimizi savunma kararlılığımızı bugün bir kez daha ifade ediyoruz” dedi.
25 Nisan 1981 tarihinde Selimiye Kışlası’ndaki sıkıyönetim mahkemesine götürülen Altunbaş’ın, mahkeme dönüşü Yalova-Kartal arabalı vapurunda elleri kelepçeli bir haldeyken, kendisine eşlik eden iki asker ve iki polisin arasından kaybolduğunun iddia edildiğini hatırlattı.
Altunbaş ailesinin tüm girişimlerinin sonuçsuz kaldığını ve Zeki Altunbaş dosyasının 2011 yılında Yalova Cumhuriyet Savcılığı tarafından zamanaşımı gerekçesiyle takipsizlikle sonuçlandığını kaydetti.
Yoleri, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Baba Tahsin Altunbaş 11 yıl boyunca oğlundan bir iz bulabilmek umuduyla Marmara Denizi’nden çıkma ihtimali olan tüm cesetleri teşhis etmek üzere Türkiye’nin her yerine gitti. 1992 yılında şehir dışındaki bir ceset teşhisinden dönüşü sırasında gerçekleşen trafik kazasında hayatını kaybetti. ‘Tek isteğim, ölmeden oğlumun mezarına çiçek bırakmak’ diyen anne Cevriye Altunbaş da bu isteğine ulaşamadan 31 Mart 2015 tarihinde aramızdan ayrıldı. Gözaltında kaybedilişinin 39. yılında maddi gerçeğin açığa çıkartılması ve bu suç faillerinin cezalandırılması için adli ve siyasi makamları göreve çağırıyoruz.”
Ağır hak ihlallerinin cezasız bırakılmasının, bu ihlallerin gerçekleşmesini mümkün kılan koşulların desteklenmesi anlamını taşıdığını belirten Yoleri, “Kayıplarımızın faillerinin cezasız kalmaması içi devlet, cezasızlık politikasına son vermelidir. Kaç yıl geçerse geçsin, Zeki Altunbaş için, tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz. 89 haftadır bize yasaklanan, kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Sendika.Org