Açıklanan sayılar özellikle normalleşmenin konuşulduğu şu süreçte hiç güven vermiyor. Sağlık Bakanı konuyla alakalı sorulara “Ölüm nedenini ilgili hekim girer, eğer rakamların doğruluğunu sorgularsanız sağlık emekçilerini suçlamış olursunuz” diyerek aradan çekiliyor
Dünyada COVID-19 vaka sayısı 4 milyonu geçti, ölüm oranı ise yüzde 7’ye yaklaştı. Ülkemizde ise ilk vaka 11 Mart tarihinde bildirildi. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bir gece yarısı ilk vakayı açıklamak için geçti kameraların karşısına. O güne kadar Türkiye’de hiç vaka olmadığı iddiasıyla çizilen “başarı tablosu” ilk büyük eleştirisini almış oldu. Vakaya dair yalnızca cinsiyet bilgisi paylaşan Koca takip eden iki haftanın ardından şöyle devam edecekti: “Koronavirüse karşı elimizde çok güçlü bir koz var. Yakalanmamak.”
Bu yaşananlar Türkiye’nin COVID-19’a karşı vereceği mücadelede şeffaflıktan ne kadar uzak olacağının ilk sinyaliydi. Sağlık Bakanlığı’nın yazdığı “başarı hikayesi” henüz vakaların görülmediği günlerde “Bizde yok” övgüleriyle başlamış, o soğuk turkuaz rengi tablonun üzerine yaşamını yitirenlerin sayıları yazılmaya başlanana kadar geçen sürede umreye giden gitmiş, yolculardan ateşi olanlara termal kamerada tespit edilmesin diye ateş düşürücüler bile verilmişti. Bakanlık eleştirilere “Umreden dönenler karantinadalar” açıklamasını yaparken AKP teşkilatları memleketin dört bir yanına dağılmış umrecilerle çektirdikleri fotoğraflarını sosyal medyaya yüklemekle meşgullerdi. Sonra ne mi oldu? Hatırlayalım.
En başından beri işçiler için iki seçenek vardı: Evde kalmak ve açlığın pençesine düşmek ya da dışarı çıkıp koronavirüsle cebelleşmek. Her işe giden hastalanmıyordu elbet ancak evde kalmanın bedeli açıktı. Ücretli izin bir yana acil olmayan işkolları çalışmaya devam ediyor, örneğin 1 Mayıs’ta şantiyeler vızır vızır işliyordu. İşçiler potansiyel taşıyıcılara dönüşürken, çıkarları sermayenin çarklarının döndüğü yönde ilerleyen Erdoğan “Türkiye, her şart altında üretime devam etmek, çarkların dönmesini sağlamak zorunda” diye devam edecek, karantina bekleyenlere “Herkes kendi karantinasını uygulamalı” tavsiyesinin yanında bir de IBAN verecekti.
İlerleyen günlerde hastanelerden “Koruyucu malzememiz yok, test yapmak da yaptırmak da zor” diye yükselen isyan, akşam alkışlarla, gündüz üzerinde cumhurbaşkanlığı forslu poşet içinde dağıtılan maske ve kolonya ile bastırılmaya çalışılacaktı. Sürece ne Türk Tabipleri Birliği ne Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası dahil edildi, ne de şeffaf bir veri paylaşımı gerçekleşti. Bizim için bilgi bakanın elinde tuttuğu flu koronavirüs haritasındaydı ve bunu öğrendiğimizde virüs 81 ile çoktan yayılmıştı. Bu sırada akşam alkışlanan hekim “Artık binlerle konuşabiliriz vaka sayısını” dediği için özür dilemek zorunda bırakılıyor, bundan 9 gün sonra bakanın açıkladığı vaka sayısı 10 binlere ulaşmada yolu yarılıyordu.
İnsanlara beş maskeyi ulaştıramayan AKP, belediyelerin bağış hesaplarına engel getirmekle; sokağa çıkma yasağını, yasak başlamadan iki saat önce ilan etmekle meşguldü. AKP’nin meşguliyetleri arasına imar planlarını, tarihi değiştirilen üniversite sınavlarını, çeteleri saldığı af yasasını ekleyip, koronavirüs rehberine geçelim.
Hal böyle iken dünya çapında yaşanan salgına, bu vaziyette yakalanmak kaçınılmaz oldu. İlk vakanın açıklanması ile beraber resmen pandemi ile mücadele süreci de başlamış oldu. Bakanlık tarafından, henüz huyu suyu netleşmemiş bu virüse karşı hekimlerin mücadele edebilmesi için bir rehber hazırlandı: COVID-19 Rehberi. Sağlık çalışanlarına yol gösterme iddiasındaki bu rehberdeki yönergeler incelenmeyi fazlasıyla hak ediyor.
En son 14 Nisan’da güncellenen rehber içerisinde hekimi ikilemde bırakacak hükümler barındırıyor. Özellikle test yapımı ile alakalı.
Rehber, hekime “Olası vaka tanımına uyan ve enfeksiyon bulguları ağırlaşarak devam eden kişilerden alınan ilk numunenin üst solunum yolu numunesi olması ve test sonucunun negatif olması; COVID-19 enfeksiyonu şüphesini dışlamaz” diyor. Basitçe açıklamak gerekirse test yapılan kişinin sonucunun “negatif” gelmiş olması bize o kişinin sağlıklı olduğunu göstermez. Çünkü test bazı nedenlerden kaynaklı “yalancı negatif” sonucu verebiliyor. Yani bu koşulda sonucu sağlamlaştırmak için ikinci bir teste ihtiyaç duyuluyor. Ama rehberde bu durum hekimin inisiyatifine bırakılmış. Yani “test tekrarlanmalı” diye bir hüküm bulunmuyor.
Gelelim pozitif sonucu almış takipte olan hastalara. Hastanede takip edilen, durumu iyi seyredip ikinci test uygulanan hastalar için rehber “Test sonucu negatif saptananlardan 24 saat sonra tekrar PCR örneği alınır. İkinci PCR (-) saptananlar alternatif tanılar yönünden değerlendirilir. İkinci PCR (+) saptananlar COVID-19 tedavisine devam eder” diyor. Yani hastanın kesin sonucunu alabilmek için iki defa test edilmesi gerektiğini belirtiyor.
Fakat eğer hastanın takibi evde yapılıyor ise durum değişiyor. Rehberde “Test sonucu pozitif saptananlardan semptom ve bulguları düzelenler önerilen tedavi süresini tamamlar, semptomların düzelmesini takip eden 14. güne kadar evde izole edilir. Semptom ve bulguları devam eden veya klinik durumu kötüleşen hastalar yatırılarak izlem gereksinimi açısından değerlendirmek üzere hastaneye alınır, klinik durumuna göre evde izleme devam edileceğine veya hastaneye alınacağına karar verilir” deniyor. İkinci bir teste dair hiçbir ifade bulunmuyor. Yani bu kısım da hekime bırakılmış.
Ancak burada şöyle bir sorun var. Hekime yüklenen bu sorumluluk, sağlık emekçisine güvenden değil kaynak yetersizliğinden. Kendi deneyimlediğim olay üzerinden anlatayım. Ben ve ailem bakanın “iyiye gidiyoruz” propagandalarının arasında açıkladığı pozitif vakalardan sadece üçüyüz. 14 günlük ev karantinamızın ardından ihtiyacımız olan ikinci testi talep ettik. İlçe Sağlık Müdürlüğü ile yaptığımız telefon görüşmesinde bizlere, ikinci testin sağlık çalışanı olmadığımız için yapılmadığı, kendimizi iyi hissediyorsak otomatik olarak negatife düştüğümüz söylendi. Aile hekimimiz ise testin gerekliliğini vurguladı ve bir sağlık kuruluşuna başvurup test talebinde ısrarcı olmamızın daha sağlıklı olacağını söyledi.
Karantinanın 15. gününde pandemi hastanelerinden biri olan Maltepe Devlet Hastanesi’ne başvurduk. Oradaki hekim bize kendisinin de test yapmak istediğini fakat bakanlık kararı olduğunu, bu yüzden ikinci testi yapamayacağını, anne ve babamın ise resmi bir negatif testi olmadan işe başlayabileceğini söyledi. Şunu da belirtti: “Eğer her hastama ikinci test uygularsam elimdeki testleri nasıl yetirebilirim.” Bunun üzerine bizi kontrol için arayan doktora yaptığımız ısrar ve bu problemin haberleştirilmesi sonucunda bir sonraki günün akşamı İlçe Sağlık Müdürlüğü’nden telefon geldi ve sanki hiç problem yaşamamışız gibi Kartal Devlet Hastanesi’nde ikinci testi yaptırabileceğimiz söylendi.
Buradan şunu anlıyoruz ki rehberde ucu açık bir şekilde hekime bırakılan kısım oldukça problemli. Hekime yeterli malzeme sağlanmadığı gibi sağlık emekçisinin kendisi yaşanan mağduriyette zan altında kalıyor. Böylece asıl sorumlu olan Sağlık Bakanlığı, imajına leke sürülmeden bu işten sıyrılmış oluyor. Ve görüyoruz ki “herkese yaygın test” talebinin önemi bir kere daha anlaşılıyor. Ülkemiz 83 milyon nüfusa sahip, fakat bu zamana kadar yapılan toplam test sayısı 1 milyon 300 bin civarında. Bu sayı nüfusun yüzde 1,5’ine denk.
Hekimin üzerine yıkılan süreci yönetememe hali sadece test ayağında değil. Salgın yüzünden hayatını kaybeden insanlara dair verilerde de problem olduğunu görüyoruz. Rehberde “COVID-19 harici nedenlerle ölüm olması durumunda defin işlemleri standart prosedürler ile devam etmelidir. Ancak COVID-19 şüphesi, ölü muayenesi yapan hekim tarafından değerlendirilir. COVID-19 salgını nedeniyle tüm ölümlerde ölü muayenesi için kişisel koruyucu önlemlerin alınması önemlidir” ifadeleri yer alıyor.
Yukarıda az önce bahsettiğimiz “yalancı negatif” durumunda olan fakat COVID-19 belirtileri barındırıp buna dönük tedavi görürken hayatını kaybeden hastaların ölüm nedenleri COVID-19 olarak girilemiyor. Hekim ölüm belgesi hazırlarken, Sağlık Bakanlığı’nın veri tabanına giriş yaparken ölüm sebebine COVID-19 yazarsa sistem işlemi kabul etmiyor.
Açıklanan rakamlar özellikle normalleşmenin konuşulduğu şu süreçte, hiç güven vermiyor. Sağlık Bakanı konuyla alakalı sorulara “Ölüm nedenini ilgili hekim girer, eğer rakamların doğruluğunu sorgularsanız siz bu süreçte canını ortaya koyarak çalışan sağlık emekçilerini suçlamış olursunuz” diyor. Ama unuttuğu kısım şu, hekimin verileri girdiği ve onaya gönderdiği sistem Sağlık Bakanlığı’nın elinde yani ölüm belgesini en son onaylayan kurum, topu hekimlerin üzerine atıyor.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.