Bugüne kadar 1 Mayıs’ın kutlanmasına dair yasak ve baskılar nasıl ki bizim bugüne ilişkin aidiyetimizi zayıflatamadıysa; buna ek olarak koronavirüs nedeniyle ‘evde kal’ zamanları ellerimiz ve yüreklerimizle meydanlarda koca bir emek çağlayanı oluşturmasına engel değil ki
Olsun! Evde kalıyor olmak coşku ve heyecanla bir araya gelmeyi beklediğimiz 1 Mayıs’ı yaşamaya ve hissetmeye engel değil ki!
Bilincimizi kuşanıp ellerimizi yüreklerimizin birleşmesine doğru uzattığımızda biz yeniden ve yeniden çokaşıp güç kazanmış oluruz. Bugüne kadar 1 Mayıs’ın kutlanmasına dair yasak ve baskılar nasıl ki bizim bugüne ilişkin aidiyetimizi zayıflatamadıysa; buna ek olarak koronavirüs nedeniyle ‘evde kal’ zamanları ellerimiz ve yüreklerimizle meydanlarda koca bir emek çağlayanı oluşturmasına engel değil ki.
O halde haydi kalkın 1 Mayıs’a, 1 Mayıs Alanı’na…
Evet evet, yanlış duymadınız, toparlanın Taksim’e gidiyoruz. Tam da düşündüğümüz planladığımız gibi 1 Mayıs’ın şanına layık olarak: ’77’nin Taksim’inde ve sonraki yıllarda 1 Mayıs’ın kutlandığı alanlarda kaybettiğimiz işçilerin, devrimcilerin, bugün salgın nedeniyle aramızdan ayrılan emekçilerin anısına yaraşır bir kutlama için yollara düşüyoruz.
Geçip gittiğimiz sokaklar ve caddelere göz atın, dikkat edin. Bakın duvar yazılamalarını, çağrı afişlerini oradalar. Ana caddeye afiş asan genç işçileri ben de önceden görmüştüm. Kırmızı-sarı renklerin hâkim olduğu afişlerde “1 Mayıs’ta Alanlara”, “1 Mayıs’ta Taksim’deyiz” çağrısı yer alıyor. Şu ara sokaktaki büyük binanın duvarında da “Biji Yek Gulan/Yaşasın 1 Mayıs” yazısı ise ta iki yıl önceden beri taze bir çiçek gibi baharı müjdeliyor.
On gün öncesiydi, duydum. Emek örgütleri temsilcileri bir araya gelerek 1 Mayıs’ı anlam ve önemine uygun kutlamayı görüşüp bir program çıkarmıştı. Elbet 1 Mayıs’ı kutlamak tek bir güne sığacak bir şey değil ki. Uyuyanları uyandırmak, kendi kimliğine dair bilinci olmayanlarda farkındalık yaratmak, emekçinin yok sayılmaya çalışan sesini bugün için ısıtmak, günler, haftalar öncesinden yapılan pratik çalışmalarındandır. İşte bu sefer de öyle oluyordu.
Hani geçen bir çalışmaya birlikte tanık olmuştuk. Tekstil işyerlerinin çok olduğu semtte üstlerine gömlek geçirmiş DİSK üyesi işçiler megafonla “Alınterimiz ve ekmeğimiz için 1 Mayıs’ta birleşelim” diye çağrı yapıp bildiri dağıtıyordu. Bugünlerde daha onlarca, yüzlerce işyeri önünde emeğin, emekçinin dayanışma günü için benzer çalışmalar yapıldığını buradan yola çıkarak görüyor, anlayabiliyoruz da. Avize ve cam işçilerinin bulunduğu sanayi sitesinin duvar yazılamaları görülmeye değerdi: İşçiler Kardeş, Patronlar Kalleş, İşten Atılan İşçiler Geri Alınsın, Yürüyoruz Kol Kola 1 Mayıs Alanına, Günde 14 Saat Değil 8 Saat Çalışmak İstiyoruz, Sen De Katıl Gücümüz Birliğimizdir, Sendika Hakkımız Engellenemez… Bunlar sadece kıyısından şöyle bir geçerken fark edilenler. Benzer çalışmanın daha onlarca, yüzlerce işyeri ve fabrika çevresinde yapıldığından neden emin olmayalım ki.
1 Mayıs’a yönelik olarak sadece işçiler değil ki bütün çalışanlar kendi talepleri doğrultusunda çalışma yaptılar. Partiler, dernekler, odalar, dernekler, Halkevleri, doğa ve yurttaş hakları temelinde faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, lise ve üniversite öğrencileri, kadın hareketini temsil eden gruplar, siyasi dergi çevreleri caddelere, meydanlara afişler asıp el ilanı dağıttılar. Her şey 1 Mayıs ve geleceğimiz açısından sesimizin hep bir ağızdan daha gür çıkmasını sağlamak içindi. Yani… Yani gün var ki ayak sesleri o günün güneşi henüz doğmadan işitilir. 1 Mayıs’ın sesleri nisan baharının yaprakları arasında ışığını vererek, soluğunu hissettirerek zaten önceden gelmeye hep başlardı.
Ve beklenen o gün geldi. 1 Mayıs 2020’nin güneşi doğmak üzere. Ne? Heyecandan uyuyamadınız mı? Evet, aklın yolu bir gibi bazen hislerin de yolu kesişir. 30 Nisan’ı 1 Mayıs’a bağlayan gece hepimizi öyle bir heyecan basar ki nedenini işte o aynı hislerde aramak gerek. Emek kardeşliği ya da sınıfdaşlığın ortak heyecanıdır bu. Buradayız, burada olacağız, insandan yana eşit bir düzen kurulanana kadar da aynı duygularda ortaklaşacağızdır. 1 Mayıs dünyanın bir başından diğer başına ezilenlerin birlikteliğinin gücünü sevincini verir insana…
Bir de bütün yollar ve yollarda var olan herkes böyle bir günde 1 Mayıs’ı kutlamaya gidiyor havası verir insana. Yüzlerdeki gülümseme umudun dışa yansıması gibidir. Otobüse binen yolcunun şoföre, “1 Mayıs kutlu olsun” demesine gözleri ışılayarak huzurlu bir “eyvallah” çekmesidir de umutlu olmak. 1 Mayıs işçinin, emekçinin dayanışma bayramıdır; otobüs, metrobüs, vapur, minibüs ve trenlerin yolları kendini güne ayarlamış olanları Taksim Meydanı’na doğru uzatır.
Ne büyük bir gün bugün! Tam önceki Taksim kutlamalarında olduğu gibi… En son nerede kalmıştık? Evet, 2012’nin 1 Mayıs’ında Taksim’de “Hak verilmez alınır” şiarını kuşanmış olarak Taksim’deydik. Gerçi bizler bundan sonraki 1 Mayıs’larda Bakırköy’de, Maltepe’de olduğumuzda da Taksim ısrarından kopmadık, vazgeçmedik. Burada son buluştuğumuzda Gezi’de ağaçlara göz dikilmemiş, AKM henüz yıkılmamıştı. Ve Kültür Merkezinin ön yüzüne gerilmiş dev pankartın gölgesinde yoğunlaşmıştık. AKM’yi yıktılar ama bizim pankartı yere indiremediler; Zincirlerinden kurtulmaya çalışan işçiyi resmeden pankart direklere gerili olarak yine yerli yerinde.
Meydana kıyısı olan büyük otelin önünde yüksek bir miting yönetim platformu hazırlanmış ve alana girenler oradan anons edilip duyurular yapılıyor. Televizyon kuruluşlarının belli yerlere park etmiş bulunan canlı yayın araçları da hemen göze çarpanlar arasında. Haber ekipleri bir yanda meydanda olanları merkezlerine aktarıyor, bir yandan katılımcıları yanlarına çekip canlı yayında konuşturuyorlar. Alandakilerle aynı coşkuyu yaşadığı her hallerinden belli olan gazete ve dergi muhabirleri ellerinde fotoğraf makineleriyle mümkün olduğunca her bir ayrıntıyı kaçırmamak için sürekli koşuşturmaca içerisindeler.
“1 Mayıs 1 Mayıs işçinin emekçinin bayramı/Devrimin şanlı yolunda ilerleyen halkların bayramı… Vermeyin insana izin kanması ve susması için…” Biz alana girdiğimizde miting platformunda bu marşla karşılandık. Ve 1 Mayıs Marşı meydana girenler ve birtakım duyuru anonsları arasında sürekli çalınarak kutlama sevincimizi doruklara taşımaya devam ediyor.
Bakın biz meydanı kolay göreceğimiz yer olan Gezi Parkı merdivenlerinin başındayız. Meydana girişlerin saat on ikide olacağını söylemişlerdi ancak o saatte alana girdiğimizde meydan neredeyse dolmuştu bile. Bulunduğumuz yerden dört bir yandan sel gibi alana akıp yoğunlaşan emekçi halkı görüyoruz. Bu kadar rengi bu kadar çok insanla bir arada kaynaşıyor görmeye her halde çoğumuz 1 Mayıs’ta tanık oluyoruzdur. Siyah beyaz dahil aradaki canlı, flu tüm renkler, katılımcıların kimliğini, işini, mesajını, bilincini, neşesini temsil eder boyutta alabildiğinde hareketli ve göz alıcı. Renkler için bayram günü varsa eğer o gün de 1 Mayıs’tır.
Kimler, hangi gruplar, hangi kesimler, iş ve meslek örgütleri yok ki gelenler arasında? Göreceksiniz ülkemizin köy derneklerine kadar olan birimler. “Bu Düzen Değişecek” diyenden, “Yaylamızın Yolu Zaten Yeşil” diyenlere kadar her yerden, herkes…
Sağdaki Cumhuriyet Caddesi’nden büyük bir uğultu geliyor. Herkes o yana dikkat kesilmiş. Islıklar, sloganlar, alkışlar birbirine geçmiş. Evet, tahmin ettiğimiz gibi 1 Mayıs’ı tertipleyen komite, dikdörtgen boyutlu bir çerçeveye kırmızı beyaz karanfillerle işlenmiş “1 Mayıs 2020” çelengiyle giriyor. Etrafı gelin alayına gösterilen ilgiyle kuşatılmış. Yerden gökten “Yaşasın 1 Mayıs” yağıyor.
Hemen ardından sarı-kırmızı, kırmızı-beyaz, mavi-beyaz renkli flamaları almış, gömlek ve şapkalarını kuşanmış emek ordusunun önemli bir bileşeni olan DİSK alana giriyor. Genel Başkan Arzu Çerkezoğlu kortejin önünde. Kadın hareketi açısından ne gurur verici bir manzara! Aynı hizada kadınlı erkekli diğer yöneticiler, işçiler… Birleşik Metal İş, Dev Sağlık İş, Genel İş arkası görünmez bir uzunlukla ilerliyor.
Platformdan yapılan “Hoş geldin DİSK, Hoş geldin işçi sınıfının yüz akı!” anonsu yükselir yükselmez o koca uğultu yerini bir an derin bir sessizlik ve dikkate bırakıyor. Nazım’ın Türkiye İşçi Sınıfına Selam şiirinden bestelenmiş parçası çalınıyor. Ve ardından ıslıklar, alkışlar ve yine 1 Mayıs Marşı. DİSK korteji önceden belirlediği yön doğrultusunda kalabalığın arasından kendine yol açarak platformun önüne doğru akıyor.
DİSK’in ana kortejinin ardından turuncu pankart ve flamalarıyla Halkevleri görünüyor. En öndeki büyük pankartta “Hırsızın Diktatörün Gericinin Yürü Üstüne Üstüne” yazılı. İlçelerin, semtlerin Halkevi şubeleri peş peşe; Kadıköy, Sarıyer, İkitelli, Beylikdüzü, Beykoz, Beşiktaş, Okmeydanı, Esenyurt, Şişli geçiyor ve ellerinde renk renk “Halkın Hakları Var”, Kentsel Değil Rantsal Dönüşüm”, “Suyuna Toprağına Sahip Çık”, Her Yer Taksim Her Yer Direniş”… yazılı dövizlerle ilerleme sürüyor. Yaşlılar, gençler ve çocuklu kadınlarla çok katılımlı, çok sesli kortej “Halkevleri hoş geldiniz” anonsuyla kendisi için belirlenmiş noktaya doğru sığışmaya gayret ediyor.
Bir yandan değil dört bir yandan demiştik. Tarlabaşı Bulvarı’ndan da zapt edilmez bir coşku seli yaklaştığını ta kürsüden anons ettiler: Kamu Emekçileri Sendikası KESK, Mimar ve Mühendis Odaları Birliği TMMOB, Türk Tabipler Birliği… Lütfen bekleyin arkadaşlar!
Evet, KESK, TMMOB, TTB orada bekliyor. Muhtemelen alana önce girenlerin yerlerinin tam olarak alması sağlanıyor. O arada Edip Akbayram’dan “Benim meskenim dağlardır” parçası kesik kesik araya giriyor. Dört yandan akış var dediysem siz onu ikiye, üçe katlayabilirsiniz. Kortejden çıkıp ya da gruplar halinde yola düşenler Sıraselviler tarafından, Gezi Parkı içinden, AKM yanından her bir yerden 1 Mayıs alanına sıkı sıkı kilitlenmiş durumda. Kalbimiz burada, bu meydanın ortasında düğümleniyor. Arkaya baktığımızda Gezi Parkı’nın da dolup taştığını görüyoruz. Sıcaktan bunalanların o ulu çınarların altında kümelendiğini fark ediyoruz. Ruhi Su’nun basbariton sesinden “Şişli Meydanında üç kız” şarkısı yükseliyor. Geçmiş, bugün ve gelecek iç içe harmanlanıyor.
Hoş geldin KESK! Hoş geldin TMMOB, Hoş geldin Türk Tabipler Birliği! Hoş geldiniz işi, ekmeği elinden alınan KHK’liler. Sağlıksız koşullarda salgına çare olmaya çalışan sağlık emekçileri!
Tanrım bu ne coşku, bu ne kararlılık hissi ve bu ne yan yana kol kola olmanın getirdiği bitimsiz yoğunluktaki yüz ifadeleriyle enerji… Önceden bir davul zurna ekibi ve halay çekenler görmüştüm. Şimdi sanki her insan bir halay başı, her adımda bir davul zurna sesi. Alana erişmiş olanlar ile erişmek için yollarda bulunanlar kocaman bir halayın birer halkası gibi birbirine eklenmiş İstanbul’u sarıp sarmalıyor.
Kamu emekçileri, mimar mühendisler ve ardından beyaz önlükleriyle doktorlar, hemşireler, sağlık teknisyenleri geliyor, geliyorlar… İşimizden olduğumuz, hastalandığımız, köle gibi çalıştırıldığımız şu kahredici salgın günlerinde onlar bizim çok şeyimiz oldular. Kürsüden “Sağlık emekçileri! Doktorlar, hemşireler, sağlık teknisyenleri, hizmet elemanları hoş geldiniz” anonsu alındığında Taksim yıkılırcasına gümbürdüyor! Nasıl da kenetlendik öyle! 1 Mayıs Marşı’nın devreye girmesini hoparlör değil de bu sefer alandakiler sağlıyor. “Gün gelir gün gelir zorbalar kalmaz gider/Devrimin şanlı yolunda bir kağıt gibi erir gider…” Marşın yüz binlerce kişi tarafından bu denli içtenlikle söylendiğini duymuş muydum doğrusu ayırdında değilim.
Biz kamu emekçilerini izlerken diğer caddelerden girişler devam ediyor. Sol karşımdan yani Gümüşsuyu tarafından Türk İş’e bağlı işçi sendikalarının İstanbul Şubeler Platformu yazan pankartı öncülüğünde kendi dövizleriyle belediye, lastik-kimya, kristal, deri, gıda, büro işçileri sloganlarıyla meydanın insan deniziyle birleşiyor. Onları arkadan kırmızı zemine TKP yazılı dev pankartla partililerin gelişi takip ediyor. Kürsüden önce sendikalar, sonra TKP anons ediliyor. Aynı anda Mete Caddesi’nden de Türkiye İşçi Partisi kendi aracından Avusturya İşçi Marşı’nı çalıp söyleyerek Taksim’e giriyor. Önde Marks, Engels, Lenin’in resimleri altında “Bütün Ülkelerin İşçileri Birleşiniz” pankartı yer alıyor. TİP’in ardından gelen SYKP’nin kortejinde ise “1 Mayıs 1977’de Ne oldu?” yazılı renkli flamaları dikkat çekiyor.
Alana giren kortejlerinin içinde ayrı olarak kadın hareketi grupları illa ki vardı. Sıraselviler yönünden gelen kalabalık kadın kitlesinin başında “1 Mayıs’ta Feminist İsyan” pankartı vardı ve bunu “Korkmuyoruz, Susmuyoruz İtaat Etmiyoruz” yazılı bir başka büyük pankart takip ediyordu. Kadınların her zamanki gibi eyleme odaklanışı rengârenk meydanın dört bir yanına mor dalgalarla yayılmış oluşunda da kendini gösteriyor işte. Bayağı bir baskı aygıtı sarmalındaki erkek egemen ilişki çemberi içinde ne çok ölmüş ne çok dövülmüşlerdi. Beş, değil, on değil kadınların ellerinde, öldürülmüş, dövülmüş yüzlerce kadın portresi vardı. “Patriyarka Gidecek Biz Kalacağız”, “Sokaklar Değil Erkekler Öldürüyor”, “Yaşamak İstiyoruz” yazmışlardı. Kadınlar sağdan soldan kısım kısım alanlara girerken platform anfilerinden Ahmet Kaya’dan “Kadınlar yürüyor dağlara doğru” parçası devreye giriyordu.
Cumhuriyet Caddesi tarafından Sol Parti, ardından EHP alana yürürken, Tarlabaşı Bulvarı’ndan İHD ile birlikte kaybedilmiş yakınlarının fotoğraflarıyla kayıp aileleri göründü. “Kayıplarımızı Arıyoruz: 788 Hafta Oldu!” Onları ‘biz çok renkli kimliklerin sembolüyüz’ dercesine HDP korteji takip ediyordu. HDP korteji Kürtçe türkü ve marşlarıyla yürüyen bir halay korteji, ayakta bir isyan haliydi. Yürüdü alkışlandılar; alkışlandı yürüdüler. Onları “Savaşa Yıkıma Köleliğe Direneceğiz” pankartıyla DBP takip ediyor.
Meğer Şişli yönünden gelenler Elmadağ’dan iki kolu takip ederek ayrılıyorlarmış. Mete Caddesi’nden Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu “Kavga, Sokak Direniş-Yaşasın 1 Mayıs” pankartıyla göründü. İşçi ağırlıklı bir kortej olduğu hemen belli oluyordu. Emekçilerin ellerinde taşıdıkları döviz ve küçük pankartlarda sadece ait oldukları işyerinin adı yazılıydı: Derteks İşçileri, Güven Kablo İşçileri, Haylim Tersane, Pendik OSB İşçileri, Kopuz Çalışanları, Hadımköy Metsan, Taç Metal, Aydınlı Kablo İşçileri, Ekoteks, Alcım Kundura…
Aynı anda bir başka yoğunluktaki işçi kitlesi de Gümüşsuyu’ndan TÜMTİS pankartı ardında göründü. Hangi yöne bakacağımı şaşırdım doğrusu! Yine bir taşımacılık sendikası olan Nakliyat İş de DİSK’e bağlı sendikaların geldiği yoldan kalabalık kortejiyle alana dayanmıştı. İşçi kitleleri meydanın yoğunlaşmış kalabalığı arasına nasıl süzüldü, nasıl sığıştılar insan anlamakta gerçekten zorlanıyor. Hani metrelerce yüksekten süzülen pankartları olmasa meydana konumlandıklarını dahi anlamayacağız. Ne diyelim alana değil gönüllere yerleşiyorlar!
Oyuncular Sendikası sinemadan, televizyon ekranlarından tanıdık yüzlerin taşıdığı pankartıyla Sıraselviler’den geliyor. İnsanların beğendikleri oyuncular mutlaka vardır. Hele beğendikleri oyuncular 1 Mayıs’ta örgütlü bir birim olarak karşılarına çıkarsa ilgileri daha yoğun olur ya şimdi de böyle. Oyuncular Sendikası’nı İdil Kültür Merkezi pankartı takip ediyor. Ellerinde konser yasaklarının kalkması için girdiği ölüm orucunda kaybedilen Helin Bölek’in bir konser sırasında çekilmiş fotoğrafları var. Yasaklar kalsaydı ve Helin ölmeseydi belki de kürsüden 1 Mayıs için arkadaşlarıyla konser verecekti.
Sağımızda solumuzda yer alanlar toplananların sayısının yüz binleri aştığına ilişkin yorumlar yapıyor. Doğru da. Alana kortej halinde girenler kadar bireysel ya da küçük gruplar halinde gelenler de bir o kadar. Şöyle dört bir yana bakıyorum da alanın tüm girişleri, etrafı sıkı sıkı örülmüş halde. İstiklal ve Sıraselviler Caddesi görebildiğim noktasına kadar tıkış tıkış. Her yoğunluk kendi arasında bir şenliğe ve mitinge tutuşmuş bulunuyor. Arka yanımda “Keçe Kurdan” çalınıp söyleniyor. Davul zurna yanında, tefler, ziller, erbaneler 1 Mayıs’ın coşkusunun enstrümanı oldular.
Enstrüman demişken Pir Sultan Abdal Kültür Derneği şubelerinin kortejinde yer alan bağlamaları da hesaba katmak gerek. Onlar da Beşiktaş yönünden geldiler. Arkalarından onları “Fabrikalar Tarlalar Her Şey Emeğin Olacak” sloganlarıyla Mücadele Birliği grubu takip ediyordu. Kırmızı-sarı renkli yıldızlı yumruk bayraklarıyla Devrimci Hareket grubu da sol yanımızdan alana karıştı.
Mayıs’ın ilk güneşi tüm parlaklığı ve sıcaklığıyla ile meydanın üstümde. Ama herkesin başında sendikaların, tertip komitesinin ya da derneklerin dağıttığı şapkalardan var. Miting başlamadan yürümeye, çoğalmaya doymuş gibiyiz. Tarlabaşı Bulvarı’ndan Eğitim Sen korteji geliyor. KESK’in ana kortejinde de Eğitim Sen, SES, T. Bel Sen gibi sendikalar vardı ama demek orada sembolik sayıdaydılar. Aslı çoklukları gerideydi. KESK’e bağlı sendikaları ESP korteji takip etti. Şişli yönünden de EMEP “Kavga Sokak Direniş Yaşasın 1 Mayıs” yazılı büyük bir pankart ve anons aracıyla dolu olan alana giremeyip olduğu yere birikmişti. Aslında bu saatten sonra dört bir yandan gelenler bütüncül olarak alana girmek yerine flamaları, pankartları yukarıda olarak oldukları yerde kalmaya başlamış durumdaydılar.
Saat ikide kürsüden miting için açılış ve ayrıca özel olarak konuşmalar yapılacaktı. Alanın dışından gelen bir arkadaşım bazı sendika ve partiler yanında sosyalist basın ve devrimci siyasi çevrelerinden çoğu grubun bir ucunun daha alana çok uzak olduğunu söylemesiydi. Doğrudur elbet. İstanbul gibi emekçi halkın yoğun olduğu bir kentin 1 Mayıs katılımcılarının geçit yürüyüşünün birkaç saatte tamamlanması beklenemez. Demek ki neymiş: Baskı ve yasakların olmadığı olmayacağı bir ortamda emekçilerin hareketinin okyanusa dönüşmesini hiçbir güç engelleyemez. 1 Mayıs İstanbul’da emek ve devrimci örgütlenmelerin geçiş töreni yürüyüşüne dönse, sabahtan akşama bu akışın sonu gelmez!
Taksim Anıtı’nın tepesine liseli ve üniversiteli devrimci öğrencilerin girişinden sonra Dev-Genç pankartı da asılmış oldu. Anıtın yanındakiler ’77 1 Mayıs’ında aynı yerde hafızalara kazınan Dev Genç afişini fon alarak fotoğraf çekme telaşındalar. Tabi Dev-Genç geçmişi ve bugünüyle alanda belirir de Gündoğdu Marşı çalınmaz mı hiç. Platform anfilerinden yükselen marşa yüzbinlerle eşlik ettik.
Coşku yeni bir coşkuyu mayalıyor. Marşlar kesiliyor, anons devreye giriyor. Meydanlarda toplanmış diğer ülkelerin işçileriyle birlikte aynı anda Enternasyonal Marşı’nı söyleyecekmişiz. Ardı ardına yapılan bu çağrı üzerine ortalık az çok duruldu ve hoparlörden Enternasyonal’in ezgisi yükseldi. Yüz binlercemiz, dünyanın başka başka yerlerindeki milyonlarla kenetlenmiş olarak derin bir saygı havasına büründük. Yok böyle bir an! “Enternasyonalle kurtulur insanlık!” Ortalığa büyük bir tempoyla vuruluyor bu sözler.
İyi mi? Mitingin açılış konuşmasını bu sefer inşaat sektöründe çalışan bir işçi temsilcisi yapıyor. Konuşma, geçenlerde çalıştığı anda hastaneye kaldırılıp koranavirüsten ölen genç işçi Hasan Oğuz ve bu günlerde kaybettiğimiz doktor, hemşire dahil tüm emekçilerin isim isim anılmasına giriş yapıyor. Hepimizin can derdine düştüğü, evde kalmaya zorlandığı şu günlerde çalıştırılanların yükü hem iki kat artmış hem de sağlık riski büyümüştü. Konuşmacı bunları da tek tek ifade ederek örgütlenme ve mücadele çağrısı yapıyor. “Hasan Oğuz Ölümsüzdür” sloganları hiç dinmiyor.
Miting Tertip Komitesi adına olan konuşmayı da DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu yaptı… Konuşulan, ifade edilen o kadar çok şey vardı ki ağırlığı salt sendikacıların, işçi temsilcilerinin, diğer örgüt ve derneklerin değil her birimizin tek tek omzunda hissettiği sorunlardı bunlar. 1 Mayıs’ta evet, şenlendik gururlandık ama taşıdığımız yüke karşı sorumluluklarımız olduğu bilincine de bir kez daha varmamız gerektiğini de hissettik.
Konuşma aralarında Tertip Komitesine çoğu da cezaevlerinde hukuksuz olarak tutulanların mesajı okundu. Selahattin Demirtaş, Selçuk Kozağaçlı ve içeride tutulan gazeteciler adına gelen mesajlardı bunlar. Ekmek yoksa adil bir bölüşüm yok demektir. Hukukun, adaletin olmadığı yerde de eşit, bağımsız muamele görme hakkı zaten olmaz. Polisin yarattığı itirafçının ifadesiyle iki kez müebbet hapse çarptırılan; adil yargılanma için başladığı ölüm orucunun 297. gününde ölen Mustafa Koçak’ın babasına da kürsüden söz veriliyor. 28 yaşında bir ekmek işçisi Mustafa Koçak’ın nezdinde hem ekmeğimiz hem adalet isteğimiz bir kez çalındı. Ne hüzünlü günler büyüdü yanı başında 1 Mayıs. Öfke artık bir mücadele harcıdır bundan sonra.
Mitingin sonuna yaklaşılıyor. Ve canlı performansıyla Moğollar müzik grubu sahnede. Hep birlikte: Bir şey yapmalı… Bir şey yapmalı… Bir şey yapmalı…
Müzik bitiyor. Tertip Komitesi adına bütün katılımcılara teşekkür konuşması yapılıyor. Zaten ileri geri hareketli olan alandaki insanlar bu sefer çıkış için daha çok hareketleniyorlar. Girmek kolaydı ama çıkmak daha zor. Çünkü hala alana doğru Beşiktaş, Şişhane, Şişli yönünden gelen kortejler var.
Son söz 2021 yılı 1 Mayıs’ında yeniden buluşma sözünde. Bekle bizi İstanbul. Artık platformdan Edip Akbayram’ın sesinden “Bekle Bizi İstanbul” çalınarak çıkanlar uğurlanıyor.
Bekle bizi İstanbul. Nerede hangi meydanda olursak olalım yüreğimizle Taksim’de olmayı sürdüreceğiz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.