Büyük ilaç şirketleri ve sağlık sigortası şirketleri uzun zamandır teminatsız ve yetersiz kaynakların zayıflıklarından kâr sağlarken, teknoloji firmaları artık COVID-19 krizinden kâr elde etmek ve küresel sağlığa erişimlerini radikal bir şekilde genişletmek isteyen büyük oyuncular olarak ortaya çıkıyor
Devam eden COVID-19 salgını, tam gelişmiş, küresel bir halk sağlığı krizine metastaz yaptı. Büyük Buhran’dan bu yana görülmeyen işsizlik seviyeleri yaratabilecek olası bir ekonomik çöküşün eli kulağındayken, geçtiğimiz haftalarda hükümetlerin, bu durumdan birkaç hafta önce akla bile gelmeyen acil durum uygulamalarını, reformlarını yasalaştırmak için kullandıkları görüldü. Şirketler mevcut krizi birkaç istekleriyle birlikte benzeri görülmemiş kurtarma paketleri için lobi yapmak ya da kamu kurumlarının zafiyetlerinden kâr elde edebilecekleri yollar bulmak için kullanıyor.
COVID-19 krizi, Amerikan sağlık sektörü içinde, milyonlarca insanı sigortasız ve uygun fiyatlı tedaviye erişemeyecek şekilde bırakan, kâr amacı güden sigorta sistemlerinin mantıksızlığını ve ayrıca onlarca yıllık kesintilerle kırılan kamu kurumlarının sistemik zayıflıklarını ortaya çıkardı. Bu bağlamda, örneğin mevcut krizden kâr elde etmek için, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yatırım bankaları, ilaç ve tıbbi malzeme tedarikçilerine potansiyel tedaviler için fiyatları yükseltmeleri konusunda baskı yapıyor.
Naomi Klein’ın Şok Doktrini: Felaket Kapitalizminin Yükselişi kitabı, mevcut momenti anlamaya yarayan bir mercek sunuyor. Intercept için yakın zamanda yayımlanan bir videoda ortaya koyduğu gibi, “Dehşet verici değişim anlarında, daha önce düşünülemez olan aniden gerçeklik haline geliyor.”
Büyük ilaç şirketleri ve sağlık sigortası şirketleri uzun zamandır teminatsız ve yetersiz kaynakların zayıflıklarından kâr sağlarken, teknoloji firmaları artık COVID-19 krizinden kâr elde etmek ve küresel sağlığa erişimlerini radikal bir şekilde genişletmek isteyen büyük oyuncular olarak ortaya çıkıyor.
Kendilerini COVID-19 salgınının getirdiği belirgin zorluklara ileri teknoloji çözümleri olarak tanıtan çok sayıda dijital sağlık şirketi, kazançlı hükümet sözleşmelerini ve hükümet yetkililerine benzersiz erişimi güvence altına alarak son haftalarda ön plana çıktı.
Donald Trump, birkaç gün önce Beyaz Saray’ın, COVID-19’a karşı “Amerika’nın süper bilişim gücünü ortaya çıkarmak” için IBM, Amazon, Google ve Microsoft gibi büyük teknoloji şirketleriyle işbirliği yaptığını duyurdu.
Mevcut teknoloji devleri ile işbirliğinin yanı sıra yeni oyuncular da ortaya çıktı. ABD’deki mevzuat değişiminden ve sağlık hizmetlerinin tüketicileştirilmesinden faydalanan dijital sağlık şirketleri, -Ro* onlar için kilit öneme sahiptir- kendilerini daha önce Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi’nin veya devlet sağlık birimlerinin üstlendiği işlevi üstlenecek şekilde COVID-19’a karşı tele muayene alanında lider olarak konumlandırdı. Ro, Trump yönetimi tarafından COVID-19’a karşı koymak için oluşturulan özel bir teknik görev gücüne katıldığını iddia ediyor.
Bu tekno iyimserlik sadece ABD ile sınırlı değil. İngiltere’de, Boris Johnson yönetiminin artan sayıda enfekte hasta ile başa çıkmak için yetersiz fonlanmış bir Ulusal Sağlık Hizmeti’nin (NHS) güçlükle mücadele vermesi ile birlikte kafa karıştırıcı ve ters yöndeki tepkisi, özel şirketlerin krizle mücadelede hizmetlerini sunmaları için alan açtı.
Şimdiye kadarki en büyük oyuncu, NHS ile tartışmalara yol açan kamu-özel ortaklığının yanı sıra, geçerlilik ve güvenlik konusundaki endişeleri en aza indirirken hata ve teknolojik kapasitesini şişirmesinin başarısızlıklarla dolu tarihi ile tanınan bir hizmet sağlayıcısı olan Babylon Health’tir.
Babylon kısa süre önce semptomları kontrol etmek, hastaları izlemek ve sanal konsültasyonlar sunmak için tasarlanmış bir çevrimiçi hizmet olan “COVID-19 Care Assistant”ı hizmete soktu. Babylon’un CEO’su ve aynı zamanda eski bir Goldman Sachs yöneticisi Ali Parsa’ya göre, “COVID-19 yaklaşık bir asırdır toplumlarımız için en büyük halk sağlığı tehdididir ve Babylon’un yardım etmek için büyük bir yükümlülüğü vardır.”
Bu “yükümlülük”, Johnson hükümetinin üyeleriyle çıkar çatışması iddialarıyla şaşırtsa da, Birleşik Krallık’taki erişim ağının genişlemesinin yanı sıra ABD’de fazladan devlet ihalelerini sağlayan bu eşi benzeri görülmemiş ticari fırsatları açıkça barındırıyor.
Gerçekten de dünyanın dört bir yanındaki teknoloji şirketleri, bu salgının sunduğu fırsatlardan yararlanmakta tereddüt etmedi. Kendi evrensel sağlık sistemiyle övünen Kanada’da bile dijital sağlık şirketleri, doktorlara yönelik tele muayeneler için yeni karşılama modellerinin duyurusunun ardından piyasaya akın ettiler. Alberta’da sağcı eyalet hükümeti, geçtiğimiz günlerde, tele muayene konsültasyonları sağlamak için Babylon Health (telekomünikasyon devi TELUS tarafından Kanada’ya taşındı) ile ortaklık kuracağını duyurdu. Bu da birinci basamak hekimlerinin erişim ve tedavide parçalanmaya yol açacağı gerekçesiyle tepki göstermelerine yol açtı.
Benzer eğilimler, bir doktorla e-konsültasyon için yeni faturalandırma kodlarının yaratılması fırsatından istifade etmek isteyen şirketlerin heyecanının görüldüğü Ontario gibi diğer Kanada eyaletlerinde de ortaya çıktı. Bu arada, Ontario’nun kâr amacı gütmeyen, kamu tarafından yönetilen sanal bakım platformu da muhafazakâr eyalet hükümeti tarafından yapılan son kesintilerden dolayı zorlanıyor ve yetersiz fonlanmış tele muayene hizmeti bu halk sağlığı kriziyle başa çıkmakta zorlanıyor.
Özel dijital sağlık alanında, yanlış bilgilendirmeden çeşitli şirketler tarafından pazarlanan onaylanmamış ve sahte COVID-19 test kitlerine kadar çok sayıda sorun ortaya çıkmıştır. Dijital sağlık sektöründeki endemik bir sorun olan hasta sağlığı verilerinin çıkarılması, kullanılması ve potansiyel dağılımıyla ilgili gizlilik endişeleri, şirketler hükümetlerden uygulamaları için erken onay istediklerinde krizi kullanırken göz ardı edilmiştir.
Bu, COVID-19 krizine teknolojik çözümlerin potansiyel faydasını göz ardı etmek değildir. Uygulama tabanlı bir semptom denetleyicisi ve tele muayene hizmeti, nüfusun geniş alanlarına ulaşma potansiyeline sahiptir ve aşırı yüklenmiş kliniklerin ve hastanelerin rahatlamasına yardımcı olabilir. Bu teknolojilerin bazıları, sağlıkla ilgili bilgi ve tıbbi uzmanlığa erişim için doğru kaynaklar sunan ulusal ve eyalet kılavuzlarını yaymak için kullanılabilir.
Bununla birlikte, bu araçların özel sektörden çoğalması ve küresel bir sağlık krizi sırasında bunlara bağımlılığımız, kâr amaçlı şirketlerin toplumsal sonuçlara çok az önem vererek halk sağlığı ortamına girişini hızlandırmıştır. Gerçekten de kısa vadeli teknolojik düzeltmeler vadeden bu dijital sağlık şirketlerinin ani genişlemesi, COVID-19 krizini üstlenecek kamu sağlığı kaynaklarının eksikliğinin bir kanıtıdır.
Küresel pandemi herkesi virüsün yayılmasını önlemek ve nihai olarak hayat kurtarmak için “kartları açık oynamaya” davet ederken acil bir durumda geçici çözümler için yapılan dar görüşlü çağrılar ise genellikle piyasanın tekno iyimser yaklaşımına dayanır ve krizin büyümesine olan katkısını da göz ardı eder.
Teknoloji şirketleri, bu krizden önce halk sağlığı sektörüne genişleyerek, dijital sağlık altyapısı sağlamakta başarısız olan kemer sıkmaya odaklı kamusal sağlık sistemlerinin boşluğunu doldurmaya çalışıyor.
Hastalık gözetimi, halksal sağlık kurumlarının temel bir işlevidir ve virüsün yayılmasını hafifletmek ve frenlemek için kritik olacaktır. Bununla birlikte, artan nüfus gözetimi demokratik yollarla ve seferberlikten sorumlu kamu kurumları tarafından yürütülmeli ve halk bilgilendirilmelidir. Google, Microsoft veya Facebook gibi şirketlere taşere edilebilecek bir görev değildir.
Özel önlemlere fazlasıyla odaklanmak kamusal sağlık kaynaklarına olan aşırı ihtiyaç için gereken dikkati dağıtır. Önceki pandemilerin kontrolü, her zaman, temas izleme ve karantinadan sorumlu hekimler ve halk sağlığı hemşirelerinden hastalık modelleme ve aşı geliştirmeye katılan epidemiyologlara ve araştırma bilimcilerine kadar kamu sektörü işçilerinin sürekli çabalarının sonucuydu.
Örneğin, çocuk felcine karşı Salk aşısının keşfi, kamu kurumları içinde onlarca yıl devlet tarafından finanse edilen araştırmalar üzerine inşa edilmişti. Jonas Salk, “Güneşi patentleyebilir misiniz?” diye meşhur bir şekilde ilan ederek kamuya açık bir başarı olarak gördüğü şeyi patentlemeyi reddetti. Bu kamusal etos, gelecekteki bir COVID-19 aşısının fiyat kontrolleri mefhumuyla alay eden Trump yönetiminin açıklamalarıyla tam bir tezat oluşturuyor. Trump’ın sağlık hizmetleri ve insani hizmetler sekreteri ve eski bir Büyük İlaç Şirketleri (Big Pharma) lobicisi olan Alex Azar kısa bir süre önce “Yatırım yapmak için özel sektöre ihtiyacımız var. Fiyat kontrolleri bizi oraya götürmeyecek” şeklinde bir açıklama yapmıştı.
Özel sektör girişimleri sadece koordineli bir yanıt sunamamakla kalmaz, aynı zamanda mevcut sağlık temelli eşitsizliklerin derinleşmesini de beraberinde getirir. Dijital sağlık çözümleri, orantısız bir şekilde, nüfusun varlıklı, teknolojik olarak eğitimli kesimlerini hedefledikleri yönündeki eleştirilerle karşı karşıya kaldı. Bu çözümler, bu özel teknolojilerden çok sınırlı şekilde faydalanabilecek olan, tutuklular ve evsizler gibi en savunmasız ve COVID-19 krizinden en sert darbeyi görecekleri her zamanki gibi dışlamaktadır.
Evde kalmak için bir tele muayene uygulamasından tavsiye almak, ücretli hastalık izni veya yeterli güvenlik önlemleri olmadan temel hizmetlerde çalışmaya geri dönmek zorunda kalan birçok düşük ücretli işçinin avuntusudur. COVID-19’un yıkıcı bir etki göstermesi beklenen Küresel Güney’de tele muayene uygulamaları daha da sınırlı bir etkiye sahip olacak.
Trump yönetimi sürekli olarak halk sağlığı uzmanlarını zayıflatmış, kamuoyunu yanıltmış ve krize çözüm bulmak için devlet kaynaklarını seferber etmekte başarısız olmuş olsa da Demokrat Parti’nin şirket kanadı da krizin benzeri görülmemiş doğasına cesur bir yanıt verebilmek için öncülük edememiş, bunun yerine zamanlarını topluma geri sağlamaya yönelik temel politika önerilerini hedef almakla meşgul olmuştur.
Kriz karşısındaki hâkim devlet refleksi, şirketlerin kurtarılması ve halk sağlığı altyapısının daha da istikrarsızlaştırılması için zemin hazırlıyor gibi görünse de alternatifler var.
Alexandria Ocasio-Cortez, Ilhan Omar, Rashida Tlaib ve yanı sıra Bernie Sanders tarafından ileri sürülen öneriler makul bir yol önermektedir. Politika önerileri -aralarında öğrenci ve sağlık hizmeti borçlarını iptal etme, kira ve ipotek ödemeleri üzerine bir borç erteleme, özel hastanelerin kamulaştırılması ve en önemlisi, tek ödemeli sağlık hizmetleri çağrısı- bakım sistemlerine ek olarak krizden en çok etkilenenlerin ihtiyaçlarını da karşılarken sağlık kapasitesini canlandırmak için bir başlangıç noktası sunuyor.
Bu tür çabalar, aynı zamanda sosyal olarak arzu edilen amaçlar için dijital sağlık altyapısına yatırım yapmak ve onu meta-dışılaştırmak için bir gündem sağlamalıdır. Bu gündem, aşağıdan yukarıya toplumsal katılımın radikal demokratik ilkelerine, halk sağlığı ihtiyaçlarına yönelik koordineli planlama, teknolojilerin erişilebilirliği ve dijital alanın toplumsallaşması ve demokratikleştirilmesi için daha geniş bir yolun bir parçası olarak kişi verilerinin güvenliği ve kontrolüne öncelik vermelidir. Bu, kriz hafifletme kisvesi altında halk sağlığı altyapısını ele geçirmek isteyen özel firmaların tehdidini teşhir etmekle başlar.
Küresel kriz anları genellikle şirket devralma ve otoriter hileler için verimli bir zemin iken, aynı zamanda kamu kurumlarımızı yoksulların ve işçi sınıfının ihtiyaçlarını karşılamak üzere radikal bir biçimde yeniden yapılandırmak için derin dönüşüm anları olabilir. COVID-19 pandemisi şoku, takip eden karantinaları ve sosyal mesafesiyle, sosyal dayanışmayı ve siyasi seferberliği caydırmamalıdır. Bu çabanın bir kısmı, mevcut ve gelecekteki halk sağlığı krizlerine örgütlü ve adil yanıtlar verme kapasitemizi yeniden inşa eden demokratik bir dijital sağlık altyapısının tasarlanmasını içermelidir.
* Bir tele muayene firması.
[Jacobin’deki İngilizce orijinalinden Tankut Serttaş tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.