Birlik ve beraberlik bizi bölenlerle değil, tam da onların karşısında sağlık emekçilerinin örgütlü gücüyle sağlanabilir. Bizleri sağlığımızı kaybetme hatta ölüm riskiyle karşı karşıya bırakan sağlık sisteminde pasif uygulayıcılar değil, yeniden inşa ettiğimiz bir sağlık örgütlenmesinde aktif özneler olmak zorundayız
Koronavirüs pandemisinin tüm dünyayı sararak sınırları aşan bir sorun olarak yaşandığı bugünlerde iktidar, “Biz bize yeteriz Türkiyem” kampanyasıyla, yetersizliğini örtbas edip kendini ve sermayeyi kurtarma derdinde. Birlik ve beraberlik içinde olacakları tarafı çoktan seçenler, “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde kimse aykırı ses çıkarmasın” diyor. Sundukları tablonun karşısında gerçekleri dile getiren herkesi susturmaya çalışıyorlar. Evde kal çağrısına rağmen çalışmak zorunda olan ve “Çalışmazsak ölürüz nasıl evde kalalım” diyen TIR şoförü, bağış kampanyasını eleştiren gazeteci, Gaziantep’te tekstil fabrikalarındaki korona salgınını duyuran sendika yöneticisi ve sağlıkçıların gerçeklerini ve taleplerini dile getiren sağlık işçileri, sendika yönetici ve uzmanları gözaltına alınıyor.
Salgın süresince tüm dünyadaki örneklerin de gösterdiği gibi sağlık çalışanları en büyük risk grubunu oluşturuyor. Sağlık çalışanlarını koruyacak önlemler ise hala yeterince alınmış değil. Sağlık Bakanı enfekte olmuş sağlık çalışanı sayısını “hiç içimden gelmiyor” diyerek açıklarken, içinden gelmeyen asıl meselenin sağlıkçıların korunması olduğunu yaşadıklarımız bize gösteriyor. Koruyucu ekipman eksikliği, hastanelerde alan düzenlemelerinin yapılmaması, koordinasyon ve planlama eksikliği, sağlıkçılara test yapılmaması gibi sorunların yanında sağlık çalışanları arasında yapılan ayrımcılık da virüsle mücadelede sağlık çalışanlarını savunmasız hale getiriyor. Hastanelerde tıpkı hekimler ve hemşireler gibi hastalarla temas halinde olup benzer risklerle çalışan hasta bakıcı, temizlik personeli, tıbbi sekreter gibi ‘yardımcı personel’ olarak tanımlanan sağlık işçileri bizzat Sağlık Bakanlığı tarafından ayrımcılığa uğruyor.
Sağlık işçisi olmalarına rağmen resmiyette sağlık işkolunda olmayan ve bu nedenle de Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan düzenlemelerde kapsam dışı bırakılan sağlık işçilerinin taleplerini dile getirmek için Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası olarak Ankara Üniversitesi İbni Sina Hastanesi önünde bir basın açıklaması yapmak istedik. Taleplerimiz 250 binin üzerinde sağlık işçisinin haklı ve meşru talepleriydi. Sağlığın bir ekip işi olduğunu ve ekibi bölmemelerini, sağlık işçilerinin sağlık işkolunda kabul edilmesi ve düzenlemelerden yararlanması gerektiğini, Sağlık Bakanı’nın 4D’li sağlık işçilerine karşı da sorumlu olması gerektiğini dile getirmek istedik. “Sağlık çalışanları arasında ayrımcılık yapmayın, ayrımcılık yaparak virüsü yenemezsiniz” demek için oradaydık. Hastane bahçesinde toplandığımız sırada polis müdahale etti, işçilerin hastane bahçesine çıkması engellendi, açıklamayı yapacağımız sırada ise darp edilerek gözaltına alındık. Polis yapılan eylemin Cumhurbaşkanı kararnamelerine aykırı olduğunu, devletin gerekli önlemleri aldığını, sağlık çalışanlarını koruduğunu, yaptığımız eylemin korona salgını açısından risk oluşturduğunu söyleyip, “Madem sağlıkçısınız gidin işinizi yapın” diyerek açıklamamıza engel oldu.
Bizim işimiz sağlık hizmeti vermek, yaptığımız eylem de sağlık hizmetinin bir parçası olarak halk sağlığına ve sağlık çalışanlarının sağlığına kaşı sorumluluğumuzun gereğidir. Penceresi bile olmayan küçük odalarda dinlenmesi beklenen, eksik ekipmanla korona salgınına karşı mücadeleye etmeye çalışan sağlık emekçilerine “Bu eylem sağlık açısından risk oluşturuyor” demek; “Ölüme razı olun, başımıza iş çıkarmayın” demekten başka bir şey değildir. Gözaltında bizlere sorulan sorular ise niyetlerini gizlemediklerini ortaya koyuyordu. Dövizlerde yazdığımız taleplerimiz devletin korona salgınına karşı mücadelesini sekteye uğratacak ve provokasyon yaratacak nitelikteymiş. Sağlık emekçilerinin talepleri salgınla mücadeleyi sekteye uğratıyorsa, onların “mücadele” ile kastettiği bizleri, halkı korumak değil açıkça kendi çıkarlarını güvenceye almaktır.
Yıllarca taşeron çalıştırılarak ayrımcılığa uğrayan, hakları gasp edilen sağlık işçileri şimdi de salgınla mücadelede yok sayılıyor. Sağlık işçileri hastanenin asıl işlerini yapmalarına rağmen taşeron firmalar aracılığı ile çalıştırıldı, hastanenin asıl işçileri olarak kabul edilmedi. Radyoloji gibi bazı bölümlerin dışında sağlık işçilerine kadro hakkı verildi, daha doğrusu Devrimci Sağlık İşçileri Sendikası’nın “Sağlıkta taşeron olmaz, insan ihaleyle çalıştırılmaz” diyerek sürdürdüğü fiili, meşru ve militan mücadele sayesinde iktidar artık kadro talebini karşılamak zorunda kaldı. Dev Sağlık İş’in mücadelesini kırma hamlelerinden biri olarak hastanelerde sağlık hizmeti sunumunun ayrılmaz bir parçası olan sağlık işçileri, farklı işkollarına bölündü.
Taşerondan 4D statüsünde kadroya geçirilen sağlık işçilerinin işkolları ise hala düzenlenmedi. Yani Sağlık Bakanı, sağlık işçilerinin sorumluluğunu almaktan hep kaçtı. Kadro dedikleri, yeni hak gasplarını doğurmuşken salgın döneminde sağlık işçilerinin yok sayılmasının yaşamsal önemi açığa çıktı. Ya yok sayılıp hayatımızdan olacağız ya da sağlık işçisi olduğumuzu kabul ettireceğiz. Yıllarca bizler sağlık işçisiyiz diyerek sürdürdüğümüz mücadele bugün sağlık işçilerinin yok sayılmasına, yaşam haklarının, sağlıklarının gasp edilmesine karşı devam ediyor. Sağlık hizmeti bir bütündür. Yok sayılan sağlık işçileri de sağlık ekibinin bir parçasıdır. Onlar olmazsa sağlık hizmeti sürdürülemez, temizlik yapılamaz, hastalar taşınamaz, kanlar çalışılmaz, röntgenler çekilmez, veriler işlenmez, hastalara bakım verilemez. En iyi solunum destek cihazlarınız olsa da dezenfeksiyon yeterince sağlanamazsa solunum sıkıntısı yaşayan korona pozitif hastaları iyileştiremezsiniz. Hastane temizlenmezse ne sağlık çalışanlarını ne de hastaların sağlığını koruyabilirsiniz. Sağlık çalışanları arasında ayrımcılık yaparak virüsü yenemezsiniz.
Sağlık emekçileri arasındaki bu parçalanma yalnızca birkaç düzenlemeyle, “sürekli işçi” kadrosundaki sağlık işçilerine yapılan ayrımcılıkla sınırlı değil. Hiyerarşik bir düzene neden olan bu düzenlemeler iş barışını bozarak dayanışma içinde bir ekip olarak çalışması gereken sağlık emekçilerini bu şekilde de bölüyor. Aynı meslek grubundaki farklı bölümler, aynı işi yapmalarına rağmen farklı statülerde çalışan işçiler, uzmanlık alanları içinde farklı alanlar da bu bölünmüşlüğe dahil. Sağlık alanının piyasalaştırılması, sağlık emek gücünün proleterleştirilerek dönüştürülmesi süreci bu katmanlaşmanın temel nedeni. Bu dönüşüm süreci, yalnızca sağlık emekçileri arasında bölünmüşlüğe neden olmuyor aynı zamanda sağlık emekçilerinin yaptıkları iş üzerindeki denetimini kırıyor, mesleki bilginin yerini sağlık sisteminin dayatmaları alıyor. Sağlık sistemi ise sermayenin ihtiyaçlarına göre düzenleniyor, hastaları müşteri, sağlık emekçilerini de işletmenin çalışanları haline getiriyor. Böylesi bir kriz anında en çarpıcı şekilde yaşıyoruz bu gerçekliği. Çalıştığımız hastanede kaç pozitif vaka olduğunu öğrenemiyoruz, ne zaman nerede görevlendirileceğimizi bilmiyoruz, ekipman konusunda sıkıntı yaşıyoruz, hastanenin korona salgınıyla mücadele programına dahil olamıyoruz, eğitim almadan çalıştırılıyoruz, nasıl bir düzen işletiliyor bilmiyoruz.
Yaşanan tüm sorunlar karşısında parçalanmış her sağlık meslek grubu çözümü karşılıklı çatışma içinde değil dayanışma içinde sorumlulardan hesap sorarak aramalı. Birlik ve beraberlik bizi bölenlerle değil, tam da onların karşısında sağlık emekçilerinin örgütlü gücüyle sağlanabilir. Bizleri sağlığımızı kaybetme hatta ölüm riskiyle karşı karşıya bırakan sağlık sisteminde pasif uygulayıcılar değil, yeniden inşa ettiğimiz bir sağlık örgütlenmesinde aktif özneler olmak zorundayız. Sağlığın bir ekip işi olduğunu unutmadan, sendikalı- sendikasız, işkolu ayrımı yapmadan tüm sağlık emekçilerine sesleniyoruz: Hayatımızı, emeğimizi, yaşam hakkımızı süreci yönetemeyenlerin insafına terk edemeyiz. Bu nedenle hastanelerde işyeri salgın komiteleri kurma çağrısını sahipleniyor, bu çağrıyı yükseltiyoruz. Yaşam hakkımız ve yaşatma sorumluluğumuz için sorumluluk alıyoruz.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.