Sesi titreyerek 601 sağlık çalışanının COVID-19 testinin pozitif çıktığını söyleyen Sağlık Bakanı Fahrettin Koca bu konuşmasıyla sağlık emekçilerini pek etkilemişe benzemiyor. Çünkü koruyucu ekipman sorunu hala devam ediyor. Sağlık Bakanlığı gerekli hazırlıkları yapmadığı için hastane yönetimleri, sağlık emekçileri, sendikalar başlarının çaresine bakmaya çalışıyor. Vaka sayısının Bakan'ın açıkladığından çok daha fazla olduğuna birebir şahit oluyorlar
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 1 Nisan akşamı ekranların karşısına geçerek yaptığı açıklamada 601 sağlıkçının COVID-19 testinin pozitif çıktığını söyledi. Sağlık meslek örgütlerinin ve sağlık emekçilerinin ekipman yetersizliği yönündeki şikayetleri ve açıklamaları sorulduğunda da “Eğer bu anlamda herhangi birileri ‘ben malzemeye ulaşamıyorum’ diyorsa, lütfen bize ulaşsın. Bütün birimleri aşarak bize ulaşsın. Bu anlamda hiçbir eksiklik oluşturmayacağız” dedi.
Bakanın sözleri üzerine sağlık meslek örgütleriyle ve farklı hastanelerde çalışan sağlık emekçileriyle görüştük. Resmi açıklamaların gerçek durumla ne kadar örtüştüğünü, hastanelerdeki durumu ve gündelik hayatlarının nasıl değiştiğini sorduk. Bakan Koca’nın ekranda anlattıklarıyla sağlık emekçilerinin Sendika.Org’a anlattıkları arasında geniş bir açı var.
SES Eş Başkanı İbrahim Kara, koruyucu ekipman ihtiyacının geç de olsa karşılanıp karşılanmadığını sorduğumuzda olumsuz yanıt veriyor ve meselenin Bakan’ın söylediği kadar basit olmadığına dikkat çekiyor:
Ekipman yeterli değil. İbni Sina, Hacettepe, farklı hastanelerdeki arkadaşlarımız eksiklikten şikayetçi hala. Malzeme vermiyorlar mı, veriyorlar. Ama tek kullanımlık malzemeyi ‘24 saat kullanın’ diye veriyorlar. Malzeme eksikliği kimi hastanelerde çalışanları isyanın eşiğine getirmiş durumda.
Sağlık çalışanlarının teknik anlamda bir malzeme yetersizliğinin ötesinde kendilerini güvende hissetmediğini belirten İbrahim Kara, Sağlık Bakanlığı’nın yaklaşımının bu durumu yok saydığını belirtiyor:
‘Malzemeye ulaşmayan bize ulaşsın’ diyorlar. Sağlık Bakanı’na ben ulaşamıyorum, herhangi bir çalışan nasıl ulaşacak. Var say ki malzeme tam, sağlık çalışanı kendini güvende hissetmiyor, asıl sorun bu. Sağlık Bakanı bir hikaye anlatıyor, hastanelerde bambaşka hikayeler yaşanıyor.
Neden 3 ay boyunca istifa engelliyorsun? Çünkü biliyorsun ki kaygı var, istifa olacak, can korkusu var. Bu bir gerçeklik. Yasaklamayla kaygıyı gidermiş olmuyorsun ki. Ayrılanı vatan haini pozisyonuna sokmak gibi bir durum açığa çıkıyor. Bu da doğru değil, sorun çözücü bir adım değil.
“Kendi sağlığımızdan geçtik ailemizi korumaya çalışıyoruz”
SES Ankara Şube Eş Başkanı Nazan Karacabey, semt polikliniğinde hemşire olarak çalışıyor, kronik hastalığı var.
Karacabey Ankara hastanelerindeki genel durumu şöyle anlatıyor:
Yeni bir sisteme geçildi, haftada bir iki gün dinlenme günü olarak seçildi. Hastanelerin sadece acil servisleri çalışıyor. Kliniklerin sayıları düşürüldü, böyle olunca da birçok sağlık çalışanı boşa düştü. Bu bir hazırlık, büyük bir dalga bekleniyor, sağlık çalışanları içinde büyük bir rotasyon var. Aktif çalışan yerlerde maske hala büyük sıkıntı. Su geçirmez önlük sayısı yetmemeye başladı.
Sağlık emekçilerinin kendilerini ciddi bir baskı altında hissettiğini belirten Karacabey, “En büyük baskı ekipman sıkıntısı, yani kendimi koruyamazsam eve enfeksiyon taşırım korkusu. Kendi sağlığımızdan geçtik ailemizi korumaya çalışıyoruz” diyor.
“Sağlık Bakanı ya da Cumhurbaşkanı beni alkışlamasın beni korusun”
Sağlık alanındaki yöneticilerin güven vermekten uzak olduğunu, iktidarın da kendi sorumluluğunu yerine getirmek yerine işin halkla ilişkiler boyutuyla ilgilendiğini belirten Karacabey, şöyle konuşuyor:
Liyakatsiz yöneticilerin yönettiği kurumlara güvenmiyoruz. Bizler adına verilecek kararların adil olmayacağına, kayırmacılığın olacağına inanıyoruz.
Beni yan komşum alkışlıyor, otobüse bindiğimde sağlık çalışanıyım dediğimde insanlar alkışlıyor buna çok duygulanıyorum ama Sağlık Bakanı ya da Cumhurbaşkanı beni alkışlamasın beni korusun. Verecekleri parayı da istemiyorum. Bizi hastalıktan koruyun.
Döner sermaye hastanede çalışan herkese eşit dağıtılmalı çünkü herkes aynı riskin altında çalışıyor.
“İlk vaka 11 Mart’ta görüldü diyorlar ama bulaş tarihi 7 Mart olan hemşire hayatını kaybetti”
Bakanlığın süreci ne kadar şeffaf yürüttüğü yönündeki sorumuzu Karacabey şöyle yanıtlıyor:
Bakanlık toplam bilançoyu söylemiyor, Kaç sağlık çalışanı pozitif bunları bize söylemeliler. Bulaş tarihi 7 Mart olan hemşire hayatını kaybetti fakat resmi olarak Türkiye’de ilk vaka 11 Mart olarak görünüyor.
Bakanlık sürece iyi başlamış gibi göründü ama iyi değildi. Bilim kurulu iyi bir hamleydi ama şu an tavsiyelerine uyulmuyor. Mevcut veriler bize inandırıcı gelmiyor.
“Altyapı hazır olmadığından hastane yönetimi de COVID vakalarını uzak tutmaya çalışıyor”
İzmir’de kadın doğum hastanesinde hemşire olarak çalışan R.T. anlatıyor:
COVID-19 tedavi birimimiz yok. COVID’li geldiğinde çocuk ve yetişkin olarak birer izolasyon odası ayrıldı. Bu odada hasta test sonuçlarının çıkmasına kadar karantinada kalıyor.
Biraz karışık, kimse ne yapacağını bilmiyor. Açıkçası doktorlarımız COVID’lilere bakmak istemiyor. Ben triajdan gelen hastaların ateşine bakıyorum. Ama şüpheli vaka diye göndersem de doktorlarımız bunu COVID şüphesiyle giriş yapmıyor. Muhtemelen bakmak istemedikleri ya da bilmediklerinden ilgilenmiyorlar. O yüzden karantinaya alınmadan normal hasta gibi evine gönderilen vakalar var. COVID’liler bazen evine gönderiliyor ve hastane hemşireleri tarafından her gün şikayetleri dinleniyor. Eğer solunum sıkıntısı yaşıyorsa hastane aracıyla gidip alınıyor.
R.T. koruyucu ekipmanın yetersiz olduğunu, hastane yönetiminin ihtiyaçları karşılamakta aciz düştüğünü belirtiyor:
Hastane yönetimi altyapı hazır olmadığından elinden geldiğince uzak duruyor. Maske bulmakta acizler. Biz imza karşılığı maske alıyoruz, günde iki tane. Gözlüğümüz riskli birimlere yetecek kadar vardı. Hastane yönetimi ‘olur da maske bulamazsak’ diye maske diktiriyor. Her hastane kendi başının çaresine bakmaya çalışıyor.
“Ekipmanı kendi çabamızla bulduk, nasıl kullanacağımızı sendikadan öğrendik”
Çalışma stresimiz arttı. Gelen her hastaya COVID’li gibi yaklaşıyoruz. Birkaç güne burası da patlayacak, mesela triaj eğitimini vermiyorlar, öğrenmek için başkalarının peşinde koşuyorum. Triajdaki hemşire arkadaşımla Kendimizi koruyan ekipmanlarımızı bile kendi çabalarımızla bulmaya çalıştık. Bunları nasıl kullanacağımızı sendikalardan sorarak öğrendik. “Olası COVID tanımı” diye bir şey var, bu rehber sürekli değişiyor fakat biz bilgilendirilmiyoruz. Temizlik personelimiz de eğitim almadı. Biz gördüğümüz tüm sağlık çalışanlara biz bildiklerimizi anlatmaya çalışıyoruz. Hastanede çalışan herkes aynı riski paylaşıyor.
“Neye dikkat edeceğimizi bilmiyoruz”
R.T., “Günlük yaşamın, motivasyonun nasıl etkileniyor?” sorumuza şöyle yanıt veriyor:
Yanımda yaşayan kardeşimden endişe ediyorum. Ben eve geldiğimde o kendi odasına çekiliyor. Hiç konuşamıyoruz, aynı masada yemek yiyemiyoruz. Akşamları onunla oyun oynardık, oynayamıyoruz. Havlularımızı ayırdık. Kendi bulaşıklarımı ona bırakmıyorum. Diğer sağlık çalışanları dışında kimseyle görüşmüyoruz. Sosyal çevremden uzaklaştım. Sağlıkçı arkadaşlarımıza da belki bulaşmamıştır düşüncesiyle dışarıda mesafeli buluşuyoruz.
Bir sistem olmayışı beni çok etkiliyor, bizler neye dikkat edeceğimizi bilmiyoruz. Şüpheliyi izolasyon odasına alan benim de ben neye göre vaka tanımlayacağım. Benim vaka dediğime doktor vaka demiyor. Sistem olmadığı için işe gitmek istemiyorum yoksa elbette ki sağlıkçıyım ve bu hastalara ben bakacağım. İdarecilerimiz de bizimle aynı duyguları paylaşsaydı bambaşka bir görev bilinci oluşurdu. Buna rağmen kendi iş arkadaşlarımızla insani duygumuzla yaklaşıyoruz. Dolmuş kullanan arkadaşlarımız bulaş riskliler. Ya da arkadaşlarımıza dolmuştaki kişi bulaştıracak. Belediye sağlıkçılara ücretsiz biniş verdi ama izole araç verilmedi.
“Bakan ilk vakayı açıkladığı gün, biz COVID-19 şüphesiyle ölüm verdik”
Baş hemşiremiz hastanemizde bizim için maske dikiyor, Sağlık Bakanlığı’nın söylediklerine inanmıyorum. Bakanlık İzmir’de ilk vaka açıkladığında biz COVID-19 şüphesiyle İzmir’de ölüm verdik. Ama test yapılmadığı için bu açıklamadı.
Alkışlar ilk günler çok hoşuma gitti. Yıllardır AKP’nin sağlıkçıların itibarını zedeleyen uygulamaları karşısında biz sağlıkçılar emeğimizle itibarımızı geri kazandık. Tabii yine de bu çabuk unutuluyor.
Sokakta ölü bir insan görmek istemiyorum, umarım bunları görmeyiz.
Sendika.Org (Murat Bay)