BOTAŞ, Orman Genel Müdürlüğü, MEB, Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Sosyal Hizmet İl Müdürlükleri gibi kamu işyerlerinde çalışanların yöneticiler aracılığıyla “bağış” yapmaya zorlanmasına yazılı bir açıklamayla tepki gösteren KESK, uygulamanın yasaya aykırı olduğunu, bağış zorlaması karşısında tutanak tutup, suç duyurusunda bulunacaklarını açıkladı. KESK, “Bağış yapmayı düşünmeyen üyelerimizden aylıklarından kesinti yapılmasına dair onay imzası talep edilmesi halinde üyeler bu onay formlarına imza atmayacaklardır” dedi
KESK Yönetim Kurulu, Tayyip Erdoğan’ın başlattığı “Milli Dayanışma Kampanyası” vesilesiyle BOTAŞ, Orman Genel Müdürlüğü, MEB, Adalet Bakanlığı, Yargıtay ve Sosyal Hizmet İl Müdürlükleri gibi kamu işyerlerinde çalışanların yöneticiler aracılığıyla “bağış” yapmaya zorlanmasına yazılı bir açıklamayla tepki gösterdi.
Ekonomik kriz koşullarında kıt kanaat geçinirken, şimdi de yaşam mücadelesi vermek zorunda kalan emekçilere bağışta bulunma dayatması yapılamayacağı belirtilen açıklamada, bu uygulamanın yasalara aykırı olduğu belirtildi:
Bağışta bulunmak istemeyene yönelik ayrımcılık yapılamaz, teşhir edilemez. Bu durum başta anayasanın 128. maddesinin ikinci fıkrası ile 657 sayılı devlet memurları Kanunu’nun 18. Maddesi olmak üzere ulusal ve uluslararası hukuka aykırıdır.
KESK, üyelerinin yasalara rağmen bağış yapmaya zorlanması halinde tutanak tutulacağını ve suç duyurusunda bulunulacağını ilan etti:
Kampanya kapsamında sendika üyelerimizin bağış yapmaya zorlanması halinde bu husus tutanak altına alınacaktır. Sendika genel merkezlerimize ve konfederasyonumuza ulaştırılacak bu tutanak ve bildirimler sonrasında hızla hukuki süreç başlatılacak, suç duyurusunda bulunulacaktır. Bağış yapmayı düşünmeyen sendikalarımız üyelerinden aylıklarından kesinti yapılmasına dair onay imzası talep edilmesi halinde ise üyeler bu onay formlarına imza atmayacaklardır. Onayı olmadan gelirlerinden kesinti yapılması durumunda ise suç duyurusunda bulunacaklardır.
“Kampanya vergi indirimi avantajı sağlanan iş insanları ile sınırlanmamış, ekonomik kriz ve salgın koşullarında yaşam mücadelesi veren emekçilerin elinde kalan üç beş kuruşa da göz dikilmiştir” denilen açıklamada bağış kampanyasının kamu işyerlerinde bir zorunluluğa dönüştürülmeye çalışıldığına dikkat çekildi:
Bir bağış kampanyası gibi sunulmasının, ‘gönüllülüğün esas alındığı’ şeklinde açıklamalar yapılmasının aksine iki günlük yaşananlar kampanyanın başta kamu işyerlerinde olmak üzere bir dayatmaya, zorunluluğa dönüştürülmek istendiğini göstermektedir. Örneğin sağlık emekçilerinin taleplerini büyük oranda görmezden gelmesi yetmiyormuş gibi bu kez de iktidar Sosyal Hizmet İl Müdürlükleri eliyle sosyal hizmet emekçilerine gönderdiği mesajda ‘Personelden en az 100 TL olmak kaydı ile destek sağlanması kararı alındığı, bireysel olarak daha fazla destek de sunulabileceğini’ belirtmiştir. Benzer mesajlar BOTAŞ, Orman Genel Müdürlüğü, MEB, Adalet Bakanlığı, Yargıtay gibi pek çok kurumda salgına açlık ve sefalet ücretleri ile yakalanan kamu emekçilerine de gönderilmiştir.
Gönderilen yazı ve mesajlarda belirlenen miktarların kurum personelinin maaşlarından kesilerek kampanya hesaplarına aktarılacağı, dekontların kurum merkezine gönderileceği ifade edilmektedir.
Kısacası katılımı gönüllü olması gereken kampanya, limitleri bile yöneticiler tarafından belirlenmiş, yüz binlerce kamu personeli için katılımı zorunlu bir kampanyaya dönüştürülmek istenmektedir. Tek başına bu yaklaşım bile daha önce deprem vergisi gibi vatandaşlardan toplanarak oluşturulan kaynakların akıbetinin meçhul olduğunu hatırlatmakta, bu kampanyadan elde edilecek gelirin de nerelere harcanacağına dair soru işaretlerini büyütmektedir.
KESK, iktidarı servet vergisi uygulamaya, kaynakları sermayeye, Diyanet’e, cemaatlere aktarmak yerine halk için kullanmaya çağırdı:
Çağrılarımıza kulaklarını kapatmış olsa da, bir kez daha iktidara seslenmek istiyoruz; bağış kampanyası ile sermayeyi allayıp pullayacağınıza, binlerce işçiyi işten atanları ceplerinden “harçlık” niyetine verecekleri para ile aklayacağınıza, nasıl bir sömürü mekanizması ile o serveti elde ettiklerinin sorgulanmasını engelleyeceğinize derhal servet vergisi uygulamasını başlatın!
Hasta garantili şehir hastaneleri ve araç garantili köprü ve yol ödemeleri için müteahhitlere/şirketlere hazineden, yani halkın cebinden yapılan ödemeleri durdurun. Kanal İstanbul başta olmak üzere benzer ‘çılgın projeler’den vazgeçin, oralara ayırdığınız kaynakları sağlığa aktarın!
Güvenlik/savaş harcamalarını, Diyanet’in ödeneklerini, gizli ödenekleri azaltın, buralara aktardığınız devasa kaynakları salgınla mücadeleye aktarın!
Çocuklarımızın tacize, tecavüze uğradığı, yandığı cemaat yurtlarına aktardığınız kaynakları yeni solunum cihazlarına, yoğun bakım ünitelerine ayırın!
İnsanlığın ilk kez bu boyutta ve yaygınlıkta karşı karşıya kaldığı salgına dahi kar, zarar, maliyet hesapları yaparak yaklaşmayın, kamu kaynaklarını patronlar ve sermayeye değil halkın sağlığını işini, gelirini korumaya seferber edin. Lüksten, şatafattan vazgeçin!
Sendika.Org