İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki 132 milyar TL’den 7 milyarı daha kullanılsaydı milyonlarca işçi bin 168 TL değil, asgari ücret düzeyinde ödenek alacaktı. Peki, Fonda yeterli kaynak mı yok? Elbette var. Bu kaynaklar devlet tahvillerine yatırılmış durumda
Koronavirüs (COVID-19) pandemisi ile birlikte dünya çapında milyonlarca işçi, işsiz kaldı veya geçim ücretinin çok daha altında ücretlerle yaşamını sürdürmeye çalışıyor. Türkiye’de ise ücretsiz izin iktidar eliyle teşvik edilirken işsiz sayısının 10 milyonu aştığı belirtiliyor. Kalanların büyük kısmı ise günde 39,2 TL yani ayda bin 168 TL net gibi bir sefalet ödeneği ile hayatta kalmaya çalışıyor.
Salgın, uzun süredir ekonomik krizin üstesinden gelmeyi başaramayan dünya ve Türkiye’yi yalnızca karantina veya sosyal mesafelenme sürecinde değil yıllara yayılan bir süreçte olumsuz etkileyecek. Halihazırda geniş tanımlı işsizliği 7 milyonu aşan Türkiye’de işsizlik rakamları artamaya devam ederken, istihdam düşecek.
Dolayısıyla bu süreçte 2005 yılından beri işçilerin maaşlarından kesintiler yapılarak toplanan İşsizlik Sigortası Fonu’nun akıbeti tartışılıyor. Fonun büyüklüğü 132 milyar TL’yi bulurken, bu paranın neden işçiler yararına kullanılmadığı ve işçilerin sefalet ücretine mahkum bırakıldığı ana tartışma konularından birisi.
Konuyla ilgili bugün “İşsizlik Sigortası Fonu’nda gerçekten para yok mu?” başlıklı bir yazı kaleme alan Doç. Dr Aziz Çelik, “İşsizlik Fonu’ndaki 132 milyar TL’den 7 milyarı daha kullanılsaydı milyonlarca işçi 1.168 TL değil, asgari ücret düzeyinde ödenek alırdı” ifadelerini kullandı.
Sendikalardan ve kamuoyundan fonun etkin ve yaygın kullanımı talebinin yükseldiğini belirten Çelik, fon kaynakların büyük bölümü devlet tarafından borç olarak alındığını kaydetti. Fonun yüzde 90-95 oranında devlet tahvillerine yatırıldığını kaydeden Çelik, bu tahvillerin nakde çevirilerek işçilerin parasının işçiler için harcanması gerektiğini söyledi.
Kısa çalışma ödeneğine başvuranların sayısının 3 milyonu aştığı bugünlerde fonun aktif ve yeterli bir biçimde kullanılması gerektiğini söyleyen Çelik’in yazısında öne çıkanlar şöyle:
Kısa çalışma ödeneğinden 2005-2020 arası toplam 350 bin kişi yararlandı. 2005-2020 arası yıllık ortalama yararlanan işçi 23 bindir. Covid-19 nedeniyle sadece 1 ayda 2 milyon 680 bin işçi için başvuru var. Bu durum iş ve gelir kaybının esas olarak kısa çalışma ödeneğine yöneldiğini gösteriyor. Aynı şekilde “ücretsiz izin ödeneğine” de yoğun bir başvuru olacağına şüphe yok.
Ancak 7244 sayılı Yasa ile bu konuda büyük bir ayrımcılık gündeme geldi. 450 gün ve üzeri çalışması olanlar gerek kısa çalışma ve gerekse işsizlik ödeneğinden normal oranlarda yararlanırken, 449 gün ve daha az çalışması olanlar sadece 1.168 TL alabilecek. Yan yana çalışan iki işçiden biri 1,750 ile 4,350 TL arasında ödenek alabilecekken diğeri sadece 1.168 TL alacak. Bu adil, dengeli ve hakkaniyetli bir uygulama değil.
Peki daha fazlası ödenemez miydi? İSF’de yeterli kaynak mı yok? Örneğin 2 milyon işçiye 3 ay boyunca net 1.168 TL ücretsiz izin ödeneği verilirse bunun toplam tutarı 7 milyar TL’dir. İşsizlik Sigortası Fonu’nda ise 132 milyar TL kaynak var. 2 milyon işçiye yapılacak ödemenin Fon kaynaklarına oranı sadece yüzde 5,3 olur. Eğer 2 milyon işçiye 1.168 TL değil de asgari ücret düzeyinde ödenek verilseydi, bunun tutarı 14 milyar TL olurdu. Bunun da Fon kaynaklarına oranı yüzde 10,6 olurdu. Normal kısa çalışma ödeneği ödenseydi bu miktar 20 milyar TL’ye ulaşabilirdi. Fonda yeterince kaynak var.
İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki 132 milyardan 7 milyarı daha kullanılsaydı milyonlarca işçi 1.168 TL değil, asgari ücret düzeyinde ödenek alırdı. Fondaki devasa kaynakları düşünürsek bu miktar devede kulaktır. Bu noktada Fonda aslında para olmadığı, bu yüzden bunun mümkün olmadığı söyleniyor. Fon kaynakları 132 milyar TL olsa da aslında bu paranın hükümet tarafından harcandığı söyleniyor. Fonda gerçekten para yok mu?
Fonda elbette kaynak var. Fonun 132 milyar dolarlık bir kaynağı nakit ve vadesiz hesaplarda tutması beklenemez. Fon kaynaklarının çeşitli yatırım araçları ile nemalandırılması elbette gerekir. Aksi halde fon kaynakları enflasyon karşısında erir. Bilindiği gibi İSF kaynaklarının ezici çoğunluğu (yüzde 90-95 arası) devlet tahvillerine yatırılmış durumdadır. Fon kaynakların büyük bölümü devlet tarafından borç olarak alınmıştır.
Fon kaynakları nakde çevrilmeli
İşsizlik Sigortası Fonu Kaynaklarının Değerlendirilmesine İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmelik hükümlerine göre Fon gelirlerinin piyasa şartlarına göre değerlendirilmesi gerekir. Ayrıca aynı maddeye göre göre fon, sadece devlet tahvilleri alabilmektedir. Ancak son yıllarda fonun getirisinin enflasyonun altında kalmaya başladığı görülmektedir. Son yıllarda Fon kaynaklarının düşük faizli kamu bankaları tahvillerine yatırıldığı iddiaları gündeme geldi; ancak İŞKUR yönetimi bunlara açıklık getirmedi.
Sorun İSF’de kaynak olmaması değildir. Kaynak vardır. Bu kaynak çeşitli tahvillere yatırılmıştır. Devlet İSF’den borç almıştır. Şimdi asıl mesele Fon kaynaklarının likit (nakit) hale getirilmesidir. Fon kaynaklarının nakit hale getirilmesi demek nakit para demektir. Nitekim bu doğrultuda Merkez Bankası (TCMB) nisan ayı başında bankalara, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan satın aldıkları devlet iş borçlanma senetlerini geçici bir süre için TCMB’ye satma olanağı sağlanacağını açıkladı. Bu çerçevede Merkez Bankası tarafından satın alınan tahviller içinde 15,6 milyar TL’si İşsizlik Sigortası Fonu’na ait Hazine tahvilinin de bulunduğu belirtiliyor.
Diğer bir ifadeyle TCMB, İSF tahvillerini satın alıp nakde çevrilmelerini sağlayabiliyor. Ancak bu, parasal genişleme (para basılması) anlamına geliyor. Fonun kaynağı var. Ancak fon kaynaklarının işçiler için kullanımında cimri davranılmasının nedeni parasal genişleme (enflasyon) kaygısıdır. “Finansal istikrar” kaygısıyla cimri davranılmakta ve fon kaynaklarının likit hale getirilmesi sınırlanmaktadır. Milyonlarca işçinin 1.168 TL’ye mahkûm edilmesinin nedeni kaynak yokluğu değil, “finansal istikrar” ve “enflasyon” takıntısıdır.
Sermayeye destek konusunda son derece cömert olan İŞKUR, sadece son üç ayda işverenlere 6,3 milyar TL destek ve teşvik ödedi. Son iki yılda işverenlere ödenen teşvik ve desteklerin toplamı ise 43 milyarı TL’yi buldu. Şimdi fonun asıl sahiplerine kaynak aktarma zamanıdır.
İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki kaynaklar hazinenin, hükümetin, devletin değil, işçilerin birikimidir. Onlara aittir. Devlet zamanında aldığı borcu geri ödemelidir. Can alıcı soru şudur: İşçinin parası neden işçiye harcanmıyor? COVID-19 gibi eşi görülmemiş bir felaket sırasında kullanılmayacaksa fon kaynakları ne zaman kullanılacak? Para basımı, “finansal istikrar” ve enflasyon gibi kaygılar bir kenara bırakılıp, İSF kaynakları likit hale getirilmeli ve işçiler için kullanılmalıdır.
Sendika.Org