Halkevleri COVID-19 salgınına yönelik Karadeniz Bölgesi’ndeki ihmallere, hasat döneminin yaklaştığı günlerde Karadeniz halkının merak ettiği soruları toparlayarak bir yazılı açıklama yayımladı. Açıklamada bölgede sosyal izolasyon ve karantina işleminin yapılmakta geç kalındığına, tarımsal faaliyetlerin sürmesinin halk sağlığına olumsuz etkisine, başta Cengiz ve Limak olmak üzere şirketlerin işçi çalıştırmaya devam ettiğine dikkat çekildi
Halkevleri COVID-19 salgınına yönelik Karadeniz Bölgesi’ndeki ihmallere, hasat döneminin yaklaştığı günlerde Karadeniz halkının merak ettiği soruları toparlayarak bir yazılı açıklama yayımladı.
Halkevleri Doğu Karadeniz Bölge Temsilcisi ve Artvin Halkevi Başkanı Dursun Ali Koyuncu’nun imzasıyla “Karadeniz’i bu kez de COVID-19 karartıyor; yetkilileri ciddiyete davet ediyoruz” başlığıyla yayımlanan açıklamada bölge halkının sorunlarına dikkat çekildi.
Karadeniz Bölgesi’nde de koronavirüsün hızla yayılmaya başladığının altı çizildiği açıklamada karantina altına alınan ilçe merkezleri ve köylerin olduğuna dikkat çekilerek vakaların umreden, yurt dışından dönenler ve büyükşehirlerden kentlerimize gelenlerden kaynaklandığı belirtildi. Açıklama şöyle devam etti:
Sınır kapılarında ve hava alanlarında gerekli önlemi aldık diye topluma güven vermeye çalışan bakanlığın gerekli önlemleri almadığı, alınan önlemlerinse yetersiz kaldığı düşüncesi içerisindeyiz. Sağlık çalışanlarının ve sahada çalışan çeşitli bakanlık personelinin özverili çalışmasına rağmen; yönetenlerin yöntem hataları, bazı adımlarda geç kalınmış olması salgının ülkemize yayılmasına neden oldu.Seyahat kısıtlamasına erken geçilmemesi, katı önlemler alınmaması, izolasyon önleminin toplumun kararına bırakılması salgına karşı mücadelemizi zayıflattı. Salgına karşı en önemli zaafımız ise “aziz milletim” dedikleri halka, gereken ekonomik desteğin verilmemesidir. Ekonomik kaygısı giderilmeyen insan, evde kalmayı asla tercih etmeyecektir. Kuşkusuz, evde kal söylemi tek başına virüsle mücadelede yeterli değildir. İzolasyon kararına ek olarak, ekonomik destek kararı da gerekmektedir. Ekonomik destek sunmamaları yetmiyormuş gibi etkin önlemlerin alınmaması salgının yurt sathına yayılmasına neden oldu.
Karadeniz Bölgesi’nin izolasyona imkan sağlayan bir konumda olmasına rağmen bölgede izolasyon ya da karantina işleminin yapılmadığının belirtildiği açıklamada “Toplumun ekonomik destek talepleri ile birlikte etkin izolasyon yapılsaydı virüs bölgemize yayılmayacaktı. Bütün eksiklikler yetmiyormuş gibi bölgemiz gazetecileri pozitif vakaları duyurdu diye haklarında adli işlem yapıldı. ÇAYKUR’da pozitif vakaların duyurulmasını engellemek yerine, ÇAYKUR’da işçi sağlığını nasıl gözetirim derdine düşülmesi gerekmektedir” denildi.
Bölgedeki ilk COVID-19 vakasının Trabzon’da yurtdışı kaynaklı, Rize’de umreden dönenler sebebiyle ve Artvin’de ise şehir dışı kaynaklı yaşandığının belirtildiği açıklamada Trabzon’da görülen vakanın gizlendiği, Rize ve Artvin’de ise bilginin yerel ilişkiler vasıtasıyla yayıldığının altı çizildi.
Açıklama şu ifadelerle devam etti:
Ancak toplumun büyük bir kesiminde ciddiyetle karşılanmamıştır. Çünkü devletimiz üretimi devam ettirme derdine düşmüş, şirketlerin karını koruma, patronları bu süreçten nasıl daha az zararla çıkarırız hesabına girmiştir. Halka ise evde kalın çağrısı yapıp, izolasyon çabasını insanların inisiyatifine bırakmıştır. Halkın tamamını etkileyecek bir salgınla böyle mücadele edemeyiz. Artık virüsün yaygınlığı değil, ülkeyi yönetenlerin yöntem ve tutumları kaygılandırmaktadır. Bu süreçte en büyük güvencemiz sağlık hizmetini itinayla yürütmeye çalışan sağlık emekçileridir. Ancak kaygılarımız; bölgemizin sosyo-ekonomik koşulları nedeniyle her geçen gün artıyor. Esnafın işini durduran irade büyük patronların üretimini durdurmuyor. Neden?
Şehir dışından gelenlerin yalnızca ateşi ölçülüp evlerine gönderildiği, çalışanların üstün çabasına rağmen bürokratik engeller sebebiyle bazı noktalarda yetersiz kalındığına dikkat çekilen açıklama şöyle devam etti:
Karantinaya yakın zamanda alınan Borçka’da bile geç kalındı. Virüs bulaşmadan önlemler alınmalıydı veya ilk vakada bu karantina kararı alınmalıydı. Ülkemizde karantina anlayışı; yurdun dört bir yanında bombalar patlarken ‘eylem yapmadan yakalayamıyoruz’ mantığı gibi işliyor. Önce virüs bulaşıyor sonra önlem alıyorlar. Oysa virüsün bölgemize yayılmasının engellenmesi elzemdir. Elzemliği diğer bölgeleri umursamamamızdan kaynaklanmamaktadır. Elzemdir, çünkü bölge sağlık altyapısı yetersizdir. Özellikle Artvin yöresinde sağlık altyapısı tedirginlik vericidir. Normal ve yoğun bakım yatak sayısı çok azdır. Virüs vakaları hızla yayılırsa alt yapısı en erken çökecek yerlerdeniz. En yakın tam teşekküllü hastaneler Rize ve Erzurum’dadır. Eğer Rize ve Erzurum ile eş zamanlı vaka sayılarında artış olduğu bir tablo yaşanırsa sağlık çalışanların��n ve tüm Artvin halkının eli kolu bağlanacaktır. Ayrıca koruyucu ekipman tedariğinde yaşanan sıkıntılar, hızlı tanı kiti yetersizliği de kaygılarımızı artırmaktadır. Ekipman eksikliğinin 10 gün öncesine kadar giderildiği anlaşılıyor ancak öncesinde eksiklik hat safhadaydı. Eksikliğin bugün giderilmiş olması yetmez, yarının da garanti altına alınmış olması elzemdir. Eksiklik giderilene dek bölgemiz sağlıkçılarının hastayla teması söz konusu olabilir
Bölge nüfusunun çay ve fındık hasadı döneminde yoğunlaştığına dikkat çekilen açıklamada “Çay ve fındığı nasıl toplayacağız derdinin yanında bir de yoğun nüfus akışı ile karşı karşıya olacağız. Hadi büyük şehirlerden nüfus akışı seyahat yasağı ile engellendi. Ancak bölge halkı aklındaki soru işaretleri ise cevap bekliyor” denildi.
Karadeniz halkının şu sorulara cevap verilmesini beklediği ifade edildi:
1-Çay ve fındık toplanacak mı?
2- Mevcut nüfus çay ve fındık hasadı için yeterli olmayacak. Hasat zamanı ne olacak?
3- Çay ve fındık alım yerleri kalabalığı tehlike arz etmeyecek mi?
4-Hasat olacaksa virüsle mücadele nasıl olacak, hasat olmayacaksa müstahsilin hali ne olacak?
5-Bölgede diğer tarımsal ürünlerin akıbeti ne olacak
6-Fabrika işçisinin durumu ne olacak?
Bu soruların muhatabı olan Tarım ve Orman Bakanlığı’nın ve ÇAYKUR’un suskun olduğu ifade edildi.
Ayrıca Ziraat Odaası’nın gübre açıklamasına yönelik şöyle odaya şöyle bir soru da yönlendirildi:
Ziraat Odası’nın “gübreleme faaliyetlerini ilk sürgü çay hasadından sonra yapabilirsiniz, toprak zaten kış boyunca dinlendi, yeteri kadar mineral aldı, verimde sorun olmaz” diye mesaj göndermesi yeni sorulara gebe oldu: Eğer çaya gübre ilk hasattan sonra yapılabiliyorsa, neden bunca yıl mart-nisan aylarında gübre attırdınız? Toprağı hiç mi düşünmediniz?
Açıklama çay ve fındık hasadı ile ilgili önlem alınmadığı takdirde üretimin devam edeceğine dair uyarıyla devam etti. Fındık hasadının temmuz, ağustos ve eylül ayında olmasının suskunluğa sebep olduğunu ancak hasat öncesinde temizlik ve gübre işlemlerinin unutulmaması gerektiğine dikkat çekildi.
Hasadın olduğu yerde sosyal mesafenin kesinlikle korunamayacağına dikkat çekilen açıklama şöyle devam etti:
Çayda ise hasat Mayıs ayının ilk haftasında, hava sıcaklığının yüksekliği durumuna göre başlayabilir. Korona tedbirlerinin devam etmesi durumunda, çay ve fındığı toplamak isteyenlerin bölgemize gelmeyeceği, diğer illerden ve Gürcistan’dan işçilerin çalışmaya gelemeyeceği göz önüne alınırsa, çay ve fındık hasadında işçi sorunu doğacaktır. Ve elbette hasat demek sosyal izolasyon kurallarının hiçe sayılması demektir. Fabrikaların çalışması durumunda işçinin sağlığı; çalışmaması durumunda işçinin ve müstahsilin ekonomik durumu ne olacak sorusu da en önemli sorulardan biridir. Bu konuda Gıda İş Sendikası ve Fındıklı Çay İnsiyatifi’nin taleplerine göz atmak önemlidir.
“Kuşkusuz ülkemizdeki işçi düşmanlığının benzeri bölgemizde de yaşanıyor” denilen açıklamada, insanlara evde kal çağrıları yapıp, işçiyi fabrikaya veya sahaya göndermenin büyük bir sorun teşkil ettiğinin altı çizildi.
Özellikle en kalabalık işçi alanlarının olduğu Artvin, Yusufeli ve Murgul’a dikkat çekilen açıklama şöyle sonlandırıldı:
Cengiz ve Limak işçiyi harıl harıl çalıştırıyor, yatakhanelerde kalabalık biçimde konaklatıyor. Karantina tedbiri olarak da işçileri günlerce şantiye yatakhanelerinde yatırmaya zorluyorlar. Çalışmaları durdurmuyor, halk sağlığını tehdit ediyorlar. İktidarın halk sağlığını hiçe sayıp üretime devam demesi; evde kalın, kendi OHAL’inizi ilan edin talebi ile çelişkili bir durumdur ve çelişki olduğu adar işçi düşmanlığıdır. “Kendi izolasyonunuzu yapın” çağrısı sorumluluktan kaçmaktır. Eğer bölge halkına tarımsal faaliyet konusunda da bu yöntem izlenirse, halkın tercihi çay ve fındık toplamaktan yana olacaktır. Sorumlulukları vatandaşa yükleyip, kendi sorumluluklarından imtina edenler yaşanacak sağlık sorunlarının baş sorumlusudur. Sorumluluklarını yerine getirmedikleri her gün, halka güvence vermedikleri her saat virüs yayılıyor. Oysa halka güvence verilse, halkın ekonomik kaygıları giderilse bu kriz daha çabuk atlatılacak, hayat normale dönecektir. Aksi takdirde kriz derinleşecek, erken alınmayan her kararın bedeli ağır olacak, oluyor.
Sendika.Org