Halk koronavirüs krizi ve iktidar saldırısı karşısında dayanışma ihtiyacı hissederken, dayanışma ağları da yardım faaliyetlerinde açığa çıkan boşlukları doldurma amacıyla değil, halkın hayatın öznesi olarak birbirine tutunmasını sağlama ve mücadelesini örgütleme amacıyla hareket ediyor
COVID-19’un artık bir pandemi haline geldiği Dünya Sağlık Örgütü tarafından ilan edildikten bir hafta sonra, ilk dayanışma ağı Kadıköy’de kuruldu. Dayanışma ağları hızla yayıldı ve diğer ilçelerde, mahallelerde de kurulmaya başladı. Şu an için İstanbul’da kurulmuş olan 20’nin üzerinde dayanışma ağı var. Farklı illerde de çalışmaları yapılıyor. Dayanışma ağı çalışması yapan arkadaşlara ulaşıp bulunduğu kentte ya da ilçede dayanışma ağı çalışması kurmak isteyenler de var. Belki bu yazı yazılırken ya da siz bu yazıyı okuyorken dayanışma ağlarının sayısı artmış olabilir.
Daha önceki yıllarda da dayanışma ağlarına benzer yapılar kuruldu. Bu örgütlenmeler özellikle Gezi sürecindeki forumlara benzetildi, onların devamı sayıldı. Şimdi bu duruma biraz yakından bakalım.
Gezi forumları bir ‘yenilgi’ sürecinin örgütleri olarak ortaya çıktı. Haziran İsyanı’nda, AKP iktidarı Gezi Parkı’ndaki direnişçilere saldırarak, insanları parktan zorla çıkartmıştı. Sonra yine toplanma ihtiyacı duyan halk İstanbul’un Kadıköy ve Beşiktaş ilçelerinin en büyük parkları başta olmak üzere, ilçesinin ya da mahallesinin parklarında toplanmaya başladı. Tüm ülkede durum bu şekilde ilerledi.
Gezi forumları daha çok ‘yenilgi’ sürecinde iktidar saldırılarına yanıt üretmeye çalışıyor, atölyeler kurarak halkla temasa geçiyor, örgütlenmeye çalışıyordu.
Dayanışma ağları ve Gezi forumları arasındaki temel farklardan birini de ortaya çıktığı dönemin özelliklerine bakarak görebiliriz. Dayanışma ağları Gezi forumları gibi bir ‘yenilgi-geri çekilme’ sürecinin örgütü değil. Aksine koronavirüs salgını ile birlikte bugün tüm dünyada kapitalizm sorgulanıyor. Kapitalizm ileride kısa ve orta vadede kendini onarır mı sorusu tartışma götürür. Ama bugün baktığımızda sorgulanan kapitalizm ve onun kurumlarıdır. Dayanışma ağları da bu sürecin örgütüdür.
Dünyada Kübalı doktorların “Bu bizim için devrimci bir görevdir” cümlesinin herkesin dilinde dolaştığı, sosyalizme sempatinin arttığı bir süreçte, halkın birbiriyle dayanışmasını güçlendirecek ve halkı özneleştirebilecek örgütlenmeler ortaya çıktı. Ülkemizde de başta İstanbul’un mahalle ve ilçeleri olmak üzere, başka illerde de dayanışma ağları oluştu. (Anketlerde Saray rejimine desteğin arttığı görülüyor. Ancak bu durum kalıcı değildir. Özellikle koronavirüs salgını sonrası ortaya çıkacak zam furyası ve şimdiden başlayan işten atmalar ile birlikte birçok sorun artarak gündemimize gelecektir. Durum hızlıca değişebilir.)
Yani dayanışma ağları dünyada kapitalizm sorgulanırken ortaya çıktı ve geriye doğru değil, aksine ileriye bir adımın araçları haline gelmeleri için uygun zemine sahipler.
Dayanışma ağları sadece halkın temel-yaşamsal ihtiyaçlarını çözmeye çalışan araçlar değil, halkın iktidar karşısında sesini çıkarttığı araçlar olma yolunda ilerliyor. 1 Mayıs yaklaşıyor. Korona günlerinde alanlarda, sokaklarda, kitlesel eylemlerde buluşamıyoruz. Kitle eyleminde bir araya gelemiyorsak biz de nerede yaşıyorsak orada eylemi kitleselleştiririz. Bu yüzden evimizin içini, balkonumuzu, sokağımızı eylem alanına çevireceğiz. Kuşkusuz 1 Mayıs her dayanışma ağının gündemi olacak. Bu açıdan bakınca dayanışma ağlarının halkın politik sözünü de duyuran araçlar haline geldiğini görebiliriz.
Dayanışma ağları halkın yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için atölyeler kuruyor. Siperlik ve maske üretme, gıda dayanışması örgütleme, internet üzerinden parasız ders verme gibi bir dizi atölye yapıyor. Halkın ağın içinde sadece bir katılımcı olduğu değil, herkesin birer özne olduğu yapılar olarak çalışıyor. İşçi hakları, kadın mücadelesi, ekoloji gibi konularda paneller örgütleyerek dayanışmanın sadece gıda kolisi götürmekten ibaret olmadığını da gösteriyor.
Burada amaçlanan basit anlamda katılımcı olma durumunun değişmesi ve dayanışma ağına katılan her insanın yaşanılan sorunların çözümünde özne haline gelmesidir. Böylece tüketen bir ilişki süreci değil, özneleştiren bir ilişki süreci yaratılmış oluyor. Dayanışma ağları yaptıkları ve yapacaklarıyla iktidar karşısındaki muhalefetin sadece katılımcısı olmayacağını, halkın her konuda dayanışmasını esas alma sorumluluğuyla örgütlenerek sürece müdahale edeceğini gösteriyor.
Burada dayanışma kavramının pratikte taşıdığı anlama biraz bakarsak, dayanışma ağlarının sadece gıda kolisi dağıtarak dayanışma sağlamadığını görürüz. Yani dayanışma ağları sadece halkın “temel ihtiyaçları” bakımından bir dayanışma sağlamıyor. Aynı zamanda AKP’nin saldırıları karşısında halkın ortak hareketini de sağlıyor. Ücretli izin talebiyle sokakta ses çıkartma eylemi yaparken gözaltına alınan Kadıköy Dayanışma Ağı üyeleri ve yine aynı taleple Şişli sokaklarında eylem yapan Şişli Dayanışma Ağı bunun küçük ama refleksi güçlü birer örneğini sergiledi.
Dayanışma kavramı, koronavirüs krizi ve Saray rejiminin baskısı karşısında klasik anlamının ötesine geçip mücadele sürecinde yeni anlamlar kazanıyor. Halk dayanışmayı büyütürken, sağlık işçileriyle, market işçileriyle ya da herhangi bir kişiyle dayanışma gösteriyor. Daha önce birbirlerinin yüzünü görmeyen insanlar dayanışma ağları aracılığıyla mücadele içerisinde ortaklaşıyor.
Buradan yola çıkacak olursak dayanışma kavramı, bugün hem halkın hayatta kalmak için birbirine sahip çıkması hem de faşist iktidar saldırılarına karşı cevap üretebilmek için yan yana gelmesi anlamına geliyor.
Bu başlığı açmamdaki temel sebep dayanışma ağlarının belediyelerin yetemediği yerde devreye girdiği şeklindeki yanlış algıdır. Evet görüldü ki bu süreçte iktidar da belediyeler de sınıfta kaldı. CHP, AKP ya da başka bir partinin kazandığı hiçbir belediye sürecin gerekliliklerini yerine getiremedi. HDP’nin kayyum gibi bir belayla karşı karşıya olmasının yanı sıra CHP’li belediyelerin de iktidar kısıtlamalarına maruz kaldığı doğru. Ancak bunun ötesinde bir sorundan, bir yaklaşım sorunundan söz ediyoruz.
AKP’li ya da AKP’ye daha yakın belediyeleri konu dışında bırakacak olursak, solda olduğunu söyleyen belediyeler bile gıda kolisi dağıtımı ve ara ara sokak ilaçlaması dışında bir şey yapmıyor. Halk sadece bir yardım ve hizmet faaliyetinin nesnesi, bu faaliyetlerin engellenmesinin mağduru, burada aldığı tutumla da belediye yönetiminin taraftarı olarak görülüyor.
Dayanışma ağları ise örneğin gıda kolisi dağıtırken bunu basitçe ‘sosyal yardım’ olsun diye yapmıyor. Gıda kolisi verdiği insanı da mücadele süreci içerisinde özne haline getirmenin yollarını arıyor.
Yani halk, koronavirüs krizi ve iktidar saldırısı karşısında dayanışma ihtiyacı hissederken, dayanışma ağları belediyenin boşluğunu kapatayım derdiyle değil, halkın bir özne olarak birbirine tutunmasını sağlama ve mücadelesini örgütleme amacıyla hareket ediyor.
Bugün koronavirüs krizi ve faşist iktidar karşısında mücadele ederken, yan sokağımızdakiyle, karşı dairemizdekiyle, markette çalışanla, işsizle, kısacası temas ettiğimiz kim varsa onunla birlikte dayanışmayı büyütmeliyiz. Dayanışma ağları, insanca yaşam mücadelesinin pratikten öğrenen, öğrenirken örnek olan ve kendini geliştiren bir mevzisidir. Bu mevzide herkese yer vardır. Herkesin yapabileceği bir iş vardır.
Şu an için halkın temel ihtiyaçları doğrultusunda ve kısmen de olsa iktidar saldırıları karşısında yan yana gelmesini sağlayan dayanışma ağları, yerellerden başlayarak kurulmuş, ortak koordinasyon içerisinde hareket eden halkın içerisinde özneleştiği, öz örgütü haline gelebilir, gelmelidir. Bunun zemini vardır.
Dayanışma ağlarını bulunduğumuz her yerde kurmak, hem koronavirüs krizine karşı dayanışmayı büyütmek hem de iktidarın saldırıları karşısında yeni bir cephe açmak anlamına gelir. Bu cepheyi açmaktan geri durmayalım. Görünen o ki önümüzde politik, ekonomik, toplumsal krizlerin daha da tırmanacağı bir süreç duruyor. Bu sürece cevap olacak güncel mücadele araçları yaratılmalı, olanlar da geliştirilmelidir.
İşçisinden gencine, risk grubunda yer alanlardan sağlık işçilerine, 60 yaş üstü olanlardan, kadınlara… Herkesin dayanışmaya ihtiyacı vardır. Dayanışma güçlendirir, dayanışma yaşatır!
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.