Burjuvazi açısından, halkın tepkisinin nötralize edilebilmesi, baskı yasalarının meşrulaştırılabilmesi, krizin mali ve politik yükünün halka yüklenebilmesi için salgın ve karantina oldukça önemli ve işlevsel
Dün İngiltere’de genç ve hamile bir hemşire COVID-19’dan dolayı öldü. Bakımevlerinde salgından ölen yaşlıların sayısının 4 bini aştığı söyleniyor. Hükümet hastane dışında ölenleri sayıların dışı tuttuğu için gerçek sayıları aylar sonra öğrenebileceğiz. Ama şimdiden rakam hızla 20 bin civarına doğru gidiyor. Başbakan Boris Johnson sürü bağışıklığı sözünden hızla caymış ve karantina ile salgını kontrol altına alacağını ilan etmişti ama karantina işe yaramıyor. Sorun da burada zaten, karantina salgını kontrol altına almak için değil, iktisadi krize karşı politik bir adım olarak kullanılıyor.
Karantina sadece İngiltere’de değil ama emperyalist hiçbir ülkede işe yaramıyor. Ölü sayısı her tarafta hızla artıyor. Her gün binlerce insan hayatını kaybediyor. Kapitalist ülkeler sürü bağışıklığı uyguladıklarını politik sebeplerden reddediyorlar ama yaptıkları tam da bu. Karantina ve fiziksel mesafe politikası, sanki salgına karşı mücadele ediyorlarmış ama ellerinden gelen en fazla buymuş gibi görünmelerini sağlıyor. Karantina uygulamaları halkta var olan panik havasını artırıyor, kendilerini daha çaresiz hissetmelerini sağlıyor, bu noktada çareyi devlette aramaları amaçlanıyor.
Unutmayın, şu an emperyalizm tarihinin en büyük krizinin tam ortasında bulunmakta. Bu ekonomik kriz 1929 krizinin boyutlarına şimdiden ulaşmış durumda ve hükümetler krizi halkın sırtına yüklemek için COVID-19 salgınını ve karantinayı kullanıyorlar. Karantina devletler açısından salgını önlemenin bir yolu değil, (sadece karantina ile salgını önlemek mümkün değil, ancak yoğun testler ve kontak takibi ile yapılırsa karantina işe yarar), bunu çok iyi biliyorlar ama bu felaketin yarattığı şok, halkı kontrol altına almak için oldukça işlevsel. Tam da bu yüzden karantina salgını kontrol altına almak için değil ama tam tersine halkta şok ve çaresizlik duygusunu artırmak için kullanılıyor.
Salgının nasıl önleneceğini Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) başından beri söylüyor; test, test, test ve kontak takibi. Yani bakanın deyişi ile filyasyon ve şüpheli herkesin test edilmesi. Test ve kontak takibi ne emperyalist ülkelerde ne de Türkiye’de hakkıyla yapılıyor. Yapılıyor görünüyor ama hiçbir zaman yeterli test yapılmıyor, yapılan testler de hastalığın oldukça ilerlediği hastalarda. Ayrıca hiçbir ülkede yeterli koruyucu maske, önlük vb. kullanılmıyor. Sağlık çalışanları bile yeterli maske, önlük vb. olmadan çalışıyorlar. Bu yüzden karantina ve diğer önlemler hastalığın yayılmasını yavaşlatıyor ama durdurmuyor ve çok sayıda insan zamana yayılarak hastalığı kapmaya, genç yaşlı insanların binlercesi ölmeye devam ediyor. Koruyucu maske ve giysilerle en azından tehlikede olanlar, yaşlılar, hastalar, vücut direnci zayıf olanlar, sağlık personeli vb. korunabilirdi. Batılı emperyalist ülkelerin hiçbirinde bu dahi yapılmıyor. İngiltere’de yaşlılar bakımevlerinde onar onar ölüyor. Bakımevlerinde diyorum, asıl korunması gerekli yerlerde. İspanya’da bakımevlerinde terk edilen ve yataklarında ölen yaşlıların cesetleri ordu tarafından toplanıyordu. Dün İngiltere’de hamile bir hemşire bu salgından öldü. Devlet hala sağlık personeline koruyucu malzeme vermiş değil.
Salgının önlendiği ve kontrol altına alındığı Çin, Vietnam, Küba gibi ülkelerde salgın yoğun testler ve kontak takibi ile önlendi. Hem de birçoğunda genel karantina olmadan, sadece yerel bazı bölgelerde karantina uygulayarak bu iş sağlandı. Mesela Çin’de bu başarı yerel karantina ile sağlandı. Kübalı doktorlar Avrupa dahil birçok ülkede salgına karşı savaşıyor, daha ölen bir tane Küba sağlık çalışanı yok. İnanın eğer bir tanesi ölürse bunu tüm burjuva medyada görürüz. Sadece İtalya’da salgından ölen sağlık çalışanı sayısı yüzlerle ifade ediliyor. Hastalığa yakalanan ise binlerle…
Tüm kapitalist ülkelerde burjuvazi bu salgını emekçilere karşı baskı yasaları çıkarmak, krizdeki bankaları, finans kuruluşlarını, şirketleri kurtarma yükünü halkın üzerine yıkmak, milyonlarca emekçiyi işten atmak için kullanıyor. Krize karşı aldıkları tüm gerici, faşist önlemleri salgın ve karantina ile meşrulaştırıyorlar. ABD’de her hafta birkaç milyon işçi işini kaybediyor, iktisadi krizin sonucu olarak milyonlarca esnaf hızla iflasa sürükleniyor, Macaristan gibi ülkelerde meclis devreden çıkarılıp halk olağanüstü hâl ile yönetilirken, devletler şirketlere ve bankalara (ama sadece en büyüklerine, tekelleşmiş olanlarına) trilyonlarca dolarlık destek paketleri sunuyor. Halka düşen ise işsiz kalmak, tekelleri kurtarmak için kullanılan trilyonlarca doları ödemek kalıyor. İtiraz eden içi ise baskı yasaları, olağanüstü hâl yasaları, baskıcı basın yasaları getiriliyor. Tüm bu baskı yasaları salgın ve karantina ile meşrulaştırılıyor.
Emperyalist devletler bakımevlerindeki yaşlıları, hatta sağlık çalışanlarını korumak için bile maske bile vermezken, krizin feci vurduğu İtalya ve İspanya gibi ülkeler diğerlerinden en küçük bir yardım alamazken (yardım bir tarafa Almanya kendi ülkesinde üretilen maskelerin İtalya ve diğer ülkelere satışını yasakladı), trilyonlarca dolarlık yardım paketleri korona adıyla servis yapılıyor, halkta sanki bu paranın bir kısmının onlara harcanacağı duygusu yaratılıyor.
Kriz çok derin ve ciddi, bu yüzden burjuvazi karantina önlemlerini uzun zaman sürdürmek istiyor. Basına düşen bazı raporlara göre bir iki yıl alabileceği söyleniyor. Kriz o kadar derin ki daha şimdiden ABD’de işsiz sayısı 22 milyona ulaşmış durumda. Şu anda işsizlik oranı yüzde 13’ü geçmiş durumda ve haziran ayında işsizlik oranının yüzde 30’lara varacağı söyleniyor. Bu oran 1929 krizinde bile yüzde 30’a varmamıştı. ABD hükümeti finans şirketlerine, bankalara, borçlu tekellere 6 trilyona yakın destek paketi sundu ama paket dikkatli incelenirse emekçilerin payına işsizlikten başka bir şey düşmediği açık.
2008 krizine göre kat kat fazla olan ABD’nin ve Avrupa merkez bankalarının açıkladıkları yardım paketleri, bankalar ve finans kurumları dışındaki borçlu şirketleri de kurtaracaklarını açıklayana kadar borsadaki düşüşü durduramadı. Bu şirketlerin kurtarılabilmesi için yeniden yapılanma programları (hem ülke hem de şirket çapında) şart, bu ise daha çok işsiz ve sosyal yardımların daha da kısılmasını gerektirir. Burjuvazi açısından, halkın tepkisinin nötralize edilebilmesi, baskı yasalarının meşrulaştırılabilmesi, krizin mali ve politik yükünün halka yüklenebilmesi için salgın ve karantina oldukça önemli ve işlevsel.
Önümüzdeki dönem, her ülkede krizin her yönü ile derinleşeceği, halkın direnme eğilimlerinin de giderek yükseleceği bir dönem olacaktır. 2008’den beri devam eden durgunluk özellikle orta sınıflarda sürekli bir yoksullaşma yaratmış, bu ise özellikle ABD ve Avrupa’da oldukça şiddetli fay kırılmalarına sebep olmuştu. Orta sınıflar hızla sola ve sağa kaymış, sağ, sol, liberal birçok yeni siyasal hareket ortaya çıkmıştı. Ama en önemlisi, Fransa’da görülen sarı yelekliler hareketidir. Bir orta sınıfı hareketi olarak başlayan gösteriler, hızla içine diğer emekçi kesimleri de alarak sürekli ve ciddi bir emekçi hareketine, daha sonra da gerici emekli reformuna karşı bir direnişe dönüşmüştür. Giderek yoksullaşan “orta sınıflar” işçi olduklarının farkına varıyorlar. Bunun kapitalizm için ciddi politik sonuçları olacaktır.
Krizin zaten var olan halk muhalefetini yükselteceği açık, tüm ülkelerde dayatılmaya çalışılan baskı yasaları ve faşist baskı politikaları, burjuvazinin de bunun farkında olduğunu ve buna hazırlandığını gösteriyor.
href=”/2020/04/dosya-korona-analiz-ceviri-ozel-haber-582945/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.