Çin’de 3 Şubat’tan 1 Mart’a kadar sera etkili gazların salımının %25 azaldığı söyleniyor ki bu da olağan koşullara kıyasla havaya salınan karbon dioksit miktarının 200 tona düştüğünü gösteriyor. Çin’in CO2 salımı yıllık 9,5 milyar ton olarak hesaplandığında 200 milyon ton devede kulak gibi kalıyor. Yine de bu durumun doğa ve insan sağlığı üzerine olumlu etkileri söz konusu. Peki ya virüs tehdidi geçtikten sonra? Virüslü ya da virüssüz sermaye ile emek arasındaki çelişki son bulmuyor
Bir virüs bin ekolojik önlemden iyi midir?
Hep felaket olunca mı harekete geçmek gerekir? Neden önlemleri zamanında almıyoruz?
Bu virüs korkusu, curcunası kimilerin de işine yarıyor.
Önce ilaç şirketleri aşıyı bulduk, bulacağız diyerek bir sürü ilacı kakalar. Aşı yapacaklar diye devlet yardımı almaya çalışırlar. Dünya Sağlık Örgütü para toplamaya çalışır. İktidarlar kurtarıcı rolüne bürünür. “Merak etmeyin, bu virüs bize uğramaz, önlem aldık” diyerek kurtarıcı rolünü oynarlar. İktisadi, toplumsal sorunlar şimdilik unutturulmaya çalışılır.
Gerçek sorunu görmezler. Afrika’da her gün binlerce insanın ölümüne yol açan açlık bahis atı değildir. Bahis atı virüstür.
Koronavirüs’ün ortaya çıkması ve sonrasında alınan önlemler ekoloji ve ekonomi alanında önemli sonuçlara yol açmıştır. Özellikle ekoloji sorunlarının giderek ön plana çıktığı son yıllarda ekoloji uzmanlarının öne sürdüğü çözümlerden kimileri ister istemez devreye girmiştir. Üretim ve tüketimde alınan önlemler ile sokağa çıkma yasakları özellikle sera gazı üretimini büyük ölçüde azaltmış ve dünya biraz olsun nefes almaya başlamıştır.
Küreselleşme, üretim zinciri ve kamusal sağlık politikaları sorgulanıyor. Virüs küresel ısınma, kirlilik, biyoçeşitlilik konusunda dikkati de dağıtıyor.
Bu küresel salgında iklimi konuşmanın sırası mı diyenler de var.
2008 bunalımından beri belini doğrultamayan küreselleşme ve dünya ekonomisi de virüsle büyük yara almış olup belki de beklenen ekonomik bunalımı erken tarihe almıştır.
Virüsün ekonomiye etkisi orta ve uzun vadede de kendini gösterecektir eğer özellikle spekülatörlere ve finans sisteminin oyunlarına karşı önlem alınmazsa sonuçlar ağır olabilir. Kaybeden her zamanki gibi emek olacaktır. Bu nedenle emeğin hemen mücadeleye geçmesi gerekir.
Sokağa çıkmama ve işyerlerinin kapanmasıyla tüketim ve üretim açısından daralma yaşanacak ve var olan eşitsizlik, işsizlik, güvencesiz çalışma daha da artacaktır. Her zaman olduğu gibi sermaye, özellikle banka ve finans kesimi sömürü oranı yetmiyormuş gibi devletten yardım bekleyecektir ve alacaktır da. 2008 yılında kurtarılan banka ve sermaye kendisine verilen paralarla riskli ve spekülatif alanlara yönelmiş, yatırım ve istihdam konularını es geçmiştir. Çünkü spekülatif kazanç daha fazla ve daha tatlıdır.
Giderek özelleştirilen kamu sağlık politikaları ve kurumları umut ederiz ki yeniden gözden geçirilecektir.
Biz bu yazıda daha çok ekoloji alanında ortaya çıkan sonuçlara yer vereceğiz.
Koronavirüs, ekonomi ve ekoloji arasında karmaşık karşılıklı bağlantıyı ve güçlükle aşılabilen sınırları açığa vurur.
Bunalımla çevrenin rahatladığını görüyoruz yani büyüme oranının düşmesi ya da kimi ekoloji ve iktisat uzmanlarının desteklediği gibi küçülme doğayı rahatlatıyor. 1929 bunalımı, dünya savaşları, petrol bunalımı ve en son 2008 bunalımı da büyüme-ekoloji ikilisinden kopuşu simgeliyor.
Avrupa’da merkez bankalarının hemen para ve kredi musluklarını açması ekolojik önlemler konusunda niçin açılmaz? Doğanın tahribatı, küresel ısınma virüs kadar insanlığın geleceğini tehdit etmiyor mu? Bu tahribat sağlık sorunlarını daha da ağırlaştırmıyor mu?
Virüsün Çin’de aralık ayında ortaya çıkmasından sonra özellikle kentsel alanlarda son iki ayda azot dioksit (NO2) salımının %30 ila %50 azaldığı saptanmış. Avrupa Uzay Ajansı’nın yayımladığı uydu görüntüleri kentler (özellikle Çin ve İtalya kentleri) üzerinde kirliliğin azaldığını gösteriyor. Çin’de 3 Şubat’tan 1 Mart’a kadar sera etkili gazların salımının %25 azaldığı söyleniyor ki bu da olağan koşullara kıyasla havaya salınan karbon dioksit (CO2) miktarının 200 milyon tona düştüğünü gösteriyor. Çin’in CO2 salımı yıllık 9,5 milyar ton olarak hesaplandığında 200 milyon ton devede kulak gibi kalıyor.
SARS virüsü çıktığında Çin dünya GSMH’sinin %3’nü üretirken bugün bu sayı %15-16 düzeyinde.
Bu sayılar sadece Çin ile ilgili. Virüsün dünya geneline yayıldığı göz önüne alınarak sanayi ve hizmetler alanında ara verilen üretimle doğanın biraz nefes alacağını düşünebiliriz.
Bu sayılar aynı zamanda küresel ısınma konusunda kuşkucu olanlara da iyi bir yanıt, hem de uydu görüntüleri eşliğinde.
Kirliliğin azalmasıyla Çin’de en az 4 bin çocuk (5 yaş altı) ve 73 bin yaşlı ölümünün önlendiği tahmin ediliyor.
Avrupa’da hava kirliliği yılda 68 bin kişinin ölmesine neden oluyor.
Kirliliğin azalması ilerde sağlık harcamalarında azalmaya da neden olacaktır.
Belki de insanlar daha az kirleten, doğaya saygılı, insan yaşamını dikkate alan farklı üretim taleplerini dile getireceklerdir.
Karantina nedeniyle evlerine kapanan insanlar bu kez internetle yoğun şekilde ilgilenecekler. İleti yoluyla haberleşme, video, film seyretme artacağı için sayısal (dijital) kirlilik de artacaktır.
Son zamanlarda ortaya çıkan yeni hastalıkların (VİH, Zika, Ebola, Kuş Gribi, Deli Dana, Lyme) %60’ı hayvan kökenli. Hayvan kökenli olanların ise %50’den fazlası yabanıl hayvanlardan, kalan kısmı da evcil hayvanlardan kaynaklanmakta. Ama suç hayvanın değil, insanın ya da açgözlü sistemin.
Ormanların yok edilmesi, kentleşme, çılgın sanayileşme, büyüme peşinde koşma, hayvanların yaşama alanını tahribata uğratıyor ve daraltıyor. Sadece hayvanlar değil tıbbi bitkilerin de tahribatı sürüyor. Yerlilerin doğal ilaç olarak kullandığı bitkiler, ellerinden alınıp ilaç şirketleri tarafından bröve altına alınıyor. Yerliler ilaç kullanmaya zorlanıyor.
Toprakların hayvan yemi üretimi ya da biyoyakıt için üretime ayrılması geçim tarımına darbe vuruyor ve insanların yeterince beslenmemesine neden oluyor. Dolayısıyla virüslere karşı direnç azalıyor.
Yaşamları daralan hayvanlar kentlere iniyor, bahçelere sığınıyor. Sen de yarasanın yaladığı elmayı, bitkiyi topluyorsun.
Pangolinler, yarasalar, yılanlar yaşam alanlarını terk etmek zorunda kalıyor.
Aşırı sıcaklık, sel, su baskınları toprağı, kökleri alıp götürüyor, toprak altı canlıların yaşamını değiştiriyor. Sel, yağmur toprağa işlemeden sağda solda birikintilere neden oluyor ve sonra da sivrisinek ve böceklerin yuvası oluyor. Parazitler çoğalıyor.
Ormanların yıkımı keseli sıçanları (opossum) kaçırıyor ki bunlar keneyle besleniyor. Lyme hastalığı ilk kez 1975 yılında ABD’de ortaya çıkar. Kuş gribi tavuk ve hindileri yok edince keneler daha da çoğalıyor. Kırım Kongo Kanamalı Ateşi kaç kişinin yaşamına mal oldu ve ne oldu?
Yasa dışı avlanma, hayvanların yasa dışı ticareti virüsleri yayar. Ormanda ayrı yaşayan türler pazarda insanların midesine girmek için yan yana gelir.
Büyük çiftliklerde yoğun besicilik (tavuk, dana, koyun) mikrop yuvası haline gelir. Hayvanların dışkıları tarıma gübre olarak gönderilir ama gereğinden fazla olduğundan çukurlarda birikir, hastalık yayar.
Zaten kızamık ve verem, inek; boğmaca, domuz; grip, ördek kaynaklı. Şimdi de yarasalar çıktı.
Kolera İngilizlerin sömürgesi bugünkü Bangladeş’te pirinç ekimini yaygınlaştırmasıyla ortaya çıkmıştı.
Biyoçeşitlilik azalıyor. İncelenen 82 bin 954 türden 23 bin 928’i tehlikede. Bunların %13’ü kuşlar, %26’sı memeliler, %42’si ise iki-yaşamlılar. Bunların görevi de parazitleri (kene, sivrisinek) engellemesi, öldürmesi.
Tüm bu sorunlara bir de tarım ilaçlarını ekleyin.
İklimsel kargaşa da hastalıklara karşı direnci azaltır.
İnsanın direncini azaltan bir başka neden vücudundaki biyoçeşitliliğin bozulması. Bunu da gıdaların fakirleşmesiyle, bozulmasıyla, yapay-sahte gıdalarla mahvediyoruz.
Endoktrin bozucular bağışıklık sistemine zarar veriyor. Dayanıksız hale geliyoruz, gücümüz azalıyor. Hastalıklar çabuk yayılıyor.
Bu virüsten -ve bizi bekleyen diğerlerinden- ders alacak mıyız? Sanmıyorum.
Virüsün etkileri azaldığında ve kaybolduğunda kapitalist üretimin kaybettiği kazançları yeniden ele geçirmek için üretimi hızlandıracağı kesindir ve yeniden dünya kirliliğe boğulacaktır.
Hükümetler, siyasiler de virüsü unutup kendi çıkarları peşinde popülist söylemlerine devam edeceklerdir.
Virüs olsun ya da olmasın emeğin mücadelesi hep devam etmelidir.
Kaynaklar:
İsmail Kılınç: Gıdaların parçalanması, İklimsel kargaşa, kapitalist sistem ve insanlık, Sendika.org
Sonia Shah: contre les pendemies, l’écologie, le Monde diplomatique, Mart, 2020.
Julia Fertil: Coronavirus: il ne faut pas opposer urgence écologique et urgence sanitaire, Libération, 16-03-2020.
Erinç Yeldan: Covid-19 krizi üzerine UNCTAD raporu, cumhuriyet gaz., 18-03-2020.
infodurable.fr; youmatter.world.fr; liberation.fr; reporterre.net; francesoir.fr; geo.fr; 20minutes.fr; lslu.fr;
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.