DİSK Tekstil İşçileri Sendikası Antep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, koranavirüs salgını nedeniyle bölgedeki onbinlerce emekçinin sağlığının tehlikede olduğunu belirterek “Patronlar, yönetenler, iktidar sahipleri işçilerin sağlığını ve güvenliğini düşünmemektedir. İşçilerin haklarını ve hayatlarını güvenceye alan örgütlü mücadeleye ihtiyaç vardır” dedi
Fotoğraf: Aysun Gençtanır
“Antep’te fabrikaların büyük çoğunluğu işçilerin sağlığını hiçe sayarak üretime devam ediyor. Kapanan onlarca fabrika içinde ise işçinin senelik iznine göz dikmeden, borçlandırmadan ücretli izne gönderen tek fabrika sendikamızın örgütlü olduğu Gaziantep Güven Boya oldu.”
DİSK’e bağlı Tekstil İşçileri Sendikası Antep Bölge’nin 25 Mart tarihli bu paylaşımı her koşulda örgütlü mücadelenin önemini gözler önüne serdi.
Koranavirüs (COVID-19) salgını nedeniyle bölgedeki onbinlerce emekçinin sağlığının tehlikede olduğunu belirten DİSK/Tekstil Antep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen, “Patronlar, yönetenler, iktidar sahipleri işçilerin sağlığını ve güvenliğini düşünmemektedir. İşçilerin haklarını ve hayatlarını güvenceye alan örgütlü mücadeleye ihtiyaç vardır” diyerek emekçilere çağrıda bulundu.
DİSK/Tekstil’in Antep Bölge Temsilcisi Mehmet Türkmen ile şubelerinde bir araya gelerek koronavirüs salgını sürecinde tekstil işçilerinin yaşadığı sorunları ve işçilerin taleplerini konuştuk.
Koronavirüs salgınında risk altında olan işkollarının başında tekstil sektörü geliyor. Bu açıdan tekstil işçileri hangi sorunlarla karşı karşıya?
Antep, Adıyaman, Malatya, Maraş ve Urfa illerini kapsayan bir faaliyet alanına sahibiz. Burası büyük bir tekstil işçileri havzasını oluşturuyor. Sadece Antep’te tekstil işkolunda çalışan 100 bine yakın işçi var, irili ufaklı sanayi bölgeleri ve organize sanayisi de dâhil. Adıyaman, Malatya, Maraş ve Urfa gibi bölge organizesi ve tekstil işkolu gelişen yerleri de sayarsak toplamda bu havzada 250 bin tekstil işçisi var. Diğer işkollarını da katarsak, Antep’te gıda, petrol, kimya gibi işkolları da çok yaygın, yani bu havzada çoğunluğu Antep’te olmak üzere 500 binden fazla işçiden bahsediyoruz.
Koronavirüs ülkede yayılmaya başladıktan sonra kapanan fabrikalar oldu. Son 10 gün, hatta öncesinden de başlayarak bizim takip edebildiğimiz, irtibatta olduğumuz, üyelerimizin olduğu organize sanayi bölgesinde 30-40 fabrika kapandı. Ancak Başpınar Organize Sanayi’de binden fazla fabrika var ve burada 150 bine yakın işçi çalışıyor. Tahminimiz, bu işçilerin dörtte üçünün çalışmaya devam ettiği yönünde. Yani çok büyük fabrikalar, organize sanayi bölgesinin gövdesini oluşturan Naksan, Gürtekst, Gürsan, Şireci, Merinos gibi fabrikalar düne kadar (29 Mart) hala çalışıyorlardı. Bu fabrikaların bir kısmı bugün (30 Mart) üretimi aşamalı bir şekilde durdurmaya başladı, yarın (31 Mart) itibariyle kapanacak yerler de var bildiğimiz kadarıyla. Fakat işçilerin büyük çoğunluğu çalışmaya devam ediyor. Organize sanayi bölgesinde büyük fabrikalar hijyen için önlem alsa da küçük atölyelerde durum hala çok vahim. Kısacası Antep’te işletmelerin büyük çoğunluğu işçilerin ve ailelerinin sağlıklarını, halkın sağlığını tehlikeye atılacak şekilde çalıştırmaya devam ediyor.
DİSK/Tekstil olarak fabrikalarda örgütlülüğümüz çok sınırlı, buna rağmen yetkili olmadığımız birçok fabrikadan dönüşler oluyor, işçilerin sorunlarını gündeme getirip, işyerlerini teşhir ederek asgari düzeyde sağlık önlemlerinin alınmasını sağladık. Bazı fabrikalarda giriş çıkışlarda sağlık kontrolleri, ateş ölçümleri yapılıyor, ortak kullanım alanları dezenfekte ediliyor ama belli başlı büyük fabrikalar dışında bunları dahi birçok işyeri yapmıyor. Örneğin bir hafta önce servisleri ve ortak kullanım alanlarını dezenfekte edip bir haftadır hiç yapmayan yerler var ki bunun her gün yapılması, hatta gün içerinde belirli aralıklarla yapılması gerekiyor. Soyunma odaları, yemekhaneler, işçilerin ortak kullanım alanları, dokundukları yüzeyler, tuvaletler her gün temizlenmeli fakat bir kere yaptıktan sonra bir daha yapmayan işyerleri var. Bunu bizzat işçiler söylüyorlar, işyerlerinden fotoğraf ve video atıyorlar. Servislerde taşınan kişi sayısının sınırlandırılması, sefer aralıklarının arttırılması gibi genelgeler yayınlandı ancak bunu bazı işyerleri dışında uygulayan yok. Daha bu sabah Safyün adlı 500 işçinin çalıştırıldığı bir fabrikadan işçiler aradı, “21 kişilik servislerde 25 kişi gidip gelmeye devam ediyoruz” diyorlar. Normalde 10 kişinin binmesi gereken servislere kapasitesinden fazla kişi bindirmeye devam ediyorlar.
Geçtiğimiz günlerde yanımıza gazeteci arkadaşları da alarak servis duraklarını dolaşmaya çıktık. Antep’teki kenar mahallelerde, işçi semtlerinde 4-5 tane servis durağını gezdik ve sabah işçilerin topluca bekleyip servislere topluca binip, toplu halde işe gittiklerini gördük. Pek çok işyerinden bazı işçilerin yüksek ateş vb. sebeplerle eve gönderildiği, hastaneye gönderildiği haberleri de geliyor. Bu işçilerden herhangi biri koronavirüse yakalandıysa o işyerindeki, o servislerdeki tüm işçilere bulaştığı anlamına geliyor ve oradaki işçilerin aileleriyle de temas ettiklerini düşünürsek onbinlerce insan sağlığı tehlikede demektir. Buna rağmen fabrikalarda üretim devam ediyor. Fabrikalarda hijyen, dezefenkte çalışmaları ve sağlık kontrolü önlemleri bir anlam ifade etmiyor çünkü işçilerin topluca bir arada bulunmasını önlenmeden bu mümkün değil. Yemekhaneyi kapatan fabrikalar var. İşçilere makinenin başında sandviç veriyorlar, çay molasını kaldırıyorlar ama aynı işçiler topluca servisle gidip gelmeye devam ediyorlar. Soyunma odalarında toplu şekilde giyinmeye devam ediyorlar. Binlerce işçi fabrikalara girip çıkarken aynı cihaza parmak basıyorlar bunlara karşı hiçbir önlem almayıp yemekhaneyi kapatarak önlem almak yeterli olmuyor.
Geçtiğimiz günlerde bizim duyurduğumuz bir olay var. Yüzlerce kişinin çalıştığı Kaplanser adlı fabrikada bir işçi yüksek ateş ve öksürük şikâyetiyle hastaneye gidiyor ve koronavirüs şüphesiyle karantinaya alınıyor. Doktorun söylediğine göre işçinin bütün temas ettiği kişilerin önlem alması gerekiyor, test yaptırması gerekiyor ama buna rağmen düne kadar bu fabrikada üretim devam ediyordu. Olayın duyulması, kamuoyuna yansıması üzerine fabrikanın kapatılması kararı alındı. Bu düzeye gelene kadar işçileri çalıştırmaya devam eden fabrikalardan bahsediyoruz.
Bir yandan “Evde kal” çağrıları yapılıyor, diğer yandan insanların geçinmesi için herhangi bir önlem alınmıyor. Hem sendika hem de temas kurduğunuz işçiler bu konuda neler düşünüyor?
Organize sanayide bizim iletişimde olduğumuz, görüştüğümüz işçilerin çalıştığı 40-50 fabrikada ne Sağlık Bakanlığı ne de Çalışma Bakanlığı denetim yapmış durumda. Bu şu demektir: Antep büyük bir işçi kenti, aileleriyle beraber yüzbinlerce işçinin nüfusun yüzde 70’ini oluşturan bir kesimin sağlığı, hayatı, geleceği tamamen patronların insafına bırakılmıştır. Sürekli halka nasihat veren ve bütün sorumluluğu halka yıkan “Evde kalın, kendi OHAL’inizi ilan edin, gönüllü karantina uygulayın” gibi açıklamalar yapan ülkeyi yönetenler tarafından işçiler gözetilmemektedir. Durakları gezdiğimizde konuştuğumuz işçiler, “Nasıl evde kalayım?” diyorlar. Bunu yetkililerin görmesi gerekiyor. İşçinin evde kalabilmesi için o fabrikanın kapatılması, işyerinin işçiye ücretli izin vermesi gerekiyor. İşçiye, “Kendi OHAL’inizi ilan edin” demek, “İnisiyatif alıp işe gitmeyin, işten atılmayı göze alın” demektir. İşçiler de diyor ki; “Bizim işsiz kalmamız aç kalmamız, faturaları ödeyemememiz, kiramızı ödeyemememiz demektir. Koronavirüse yakalanmakla aç kalmak arasında bizim için bir fark yok”. Hatta bazı işçiler, “Koronavirüse yakalanma riski aç kalmaktan daha iyi benim için” diyor. Yani “Koronavirüse yakalanıp ölmeme ihtimalim var ama işsiz kalırsam aç kalırım, geçinemem, ölürüm” diyor. Evde kalma çağrısı yapan devlet yetkilileri sorumluluğu sadece halka yıkıyor, yüzbinlerce işçinin hayatını, sağlığını patronların insafına bırakıyor.
Sosyal medya üzerinden birçok işçi, patron tarafından işten çıkarılmakla tehdit edildiğini paylaşıyor…
DİSK/Tekstil olarak salgın sürecinden beri işçilerin yaşamını tehlikeye atan, önlem almayan fabrikalar karşında sosyal medyadan çağrılar yapıyoruz. Sosyal medya üzerinden bize ulaşan işçiler var. Fabrikadaki durumuna dair yorum yapan, alınmayan önlemleri dile getiren işçilerin baskıya uğradığı, işten atıldığı bilgisine sahibiz. Bunlardan birisi daha iki gün önce Merinos’tan geldi. Bir işçi, sırf işyerindeki durumla ilgili bir yorum yaptığı için tazminatsız olarak işten atılıyor. Dün fabrikanın genel müdürü ile görüştük, durumdan haberdar olmadığını söyledi. İşçinin sadece bu yüzden işten atılmasının haksızlık olduğunu ve durumun düzeltilmemesi halinde işçi arkadaşımızla beraber sendika olarak bu durumu teşhir edeceğimizi, hem hukuki hem de demokratik olarak bunun takipçisi olacağımızı dile getirdik. İşçi arkadaşımızın işe geri alınmasını bekliyoruz ve eğer alınmazsa hesabını vermeleri için elimizden geleni yapacağız. Özkaplan adlı işyerinde de bir hafta önce 30’a yakın işçi işten atıldığı haberini aldık. Kısacası böyle haberler alıyoruz. Antep maalesef her dönem kriz koşullarında ve diğer birçok dönemde işten atılmaların yoğun olduğu bir kent fakat bu kabul edilemez. Sendika olarak hukuki ve demokratik bütün adımları atacağız. İşçilerle beraber bu süreçlerin takipçisi olacağız.
Tekstil işçilerinin talepleri neler?
Gıda ve temizlik gibi zorunlu maddeleri üreten işkolları dışında fabrikaların kapatılması gerekli. Mesela şu an ipliğe neden ihtiyaç var? Antep’te de en çok üretilen şeylerden bahsediyorum. Halı, kazak ipliği çok acil bir ihtiyaç mı? Buralarda üretimin devam etmesi demek patronların kâr hırsı uğruna yüzbinlerce işçinin sağlığını, hayatını tehlikeye atması demektir. Bu sebeple DİSK’in sürecin başından beri dile getirdiği talepler acilen yerine getirilmelidir. Zorunlu alanlar dışında her yerde işçiler ücretli izine gönderilmelidir. Fabrikalar kapanmalı, işten atmalar yasaklanmalı ve bu süreç boyunca işçilerin bütün kayıpları devlet tarafından karşılanmalıdır. Bütün işsizler koşulsuz bir şekilde işsizlik fonu üzerinden maaşa bağlanmalıdır.
Yıllarca işsizlik fonu tezhip, teşvik ve kursiyer işçi uygulaması adı altında patronlara peşkeş çekildi. Buna rağmen şu an da işsizlik fonundaki biriken bütün kaynaklarla Türkiye’deki bütün işsizlere ve işçilere üç ay asgari ücret ödenebilir ama bunun için bu kaynakların gerçek sahipleri için kullanılması gerekmektedir. Ayrıca bu süreçte fatura ödemelerinin devlet tarafından karşılanması gerekmektedir. İşçilerin, yoksulların en temel ihtiyacı olan elektrik, su, ısınma, kira gibi ödemelerinin devlet güvencesi altına alınması, ücretsiz hale getirilmesi gerekiyor. Bizim bütün işçilere çağrımız bunları daha çok talep etmeleridir. Ayrıca sağlıklarının ve yaşamlarının tehlikede olduğu böyle bir dönemde üretime devam etmeme ve çalışmama hakları var. İşçiler birlikte hareket ederek bu haklarını kullanmaktan geri durmamalı. Bu süreçte işyerlerinde uğradıkları haksızlıklar, hak kayıpları, atma vb. durumlarda biz sonuna kadar tüm işçilerin yanındayız. Koranavirüs salgını sürecinde de görüyoruz ki işçilerin, emekçilerin birlikte hareket etmesi ve örgütlenmesi çok önemli. Emekçilerin haklarını ve hayatlarını güvenceye alan örgütlü mücadeleye ihtiyaçları vardır. Patronlar, yönetenler, iktidar sahipleri işçilerin sağlığını ve güvenliğini düşünmemektedir.
Bütün işçileri örgütlenmeye çağırıyoruz. Bu yüzden bugünden başlayarak bu sömürü düzenine karşı işçileri örgütlenmeye çağırıyoruz. Salgın sürecini örgütlü mücadelemizle atlatabiliriz ve bu gibi tehlikelere karşı işçi sınıfını koruyacak tek güç, kendi örgütlülüğüdür. Sendikalarda da bunun için vardır. Sendikaların görevi, işçi sınıfının taleplerini sınıfın kendisiyle dile getirmektir. Türk-İş başkanı gibi rica etmiyoruz, gereken bütün önlemlerin derhal alınmasını istiyoruz. Salgından sonraki dönemde de doğal afet, salgınlar vb. olaylarda işçilerin ücretli izin almalarını toplu iş sözleşmelerinde güvence altına alacağız, gündem haline getireceğiz. Örgütlendiğimiz ve mücadele ettiğimiz her işyerinde bu maddeyi özel olarak garanti altına almayı çalışacağız.
Söyleşi: Aysun Gençtanır