Tüm olup bitenleri, memleketin yeniden inşası bağlamında okuduğumuzda, bekçilik müessesinin kullanışlı bir müessese olacağı gibi bir düşünceye ve öngörüye sahip olmamak mümkün değil
Bilindiği üzere bekçilere vatandaşlara kimlik sorabilme yetkisi ile üst arama, silah ve zor kullanma gibi yeni yetkiler tanıyan ve 54 yıllık bekçilik yasasını değiştirmeyi amaçlayan “Çarşı ve Mahalle Bekçileri Kanunu Teklifi”, TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edildi. İlgili teklif en kısa sürede kanunlaşarak yürürlüğe girecek gibi görünüyor.
Öyle anlaşılıyor ki polislik kurumu, planlanan ve arzulanan “iç güvenlik” düzenini yeterince ve istenilen ölçülerde karşılamaya yetmiyor ya da bunu daha fazla tahkim etmek gerekiyor.
Bekçiler ve bekçi olacaklar alınmasınlar. Özellikle mazide kalan, geçmişimizde düdük seslerini duyduğumuzda kendimizi daha iyi hissettiğimiz emekçi gece bekçilerinin yeri başkadır. Zaten tartışılan konu da bekçi ve bekçilik değil, “bekçilik müessesesinin” yeni Türkiye düzenindeki yeniden inşası, amacı ve işlevleri ile ilgili.
Bekçilik eğitimi 20 gün, daha sonraları 30 gün ve son düzenleme ile 40 günlük zaman dilimlerini kapsayacak şekilde gerçekleştirilmiş ve gerçekleştirilmeye devam edilmektedir. Bekçilik eğitiminin içeriği ise genel mesleki bilgiler, meslek mevzuatı, silah ve atış bilgisi gibi başlıklardan oluşmaktadır. İç güvenlik aktörlerinden polisin sahip olduğu birçok yetkiye sahip kılınacak bekçilik kurumu, 40 günlük bir eğitimden sonra işe koşulacak şekilde işlemektedir. Konuya ilişkin olarak ceza hukuku uzmanı Prof. Dr. Adem Sözüer’e göre, “Bu zor kullanma yetkisi, aslında çok özel bir eğitim gerektirmektedir. Bekçinin yardımcılık fonksiyonuna uymamaktadır. Burada bir gece polisi oluşturulmuş durumdadır. Düzenlemenin 16. Maddesi’ne göre, silah yetkisi ve yakalama amaçlı silah kullanma yetkilerini normal koşullarda polis dahi kullanamamaktadır. Biz eğer bekçiye bu yetkiyi vereceksek, eğitimini de polisler gibi yapmalı, adına da gece polisi denmelidir.” (İpek Özbey, 1 Şubat 2012, Cumhuriyet Gazetesi)
En az lise mezunu ve askerliğini yapmış olma koşulu aranan bekçi adayları, elbette memleketin düzeni ve koşulları gereği işsiz, herhangi bir alanda ilerleyememiş ve kendilerini geliştirememiş ve birçoğu bir lisans programını kazanamamış kişilerden oluşmaktadırlar.
Ama asıl önemlisi ve dikkat çekici olanı, bekçilik alımlarında KPSS sınavının uygulanmayacak olmasıdır. Bu ifade KPSS gibi bir sınavın gerekliliğini savunmak anlamına gelmemelidir. Ama her türlü memur alımında gözetilen ve koşul olan bu sınavın bekçilik kadroları ve kurumu için söz konusu olmaması, bu kadroların oluşturulmasına dair ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Bekçi alımlarının yazılı ve mülakat şeklinde yapılıyor olması torpil ve kayırma için bütün koşulların müsait hale getirilmiş olması anlamına gelmektedir. Bu konuda yıllardır yaşadığımız olaylar, ne yaşayacağımızın bir göstergesi olarak kabul edilebilir. Ülkenin yönetim iklimi ve yönetim işleyişi de bu konuda kuşkuya yer bırakmayacak şekilde açıktır.
Yeniden inşa edilen “yeni bekçilik müessesesini” oluşturacak kadroların, yakın geçmişte polis ve ordu teşkilatında yaşamış olduğumuz gibi herhangi bir cemaat veya tarikatın üyelerinden oluşmayacağının ve en azından iktidar partisinin ilçe, il teşkilatlarının, milletvekili, bakan ve üst yönetim referanslarıyla işe girmiş kişilerden oluşmayacağının hiçbir garantisi yoktur.
Bir üniformaya ve asıl önemlisi o üniformayla birlikte güç ve silah kullanma yetki ve tasarrufuna sahip olacak olan bu kadroların, böylesi bir işi hangi düzeyde ve nasıl yapacaklarını tahayyül zor olmasa gerektir. Bekçilik mesleğine atanan bu gençler birer devlet memuru ve haliyle devleti yöneten hükumetlerin birer güvenlik görevlisi olarak meydanlarda, sokaklarda beğenmedikleri veya kendilerince “şüpheli” veya “tehlikeli” gördükleri kişilerin üstünü arayacaklar ve gerekirse güç kullanabileceklerdir.
Yine konuya ilişkin olarak anayasa hukuku uzmanı Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, “İlgili kanun teklifi muhtelif maddelerinde kullandığı belirsiz ifadeler ve bekçilere tanıdığı geniş yetkiler ile devletin ahlak polisliği yapması ve gece saatlerinde dışarıda olan bireylerin hayat tarzına müdahale etme riski taşımaktadır” yorumunda bulunurken, “düzenlemede bekçinin halkın sükûn ve istirahatini bozanları engellemek” ifadesindeki “engellemek” sözcüğüne dikkat çekerek, bunun “belirsiz bir ifade olduğunun ve keyfi uygulamalara yol açacağının” altını çizmektedir. Kaboğlu, zor ve silah kullanma yetkisi bağlamında ise, düzenlemenin “temel hak ve özgürlükler açısından birçok risk içerdiğini, son derece sakıncalı olduğunu” belirterek, “hukuk devletinde istisnai olan, sıkı şartlara bağlı olması gereken zor ve silah kullanma yetkisinin, yardımcı kolluk kuvvetlerine mensuplarına kadar genişletilmesinin, başta yaşam hakkı olmak üzere, temel hak ve özgürlükler açısından tehlikeli” olacağına vurgu yapmaktadır. Adaylarda aranacak şartlar konusunda ise, “anayasayı görmezden gelmek suretiyle, hiyerarşik amiri kanun düzeyinde göstermediğini” belirterek, “düzenlemenin 3. Maddesi’ne göre, adaylarda aranacak şartların ve mesleğe giriş sınavına ilişkin usul ve esasların belirlenmesini içişleri bakanlığınca çıkarılacak yönetmeliğe bırakmaktadır. Oysa, genel kolluğa dâhil edilen, silahlı ve çok geniş yetki sahibi bekçilere ilişkin mesleğe kabul ve liyakat koşulları, kanunda düzenlenmeli ve yürütmeye bu ölçüde bir yetki bırakılmamalıdır” demektedir. (İpek Özbey, 1 Şubat 2012, Cumhuriyet Gazetesi)
Bakınız bekçi görev ve salahiyetleri ile ilgili düzenleme henüz daha yasal hale gelmediği halde, 1 Şubat 2020 tarihi itibariyle İstanbul’da işin pratiği test edilmiş, bir kişi üstünü aratmadığı gerekçesiyle darp edilerek kelepçelenmiştir. Hemen ardından ilgili emniyet teşkilatından yapılan açıklamada söz konusu kişinin “uyuşturucu taşıdığı belirlenmiş olup…” türünden olayı ve olguyu teyit de eden bir açıklama yapılması gereği duyulmuştur. Arkasından bir tam gün geçmeden Malatya Yeşilyurt ilçesinde meydana gelen olayda üç mahalle bekçisi alkollü olduğu iddia edilen bir kişiye müdahalede bulunmuşlar, iddiaya göre müdahale edilen kişi üzerinde bulunan bıçakla bekçilere mukavemet göstermiş, bu sırada havaya ateş açan bir bekçi diğer bekçinin yaralanmasına neden olmuş.
Sözü daha fazla uzatmanın anlamı yok. Tüm bu olup bitenleri, memleketin yeniden inşası bağlamında okuduğumuzda, bekçilik müessesinin daha kullanışlı bir müessese olacağı gibi bir düşünceye ve öngörüye sahip olmamak mümkün değil. Biliyoruz ki iç ve dış güvenlik ile ilgili kurum ve yapıların inşasında ve yeniden inşasında o yapıların işlevini belirleyen şeylerden birisi de oraya seçilen ve atanan insanların nasıl seçildikleri ve hangi kişilerden oluşturulmuş olduklarıdır.
Bu tür yapılanmaların sağlıklı ve uygar bir toplum adına sağlıklı ve iyi işler olmadığını anlamak için müneccim olmaya gerek yok. Bu tür yapılanmaların ülkelerin ve toplumların güvenliği adına gerekçelendirilen ama asıl olarak mevcut düzenin güvenliğini sağlama alma adına ön almalardan birisi olduğu açıktır.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.