Hiçbir meşru ve geçerli sebebin olmaması, Saray’ın savaş çıkarmasına engel değil. Ancak komşu ülkenin ordusuyla savaşa girilip askerlerimiz cihatçılara kalkan ediliyor ve iktidarın bekası için ülke ateşe itiliyorsa yüksek sesle haykırmak zorundayız: İdlip’te ne işimiz var?
“Şehitler tepesi inşallah boş kalmayacak” sözüyle işaret fişeğini yaktığından beri İdlip’teki bilanço artıyor, anlaşılan artmaya da devam edecek. Nedeni malum: “Tek Adam” böyle istiyor. Şam’a kendi topraklarından çekilmesi için şubat sonuna kadar süre veriyor, aksi halde “Rejimi her yerde vuracağız” diyor. “Rejime ve onu cesaretlendirenlere İdlip’i bırakmayacağız” diyerek de Rusya ve İran’ı tehdit ediyor.
Soçi Muhtırası’ndan, Adana Mutabakatı’ndan dem vuruyor ama İdlip yükümlülüklerini yerine getirmediği gibi kâğıt üzerinde “terör örgütü” kabul ettiği Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ve müttefiklerini “Kendi toprağını savunan direnişçiler” olarak niteliyor. Yetmiyor, bölgedeki tüm cihatçı grupların birlikte hareket etmesi sağlanıyor ve bunlara silah-mühimmat, zırhlı araç ve topçu desteği veriliyor.
Ocak ayı sonundan bu yana İdlip’e aralarında tanklar, obüsler, çok namlulu roketatar sistemlerinin de bulunduğu 3000’den fazla askeri araç ve en az 7000 asker sevk edildi. Astana anlaşmaları uyarınca kurulan 12 gözlem noktasına ek olarak İdlip ve çevresinde en az 25 geçici mevzilenme bölgesi daha oluşturuldu.
Peki amaç neydi?
HTŞ ve müttefiklerine verilen destek ortadayken “Teröre karşı mücadele” iddiasında bulunmak güçleşiyor. “Sivillerin korunması” iddiası da gerek sahadaki askerlerin ifadeleri gerekse bölgeden paylaşılan “hayalet şehir” videolarıyla boşa düşüyor. Daha iyi anlaşılması için doğrudan, Independent Türkçe’den Benan Kepsutlu’nun “İdlip’teki Mehmetçikten haber var!” başlıklı yazısından aktaralım:
“-Yerel halkla iletişiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
Bulunduğumuz bölgelerde yerel halk bulunmamakta.
– Size yerel halkın bakış açısı nasıl?
Bu bölgede sivil yaşamıyor, yani bulunduğumuz bölgelerde yerel halk yok.”
Lakin hiçbir meşru ve geçerli sebebi olmaması, savaş çıkarmasına engel değil. “Her operasyonda olduğu gibi bu konuda da ‘Bir gece ansızın gelebiliriz’ diyoruz” dedi ancak İdlip’te ne “Fırat Kalkanı” ne Afrin ne de Fırat’ın doğusuna yönelik operasyonlardaki koşullar söz konusu. Rusya’nın izniyle giriştiği bu maceralardan sonra kör topal bir “Sahada değilseniz, masada olamazsınız” mottosu oluşturup, “koridor” edebiyatına can verebilmişti.
İdlip’te ise Rusya ve İran destekli Suriye ordusuna karşı savaşmaktan söz ediyor. Bunu yaparken Rus tarafına da “Hedefimiz siz değilsiniz” deniliyor, Suriye hava sahasını açması için de ricacı olunuyor. Ne büyük siyaset!
***
Saray-AKP iktidarının, İdlip gerilimini “büyük laflar” ile tırmandırması da ters tepiyor. 1-20 Şubat tarihleri arasında yaşananlar, İdlip’teki vahim tabloyu gözler önüne seriyor:
– 1 Şubat’ta El-Bab’daki TSK destekli cihatçılar, Suriye ordusuna saldırdı. Aynı gün HTŞ ve müttefiklerinin Halep kırsalındaki saldırısında 4 Rus istihbaratçı öldürüldü. Rus jetleri, 2 Şubat’ta El-Bab kent merkezini vurdu. 3 Şubat’ta da Suriye ordusu, Serakib’de konuşlu TSK birliklerini hedef aldı: 7’si asker 8 kişi yaşamını yitirdi.
– TSK yığınağı ve cihatçı saldırıları Suriye ordusunun ilerleyişini durduramadı ve 7 Şubat’ta Serakib cihatçılardan alındı. Bölgedeki TSK noktaları da kuşatma altında kaldı.
– 10 Şubat’ta TSK destekli cihatçılar Neyrab-Serakib’e operasyon başlattı. Teftenaz’da konuşlu TSK birlikleri de Suriye ordusu mevzilerini roketlerle vurdu. Buna karşılık Suriye ordusu cihatçıların saldırısını püskürttü ve Teftenaz’a yoğun topçu atışı gerçekleştirdi: 5 asker yaşamını yitirdi, 5 asker de yaralandı.
– 11 Şubat’ta TSK destekli cihatçılar, Neyrab-Serakib hattına bir kez daha saldırdı. Saldırı sırasında TSK unsurları, Suriye ordusuna ait bir helikopteri omuzdan ateşlenen uçaksavar füzesiyle düşürdü. Buna karşılık Rus savaş uçakları, füzenin ateşlendiği bölgeye hava saldırısı gerçekleştirdi.
– 14 Şubat’ta bir Suriye helikopteri daha düşürüldü. Saldırının Akil Dağı’ndaki TSK gözlem noktasından ya da yakınlarındaki Kubtan el-Cebel mevkiinden yapıldığı belirtildi. Buna karşılık, Rusya’nın hava desteğiyle Suriye ordusu, 15 Şubat’ta Halep’in kuzeybatı kırsalında YPG kontrolündeki bölgeden yeni cephe açtı. 17 Şubat’ta Halep’in kuzeybatı kırsalındaki bölgelerin büyük çoğunluğu cihatçılardan alındı, TSK’nin bölgedeki iki gözlem noktası da kuşatma altında kaldı.
– 19 Şubat gecesi TSK ve cihatçılar, Suriye ordusuna yönelik birçok noktadan roket ve top atışları gerçekleştirdi. Cihatçılar ayrıca, Rus hava üssü Hmeymim’e de insansız hava araçlarıyla saldırı girişiminde bulundu. Buna karşılık Suriye ordusu karadan, Rus güçleri ise havadan TSK gözlem noktalarının çevresini hedef aldı.
– 20 Şubat’ta ise TSK destekli cihatçılar 3. kez Neyrab-Serakib hattına operasyon başlattı. TSK’nin top-roket atışlarıyla desteklediği HTŞ ve “Suriye Milli Ordusu” militanları, Suriye ordusu tarafından püskürtüldü. Saldırının püskürtülmesinde önemli rol oynayan Rus savaş uçakları, TSK ya da cihatçılarca omuzdan ateşlenen uçaksavar füzesiyle hedef alındı. Füze uçaklara isabet etmeyince büyük bir kriz tehlikesi atlatılmış oldu ancak bu, Rus jetlerinin, TSK birliklerinin konuşlu olduğu noktaları vurmasını engellemedi. En az 2 asker yaşamını yitirdi, 5 asker de yaralandı.
Ruslar, İdlip’te yaralanan askerlerin alınması için dahi TSK’ye Suriye hava sahasını açmayarak yukarıdaki vahim tabloyu daha da ağırlaştırıyor. Buna karşın Saray’ın, ABD-NATO desteğini sağlayıp İdlip’te durumu lehine çevirmek hesabıyla daha fazla askeri gözden çıkardığını tahmin etmek zor değil. Çünkü “Suriye’nin topraklarında gözümüz yok” dese de sıranın Afrin, Azez-Bab-Cerablus ve Fırat’ın doğusuna geleceğinin bilinciyle İdlip’i tutmaya çalışıyor.
Hamasi sloganlar, şoven çıkışlar ve savaş çığırtkanlığının Türkiye halklarına faydası yok, bilakis zararı çok. Bu yüzden komşu ülkenin ordusuyla savaşa girip askerlerimiz cihatçılara kalkan ediliyor ve iktidarın bekası için ülke ateşe itiliyorsa yüksek sesle haykırmak zorundayız: İdlip’te ne işimiz var?
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.