İdlip’te artık mızrak çuvala sığmıyor

İdlip yükümlülüklerini yerine getirmeyen Erdoğan’ın blöfleri bir süredir tutmuyor ve “birlikte çalıştığımız dost unsurlar” olarak nitelediği cihatçılara kalkan oldukça Rusya ve müttefiklerini daha da ateşliyor

İdlip’te artık mızrak çuvala sığmıyor

Saray-AKP iktidarının 2011’den bu yana Suriye’de işlediği her suçtan bir örneğin topluca yer aldığı, ertelenmiş krizlerin düğümlendiği vilayettir İdlip. Sınırsız destek verilen cihatçılar da burada, mültecileştirilerek Batı’ya karşı koz olarak kullanılan siviller de. Cihatçılara kalkan edilen, ölümleri üzerinden siyaset yapılabilen askerler de burada.

Ama gelin önce başlığı açalım: İdlip’te neden mızrak çuvala sığmıyor?

AKP, 17 Eylül 2018 tarihli Soçi Mutabakatı kapsamında üzerine aldığı taahhütleri yerine getirmedi; Heyet-i Tahrir’uş Şam (HTŞ) ile kendi kontrolündeki grupları ayıramadı, temas hattını ağır silahlardan arındıramadı ve Halep-Şam (M5) ile Halep-Lazkiye (M4) otoyollarının açılmasını sağlayamadı. HTŞ, İdlip’in yüzde 90’ını kontrol etmeye, AKP destekli gruplarla birlikte Suriye ve Rus askerlerini hedef almaya devam etti. Böylece Rusya ve Suriye’nin operasyonları da kaçınılmaz hale geldi.

AKP’nin hamlesi ters tepti

Rusya’nın hava desteğiyle 24 Ocak’ta operasyonlara başlayan Suriye ordusu ve müttefikleri, dört gün sonra “cihatçıların kalesi” Maarat el-Numan’ı alınca AKP de İdlip’teki cihatçıları kurtarmak için üç hamle yaptı.

İlki; İdlip’i büyük ölçüde kontrol eden HTŞ ile AKP destekli cihatçı gruplar arasındaki ihtilafların giderilmesi oldu. HTŞ, Afrin ve “Fırat Kalkanı” bölgesindeki cihatçıların, İdlip’teki çatışmalara dahil olmasını engellediği yönündeki haberleri 29 Ocak’ta yalanladı ve sonrasında AKP destekli cihatçıların çatışmalara dahli arttı. MİT’in bu konuda arabuluculuk üstlenmiş olması muhtemel. Ayrıca devam eden süreçte Suriye ordusuna yönelik tanksavar, roket ve topçu saldırılarının artması da cihatçılara mühimmat sevkıyatına işaret ediyor.

İkincisi; 28 Ocak’ta Milli Savunma Bakanlığı, İdlip’teki TSK gözlem noktalarına yönelik girişimlere karşılık verileceğini açıkladı ve bunu takiben bölgeye tanklar, obüsler, zırhlı araçlar ve personel taşıyıcılardan oluşan en az 320 araçlık büyük bir sevkıyat yapıldı. TSK, Maarat el-Numan’dan sonra Serakib’e ilerleyen Suriye ordusunu durdurmak için bu kentin çevresine dört yeni gözlem noktası kurdu. Serakib, Halep-Lazkiye (M4) ve Halep-Şam (M5) otoyollarının kavşağında bulunduğu için stratejik öneme sahip.

Üçüncüsü; Tayyip Erdoğan’ın Rusya’yı Soçi’ye sadık olmamakla suçlayıp “Bundan sonra ne gerekiyorsa biz de bunu yapacağız” demesinin ardından, 1 Şubat’ta “Fırat Kalkanı” bölgesinde yer alan El-Bab’daki cihatçı gruplar Suriye ordusuna saldırdı. Ancak bu hamle ters tepti ve Suriye ordusu YPG’yle birlikte cihatçılara karşı saldırı başlattı. Hatta bunun üzerine bölgeye doğru hareketlenen Türk F-16’larına Rus savaş uçaklarının engel olduğu öne sürüldü. Aynı gün HTŞ ve müttefiklerinin Halep kırsalındaki saldırılarında ise Rus Özel Kuvvetleri mensubu 4 asker öldürüldü. Bu bardağı taşıran son damla oldu ve 2 Şubat’ın ilk saatlerinde Rus savaş uçakları El-Bab kent merkezini vurdu.

Suriye ordusu da Serakib yönünde ilerleyişini sürdürdü ve cihatçılara kalkan edilen TSK birlikleri 2 Şubat’ı 3 Şubat’a bağlayan gece yoğun kara bombardımanının hedefi oldu. 7’si asker, biri sivil personel olmak üzere 8 kişi yaşamını yitirdi, 5 asker de yaralandı.

Gözlem noktaları risk altında

TSK’nin saldırıya hem Suriye içinden hem de sınır hattından roket-top atışları ve hava saldırılarıyla yanıt verdiğini büyük bir coşkuyla duyuran Erdoğan, 76 Suriye askerinin öldüğünü söyledi ancak bombardıman koordinatlarının Ruslara iletildiğini de bizzat kendi açıkladı. Londra merkezli, muhalif Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ise Suriye’nin asker kaybı 13 olarak verdi. Şam ise Suriye ordusunun herhangi bir can kaybı olmadığını açıkladı. Diğer yandan Suriye ordusunun kuşatması altında ya da yakın menzilinde bulunan TSK gözlem noktalarından gerçekleştirilen saldırılar, bu gözlem noktalarında bulunan askerleri hedef haline getirdi.

Rusya’nın hasmı Ukrayna’ya yapacağı ziyaret öncesi Moskova’ya seslenerek “Burada muhatabımız siz değilsiniz, tamamen rejimdir ve önümüzü kesmeyin” diyen Erdoğan’ın, Putin’in şimşeklerini üzerine çekmesi uzun sürmedi.

Rusya Savunma Bakanlığı, TSK’nin İdlip’te kendilerine haber vermeden harekete geçtiğini belirterek “Suriye ordusunun Serakib’in batısındaki teröristlere yönelik saldırısının hedefi oldular” dedi ve ekledi: “İdlip hava sahası kontrolümüz altında, Türk uçakları Suriye sınırını ihlal etmedi.” Mealen “Sahada fiili durum oluşturmanıza izin verilmeyecek, uçaklarınız dahil tüm güçleriniz hedef alınacak” denilmiş oldu.

Putin’in yanıtı sahayla sınırlı kalmadı: AKP’nin Suriye’de hizadan çıktığı dönemlerde Erdoğan ailesinin merkezinde olduğu IŞİD’le petrol ticareti dosyasını açan Ruslar, bu kez cihatçı dosyasını açtı. Rus devlet medyası, Halep’te yakalanan militanların aktarımları üzerinden Türkiye’nin cihatçı ağı ve Nusra gibi örgütlerle ilişkilerini haberleştirdi.

Askerlerin kalkan edildiği cihatçılar kimler?

Şam’ın Fethi Cephesi (eski adıyla Nusra Cephesi) öncülüğündeki HTŞ, İdlip’teki savaşta başı çekiyor. Uluslararası baskı nedeniyle AKP iktidarının resmen “terör örgütü” olarak tanımladığı örgüt, yine AKP’nin koruma ve desteğinde güçlenerek bölgedeki hâkimiyetini pekiştirmiş durumda.

HTŞ’nin yanı sıra Uygur cihatçıların kurduğu Türkistan İslam Partisi ve Çeçen cihatçıların kurduğu Ecnad el-Kavkaz ile El-Kaide kökenli ve yabancı cihatçıların ağırlıkta olduğu Hurras ed-Din, Ensar el-İslam, Ensar el-Tevhid, Ensar ed-Din’in kurduğu “Müminleri Teşvik Et Operasyon Odası” da çatışmalarda aktif rol oynuyor.

Başta “Ulusal Kurtuluş Cephesi” olmak üzere AKP destekli cihatçı çatı örgütü “Suriye Milli Ordusu” bileşenleri de İdlip ve Halep kırsallarındaki çatışmalara katılıyor.

ABD desteğine bel bağlıyor ama…

Bu süreçte istediğimiz neticeyi alamazsak Putin’le görüşürüm” diyen Erdoğan 4 Şubat’taki telefon görüşmesinde aradığını bulamazken, Washington’dan birer gün arayla iki hamle geldi.

ABD, 3 Şubat’ta Halkbank’ın İran yaptırımlarını delmekle suçlandığı davayı geçici olarak durdurdu. 4 Şubat’ta ise ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo “NATO müttefikimiz Türkiye’nin yanındayız” dedi ve Türkiye’ye İdlip’teki askeri eylemlerinde desteklediklerini açıkladı.

İdlip saldırısından üç gün önce de ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi James Jeffrey Türkiye’nin İdlip’teki çabalarını desteklediklerini belirtmiş ve yine “NATO müttefiki” sıfatına vurgu yaparak TSK gözlem noktalarına zarar gelmemesi için durumu yakından takip ettiklerini söylemişti.

Anlaşılan AKP, ABD desteğine bel bağlıyor ama önce “İran karşıtı cephe”de yer almasından Doğu Akdeniz krizindeki pozisyonunu değiştirmeye ve S-400’leri hangara koymaya kadar bir dizi kriz başlığında hizaya gelmesi gerekiyor.

Cihatçı tehdidi çoktan sınırları aştı

AKP şimdi, Batılı müttefiklerinin desteğini almak için sınıra yığılan mültecileri kullanmaya devam edecek ama tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var: Bugün TSK’nin Suriye ordusuna yönelik saldırılarını İdlip’te alkışlayan cihatçılara yakın “aktivistler”, geçtiğimiz yıl “Hain Türk ordusu”, “Reyhanlı’ya gidiyoruz” sloganlarıyla sınır hattına yürüyerek jandarmayla çatışıyordu. 30 Ağustos 2019’daki bu eylemlerde Erdoğan posterleri yakılıp çiğnenmişti.

Rusya, AKP’nin uzun vadeli İdlip planlarına karşı çıkarken, Suriye ordusu da TSK’yi İdlip ve çevresindeki gözlem noktalarını boşaltmaya zorluyor. Hâlihazırda 4 gözlem noktası Suriye ordusunun kuşatması altında, 7 kontrol noktası da aynı durumla karşı karşıya. Saray-AKP iktidarının geri çekilme konusundaki direncinin sebebi açık: İdlip’ten sonra sıra Afrin, Azez-Bab-Cerablus hattı ve Tel Abyad-Serekaniye hattına gelecek.

Erdoğan’ın 5 Şubat’taki “Rejim, gözlem noktalarımızın gerisine çekilsin” çıkışının sahadaki gerçekle uyumsuzluğu net; o konuşurken yeni bir gözlem noktası kuşatılıyordu. Aynı konuşmadaki Tel Rıfat ve Fırat’ın doğusuna (Ayn İsa-Tel Tamer) yönelik operasyon tehditleri ise, Kürtler ve Suriye ordusunun TSK ve cihatçılara karşı daha fazla birlikte hareket etmesine yol açıyor. Yani Erdoğan’ın blöfleri bir süredir tutmuyor ve “birlikte çalıştığımız dost unsurlar” olarak nitelediği cihatçılara kalkan oldukça karşı tarafı daha da ateşliyor…

Ne AKP ne de başka bir iktidar, cihatçı gruplar üzerinde tam kontrol sahibi. Ülkemize yönelik cihatçı tehdidi, yüzlerce kilometrelik beton duvarları, sınır kontrollerini ve ekstra güvenlik önlemlerini çoktan aşmış durumda. Ve bu tehdit, AKP iktidarının cihatçılara destek verme politikaları engellenmedikçe daha da büyüyecek. Ola ki çatışma ilerler, Erdoğan dediği gibi geri çekilmezse ülke sadece cihatçı tehdidi ile değil Rusya’nın gazabı ile de karşı karşıya kalacak.


Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.

Sendika.Org'u destekle

Okurlarından başka destekçisi yoktur