DİSK’te uzun zamandan bu yana yaşanan örgütsel zaafların bir daha yaşanmaması, herkesin kendisine göre yorumladığı bir DİSK yerine, işçilerin merkezi, demokratik ve gerçek DİSK’inin yaratılması kaçınılmaz tarihsel bir görevdir. İşkolu sendikalarının altının doldurulması, işçi sınıfının yeni bileşenlerine kucak açılması, bunun için; beyaz yakalılardan kadın işçilere, genç işçilerden göçmen mülteci işçilere, oradan güvencesizlere uzanan, kısacası işçi sınıfın genişleyen tüm bileşenlerini örgütlü ve örgütçü hale getirmemiz güncel ve temel görevimizdir
Tüm demokratik örgütlerin genel kurulları bir önceki döneminin değerlendirmesinin yapıldığı, gelecek döneme dair hedeflerin belirlendiği ve bu hedeflere uygun olarak örgütün yenilendiği süreçlerdir. DİSK’in 16. Olağan Genel Kurulu’nun da asgari olarak bu olağan çerçevede geçmesi beklenirdi, ancak olağan dönemlerde yaşasaydık… Oysa çalışma yaşamından ekonomiye, iç siyasetten dış siyasete Türkiye’nin olağanüstü bir dönemden geçtiği ortadadır. Bir yanda olağanüstü artan işsizlik, olağanüstü zamlar, olağanüstü güvencesizlik, olağanüstü yoksullaşma ve umutsuzluk, sermayeye olağanüstü kaynak aktarımı, her türlü hak arama yolunun önündeki olağanüstü baskılar, hakikate karşı açılmış olağanüstü bir yalan kampanyası, seçme ve seçilme gibi en temel yurttaşlık hakkının bile garanti altında olmadığı olağanüstü bir rejim ve halkına şehitler tepesinde yer açma dışında hiçbir şey vadetmeyen olağanüstü gerici ve faşist bir iktidar.
Emperyalist kapitalist sistemin tamamı açısından da durum farklı değil. Sistem, yarattığı eşitsizlikleri ve adaletsizlikleri ile, bitmek bilmeyen ekonomik krizleriyle, dünyayı yok oluşa sürükleyen ekolojik yıkımlarla ve iklim kriziyle, savaşlarla yerinden yurdundan edilen milyonlarca mültecinin yaşadığı insani krizle tarihinin en derin bunalımını yaşıyor. Yükselen sadece faşizm değil elbet. Dünyanın dört bir yanındaki direnişlerde, kapitalizmin yıkımına ve o enkazın zebanisi faşist iktidarlara karşı halklar başka bir dünyanın kapısını zorluyor. Büyük oranda proleterleşmiş dünya halklarının her meydan okuyuşu, işçi sınıfı hareketinin ve sosyalizmin yeni bir dönemi için cesaret veriyor, halklara ilham veriyor. Kapitalizmin tüm masallarının miadını doldurduğu ve insanlığı barbarlığa sürüklediği bir dönemde, dünya hızla bir yol ayrımına doğru ilerlerken, yeni faşist iktidarların özgün bir modeli tarafından yönetilen Türkiye’de DİSK’in 16. Genel Kurulu da elbet “olağan bir genel kurul” olarak değerlendirilemez.
İşçi sınıfına karşı açılmış büyük savaşın, kapitalist yıkımın ve yağmanın sürekliliğinin tek adam rejiminin baskıcı, yasakçı, sansürcü, ayrımcı, cinsiyetçi, militarist politikalarıyla garanti altına alınmak istendiği ülkemizde, demokrasi mücadelesi sınıf mücadelesinin asli bir gündemi olarak öne çıkıyor. DİSK’in “demokrasi işçinin ekmeğidir” diye ifade ettiği gerçeklik, aynı zamanda zorlu ve zorunlu bir mücadele dönemine de işaret ediyor.
DİSK’ten beklentiler her zaman yüksek olmuştur. Ama bu beklentilere yanıt üretmek içinde yaşadığımız kapitalizmin bugünkü barbarlık dönemindeki kadar acil bir ihtiyaç haline gelmemişti. Bu genel kurulda kararlar dosyamıza yeni kararlar alıp daha sonra bunları uygulamadan unutmak yerine, alınmış mevcut kararlarımızla ve tarihsel bilincimizle, DİSK’in bayrağını daha yükseklere çıkarmak, yeter de artar bile… Biliyoruz ki, sorunların kökeni kararlarda değil, eksik kalan kararlı tutumlardadır. 15. Genel Kurul’dan bu yana yaşanan örgütsel zaafların bir daha yaşanmaması, herkesin kendisine göre yorumladığı bir DİSK yerine, işçilerin gerçek DİSK’inin yaratılması, bunu için işkolu sendikalarının altının doldurulması, bunun yanında işçi sınıfının yeni bileşenlerine kucak açılması öncelikli görev olmalıdır.
Bu zorluklara göğüs germek, eğilip bükülmemek, boyun eğmemek önemli. Ancak geçmiş dönemlerde deneyimlendiği gibi bu da yetmiyor. Neoliberalizmin enkazında ve otoriter bir rejimin baskıları altında hayatta kalmanın ötesinde kurucu bir iddiaya ihtiyacımız olduğu açık. DİSK’i yenileyecek ve ülkeyi emeğin kurucu değerleriyle yeniden inşa edecek olan devrimci öznenin tarih sahnesine çıkışına, bugünkü durumu değiştiren gerçek bir hareketi, yeni bir devrimci işçi hareketini yaratma iddiasına ve perspektifine ihtiyacımız açık ki her zamankinden daha fazla var.
53. kuruluş yıldönümünü kutlayan DİSK, bu açıdan üye sayısının oldukça üzerindeki etki gücü ile en önemli mevzilerden biri. Bu mevzinin işçi sınıfının kapsanamayan kesimlerini kapsayan bir mevzi olarak daha etkili hale getirilmesi için, “işçi sınıfının genel çıkarlarının” sadece temsilcisi değil “hareket merkezi” olması için, DİSK’i “sendikaların toplamı”nı aşan bir yaklaşımla örgütlemek gerekiyor.
Sendikalı olmanın neredeyse işten çıkarılma anlamına geldiği, 100 işçiden sadece 7’sinin toplu iş sözleşmesi hakkından faydalandığı, kısıtlı grev hakkının bile fiilen kullanılamadığı koşullarda başka başka yollar bulmamız, başka başka kanallar açmamız gerekiyor. Büyük oranda işçileşmiş bir toplumda, DİSK’i örgütsel olarak da toplumsallaştırmamız gerekiyor.
Elbette “ideal sendikal modeller” ve “hazır mükemmel alternatifler” bulmak gerekmiyor. Bugün işçi sınıfı saflarına katılan ve işkolu sendikalarında örgütlenmesinde zorluk yaşanan kesimlerle temas kurmak, bu kesimlerin örgütlenmesi için harekete geçmek, çelişki nerede ise orada olmak şart. Beyaz yakalılardan kadın işçilere, genç işçilerden göçmen mülteci işçilere, sınıfın genişleyen kesimlerini örgütlü ve örgütçü hale getirmemiz de zorunlu. Tüm bunları tek tek sendikaların toplam katkısını aşan ortak bir örgütlenme projesinin bir parçası olarak ele almak gerekiyor. Ancak başta da söylediğimiz gibi, tüm bunlar için başı sonu belli “mükemmel projelere” değil, daha fazla sorumluluk alarak cesur ve kararlı adımlara ihtiyacımız var. İşkolu sendikacılığını aşan, sendikal barajları kendine bahane olarak görmeyen, tarihsel sorumluluğun farkında olan sendikal anlayışlara ihtiyaç var.
Rekor kıran işsizliğin artık sayısal bir veri olmayı aşarak ülkenin geleceğini tehdit ettiği, iş bulanlardan her gün 4-5 işçinin de çalışırken öldüğü bir ülkede işsizlik ve İşçi Sağlığı, İş Güvenliği ve Meslek Hastalıkları alanlarında bugüne kadar geliştirilen somut önerileri gerçek bir mücadele programının bayrağına yazarak, bu talepler etrafında gerçek bir hareket yaratmayı da DİSK’in önemli bir görevi olarak ele almak gerekiyor.
Neoliberalizmin tamamen formatladığı emek ile sermaye arasındaki ilişkiler düzleminde, bir önceki düzlemin mücadele araçları ve yöntemleriyle müdahalenin yetersizlikleri ortada. Ortalama ücret haline gelmiş asgari ücret Avrupa’nın en düşük seviyelerindeyken, Türkiye Kolombiya’dan sonra çalışma saatlerinin en yüksek olduğu ülke iken, güvencesiz çalışma biçimleri işçi sınıfının tamamına genişleme eğilimindeyken, taşerondan kadroya geçirildiği iddia edilen işçiler taşeron köleliğini bile aratır bir adaletsizlik ile karşı karşıya iken, bir yılda 6 Soma Katliamı kadar işçi iş cinayetlerinde ölürken, adaletsiz vergi yükü daha da fazla tabana yayılmak istenirken, işsiz işçilerin “geçinemiyoruz” çığlıklarının ortasında İşsizlik Sigortası Fonu sermayeye teşvik fonu olarak çalışırken, son kalemiz olan kıdem tazminatımıza bile göz koyulmuş iken “nesnel koşulların zorluğu” gerekçesi ile “savunma” pozisyonunda kalamayız.
2020’lerin DİSK’inden bahsederken altını kalınca çizmemiz gereken husus, önümüzdeki dönemde sermaye politikalarını savunan iktidar ve iktidar adayları karşısında, işçi sınıfının bağımsız çıkarlarına dayalı bir siyasi tutuma ihtiyacın hayatın her alanında kendini hissettireceğidir.
DİSK elbette bir siyasi parti değildir ancak sermayenin çıkarlarını ülkenin çıkarları gibi sunan ve işçi sınıfını da buna boyun eğmeye zorlayan siyasetler karşısında, işçi sınıfının bağımsız çıkarlarının savunulacağı bir çatıdır.
Bundan 53 yıl önce işçi sınıfının sermayeye yanıtı olarak kurulan ve en fazla “toplumsallaşma” potansiyeli olan işçi örgütü olarak varlığını sürdüren DİSK, bugün de sermayenin çürüyen düzenine karşı bu dönemin yanıtını üretmek durumunda. Neoliberalizmin enkazına karşı emeğin hakları mücadelesini ve faşizme karşı demokrasi mücadelesini, gerçek bir işçi hareketi olarak örgütlemek için bugün herkesin ama en başta da devrimcilerin sorumluluk alması şart.
“2020’lerin DİSK’i” ancak düzeni sarsan bir işçi hareketi olarak örgütlenirse, 16. Genel Kurul’un sloganı olarak öne çıkan “Emeğin Türkiye’si”ni inşa edebilir. Eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış, demokrasi, adalet gibi değerlerimizi mümkün kılacak toplumsal koşulları ifade eden “Emeğin Türkiye’si”, onu yaratacak elleri, devrimci özneyi bekliyor. Emeğin Türkiye’si, söz, yetki ve karar halka geçtiğinde, üretenler yönettiğinde tasavvurdan gerçeğe döner.
DİSK’in 16. Genel Kurulu “olağan” olsa da, önümüzdeki dönemin hiç de olağan olmayacağı açık iken ve “tarihin akışı” bir dizi olağanüstü göreve hazır olmamızı gerektiriyor iken, koşulların zorluğuna bakmadan -evet risk aldığını bilerek- sorumluluk almak gerekmektedir.
Biz bu sorumluluğu almaya varız, yolumuz açık olsun.
* Erdoğan Demir: Devrimci Sağlık İş Genel Sekreteri
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.