Türkiye’nin kendi deyimleri ile en büyük OSGB’si ve işyerlerinde işçilerin sağlık ve güvenliklerini korumakla sorumlu bir firma. Ne var ki, kendi çalışanlarına yönelik şirket politikası evlere şenlik!
İnsanlara hizmet vermek sağlıklarını, çalışma koşullarını iyileştirmek amacıyla faaliyet yürüten kurumların, kuruluşların, örgütlerin kendi çalışanlarının temel haklarını hiçe saydıklarına birçok kez tanık olduk. Çalışandan kurtulmak istediklerinde ise mobbing dahil her türden haksız, hukuksuz yola başvurmaktan çekinmediklerine de…
Ayşegül Gedikoğlu bu çalışan kadınlardan biri. Kendisine yardımcı olacak, sesine ses katacak birilerini ararken yolumuz kesişti. Hikâyesini anlattı. “Bu sefer susmak istemiyorum,” diye başladı yaşadıklarını anlatmaya: “Daha önce özel bir üniversitede aynı şeyleri yaşadım, sustum ama bu sefer böyle yapmayacağım, derdim iş, para değil ama yaşadıklarım çok onurumu incitti, itham edildim. Benden sonra kimse yaşamasın.” Belli ki, yaşadıkları onu oldukça hırpalamış. Anlatırken gözü doldu, ayrılırken elimi tuttu, titriyordu.
Ayşegül, Tez Medikal Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi’nde (OSGB) dört ay önce işe başlamış. Şirket kendi alanında oldukça iddialı, OSGB’nin web sitesinde kendi tanıtımını şöyle yapıyor: “Türkiye’nin en büyük OSGB’si 81 ilde tek yetkili.”
Ortak sağlık ve güvenlik birimleri 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile hayatımıza girdi. İşyerlerine sağlık ve güvenlik hizmeti veren özel kuruluşlar. Yani işçilerin sağlıklı çalışma koşullarında çalışması için yasal mevzuatın zorunluluklarını yerine getirmek için çalışmalar sürdürüyorlar. OSGB’lere ve verdikleri hizmetlere ilişkin tartışmalar, sağlık ve güvenlik hizmetlerinin piyasalaşması, uzmanların (iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri, diğer sağlık personeli vb.) çalışma koşulları, hakları üzerine tartışmalar azalmadan devam ediyor. Bu tartışmaları bir kenara bırakarak Ayşegül’e dönmek istiyorum.
Ayşegül dört ay önce Tez Medikal’de ofis çalışanı, onların deyimi ile OSGB asistanı olarak çalışmaya başlıyor. Bursa, Yalova, Adapazarı, Kocaeli bölgesine bakıyor. Alanda destek verdiği 80’e yakın insan var. Normalde sertifikalı bir uzmanın bulunması ve onun asistanı olarak çalışması gerekirken, işe girdikten kısa bir süre sonra sertifikalı uzmanın işten ayrılmasıyla Ayşegül, iki ay tek başına işleri götürmeye çalışmış.
Ayşegül’ün çalışma alanı 140 metrekare boş bir daire. Tek başına bu dairede üstünkörü aldığı bir oryantasyon eğitimi ile 978 ayrı işyerinin tüm ihtiyaçlarına ve alanda çalışan ekiplere destek vermeye çalışıyor. Çalışma koşullarını anlatırken, kendisine verdikleri “modeli geçmiş” dizüstü bilgisayarın sürekli arıza çıkardığını, tuşlarının bile basmadığını söylüyor. Devam ediyor: “İşyerinde kombi bozuk, çalışmıyor. Bu kış ayında soğukta çalıştım, işler yetişsin diye gece 12’lere kadar çalışmak zorunda kaldım, cumartesi pazar çalıştım…” Hatta alanda çalışan bir doktorun uyarısına rağmen sürdürüyor bu koşullarda çalışmayı. “Hatta,” diyor, “evimde internet yok, kimi akşamlar komşularıma gidip onların internetlerine bağlanarak iş yetiştirmeye çalıştım.”
Şirkete gelen engelli çalıştırma zorunluluğu ile ilgili resmi uyarıya istinaden kendisinden birkaç gün içinde bir engelli bulması istenmiş. “Hem de sana yardımcı olur, temizlik işleri yapar” diye de eklemiş şirket yetkilileri. Bulmuş, Ayşegül. Yüzde 61 engeli bulunan, daha önce diksiyon kursunda tanıştığı bir kadınmış önerdiği.
Bu arada, soğuk ortamda çalışmaktan hastalanmış, ciğerini üşütmüş ve bronşit olmuş. 4 gün hastanede yatmak zorunda kalmış, 3 gün ev istirahati koşulu ile hastaneden çıkmış. “İki ay çalışmam karşılığı 4 bin lira aldım ama hastaneye 6 bin TL ödeme yaptım” diyor.
Bu arada işyerinde yaşadığı bütün sıkıntıları kombi tamirinden bilgisayarına kadar taleplerini defalarca ilettiğini ama hiçbir cevap almadığını belirtiyor. Hatta uzun çalışma süresi için kendisine yapılan uyarı neticesinde, şirket ile yaptığı yazışmada, “sizinle fazla mesai anlaşmamız yoktur!” cevabı da alıyor, Ayşegül.
Kendisine gelen bir telefon ile iş akdinin fesih edileceğini öğreniyor Ayşegül. İşten çıkarılma gerekçesinin ise “performansının düşüklüğü ve iletişim bozukluğu” olduğunu daha sonraki çabaları neticesinde öğreniyor. Bugün eline resmi tebligat da ulaştı. Sadece “performans düşüklüğü” yazmışlar. İşten çıkarıldığını öğrenen alanda çalışan birçok arkadaşının üzüntülerini ilettiği Ayşegül’ün iletişim problemi olmadığı zaten çok açık. Meselenin “performans” olmadığı da çalışmasından, çabasından özverisinden belli.
Neden işten çıkarıldığı, onunla sohbet ederken arayan insan kaynakları müdürünün telefondan dışarı taşan sesinden ve söylediklerinden anlaşılıyor. “Dokumuz uyuşmadı” diyor, “siz sıkıntılarınızı çok dile getirdiniz” diyor, “biz binlerce kişiden oluşan bir aileyiz” diyor, “kötü olmaya gerek yok bu iş hayatının gerçekleri” diyor, diyor da diyor…
Ayşegül çalışma koşullarının iyileştirilmesini talep ettiği için işten çıkarılıyor. Hem de bir OSGB firmasında. Engelli kadına mı ne oldu? İşten çıkarılacağı ona ilk söylendiğinde emekliliğine 15 gün gibi kısa bir süre kalmıştı. Ayşegül’ün adalet arayışı, onu 27 Şubat’a kadar orada tutacak şimdilik. O da performans düşüklüğü nedeniyle 27 Şubat’ta işten çıkarılacak. Ayşegül diyor ki: “Benimle ofiste çalışan bir kadın, bir tek ben varım yanında, ben bir şey demedim, nasıl ölçtüler de performansının düşük olduğuna karar verdiler?” Elbette, şirket Ayşegül’le geleni Ayşegül’le göndermeyi seçiyor. Kendi aralarında dillendirilen ise kocaman bir yalan: “Ayşegül’ün akrabasıydı onun için çıkardık!” Sanki akrabalık işten çıkarmak için haklı bir gerekçeymiş gibi. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir işten çıkarma hikâyesi.
Türkiye’nin kendi deyimleri ile en büyük OSGB’si ve işyerlerinde işçilerin sağlık ve güvenliklerini korumakla sorumlu bir firma. Ne var ki, kendi çalışanlarına yönelik şirket politikası evlere şenlik! Artık gerisini siz düşünün.
Ayşegül kararlı, derdini anlatmak istiyor, bize düşen ise dinlemek, destek olmak, sesine ses katmak. Şirket yetkilileri keyfi bir şekilde, ithamlarla Ayşegül’ü işten çıkardı, Ayşegül’ün işbaşı yapmasına vesile olduğu kadını da 27 Şubat’ta işten çıkaracak. Ayşegül işimi çok sevdim, canla başla uğraştım bu muameleyi hak etmedim diyor. Haklı.
Eğer, web sitesinde yazdığı gibi büyük ve kurumsal bir şirketse, şimdi Tez Medical OSGB’ye düşen yaptığı hatadan dönmesidir. Bir özür borçlu olduğu Ayşegül’e tekrar işbaşı vermeli, engelli kadının fesih kararından da vazgeçmelidir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.