Katili olan adam sabah şiddet uyguluyor, nezarete atılıyor, akşam beşte serbest bırakılıyordu ve o adam sonunda Ayşe’yi öldürdü. Ayşe yaşasaydı boşanmak istediği için onu da mı zorunlu arabuluculuk sürecine sokacaktınız?
Hazırlanan ikinci yargı paketine ilişkin Adalet Bakanlığı’ndan gelen haberlerden anlıyoruz ki, aile hukukunda zorunlu olarak uygulanacak arabuluculuk ile 2020 senesinden itibaren kadına yönelik erkek şiddeti ile mücadelemizde başka bir cephe daha açılacak.
2016 mayısında yayımlanan, kısaca Boşanma Komisyonu Raporu dediğimiz meclis araştırma komisyonu raporu ile aile hukukunda zorunlu arabuluculuk düzenlemesinin ayak seslerini duyduk. Kadınların yüksek sesle itirazları ile hükümet tarafından geri adım atıldı. Ama hiç gündemlerinden düşmedi. Daha sonra 2017 Aralık ayında müftülüklere nikah kıyma yetkisinin verilmesine ilişkin düzenlemeyi içeren yönetmelik Resmi Gazete’de yayımlandı. Yetti mi? Yetmedi tabii. Hükümet yine boşanma sürecinde arabuluculuk uygulamasını hayata geçirmeyi hedeflediklerini açıkladı. Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün açıklaması sonrası arabuluculuk uygulamasının nasıl hayata geçirileceği, uzlaşmazlık konularını nasıl çözeceği, bu uygulamadan kadınların nasıl etkileneceği, uygulamanın cinsiyet eşitliğine etkilerinin ne olacağı ve kimlerin arabuluculuk yapabileceği gibi pek çok soru gündeme geldi. Ama sorular yanıtsız kaldı. Ve zaman içinde nikah yetkisi verilen müftülüklerin boşanma sürecinde de yetkilendirilebileceği yani arabulucu olarak görev alabileceği konuşulmaya başlandı.
Aile hukukunda arabuluculuk bu kadar ısrarla konuşulurken mevcut yasal düzenlemeler ne diyor?
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu, madde1/2’de aile içi şiddet iddiasını içeren uyuşmazlıklar arabuluculuğa elverişli değildir, denilerek şiddet varsa arabuluculuk yok demektedir. Bu düzenlemenin sebebi ise; arabuluculuk sırasında yapılan müzakereler esnasında tarafların herhangi bir korku veya baskı altında kalmaması ve tarafların eşitliği prensibine dayanmasıdır. Aslında madde gerekçesi, aile içi şiddet içeren uyuşmazlıklarda arabuluculuğun neden uygulanamayacağını gayet iyi açıklıyor.
2014 Ağustos ayından beri yürürlükte ve adeta hayalet sözleşme olan İstanbul Sözleşmesi malum kanun hükmündedir. Sözleşme m. 48/1 ne diyor diye bakarsak: “Taraflar, sözleşme kapsamında yer alan her türlü şiddet olayıyla ilgili olarak, arabuluculuk ve uzlaştırma da dahil olmak üzere, zorunlu anlaşmazlık giderme alternatif süreçlerini yasaklamak üzere gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır.”
Türkiye de sözleşmenin taraf devletlerinde olduğuna göre yapılacak her düzenleme hem bu kanuna hem de HUAK’a aykırılık teşkil edecektir.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, arabuluculukta zorunluluk değil, iradilik ve ihtiyarlık esastır. Kaldı ki, Türkiye’de kadınların hak tespitinde ciddi sıkıntı var. Kadınlar hangi haklara sahip, nasıl kullanabilir gibi hususlarda zaten bilgiye ulaşma sorunu yaşanıyor. Bu konuda devlet iyi bir bilgilendirme yapıyor diyemeyiz. Haklarının ne olduğuna ulaşım noktasında sıkıntı yaşayan kadınlar için bu sürecin eşitlik temelinde götürülemeyeceği aşikâr. Yani daha basit ifadeyle, kadın baskılanırsa ne olacak? Arabulucuya mı bırakacağız her şeyi?
Arabuluculuk süreci tarafların kendilerini güvende hissedecekleri bir ortamda gerçekleştirilmelidir. Yani kadınların güvende hissedecekleri ortam hususunu atlamamamız gerekiyor demek ki…
Şiddetin olmadığı çekişmeli bir boşanma davası yoktur. Anlaşmalı boşanma davalarında ise zaten arabulucuya ihtiyaç yoktur.
Peki hangi akla hizmet bu düzenleme getirilmek isteniyor?
Bu düzenlemede ısrarcı olanlara sormak istiyorum:
Görüşmelerde kadın için güvenli ortam ortadan kalkarsa? Erkek tarafından tehdit edilirse? Görüşme yapılan binadan tek binadan ayrılmaktan korkar hale gelirse? Kadın fiziki şiddete maruz kalırsa? Ya da orada erkek tarafından hayatına kast edilirse? Ne olacak?
Nasıl bir çözüm öneriyorsunuz? Her zaman olduğu gibi münferit mi diyeceksiniz?
Bir önerinizin olduğunu düşünmüyorum.
Çünkü olsaydı bu ülkede her gün beş kadın erkek şiddetine maruz kalmazdı.
Çocuklarının gözleri önünde gırtlakları kesilen Emine Bulut’u koruyabildiniz mi? Koruma kararı cebinde adliye kapısında öldürülen Halime Aslan’ı yaşatabildiniz mi?
Defalarca adli mercilere başvuran Ayşe Paşalı’yı hatırlıyor musunuz? Hatırlatayım; şiddet gördüğü dönemde her yere başvuran ancak kendisine yeterli koruma sağlanmayan Ayşe. Katili olan adam sabah şiddet uyguluyor, nezarete atılıyor, akşam beşte serbest bırakılıyordu ve o adam sonunda Ayşe’yi öldürdü.
Ayşe yaşasaydı boşanmak istediği için onu da mı zorunlu arabuluculuk sürecine sokacaktınız?
Şiddetin arabulması olmaz.
Aile hukukunda arabuluculuk olmaz.
İsteğimiz kadın-erkek eşitliğinin tavizsiz hayata geçirilmesi ve devlet politikası olmasıdır, bunun aksi yönde son hız gidilmesi değil.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.