Erkekler tahakküm kurmak, dilediği gibi yönetmek için kadın öldürürken kadınlar sadece ve sadece hayatlarına sahip çıkmak, canlarını kurtarmak yani ölmemek için öldürmek zorunda kalıyorlar
Bu yazı bir miktar yine Hukuk Ötesi’ne yazdığım “Hayatın olağan akışı” başlıklı yazının kaldığı yerden devam etme niyeti taşıyor.
İlk yazıdan sonraki en önemli gelişmelerden biri 21.10.2019’da Emine Bulut davası kararıydı. Bu davanın iddianamesi, katil hakkında ‘canavarca hisle tasarlayarak öldürmek’ suçlamasıyla bir ceza talep ederken, Kırıkkale 1. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti aynı kanaatte olmayacak ki, tasarlama ve canavarca his kısmına kararında yer vermedi. Oysa Emine Bulut’un katili Fedai Varan’ın bu cinayeti tasarladığını, Emine Bulut’un Süleyman Soylu’nun açıklamasının aksine defalarca polise başvurduğu ve koruma talep ettiğini cümle alem biliyordu. Sadece ortada tutanak altına alınmış bir başvuru yoktu. Gerek görgü tanıkları, gerek Emine Bulut ile katil Fedai Varan’ı tanıyanlar, katil eski kocanın bir takım hazırlıklar içinde olduğunu ya da olaydan önceki ‘niyetini’ duymuşlardı. Kaldı ki dosyadaki delil durumu göz önünde bulundurulduğunda ve olay gününe/anına da bakıldığında katilin bir hazırlık içerisinde olduğu görmemek körlük olacaktı.
Katil Fedai Varan olay günü Emine Bulut ile Emine Bulut’un evliliğinin gündeme gelmesi nedeniyle tartışıp, tanıkların da beyanları ile desteklendiği üzere Emine Bulut’a yönelik agresif ve saldırgan bir tutum sergiliyordu. Emine Bulut ise yine bu tanıklıklara göre onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Ayrıca katilin ‘çocuğuyla görüştürülmediği’ yalanı da yine delillere çürütülüyor, çocuğuyla görüştüğü, çocuğunun babasına yatılı kalmaya gittiği telefon mesajları ile ortaya çıkıyordu.
Tartışma devam ederken katil Emine Bulut’u başka bir yere götürmeye çalışıyor, birlikte tartıştıkları kafeden çıkıyorlar, hemen ardından Emine Bulut koşarak mekâna geri geliyor ve arkasından koşan katil Fedai Varan Emine Bulut’u yakalayarak ARKA CEBİNDEN ÇIKARDIĞI BIÇAKLA Emine Bulut’un BOĞAZINI KESİYOR ve VÜCUDUNUN ÇEŞİTLİ YERLERİNE bıçağı saplıyordu.
Ortalama her insan burada bir sistematik erkek şiddetinin, eziyetin olduğunu görür, erkeğin kadının hayatını cehenneme çevirdiğini, konuşma bahanesiyle kadını kıstırdığını, daha buluşmanın başında şiddetin başladığını, adamın kadının hayatıyla ilgili aldığı kararı öğrendikten sonra bir planlama içerisine girdiğini algılar, anlar. Emine Bulut, Fedai Varan ile kafede konuşmak istemesine rağmen, Varan onunla dışarıda konuşmak istiyor, çünkü cinayeti önceden tasarlıyor. Cinayeti daha kolay işleyebileceği için Emine Bulut’u kafe dışına çıkarıyor, Emine Bulut kaçınca da arkasından yakalayarak onun boğazını kesiyor. Yani bu eylemi ‘tasarlayarak ve canavarca hisle’ gerçekleştiriyor.
Bir kadın katilinin haksız tahrik indirimi alma girişimleri ise elbette bu davada da söz konusu oluyor. Ancak yine şahitlerin ifade ettiğine göre Emine Bulut’un katil Fedai Varan’a yönelik herhangi bir hakareti olmuyor. Katil Fedai Varan işlediği cinayeti ‘haksız tahrik altında işlemiş gibi göstermek’ için Bulut’un kendisine hakaret ettiğini söylüyor.
Meğer Fedai Varan daha önce de Emine Bulut’a hakaret ettiği için hakkında dava açılmış. Yani katilin suç işlemekten çekincesi de yok. Çocuğunun Emine Bulut’un yanında olacağını bilmesine rağmen, suç işlemede kararlılık gösteriyor, hiç tereddüt etmiyor ve çocuğun yanında Emine Bulut’un boğazını keserek can çekişerek ölmesine neden oluyor. Ayrıca Emine Bulut’un vücudunun başka yerlerine de bıçağı saplıyor. Peki bu CANAVARCA HİS değildir de nedir? Kadını BELİRLİ yerlere çekmek ve cebinde bıçak taşıman TASARLAMA değildir de nedir? Mahkeme heyeti erkekten yana, onu mümkün mertebe koruyan/kollayan bir karar tesis ettiği için de hem idari hem de cezai olarak sorumludur dersek yanlış olur mu? Bu hadise kamuoyunda bu denli etki yaratmasa idi belki de katil haksız tahrik ve iyi hal indirimi dahi alacaktı. Mahkeme heyeti bundan çekinmiş olmalı ki başkaca indirim verme gereği duymamış katile.
4 Aralık 2019’da Şulet Çet davasının karar duruşması vardı. Mahkeme, katil Çağatay Aksu’ya önce bir suçu gizlemek amacıyla öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi, sonra bu cezaya iyi hal indirimi uyguladı ve müebbet hapis cezasına düşürdü. Diğer katil Berk Akand’a ise cinayete yardımdan 12 yıl 6 ay, cinsel saldırıya yardımdan 5 yıl, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçuna yardım suçlarından 1 yıl üç ay hapis cezası verildi. Mahkeme heyeti, Şule Çet’in babasına duruşmada sözlü saldırıda bulunan katile iyi hal indirimi uyguladı. Aynı indirim mahkemede gülümsedi diye Nevin Yıldırım’a uygulanmamıştı oysa.
19 Aralık 2019 günü ise Bakırköy 8.Ağır Ceza Mahkemesi’nde Rabia K. davasını duruşması vardı bu kez. Rabia, ayrılmak istediği eski sevgilisi Emre Ç. tarafından, Emre Ç.’nin çalıştığı tekstil atölyesine ‘sürpriz yapacağım’ diye götürülmüş, kıskançlık bahanesiyle orada Emre Ç. tarafından kavga çıkarılmış, o ortamı terk etmek isteyen Rabia, Emre Ç’nin yanında getirdiği falçata ile boğazından, yüzünden, ellerinden ve vücudunun farklı yerlerinden kesilmiş, elleri, dizleri ve ayak bileklerinden, oraya Emre Ç. tarafından getirilmiş bir malzeme çantası içerisindeki plastik kelepçelerle bağlanmış, saldırganın olay yerine gelen yakın arkadaşının da yardımı ile bir çuvala konarak öldü diye Avcılar Firuzköy Gölü yakınlarına atılmıştı. Bugün şans eseri yaşayan Rabia tasarlanarak ve canavarca hisle Emre Ç. tarafından aslında öldürülmüştür. Yani öldürme fiili sanık açısından gerçekleşmiştir.
Olay yerine önceden bir valiz getirilmiş ve valiz içine kesici aletler ile plastik kelepçeler konmuş. Rabia bunları görmüş, ‘bunların burda ne işi var’ diye sorduktan sonra sanık ‘sana bir sürprizim var’ beyanını yinelemiş. Rabia’nın gözlerini ‘uyku bandı’ ile kapatmak istemiş. Bir tekstil atölyesinde uyku bandı ve plastik kelepçenin ne işi vardır? Sağda solda ‘Rabia’yı öldüreceğim’ diye konuşan sanık hakkında düzenlenen iddianamede ise ‘tasarlama’ kısmı yer bulmamış. Bu hadisede de kıskançlık bahane edilmiştir ve bir kadın çocukluk arkadaşından kıskanılmış, duruşmada haksız tahrik indirimi alabilmek için bu husus sanık tarafından vurgulanmıştır. Rabia defalarca ayrılmak istediğini söylemesine rağmen sanık onun peşini bırakmamış, tacizlerini ve ısrarlı takiplerini sürdürmüş ve son derece planlı hareketlerle onu kendi çalıştığı yere götürüp orada saldırmıştır.
Her şey bu denli açık iken iddianamede neden tasarlama kısmı yer bulmuyor pekiyi? Neden bir kadın üzerinde tahakküm kurmak, o kadının hayatına ambargo koymak isteyen, bunları yapamadığı noktada o kadına eziyet etmeyi ve ardından öldürmeyi planlayan adamın yaptıkları kanundaki tanıma uygun biçimde değerlendirilmiyor? Neden erkekler tüm bu plan ve programları rahatça yapabiliyor ve şiddet engellenmiyor, kadınlar korunmuyor?
Kadınların kendi hayatlarına yönelen şiddeti, saldırıyı ve ölüm tehdidini savuştururken işledikleri fiil ile yukarıda saydığım örnekler eşit değil denk de. Erkekler tahakküm kurmak, dilediği gibi yönetmek için kadın öldürürken kadınlar sadece ve sadece hayatlarına sahip çıkmak, canlarını kurtarmak yani ölmemek için öldürmek zorunda kalıyorlar. Şiddetin içinden kurtulmaya çalışan kadınların eylemlerini meşru müdafaa olarak değerlendirmek bir yana, onlara sadece duruşmada yaşadığı acılara ve işittiği yalanlara gülümsedi diye iyi hal indirimi dahi vermeyen ağır ceza heyetleri, erkekler söz konusu olduğunda ya rahatlıkla takdiri indirim veriyor ya da eksik soruşturma ile açılan kamu davalarında soruşturmayı genişletme gereği dahi duymuyorlar. Gerek soruşturma gerek kovuşturma aşamalarında erkekler lehine her türlü işlem yapılırken, boğazı pantolon kemeri ile sıkılmış ve ölmek üzere olan kadın, kendisini öldürmek üzere olan adamı kasığından bıçaklayarak öldürdü yani haksız saldırıyı savuşturdu diye 3 yıl hapis yatıp sonunda ceza alabiliyor.
Aynı değerlendirmeye tabi tutulacak fiiller ve oldular yok burada. Hiçbir kadın zevk için erkek öldürmüyor. Hiçbir kadın kocası ya da hayatındaki bir erkek üzerinden tahakküm kurmak isteyip, kuramadığı için o erkeğe eziyet etmiyor. Ancak bu ülkede her gün 3 kadın erkeklerce öldürülüyor. Bu kadınlar biraz şanları varsa o şiddetin içinden maalesef kendilerine şiddet uygulayan erkeği öldürmek zorunda kalarak çıkabiliyorlar. Hiçbiri bu sonucu öngörmüyor. Kendileri için eziyet dolu bir hayatı öngörmedikleri gibi. Ancak hukuk düzeni, kanun uygulayıcı kadınları erkekleri gözettiği gibi gözetmiyor. Yargılamalar açıkça erkeklerden yana. Meşru müdafaa hükmü bir iki istisna dışında kadınlar için kat’a gündeme getirilmiyor. Peki yine soralım. Kadınlardan ne yapması bekleniyor? Ölmeleri mi? Şiddet anında kendi ölümlerini seyretmeleri mi? İşkenceye hep daha fazla katlanmaları mı? Biraz cesaretlerini toplayabilip polise gittiklerinde şikâyetleri karakolda işleme dahi konulmayan kadınlar ne yapmalı? Onları korumak zorunda olan devlet nerede? Kimden yana?
Kaynak: Hukuk Ötesi
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.