Milyonlarca Uygurlunun Çin tarafından tutuklandığı iddialarının çoğu sadece iki çalışmaya dayandırılıyor. Bu raporlara yakından bakınca arkasında ABD devletinin desteği, garip ve kalitesiz metodolojiler ve Tanrı’ya doğru uçuşa-hazır, evanjelist, Adrian Zenz adında bir araştırmacı çıkıyor
3 Aralık’ta ABD Temsilciler Meclisi Uygur İnsan Hakları Politikası Kanunu’nu geçirdi. Bu kanun Pekin’in batı bölgesi Sincan bölgesinde çoğu Uygurlu olmak üzere milyonlarca Müslüman’ı gözaltında tuttuğu iddiasıyla Çin’e yaptırımlar uygulanmasını talep ediyor.
Bu kanuna destek sağlamak amacıyla Batı hükümetleri ve medyası Çin Halk Cumhuriyeti’ni Nazi Almanya’sı seviyesinde insan hakları ihlalcisi olarak lanse ediyor. Örneğin, Cumhuriyetçi Milletvekili Chris Smith, kendisinin “Nazi Soykırımı’ndan beri görülmemiş bir kitlesel tutuklamayla milyonların içeri alındığı bir modern toplama kampı” şeklinde yorumladığı uygulamalarından dolayı Çin hükümetini kınamıştır.
Çin’in milyonlarca etnik Uygurluyu Sincan bölgesinde gözaltında tuttuğu iddiası giderek artan bir frekansla tekrarlanmakta ama bu iddiaya çok az sorgulayıcı bir şekilde bakılmaktadır. Ama verilen sayıya ve bu sayıya nasıl ulaşıldığına daha yakın bir bakış verilerde ciddi bir sorun olduğunu göstermektedir.
Batı’da sorgulanamaz olarak görünse de bu garip iddia aslında bayağı şüpheli iki “çalışma”ya dayandırılmaktadır.
Bu çalışmalardan birincisi ABD devletinin arkasında olduğu Çin İnsan Hakları Savunucuları Ağı tarafından topu topu tam 8 kişiyle konuşularak yaz��lmıştır.
İkinci çalışma ise hatalı medya raporlarına ve tahminlere dayalıdır. Bu çalışma Adrian Zenz adında aşırı sağcı, köktenci, LGBTİ+ ve kadın-erkek eşitliği düşmanı, çocukların dinin önerdiği şekilde dövülmesini destekleyen, kendisine “Tanrı’nın önderlik ettiği”ne ve Çin’e karşı bir “görev” verildiğine inanan bir Hristiyan tarafından hazırlanmış.
Washington, Çin’e baskısını artırırken Zenz hiç kimsenin tanımadığı biri olmaktan birdenbire, sanki bir gecede, Sincan konusunda herkesin fikir sorduğu bir alime dönüştürüldü. Artık Zenz Meclis önünde bilgi veren, Wall Street Journal gibi gazetelerden (ilerici) Democracy Now! gibi medyalara yorumlar veren, yakınlardaki Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu’nun “Çin Kabloları” raporuna bile uzman alıntılar sağlayan birisi haline geldi. Twitter profilinde, yerlisi olduğu Almanya’dan artık “Atlantik Okyanusu’nun öte tarafına taşındığı” görülüyor.
Grayzone editörü Max Blumenthal’ın geçenlerde ABD meclisi içinde Sincan konusundaki bir toplantıda Zenz’in bu dini “misyon-görev”ini sorgulamasından önce Batı medyasında neredeyse bu “görev” hiç soruşturulmamıştı.
“Milyonlarca kişi tutuklu” iddiasındaki “milyonlar” sayısını ilk yayan Çin İnsan Hakları Savunucuları Ağı da en ufak bir medya sorgulamasına maruz kalmadan dediğiyle kalmıştı.
Şu “[tutuklu] milyonlar” sayısı ABD devletinin desteklediği, Washingtonlu bir STK olan Çin İnsan Hakları Savunucuları Ağı, (Network of Chinese Human Rights Defenders – CHRD, ÇİHS) tarafından yayılmıştı.
2018’de yayımlanan ve Birleşmiş Milletler Irksal Ayrımı Yok Etme Komitesi’ne verilen ve medyada yanlış olarak sanki BM raporuymuş gibi lanse edilen ÇİHS raporunda bu örgüt “yaklaşık bir milyon Uygurlunun ‘yeniden eğitim’ toplama kamplarında toplandığı ve iki milyon Uygurlunun da Sincan’da ‘yeniden eğitim’ programlarına zorla gönderildiği” şeklinde tahminler yapıyor. ÇİHS’ye göre bu sayı “yapılan görüşmelere ve sınırlı bilgiye” dayanılarak verilmişti.
Her ne kadar ÇİHS bu çalışması için düzinelerce Uygur’la görüşmeler yaptığını söylese de bu müthiş tahmini nihayet sadece ve topu topu sekiz Uygurlu kişiyle yaptığı görüşmelere dayanıyordu.
Toplam nüfusun 20 milyon olduğu bir yerdeki bu kabul edilemez kadar küçük bir örneklem ile yapılan araştırmada ÇİHS “çıkartılan tahminler”iyle “köy ve kasabalarda köylülerin en az yüzde 10’unun yeniden-eğitim kamplarında tutulduğunu ve yüzde 20’sinin günlük ya da akşamları yeniden-eğitim kamplarına zorlandığını, böylece nüfusun toplam yüzde 30’unun bu iki çeşit kamplarda bulunduğunu” söylüyor.
Bu tahmini oranları tüm Sincan bölgesine uygulayınca ÇİHS, Birleşmiş Milletler’e verilen tahminler sayısına ulaşıyor ve bir milyon etnik Uygurlunun “yeniden-eğitim toplama kamplarında tutulduğunu” ve iki milyonun da “gündüz ya da akşam kurslarına gitmeye zorlandığını” iddia ediyor.
ÇİHS gibi sorunlu kaynaklar yüzünden ABD devleti de Çin’i itham ederek “800.000 ya da iki milyondan daha fazla etnik Uygurluyu, Kazaklıyı ve başka Müslümanları dini ya da etnik kimliklerini silmek için rastgele gözaltında tutmaktadır” şeklinde iddialarda bulunmaktadır.
Senato Dış İlişkiler Komitesi önünde 2018’de ifade verirken, Devlet Bakanlığı çalışanı Scott Busby “Bu ABD hükümetinin değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin ardında da istihbarat örgütlerimiz ve açık raporlar yatmaktadır” demiştir.
Çin hükümetiyse bu ABD iddialarını reddetmiş ve gerçekte ise kendilerinin “terörizmin ve dinî aşırılığın önlenmesi amacıyla mesleki eğitim merkezleri açtıklarını” iddia etmiştir. Çin Dışişleri Bakanlığı açıklamasında, “Sincan’da sözde ‘yeniden-eğitim’ kampları kesinlikle yoktur. Mesleki eğitim merkezleri, Sincan’da kanuni olarak açılmış ve terörist ve aşırı ideolojiler tarafından etkilenmiş az sayıda insana yetenek kazandırmak suretiyle kendilerine yetebilmeleri ve topluma tekrar katılmaları için kurulmuşlardır” demiştir.
Çin’e karşı baskı politikası nedeniyle ABD sadece ÇİHS bilgisine güvenmekle kalmayıp bu örgütün operasyon masraflarını doğrudan karşılamaktadır. Daha önce Grayzone’da yayımlandığı gibi Ajit Singh ve Ben Norton, ÇİHS’nin Washington’un rejim değiştirme kanadı National Endowment for Democracy NED’den ciddi maddi yardımlar aldığını yazmışlardır.
Bu STK, sömürgeciliği kutlayan ve Çin’in “Batılılaştırılması” için uğraşan aşırı sağcı muhalefet üyeleri için yıllardır kampanyalar düzenlemiştir.
Sincan davasının “baş uzmanı” spekülasyonlara ve tek bir şüpheli medya raporuna dayanmaktadır.
Çin’in milyonlarca Uygurlu Müslümanı gözaltında tuttuğu iddiasının ikinci kaynağı Adrian Zenz’dir. Bu adam ABD hükümetince 1993’te kurulan aşırı sağcı Komünizm Kurbanları Hatıra Vakfı’nda (Victims of Communism Memorial Foundation) Çin Çalışmaları bölümünde kıdemli üyedir.
Komünizm Kurbanları Hatıra Vakfı ise daha önceki Ukraynalı milliyetçi Lev Dobransky tarafından Sovyetler Birliği’yle her türlü detant ve barışa karşı lobicilik yapmak için kurulan Ulusal Esir Uluslar Komitesi’nin (National Captive Nations Committee) içinden çıkma bir örgüttür. Bu komitenin eş-başkanı Yaroslav Stetsko 2. Dünya Savaşı’nda Nazilerce işgal edilen Ukrayna’da Nazilerin yanında savaşan faşist OUN-B milislerinin en üst düzey liderlerindendi. Bu ikili beraberce gazeteci Joe Carson tarafından “İki düzine ülkenin neo-Nazilerinin, faşistlerinin ve Yahudi-karşıtı aşırılarının barındıkları örgüt” olarak tanımlanan Dünya Anti-Komünist Ligi’nin kurulmasında yardım etmişlerdir.
Today in 1983, Vice President George Bush and UN Ambassador Jeanne Kirkpatrick keynoted an observance of the 25th annual Captive Nations Week in Washington DC attended by Yaroslav Stetsko, a war criminal and Nazi collaborator who became leader of the OUN-B in 1968. pic.twitter.com/sq6oNXPD5q
— Moss Robeson (@mossrobeson__) July 19, 2019
Bugün, Dobriansky’nin kızı Paula Komünizm Kurbanları Hatıra Vakfı’nın yönetim kurulunda bulunuyor. Paula Dobriansky hem Reagan hem de H.W. Bush için çalışmış, orijinal “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”nin imzacıları arasında ve artık ABD hükümetindeki yeni muhafazakârların (neo-conservatives) sabit bir üyesi olarak yerini almıştır.
Washington’daki ofislerinden Komünizm Kurbanları Hatıra Vakfı, Venezüella’dan Çin’in çevresine kadar rejim değişiklikleri önermekte, “çifte soykırım” teorileri üreterek Yahudi soykırımı tarihini yeniden yazmakta ve komünizmi Hitler faşizmiyle eşit ölümcül bir bela olarak göstermektedir.
Zenz’in Sincan ve Tibet üzerine yaptığı siyasileştirilmiş araştırması bu sağcı grubun en etkili silahlarından birisi olmuştur.
Zenz, 2018’in Eylül’ünde Central Asian Survey’de bir makale yazarak “Sincan’ın toplam yeniden-eğitim tutuklularının bir milyonu geçtiği tahmin edilebilir” sonucuna varıyor. (Bu makalenin daha bir özet versiyonu ilk olarak Soğuk Savaş’ın en üst noktasındayken Reagan hükümetinin memurları tarafından ve CIA direktörü William Casey tarafından kurulan yeni muhafazakâr bir düşünce kuruluşu olan Jamestown Foundation tarafından da yayımlanmıştı.)
ÇİHS gibi, Zenz de o “bir milyonu aşkın” tahminine şüpheli bir şekilde varmıştı. Bütün bu tahminini, merkeziTürkiye’de bulunan sürgündeki Uygur medya örgütü İstiklal TV’de yayımlanan ve sonra da Japon Newsweek’te yayımlanacak tek bir rapora dayandırmıştı. Tarafsız bir gazetecilik yayınından eser bulunmayan İstiklal TV, ayrılıkçı bir rol oynamakta ve aşırılıkçı birçok kişiye konuşmaları için platform sunmaktadır.
İstiklal TV’de çoğu kez görünen kişilerden birisi olan Abdülkadir Yapçan, raporlara göre Doğu Türkistan İslami Hareketi’nin (East Turkestan Islamic Movement –ETIM, DTİH) liderlerinden birisi. Bu, Doğu Türkistan diye andıkları Sincan’da bağımsız bir yurt kurmaya çalışan ayrılıkçı bir grup.
ETIM-Doğu Türkistan İslami Hareketi, ABD, AB ve BM Güvenlik Konseyi’nin El Kaide Yaptırımlar Komitesi tarafından terörist örgüt olarak kabul ediliyor. Associated Press haber ajansı yayımladığı raporda, “2013’ten beri Uygurlar Türkistan İslam Partisi’ndeki Uygur milisleriyle El Kaide ile beraber savaşmak için Suriye’ye gidip eğitiliyorlar” diyor. Raporda, “Bunlardan birkaç yüzü de İslam Devleti’ne (IŞİD) katıldılar” deniyor.
Türkistan İslam Partisi (Turkistan Islamic Party; TİP) bu güçler içinde en savaşçılardan biri olarak El Kaide’nin kontrolü altındaki İdlip bölgesinde bulunuyor. Bunlar her türlü ateşkese karşılar ve çocukların militanlaşması için eğitilmeleri uğraşındalar. TİP liderleri yabancı Müslümanların Suriye’de cihada girmelerinde ısrar etmekte ve 2018 yılında internet üzerinden yayımladıkları bir yeni eleman bulma videosunda “homoseksüelliğe ve günaha batmış” olan ABD’ye kutsal bir yanıt olarak 11 Eylül saldırısını kutlamaktadır.
Los Angeles Times gazetesine göre “[Yapçan] İstiklal TV’nin düzenli konuklarından birisi. Bu şovlarda çoğu kez onunla yapılan görüşmler Çin aleyhine saatler süren bir tirada dönüşüyor.”
Türk gazeteci Abdullah Bozkurt İstiklal TV’nin aynı zamanda fanatik bir Yahudi düşmanı olan Nurettin Yıldız gibileri de ekrana getirdiğini söylüyor. Nurettin Yıldız İstiklal TV’deki bir görüşmesinde sadece Çin’in otonom Sincan bölgesinde değil, ama tüm dünyada cihat çağrısı yapıyor ve Çin’i Yahudilerden de beter bir vahşiler milleti olarak tanımlıyor.
#Turkey pres. #Erdogan‘s family cleric Nureddin Yıldız talks to Uyghur Istiqlal TV, describes #China as nation of savages, worse than Jews. pic.twitter.com/OuRA76zyFS
— Abdullah Bozkurt (@abdbozkurt) June 26, 2017
Nureddin Yıldız, #Erdogan‘s family Imam, talks to #Uyghur TV, urges Uyghurs to do Jihad not only against #China but also Jews & others. pic.twitter.com/WXcnXtd548
— Abdullah Bozkurt (@abdbozkurt) June 26, 2017
Zenz’in referans aldığı İstiklal TV haberinde, Çin otoriteleri tarafından “sızdırıldığı” iddia edilen ancak teyit edilmemiş verilere göre, 2018 ilkbaharı itibariyle 68 Sincan kentinde “yeniden-eğitim tutuklu sayısı” 892 bin idi.
Zenz bu verileri ABD finansmanlı, CIA tarafından kurulmuş bir haber ajansı olan Özgür Asya Radyosu’ndaki raporlara gönderme yaparak genişletiyordu. Bu haber ajansı Soğuk Savaş sırasında Çin’le mücadele için yaratılmıştı. (Geçenlerde Kongre tarafından geçirilen Uygur İnsan Hakları Kanunu, Özgür Asya Radyosu’nun hükümetçe ebeveyni olan US Agency for Global Media –Küresel Medya İçin ABD Ajansı- tarafından Sincan hakkında ve “Çin’in propaganda stratejileri analizleri de dahil olmak üzere” sürekli rapor vermesini zorunlu kılmaktadır).
Zenz, bu şüpheli kaynakları bir araya getirip bayağı geniş tahminler yaparak “birkaç yüz bin ile bir milyonun üzerinde” olmak üzere tahminini büyütüyordu.
Yaptığı tahminlerin “kesinliği olmadığını” itiraf eden Zenz, gene de burada “spekülasyon yapmakta mantıklı” olunduğu sonucuna varmaktadır. Ama verilen sayının şüpheli güvenilirliği için “bu tahminin güvenilirliği tabii ki gösterilen kaynakların varsayılan geçerliliğine dayanmaktadır” diyerek kişisel sorumluluktan da kaçmaya girişmiştir.
Zaman geçtikçe Zenz de Uygurlu tutuklulara ilişkin spekülatif tahminini şişirmeye devam etmektedir. Mart 2019’da Cenevre’de bir ABD misyonundaki konuşmasında Zenz demiştir ki, “Spekülatif olsa da 1,5 milyon etnik azınlığın [Çin tarafından Sincan’da gözaltına alındığı] tahmini uygundur.” Ancak Zenz, Kasım 2019’da Özgür Asya Radyo’sundaki bir konuşmasında kendi tahminini gene yükselterek Çin’in bu kez 1,8 milyon kişiyi gözaltına aldığını söylemiştir.
Zenz, Der Spiegel’e verdiği bir mülakatta Sincan’da Çin’in sonuç olarak İslam dininin uygulanmasını yasakladığını iddia etmiştir. Onun söylediğine göre “Sincan’da kim dini vecibelerini uygularsa, cep telefonunda tek bir Kuran ayeti bulundurursa, hiçbir mahkemeye bile çıkmadan vahşi bir yeniden-eğitim sürecine sokulacaktır.”
Bu ateşli iddialar Zenz’i Sincan konusunda uluslararası “uzman” seviyesine getirmiş, ABD Kongresi ve Kanada Parlamentosu önünde tanıklık yapmaya ve The New York Times, The Washington Post, CNN ve Democracy Now (Çevirenin notu: ‘Democracy Now’ ilerici, demokrat bir medya programı) gibi medyada fikir yaymaya çağrılmıştır.
Zenz aynı zamanda da Uluslararası Araştırmacı Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) tarafından “Çin Kabloları” (Çev. Notu: Çin’in etnik azınlıkları kamplarda toplandığı iddialarının gizli haberleşmelerinin sızdırıldığı söylenen dokümanlar) soruşturmasını meşrulaştırmak için baş otorite olarak kaynak gösterilmiştir. ICIJ raporu, “Dil bilimciler, belgeler ve Zenz de dahil olmak üzere Sincan uzmanları güven içinde bunların gerçek olduğunu söylemişlerdir” diyor.
Zenz’in spekülatif olma alışkanlığı ve tahminlerini sadece şüpheli güvenilirliği olan İstiklal TV medya haberine dayandırdığı bilindiği halde Batılı hükümet ve medyanın bunları en ufak bir sorgulamadan geçirmeden kabul etmesi ve yayması sorunludur.
Kendisinin Tanrı tarafından Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı kutsal bir savaşa gönderildiğine inanan ve tamamen bir Dünyanın Sonu Evanjalisti olan Zenz’in kendi önyargılarına bakmak bu sorunları daha iyi açacaktır.
Kendi yerel kilisesinde vaaz verdiğini iddia eden ve yeniden-doğmuş bir Hristiyan olan Adrian Zenz, Avrupa Kültür ve İlahi Bilimler Okulu’nda (European School of Culture and Theology) ders vermektedir. Bu normal görünen okul aslında ABD temelli ve “İncil’in hayatımızda son ve her aşamada gerçekliği gösteren en temel yapıt” olduğuna inanan ve dünyadaki görevinin “ulusları İsa’nın mesajıyla etkileyerek insanları İncil dünya görüşüyle eğitmek” olan Evanjelist Hristiyan okul Columbia Uluslararası Üniversitesi’nin (Columbia International University) Almanya merkezidir.
Wall Street Journal’a verdiği bir mülakatta da anlattığı gibi bu İncil temelli dünya görüşü altındaki Zenz, Çin üzerine yaptığı çalışmaları için, “Ben, çok açık olarak, bunları Tanrı önderliğinde yapıyorum” demiştir. “Bunu böyle söyleyebilirim. Bunu söylemeye de korkmam. Sincan ile her şey değişti, bu artık bir kutsal görev, bir misyon, kendi başına dinî bir çalışma haline geldi.”
Bu Çin’e karşı “misyon”, tanrısal yönlendirilmeyle birleşince Zenz’i eşcinselliği, kadın-erkek eşitliğini ve Hristiyanlığa bir tehdit olarak gördüğü, çocukların dövülmesinin yasaklanmasını reddetmeye götürmüş gibidir.
Zenz bu görüşlerini 2012’de başka bir yazarla ortaklaşa yazdığı Kurtulmaya Değer (Worthy To Escape) adlı kitabında özetlemiştir: Neden Büyük Sıkıntılar Çekmeden Bütün İnananlar Tanrı Huzuruna Çıkarılmayacaklar. Bu büyük yapıtında Zenz, İsa’nın dünyaya geri dönüşünü Tanrı’nın gazabını ve Deccal’in gelişini tartışmaktadır.
Zenz’in tahminine göre kapitalizmin düşüşü Deccal’i on ya da yirmi yıl gibi bir zamanda getirecekmiş. Ona göre, “Deccal’i yönetime getirecek olan ‘kuvvet’ ‘Babil’in ekonomik ve malî düşüşü olacak. Burada ‘Babil’ sembolik olarak dünyadaki küresel ekonomik (kapitalist) sistemdir.”
Kapitalizmin düşüşüyle beraber, Zenz’e göre, “post-modern izafiyet ve hoşgörülü düşünce” ve bunların bariz olarak desteklediği eşcinsellik, kadın-erkek eşitliği, şiddet içermeyen ebeveynlik ve “aldatıcı ve leopar gibi Deccal’in arkasında olan kuvvet” Hristiyanlığa tehdit oluşturmaktadır.
“Büyük bir ihtimalle gerçek inananların görecekleri eziyetler onların ‘hoşgörüsüz görüşleri’ olmasının merkeze konularak suçlanmasını getirecektir. Özellikle de eşcinselliğe karşı olmaları” diyor Zenz.
Zenz’in fikrine göre, “İncil’e dayanan Hristiyanlığı bastırmada ayırımcılık-karşıtı ve nefret suçları kanunları tahmini olarak büyük bir rol oynayacaktır. Çünkü bunlar Hristiyanlık karşıtı ‘hoşgörü’ kampanyasının bir parçası olup, işverenlerin işçilerine karşı cinsiyetleri ya da cinsel tercihleri konusunda ayırım yapmalarını yasaklamaktadır.”
“Bu sürecin sonucu hem Tanrı’ya hem de Tanrı’nın insana verdiği insansal otorite yapısına karşı açık bir ayaklanma olmaktadır” diyen Zenz, “giderek artan bir biçimde ülkelerde çocukların fiziksel cezalandırılması yasaklanmaktadır. Çocuklara dayak atmak, genç yaşlarda otoriteye saygı duymayı öğreten kutsal bir metot olup, onları başkaldırma eğilimlerinden koruyan bir yoldur” demektedir. Zenz, okuyucularını ikna etmeye çalışarak, “Gerçek kutsal dayak sevgi dolu disiplindir, şiddet değildir” diye yazıyor.
Zenz, devamla, “Şeytan’ın post-modern ruh ile saldırdığı, Tanrı’nın verdiği başka önemli bir otorite yapısı da cinsler arası otorite yapısıdır” diyor. “Düşman, cinsler arası eşitlik düşüncesiyle […] Tanrı’nın erkek ve kadına yüklediği özel ama değişik rolleri baltalamaktadır.”
Bu kafa bulandıran sağcı görüşleri bilinince Zenz’in Çin’deki Müslümanların koşullarına duyduğu kaygıyı başka yerlerdeki Müslümanlara duymaması şaşırtıcı değildir.
Zenz’in Twitter profiline bir bakış Batı’daki İslamofobi (Islamophobia) hakkında ya da Müslümanların çoğunlukta bulunduğu ülkelere yönelik ABD istilaları ya da İHA saldırılarına karşı tek bir tweet atmadığını gösteriyor. Zenz’in Müslümanlar hakkında ve Çin konusunda olmayan tek tweeti Müslümanlar ya da beyazlar tarafından uygulandığında şiddet konusunda çifte standart uygulandığını reddetmek olmuştur.
10 Aralık 2019’da Adrian Zenz, Meclis Dış İlişkiler Komitesi’ne verdiği ifadede Kongre’nin geçen hafta geçirdiği ve Çin hükümetine yaptırım uygulaması getiren Uygur İnsan Hakları Kanunu için bir nevi kutlama dansı yaptı. Bu kanunun başarısını anlattıktan sonra, bunun devamının gelmesi için Çin’e karşı “Sincan’da zorla çalıştırma” konusunda yeni bir cephe açılmasını istedi.
Zenz aynı gün Komünizm Kurbanları Hatıra Vakfı’nın düzenlediği ve ABD Meclisi’ndeki Ziyaretçi Merkezi’nde yer alan Sincan konulu bir panelde de bir konuşma yapıyor.
Bu toplantıda Cumhuriyetçi, eski Kansas valisi ve şimdiki sözde dini-özgürlükler elçisi sayılabilecek, LGBTİ+ bireylere çılgınca düşman, kürtaj karşıtı, ağır sıklet Sam Brownback olduğu gibi, yakın haftalarda Kongre’nin otomatikman hepsine onay damgası vurduğu Çin’e yaptırımlar kanunlarını hazırlayan Senatör Marco Rubio’nun (çev. notu: Aşırı sağcı ve tüm Latin Amerika’da ABD’nin faşist darbelerinin arkasındaki senatör) üst düzey danışmanları da bulunuyordu.
Bu toplantıda soru-yanıt bölümünde Grayzone editörü Max Blumenthal, Zenz’e kendisinin köktenci dindar görüşleri ve aşırı-sağcı siyasetiyle ilgili bir soru sordu.
Bu soruyu yanıtlarken Zenz, kadın-erkek eşitliğine karşı olduğu, “hoşgörü düşüncesine” karşı çıktığı ya da çocukları dini kurallara göre dövmeyi öneren fikirlerinden uzaklaştığını söylemedi. Bunun yerine, kendi görüşleriyle Çin’deki Sincan araştırmasının niteliği arasında bir uyuşmazlık olmadığını savundu.
Blumenthal’i yanıtlarken, “Benim çeşitli görüşleri savunduğum bir geçmişim var. Aynı zamanda araştırmamla uyuşmadığına inanmadığım kişisel ilişkilerim de var” dedi. “Çin’in otoriter metotlarını hiçbir şekilde desteklemiyorum. Ama değişik şekillerde adalet bahşeden bir Tanrı’ya inanıyorum. Dünyanın Sonu Zamanları çok büyüleyici bir konu ve bence bu olaylarla çok ilişkili. Ve bence bundan haberdar olarak yaşamak iyidir.”
Adrian Zenz is considered an expert in DC. His research influenced the Uyghur Human Rights Act that sanctioned China.
But he’s also a Rapture-ready evangelical who says he’s “led by God” against Beijing.
I challenged him on Capitol Hill.
More here: https://t.co/HPJUcHddle pic.twitter.com/czZtxxvXxO
— Max Blumenthal (@MaxBlumenthal) December 22, 2019
Birkaç saniye sonra çok sinirli olduğu görülen genç bir adam koltuğundan “dinozor” Max Blumenthal’i şiddetle kınamak için kalktı. Blumenthal’e arkası arkasına hakaretler yağdıran adam nedense gazetecinin sorduğu sorulara yanıt vermeye yanaşmadı.
Politik olarak sımsıkı güvenlikli ABD Meclis binasındaki bu titiz hüküm giydirme şovu, aslında Zenz’i hiç sorgulamadan ona platform sağlayan, sözde ilerici yayıncılar da dahil olmak üzere, bütün Batı medyasını temsil etmekteydi.
Washington’un güç koridorlarından büyük medya merkezlerine, pek az kişi, uygun olmayan gerçekliklerin bu yeni ve iman merkezli Soğuk Savaş Haçlı Seferi’nin önüne geçmesine izin vermeye niyetlidir.
[The Grayzone’daki İngilizce orijinalinden Mehmet Bayram tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.