Küresel ısınma ne kader ne de Tanrı’nın cezası. Kapitalist sistemin cezası. Bu sistem yıkılmadıkça başımıza taşlar yağacak
İklimsel karmaşa ve kargaşa, yani bir yanda bilim insanlarının yürüttüğü iklim değişikliği ya da küresel ısınma konusundaki çalışmalar ve diğer yanda çokuluslu şirketler ve lobilerinin desteklediği iklim değişikliğine kuşku ile bakan güçler arasında farklı ve almaşık çözümler sunmak çok zor görünüyor. “İklim değişiyor” dedikçe birileri “Daha önce de değişti” diyor ve değişiklikten yarar sağlamaya devam ediyor. Diğerleri de “Felaket yarın, önlem almalı ve çözüm üretmeliyiz” dedikçe insanların kafası karışıyor.
“Felaket yarın, önlem almalıyız” diyen doğa gönüllüleri, ekolojistler, çevreciler; “Önlemler özgürlüğümüzü (özellikle tüketimi) kısıtlayacak” diyen sistem savunucuları tarafından “yeşil kmerler” ya da “ekolojinin ayetullahları” olarak niteleniyor, terörist yerine konuyor. Kendileri ise “yeşil kapitalizm” ve “yeşil tekonoloji”le çözüm bulacaklarını iddia ediyorlar.
Biz iklimi, dünyayı, insanlığı kurtarmaktan söz etmeyi bıraksak iyi olur. Çünkü kurtarmaya çalışanlar çok; havayı, suyu, ormanı finansallaştırıp kurtaracakların sayısı az ama serveti, takipçisi, yalakası çok. Bir de üstelik “almaşık çözüm yok” diyorlar.
Bunlar eli kanlı firavunlar. Piramitlerinde oturup seyrediyorlar. “İklim krizi son değil bir dönemeç ve dönemeci almasını biliriz” diyorlar.
Yorulduk, bıktık; “Ormanlar ölüyor, yerlilerin yaşam alanı daralıyor; türler kayboluyor; doğa can çekişiyor” demekten.
Onlar başka yere bakıyor; gözleri kör olmuş senetlerle, borsayla, spekülasyonlarla. Sömürü yetmiyor beyefendilere.
Mars’a gitsek de nadir cevher varmış alıp getirsek diyorlar. Göktaşlarındaki o nadir cevherleri nasıl yakalasak hesabı yapıyorlar.
Bir dilim ekmek, bir bardak suyu arayanlar zaten başka dünyada. Yaşama el koydular. Nasıl yaşayacağımıza ne tüketeceğimize karar verdiler. Sayıları az ama nasıl başa çıkacağız bu iklim katilleriyle?
Diyoruz ki: Tarımı “akıllı” hale getireceğiz diye öldürmeyin; insanların elinden geleneksel gıdalarını aşırmayın ya da değiştirmeyin; dağları, ormanları delik deşik edip birkaç kilo altının peşine düşmeyin. Doğanın altını üstüne getirmeyin. Sonuçtan hepimiz etkileneceğiz.
Dev barajlarla insanları yerinden etmeyin; kayagazı da nerden çıktı! Elinizdekiler yeterli ve yeterince kirletip öldürüyor. Daha fazla can alacaksınız. Sadece yüzde on mu yani toplam gelirin yüzde seksenini elinde tutanlar mı kalacak bu dünyada?
Toplumu germenin, emeği esnekleştirip daha fazla sömürmenin, zorla bireyciliği kışkırtmanın geldiği noktayı siz de biliyorsunuz ama hala ipler elinizde.
“Sürdürülebilir kalkınma”, “yeşil teknoloji” masalları artık inandırıcı değil. Dünyaya ve insanlığa verdiğiniz zararı parayla ödemenin olanağı yok.
“Gelin birlikte düşünelim, onaralım” deme hakkınız da yok.
Yeter ki siz çekilin gidin.
Kovacağız sonunda sizleri. O zaman belki yerleşirsiniz Mars’a, Jüpiter’e.
Sizin o “yardım eli” uzatan, “insansever” adaletinizi de istemiyoruz.
Bizim adaletimiz insani, katılımcı ve paylaşımcı. Bize yeter. Siz de ister misiniz?
Dünyanın çevresel tahribatı iktisadi bunalımlara benzemez. Bankaları kurtarmakla dünyayı kurtaramazsınız. Sadece paçanız tutuşunca pantolonunuzu değiştirmeye yarar.
Halk çıplak gezerken devasa gelirlerle dünyayı kumar masasına çevirdiniz. Tam bir kâbus.
Yıkacağız o masayı. Hepimizin oturup karnımızı doyuracağı masayı inşa edeceğiz birlikte. Sonra da yürüyüp doğada özgürlük marşları söyleyeceğiz. Kulaklarınız sağır olsun diye. Kaçıp gidesiniz, ininize girip bir daha çıkamayasınız diye.
Neymiş! “Salımları azaltacağız jeomühendislikle, ormanları çoğaltmakla…�� diye geveleyip duruyorsunuz. Güldürmeyin beni. Amazon, binlerce Amazon size yetmez. Mars’ta, Ay’da orman olsaydı çoktan gidip mahvetmiştiniz bile.
İnsanı köle edip sömürdüğünüz yetmediği gibi doğaya da el attınız. Her şeyi piyasaya havale ettiniz.
Zaten yıkım piyasa ile başladı, o görünmez elle. Ama biz o elleri, o kirli elleri görüyoruz.
Geliyoruz ama yıkamak için değil.
İklim konferanslarını kim düzenliyor sanıyorsunuz? Günlerce dostlarınızla konuşup doğayı paylaştıktan sonra kapıya çıkıp çöpünüze sahip çıkın diyorsunuz. Ürettiğiniz çöp içinde boğulacaksınız.
Topraklarını sel, kuraklıkla kaybedip göçenlere düşman oluyor, “Evime gelmeyin” diyorsunuz. O lanet olası faşistlere yer açıyorsunuz. Kim yarattı seli, kuraklığı? Yoksa sizin o iğrenç yasa dışı, kayıt dışı politikalarınız mı?
Bal gibi biliyorsunuz da bir dolar bağışla kurtulacağınızı sanıyorsunuz.
Biraz az yiyin, doymadınız hala. Dünyayı yiyip bitirdiniz. Ormanları yaktınız, balık bırakmadınız. Binlerce ineği, tavuğu bindirdiniz bir alamete.
Yolladınız zehirli çöplerinizi, yarattığınız çöp ülkelerine. Zehirlediniz insanları ve çocuklar ve kadınlar hala sizin için bir-iki dolara çalışıp, zehirleniyor ve ölüyorlar. Umurunuzda mı?
Binlerce tohumunu, bitkisini elinden aldınız yerlinin, çiftçinin. Emeğini çaldınız. Tekleştirdiniz üretimi; ilaçladınız, gübrelediniz kendi üretimlerinizle, sattınız fahiş fiyatlarla. Hasta edip bu kez ilaç sattınız.
Arkanıza Birlemiş Milletler’i, Dünya Bankası’nı, Uluslararası Para Fonu’nu, Dünya Ticaret Örgütü’nü alıp her şeyi sözleşmeye bağlayıp, yapılaştırdınız, soydunuz. Büyüme, kişi başına gelir masalları adına yaptınız öyle mi? Kim kazandı peki?
Kimyasal, tarımsal, sanayisel çöp imparatorluğu kurdunuz, üstünde yaşıyorsunuz.
Ama altında kalacaksınız. Biz de sizi seyredeceğiz.
O çok uluslu firmalarınız ormanları satın alıp, yakıp, palmiye yağı için palmiye diktikçe, zararlı yağlar ve biyoyakıt ürettikçe insanları kovuyor, suyu bolca harcayıp savuruyorsunuz. Böcekler ölmüş, kuraklık çökmüş, dev yangınlar çıkmış umurunuzda mı?
Ülkelerinizde yaptıklarınız yetmiyormuş gibi başka ülkelere gidip insanların ekmeğini de çalıyorsunuz. Bu ülkelerde size yardımcı olacak ortakları kolayca tavlıyor, buluyor ve emperyalist emelleriniz için çalıştırıyorsunuz.
Küresel ısınma ne kader ne de Tanrı’nın cezası. Kapitalist sistemin cezası.
Bu sistem yıkılmadıkça başımıza taşlar yağacak.
İnsanlık iyiye gitmiyor. Ne kitaplar ne de sahte önderler kurtaracak dünyayı.
Aynı yerde kalıp, aynı şeyleri söylemekle değişim olmuyor.
Biz yaşayanlar, emeğimizle can verenler, değer yaratanlar kurtaracak bu dünyayı.
Ne var elimizde? Neler olmalı? Birlikteliğimiz, paylaşmamız yeterli. Dağları deler geçeriz. Sesimiz pek duyulmasa da almaşık çözümler ses getiriyor dünyanın farklı bölgelerinde. Mutluluk yaratıyor yerelde.
Çocuklar açlıktan ölmüyor, gülüyor ve oynuyorlar. Taciz edilmiyorlar. Geleceklerine güven duyuyorlar.
Büyüme, şatafat gözümüzü boyamıyor. Biliyoruz ki göz boyama başkaldırmayı, hareketliliği uyuşturuyor, uyutuyor. Uyanık kalmak zorundayız.
Açalım gözlerimizi. Toplumsal dayanma gücümüzü göstermeli ve örgütlemeliyiz. Tarihinin sonuna, dayanılmaz eşitsizliğe yaklaşan sistemi kilitlemeli, ömür boyu hapsetmeli, yok etmeliyiz.
İktisadi, finansal küreselleşme iklimi bozuyor; insanları zehirliyor; emeği kölelikten beter ediyor daha da ötesi yok ediyor; internet ekonomisi iyice kul haline getiriyor.
TAFTA, CETA’larla, serbest değişim sözleşmeleri can yakıyor, doğayı pazarlıyor. Borca sokuyor ülke ve insanlarını.
Ne güzeldi bayırlarda koşmak, ıslık çalıp, sulara dalmak, özgürce dolaşmak. Rüzgârından, güneşinden, yağmur damlasından yararlanmak dünyanın.
Yüzünü ıslatmak, güneşle göz göze gelmek. Kâğıttan kayık yapıp sularda gezdirmek.
Fosil enerjiden, kirlilikten kurtulmak… Ama olmuyor. Onlar adalarında gezerken biz sokaklarda birbirimizi göremiyor, çöp kutularından çöp toplayıp beş on kuruş kazanmaya çalışıyoruz.
Vergi cennetlerindeki parayı alacağız, kaçıranları yakalayıp önümüzde saydıracağız paralarını. Bizim ellerimizle üretip haksız kazandıkları o paraları ellerinden alıp inşa edeceğiz dünyayı.
Yolsuzluğu yoluna sokup, özgür yolları yeniden inşa edeceğiz, çocukların ayağına ayakkabı alacağız. Din şarlatanlarını, tacizcileri yola getireceğiz. “Başka çözüm yok” diyenleri utandıracağız.
Fidanları dikeceğiz.
Kolay olmadığını bilerek direneceğiz. Kirlenen havayı, zehirlenen doğayı temizleyeceğiz.
Yaşamı mahveden, kısaltan tüm yıkım türlerine karşı direniş göstereceğiz. Dünyanın havasını boğan kapitalist şantiyenin kapısına kilit vurup dünyayı daha yaşanır hale getireceğiz.
Hayvanlar, bitkiler gülecek, daha fazla çiçek olacak.
Umutla, birlikte, dayanışmayla.
Paranın tapınaklarını yıkacak, sistemin figüranları olmayacağız.
Biz üreteceğiz, biz yöneteceğiz.
Yap İşlet Sömür sistemine son veren çılgın projemiz insanlığın özgürlüğü olacak.
Özgürce geçeceğiz köprülerden. Bağımlı olmayacağız sıcak paraya.
Üşürsek de ısınsak da emeğimizin ürünüyle yapacağız.
Aç kalsak da doysak da özgürce yapacağız.
Yeni bir uygarlığa adım atacağız.
Şiddete kapılmadan, akıllıca, dostça, birlikte direnişle.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.