Kolayca erişilebilen veriler, emperyalist ABD’nin, kapitalist dünya düzeni adına yaptığı darbelerin arasına başarılı bir şekilde bir tane daha eklediğini ortaya koyuyor
2006’nın başlarında Bolivya’nın önünde parlak günler vardı. Bolivya’nın ilk yerli başkanı Evo Morales ezici bir seçim zaferiyle seçilerek Başkan Yardımcısı Alvaro Garcia Linare ile birlikte göreve geldi. Sosyalizme Doğru Hareket (MAS) partisinin adaylarıydılar ve sosyalist karakterde bir politik devrim yapacakları. Bu süreç, 10 Kasım’da zorla görevden uzaklaştırma sonucunda sekteye uğradı. Bu bir darbeydi ve başında da ABD vardı.
Morales hükümeti hayati önemdeki sanayileri, petrol ve gaz üretimini kamulaştırdı, toprak reformu yaptı, yerli halka anayasal haklar tanıdı, eğitim, sağlık ve yaşlılık güvencelerini genişletti. Devlet dairelerinde çalışanların yarısından fazlası kadınlar oldu; bunların yüzde 68’i yerli halktan kadınlar. Neredeyse okuma-yazma bilmeyen kalmadı.
Kişi başına Gayri Safi Yurt İçi Hasıla iki katına çıktı. Bu yıllarda ekonomi yüzde 400 büyüdü ki bu Latin Amerika’daki en yüksek orandı. Hükümet, “15 bin 500 milden fazla yol, 134 hastane, 7 bin 191 spor salonu, bin 100 okul yaptı. Asgari ücret yüzde 1000 arttı.” 2005’te yüzde 60,6 olan yoksulluk 2018’de yüzde 36,4’e, sefalet ise yüzde 38,2’de yüzde 15,2’ye geriledi.
Yaklaşan soruna dair işaretler ise daha öncesinde kendini göstermişti: ayrılıkçı kışkırtmalar, yerli halka yönelik saldırılar ve 2008’de Morales’e düzenlenen başarısız suikast girişimi. Morales karşıtı kışkırtmalar Pando’nun güney bölgeleri, Beni, Tarija ve özellikle de Santa Cruz’da belirgindi. Bu bölgeler Bolivya’nın petrol, doğalgaz ve soya üretimini yaptığı, zenginliğin yoğunlaştığı bölgelerdi.
Güç simsarları, hükümete karşı muhalefeti yükseltmek ve ırkçı saldırılar düzenlemek için Sivil Komiteler denilen yapıları kullandı. Hâlâ daha kullanıyorlar. Bolivya hükümeti, ABD Büyükelçiliği yetkililerini Sivil Komiteler ile el ele komplo kurmakla suçladı. 2013’ten bu yana ABD büyükelçisi, Uyuşturucuyla Mücadele Ajansı ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı ülkeden çıkarıldı.
İki yıldan daha fazla bir süredir, Morales, muhalefeti de kışkırtan dördüncü başkanlık dönemi hedefiyle hareket ediyordu. [Morales] devlet başkanlığına ilişkin anayasal kısıtlamalara ve Şubat 2016’da fazladan bir dönem daha başkanlık konusunda yapılan referandum sonuçlarına rağmen yoluna devam etti. Morales ve Başkan Yardımcısı Garcia Linare, 20 Şubat seçimlerinde oyların yüzde 47’sini alarak seçimi kazandı. Bu sonuç bir sonraki adaya yüzde 10,6 fark atarak, seçimi ilk turda kazanma açısından anayasal gereklilikleri karşılıyordu.
20 Ekim seçimleriyle Morales’in istifa ettiği 10 Kasım arasında Morales’e karşı yürütülen kampanya vites arttırmıştı. Olanlar ise ABD hükümetinin, [Morales] hükümeti[ni]n düşmesinde rol oynadığını kanıtlıyordu.
Seçim gününe dair resmi olmayan bir rapora göre, Amerika Devletleri Örgütü (OAS) oylama esnasında usulsüzlükler yapıldığını kaydetti. ABD de aynı kaygıyı dile getirdi. Yüksek Seçim Mahkemesi’nin seçim sonuçlarına dair 24 Ekim’de yaptığı açıklama tantanalı protestoları provoke etti. Hükümet, bu protestolara yanıt olarak OAS’tan sonuçlara ilişkin değerlendirmesini istedi. Değerlendirme sonucu beklenenden daha erken biçimde 10 Kasım’da açıklandı. OAS, seçim usulsüzlükleri olduğunu tekrarlayarak seçimlerin yenilenmesini önerdi. Morales, onlara bir davet gönderse de çok geç kalmıştı.
Gericiler, çoğunlukla Sivil Komiteler aracılığıyla olmak üzere şiddetli protestolar örgütledi. Santa Clara Sivil Komitesi lideri Fernando Camacho protestoları yönetiyordu. Varlıklı Camacho daha öncesinde komitenin saldırgan gençlik kolunu yönetmişti ve şimdi doğalgaz ve tarım faaliyetleri yürüten yerlere sahip. Protestan Evanjelik hareketlilik, onun yerli karşıtı hedefini besledi. 4 Kasım’da Morales’ten 24 saat içinde istifa etmesini istedi. Aynı gün Morales’i taşıyan helikopterde “bir arıza ortaya çıktı” ve [zorunlu iniş yapmak zorunda kalarak] 15 metre yükseklikten yere çakıldı.
Sivil Komite çetecileri, Bolivyalı yerlilere ve MAS üyelerine yönelik öfkeli saldırılarda başı çekti. Nihai olarak Morales’in, kız kardeşinin ve MAS üyesi diğer siyasetçilerin evlerini yaktılar.
Kolluk kuvvetleri de darbe girişimine katıldı. Polisler 8 Kasım’da başkaldırmaya başladı. Ordunun üst düzey generalleri Morales’in istifasını istedi. Morales, diğer MAS yetkilileri ve milletvekilleri ile birlikte ülkeden ayrıldı. Amacı ülkeyi katliamdan kurtarmaktı.
OAS’ın performansı, ABD’nin darbenin başında olduğu fikriyle örtüşmektedir. Mayıs 2019’da OAS Genel Sekreteri Luis Almagro, Morales’e, fazladan dönem kısıtlaması tanımlayan referandum sonucuna rağmen dördüncü dönem başkanlığına ilişkin olur verdi. Morales, OAS’tan 20 Ekim seçimlerine ilişkin görüş istediğinde, dengeli bir görüş bekliyordu. Belki de bir şekilde yalvaran kişi rolüne zorlandı.
OAS, Washington’daki ofisleriyle, komünizm salgınına karşı kalkan olması için 1948’de ABD himayesinde kuruldu. Almagro yönetimindeki OAS, ilerici Venezüella hükümetinin Devlet Başkanı Nicolas Maduro’dan kurtulması için ABD’ye yardımcı olmaya çalıştı. OAS aşikâr bir şekilde ABD’nin hedeflerine hizmet ediyor. Bolivya’daki seçimlere ilişkin görevi de aynen buydu.
Şans eseri, OAS seçimin bütünlüğüne ilişkin soruşturmasında hataya düştü. Michigan Üniversitesi’nden Walter Mebane ve arkadaşları, verilere bakıp “hileli oyların seçim sonuçlarını etkilemeyeceği” sonucuna vardı. Washington merkezli Ekonomi ve Politika Araştırmaları Merkezi’nin yaptığı ayrıntılı çalışma da aynı sonucu gösteriyor.
ABD hükümeti, Bolivya polis ve askeri güçleri üzerinden büyük bir güce sahip oldu. Üst düzey ordu komutanları ve Luis Fernando Camacho, ABD Büyükelçilik yetkilileriyle görüştü. Fakat ABD’nin kolluk kuvvetlerini manipüle etmesine dair esas yöntemi yetkili asker ve polislerle kişisel bağlar kurmaktı.
Bu süreç, şimdilerde Batı Yarıküre Güvenlik İşbirliği Enstitüsü denilen, geçmişte ise onyıllar boyunca Latin Amerika’da askeri personelin ABD Ordusu’nun Amerikalar Okulu’nda doktrine edildiği ve eğitim aldığı sürecin aynısı. Analist Jeb Sprague, “en azından altı darbe komplocusunun Amerika Okulları’ndan mezun olduğu, [General] Kaliman ve diğer bir figürün geçmişte Bolivya asker ve polisini Washington’a bağlı hale getirmek için çalıştığı”nı belirtiyor.
Sprague, polis başkaldırısıyla ilişkili olan emniyet yetkililerinin, Washington merkezli Latin Amerikalı polis değişim programı APALA’da yer aldığını da ekliyor.
Morales’in istifasını isteyen ordunun başında bulunan General Williams Kaliman’dı. Fakat hemen sonrasında Kaliman hızlı bir şekilde kendi istifa etti. Doğrulanmamış bir bilgiye göre, Latin Amerika Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden Sullkata M. Quila, Kaliman ve diğer komutanların 1 milyon dolar, emniyet yetkililerinin ise 500 bin dolar aldığını ve Kaliman’ın ABD’ye taşındığını belirtti. Ödenen para ABD Büyükelçiliği Dış İlişkiler Yöneticisi Bruce Williamson tarafından ayarlandı ve Arjantin’in Jujuy bölgesinde Vali Geraldo Morales gözetiminde yapıldı. Bu öykü ilk olarak Tvmundus.com.ar’da yer almıştı.
Democracy Now’a röportaj veren, Morales destekçisi, Birleşmiş Milletler Bolivya Temsilcisi Sacha Llorenti, Morales’in ayrılması öncesine ilişkin “güvenlik ekibinden bazı sadık kişilerin, Morales’i teslim etmeleri için 50 bin dolar teklif edildiğine ilişkin mesajlar gösterdiğini” kaydetti. Para akıyordu ve nereden aktığı da tahmin edilebilirdi.
Dünya rezervinin yüzde 70’ine denk düşen Bolivya lityum yataklarının kontrolü, ABD’nin müdahalesindeki merkezi motivasyonlarından birisi olsa gerek. Lityum, National Geographic’in gözlemine göre “pil dolu bir dünya için hayatiydi”; elektrikli arabaları, elektronik cihazları, bilgisayarı ve akıllı telefonları düşünün. Bolivya hükümeti, Çin’le işbirliği içinde kendi pillerini/bataryalarını üretmeye hazırlanıyordu.
Reuters’a göre Çin “neredeyse dünyadaki lityum-iyon bataryaların 3’te 2’sini üretirken, ABD -lityum işleme tesislerinin çoğunu yönetmekle beraber- yalnızca yüzde 5’ini üretiyordu.” Haber, ABD’nin ekonomi ve ulusal güvenliği için lityuma erişebilirliğinin hayati olduğunun altını çiziyordu.
Avrupa ve Kanada’da bulunan uluslararası şirketler Bolivya’nın lityum kaynaklarından faydalanmak istiyor. Öte yandan Bolivya, toplumsal kalkınma adına madencilik ve petrol üretimine devam ediyordu. Morales hükümeti, yabancı şirketlerin madencilik faaliyetlerinin çoğunluğunun kontrolünü talep ediyordu. Herhangi bir yabancı şirket Bolivya’da lityum çıkaracaksa bunu devlete bağlı iki Bolivya şirketi ile birlikte yapmayı zorunlu kılıyordu. Yabancı şirketlerle anlaşmalar feshedildi veya asla tam anlamıyla nihayete ermedi.
Fakat iki Çinli şirket, anlaşma yapmaya oldukça yaklaşmış durumdaydı. Çin, Bolivya lityum yataklarına özel bir erişim imkanına sahip olacak gibi duruyordu. Hükümetin, 4 Kasım’da bir Alman şirketiyle yapmış olduğu sözleşmeyi iptal ettiğinin de altını çizmek gerekir. Analist Vijay Prashad’ın aktardığına göre “lityum yataklarına ilişkin yeni bir toplumsal sözleşme yapma fikri, uluslararası maden şirketleri tarafından kabul edilemezdi.”
ABD’nin Bolivya darbesini finanse ettiği su götürmez bir gerçek. Bununla ilişkili birkaç satırbaşını şöyle sıralayabiliriz:
Sonuçlar:
[Counterpunch’taki İngilizce orijinalinden Murat Kaplan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.