Venezüella’da İş Yasası’nın 149. Maddesi, işçi denetimini geçici bir durum olarak tanımlamaktadır ve bir şirkete yönelik kalıcı bir yönetim sistemi olarak tanımlamaktan kaçınmaktadır. Bunun anlamı, [yönetim kurulunun yasal statüsünün] bu projeleri belirli aralıklarla devlet bürokrasisinin insafına bırakan bir biçimde, her yıl bakanlık ile birlikte yenilenmek zorunda olduğudur. Bu geçici durumdan mantıklı çıkış yollarından biri, ulusallaştırma gibi görünmektedir fakat bu durumda da yönetim resmi olarak devlete geçmekte ve artık işçilere ait olmamaktadır. Nihayet, hangisi olursa olsun, elimizdeki bütün veriler gerçek işçi denetiminin Maduro hükümetinin hiçbir şekilde gündeminde olmadığını göstermektedir
Orinoco Sanayi (INDORCA), Venezüella’da işçi denetimi altında olan birkaç şirketten biri ve bu türden şirketlerin, krizi aşmaya yardım etme potansiyellerinin yanı sıra karşı karşıya olduğu zorluklara dair örnekler sunuyor.
INDORCA, her şeye her yönden eşit 39 çalışandan oluşan bir meclisin karar verdiği patronsuz bir [çelik fabrikası] şirket. INDORCA’daki herkes, yaptıkları işten ya da kıdemlerinden bağımsız olarak aynı maaşı alıyor. Ekonomi yönetimi, mutlak şeffaflığı güvenceye alan biçimde, toplantı odasında bulunan büyük bir beyaz tahtada ayrıntılı olarak yazılı duruyor.
Bu durum, on yıldan fazla süren bir mücadelenin, kitlesel işten çıkarmalarla ve işçilerin sendikalaşmasıyla başlayan ve taraflı yargıya, yıllar süren sıkıntılara, boykotlara, sabotajlara ve paralı askerlerin saldırılarına karşı inatçı bir kavgayla devam eden bir yolculuğun sonucu.
Venezüella’da bile çok az bilinen bu mücadele, sadece bu ülkede gerçekten işçi denetiminde olan birkaç fabrikanın gerçekliğini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda ulusal üretken kapasitenin yeniden canlandırılmasına dönük yenilikçi ticari-olmayan işbirliği biçimleri için de bir başlangıç noktası teşkil ediyor. INDORCA, [“Üretken İşçiler Ordusu”nun verdiği] birinci “üretkenlik savaşı”nın ilk sahnesi. Son olarak, bu mücadele, bizim işletmelerin devlet tarafından ulusallaştırılması ile bugün pek çok cepheden saldırı altında olan gerçek işçi denetimi deneyimleri arasındaki karmaşık ilişkiyi anlamamıza olanak sağlıyor.
INDORCA, ulusallaştırılmış bir şirket olmadığı gibi devletten herhangi bir yardım da almıyor. Buradaki işgücü, Chavez’in işçilere patronların hileli iflas göstererek kapattığı şirketlerin yönetimini doğrudan ele almasına izin veren 2012 tarihli Emek Yasası reformuna uygun hareket ediyor. Fakat bunu Chavez’in hayatta olduğu dönemden çok farklı bir ekonomik ve siyasi bağlamda sürdürüyor.
INDORCA, ülkenin doğusunda [Bolivar eyaletinin] Guayana bölgesinde, demir, çelik ve alüminyum ihracatına yönelik faaliyet gösteren ve bugün 20 bin civarında kişiye istihdam sağlayan bir metal ürünleri fabrikası. Şirket, vidalı ufak parçalardan petrol çıkarmada kullanılan karmaşık kuyu başı aletlerine kadar, otomatik olan ya da olmayan her türden çelik parçayı imal ediyor.
Victor Mujica, bir tornacı ve şimdiki başkan yardımcısı aynı zamanda meclisin karar kurulunun üyelerinden biri. Mujica, 2008’deki tasfiye belirtileri ile başlayarak iki sefer kitlesel işten çıkarmalardan bütün sendika üyesi işçilerin kovulmasına, yargı sisteminin patron Oscar Giménez’den yana davrandığı uzun davalara ve nihayet Temmuz 2012’de maaşların ödenmemeye başlamasına kadar uzanan firmanın karmaşık mücadele tarihini anlatıyor. İşçi meclisi de işte o zaman maaşlarını alana kadar fabrikayı işgal etmeye karar veriyordu.
Bütün bunlar olurken, Mayıs 2012’de Venezüellalı işçilerin talebi üzerine yeni Emek Yasası yürürlüğe girdi; yasanın 149. Maddesi’nde şu ifade yer alıyordu:
“Kapanmış bir çalışma biriminin işgali ve üretken faaliyetlerin yeniden başlatılması (…). Bu amaçla, işverene, işçilere ve onların toplumsal örgütlerine bir Özel Yönetim Kurulu’nun kurulması için çağrıda bulunulacaktır.”
Komşu [temel sanayi alanında faaliyet gösteren] şirketler Calderys ve Equipetrol de bu [149. Maddeyi yürürlüğe sokma] yolunu izlemişlerdi.
Mahkemeler INDORCA’nın tahliye edilmesine karar verdiklerinde, Calderys ve Equipetrol’deki meslektaşları tarafından desteklenen INDORCA çalışanları mahkeme kararını yok saydı ve arka arkaya gelen polis saldırılarına direndi.
Hiçbir ücret almaksızın fabrikada üç buçuk yıl boyunca kalan işçiler, komşu şirketlerden eşyalar, gıda ve para yardımları toplayarak, bostan ekip biçerek ve keçi yetiştirerek geçimlerini sağladılar. Hatta işçiler zaman zaman iguana avlayarak beslendiler ve fabrikanın dışında küçük işler bularak oradan kazandıklarını aralarında paylaştılar.
Yeni yasanın 149. Maddesi’nin hayata geçirilmesi için bir tarih belirlemeleri ise, [2014 yılında] kendisini işçi mücadelelerine adamış bir kişi olan Jesús Martínez’in yeni Çalışma Bakanı olarak atanmasından sonra mümkün olacaktı: Bu tarih, 23 Mart 2015 olarak belirlendi. Fakat bu tarihten iki hafta kadar önce, silahlı bir grup, evlerinde olan işçilerin fabrikaya girmesini engelleyerek fabrikaya saldırdı ve tesisi kullanılmaz hale getirdi.
INDORCA’nın verdiği kavgayı neredeyse sona erdiren bu darbe, “üretkenlik savaşları”nın doğmasına yol açtı.
Calderys, Equipetrol ve [Guayana merkezli elektrik cihaz parçaları şirketi] Carbonorca’nın işçileri, bu “savaş”ın etkisiyle ve Sergio Requena gibi kişiler tarafından örgütlenerek INDORCA’nın saldırıda uğradığı hasarı gönüllü olarak tamir etmeye geldiler. İşte bu dayanışma gösterisi, INDORCA’nın mücadelesini sonuca ulaştırmasını sağladı ve aynı zamanda, Requena’nın önde gelen üyelerinden biri olduğu Üretken İşçiler Ordusu’nun doğuşu anlamına geldi.
Üretken İşçiler Ordusu (EPO), bugün ülkenin dört bir yanından iki binden fazla gönüllüsüyle birlikte, şimdiye kadar 14 “üretkenlik savaşı” örgütledi. Bu seferlerde EPO’nun koordine ettiği farklı mesleklerden gönüllüler herhangi bir ücret almadan kolektifleştirilmiş ya da ulusallaştırılmış şirketlere gidip keşifler yaparak, kaynak yetersizliği nedeniyle şirketin üretkenliğinin ortadan kalkmasına ya da düşmesine yol açan tamir edilememiş bozuk makineleri ya da altyapıyı tamir ettiler. Medyadan da büyük bir ilgi gören bu türden son müdahale, yaklaşık 2 bin işçiyi istihdam eden Caracas’taki turizm bakanlığı tesisinin makinelerinin tamir edilip işletilmeye başlandığı Haziran 2019’da gerçekleşti.
Venezüella’da bugün güçlenmekte olan bu yeni deneyim, kuşkusuz, mevcut kriz bağlamında ulusal üretken aygıtın yeniden canlanmasına dönük geniş bir olasılıklar alanı açıyor. Gerçek işçi denetimiyle önemli bir bağlantıya sahip olan bu model, devlet bürokrasisinden uzak duruyor. Bilerek ya da bilmeyerek, bugün EPO’nun, başkent Caracas’ın ciddi sorunlar yaşayan ve şehrin en yoksul kesimleri açısından hayata öneme sahip olan iki kurumu olan Caracas metrosunu ve üniversite hastanesini ücretsiz biçimde onarması engellenmektedir.
Hâlihazırda kolektifleştirilmiş olan INDORCA, Juan Arias’ın sanayi bakanı olduğu ve Sergio Requena’nın [devlet işletmesindeki bir ara mal sanayi şirketi olan] CORPIVENSA’ya başkan olarak atandığı dönemde iki yıl boyunca çok başarılı bir dönem geçirdi.
Bu iki şirket, Guayana’da işçi denetiminde bulunan dört şirketi güçlendirmek adına birbirlerine destek oldular. 2017 yılında, INDORCA bir devlet şirketiyle, [Guayana’daki alüminyum firması] VENALUM ile ilk sözleşmesini yaptı: böylece işgücü sayısı 42’ye yükseldi. Requena, EPO ile karşılıklı desteği daha da güçlendirdi ve sonuç olarak, 11 şirket üretken kapasitelerini yeniden kazandı ya da üst düzeye taşıdı.
Fakat kısa süre sonra hem Requena hem de Arias görevlerinden alındı. Bunun ilk nedeni, Reuqena ve Arias’ın kurdukları model, bürokrasiye en ufak bir alan dahi bırakmıyordu ve ikinci nedeni, bu modelin işçileri sermayenin ya da devletin kendilerini desteklemesine ihtiyaç duymaksızın üretim araçlarını ele geçirmeye teşvik etmesiydi. Böylece, Haziran 2018’de Arias’ın yerine (sektörde hiçbir deneyimi olmayan bir kriminolog avukat olan) Tarık El Aissami getirildi ve bundan bir ay sonra da görevden alınma sırası Requena’ya geldi.
INDORCA o zamandan sonra hiçbir devlet şirketiyle sözleşme imzalayamadı ve devlet işletmelerinden sağlanan kazanımlar da (Yerel Gıda Üretimi ve İdaresi Komiteleri’nden (CLAP’lar) sağlanan devlet destekli gıda ve devletin ilaç dağıtımcısı Farmapatria’dan sağlanan ilaçlar) ortadan kalkmış oldu.
İşin gerçeği, Chavez’in 2013’teki ölümü sonrasında, kriz patlak verdi ve ekonomik uyum paketi uygulanmaya başladı.
Burjuvazi, ABD’nin desteğiyle saldırılarını daha da arttırdı ve bu saldırıya karşı [Nicolas] Maduro hükümetinin yaklaşımı, bütün şirketlerin kamulaştırılması ve ekonomik planlama yönünde değil, uzlaşma politikaları yönünde oldu: fiyat denetimleri kaldırıldı ve öncesinde ulusallaştırılmış şirketlerin pek çoğunu satın alacak olan sözde devrimci ya da vatansever burjuvazi teşvik edildi.
Bu meseledeki simgesel örneklerden biri, Chavez döneminde Abastos Bicentenario adıyla ulusallaştırılan fakat bugün yeniden özelleştirilmiş olan Exito süpermarketler zinciridir. Yine, tarımsal gıda sektöründe Alba Pirinç Tesisi de aynı kaderi paylaştı. Bunlarla birlikte, köylülerin Chavez’in 2001 Toprak Yasası ile edindikleri topraklardan kovularak bu toprakların büyük toprak sahiplerine geri verilmesine de tanık olduk. 2013 yılından bu yana, hükümet, Çin, Rusya ve Türkiye gibi ülkeler ile ekonomik ilişkileri yoğunlaştırma kumarını oynamaktadır.
Bu özelleştirme, büyüyen b��rokrasi ve ulusal burjuvazi ve ulus-ötesi yatırımın teşviki bağlamı, Chavez yönetiminde gerçekleşmiş olan birkaç işçi denetimi deneyiminin varlığının son bulmuş olması nedeniyle önemlidir. İş Yasası’nın 149. Maddesi’ne dayanarak öz-yönetime geçen bazı şirketler, son yıllarda doğrudan ya da dolaylı olarak devlet tarafından yönetilmeye başlandı.
UPSA La Gaviota konserve fabrikası, yine bu maddeye dayanarak yönetilen şirketlerden biridir fakat yine son yıllar itibariyle yönetim kurulunda devlet temsilcileri çoğunluk haline gelmiştir. İşçi denetimi açısından bir mihenk taşı olan Smurfit Kappa’nın Petare fabrikası için de aynı durum gerçekleşti.
Öte yandan, Maduro hükümeti, yatırımı teşvik etmek amacıyla kamulaştırmaları çok uzun zamandan bu yana askıya almış durumdadır. Bir şirket sahibi şirketi terk ettiğinde, hükümet, o şirketi yeniden faaliyete sokmak adına uygunsuz bir biçimde 149. Maddeyi devreye sokmakta, yani, şirketin sahibinin resmen eski patronu olmaya devam etmesini sağlayan biçimde, işçilerin talebine kulak asmaksızın şirketin bir bürokratlar kurulu tarafından yönetilmesini dayatmaktadır. Devletin bu şirket kurtarma faaliyetleri, öyle olmamasına rağmen sanki işçi denetimi deneyimleriymiş gibi yansıtılmaktadır. Sırasıyla 2016 ve 2018 yıllarında devlet tarafından kurtarılan [Temizlik ürünleri fabrikası] Kimberly Clark ve [mısır gevreği üreticisi] Kellogg’s şirketlerindeki durum da buydu.
Bugün Venezüella’daki gerçek işçi denetiminde olan şirketlere dair hiçbir kayıt yoktur fakat eldeki belgeler ve tanıklıklar bunların sayısının bir düzine kadar olduğunu göstermektedir. Gelgelelim, bu şirketlerin durumunu düzenleyen hukuki maddeler farklı farklıdır.
Adı önceden Gotcha Tişörtleri olan ve sonradan “Aragua’nın Kadın Kahramanları” olarak değiştirilen tekstil fabrikası, bir kamu kuruluşu olarak tanınmak için mücadele verdi ve sonunda 2004’te kamulaştırıldı. Bu fabrika, sadece şirketteki kadın terzilerden oluşan bir fabrika komitesi tarafından yönetiliyordu.
Lara eyaletindeki [seramik üreticisi] INTERCERAMIC, 2013’te patronu tarafından terk edildi ve doğrudan ortak mülkiyetli bir şirket olarak yönetilmeye başlandı. Bugün bu şirketin adı EPSDC Alfareras del Gres’tir ve devlete karşı değil, bulunduğu bölgedeki komüne karşı sorumludur. Diğer taraftan, Alina Gıdacılık Mayıs 2015’te patronu tarafından terk edildi ve bakan Jesús Martínez’in aynı yılın Ekim ayında 149. Maddeyi yürürlüğe koydu. Bu şirket, çalışanlarına danışmaksızın alınan ve işçi denetimini ortadan kaldırma olasılığı içeren bir ulusallaştırma kararına direnmeye devam etmektedir. Son olarak, Guayana’daki dört (temel sanayi) şirketi, yani Calderys Refractarios Venezolanos, Equipetrol, Minerales de Venezuela ve INDORCA, 149. Madde’ye dayanarak özel bir yönetim kurulu tarafından yönetilmeye devam etmektedir.
Devletin sahip olduğu şirketlerde, işçiler, üretimden bağımsız olarak ve şirket işleyişini uzun yıllar tamamen durdursa bile düşük bir düzeyde de olsa bir maaş alırlar. Fakat işçi denetimindeki şirketler resmi açıdan özel şirket konumundadır: eğer müşterilerinden para kazanamazlarsa, işçiler de maaşlarını alamaz.
INDORCA, devlet şirketleriyle hiç sözleşme yapamamaktadır. Öte yandan, Guayana’nın büyük özel şirketleri de eski işçilerine karşı Oscar Giménez’i desteklemekte ve aynı zamanda INDORCA’yı boykot etmektedir.
Peki, INDORCA ürettiklerini kime satacak? Bölgede bulunan Venezüellalı küçük özel şirketlere ve büyük ulus-ötesi şirketlere. Büyük ulus-ötesi şirketler, devlet işletmelerinden siparişler kabul etmekte ve bu işlerin bazılarını, INDORCA’nın tıpkı devlet için çalışmakta olduğu gibi çalıştığı fakat bu sefer taşeron konumda olduğu şekilde INDORCA’ya yönlendirmektedir. Buradan elde edilen kârlar, hükümetin yabancı yatırımı teşvik eden yeni politikaları sayesinde ülkede kalmamaktadır.
Kir pas içinde bir traktörün tepesinde INDORCA’ya giderken, geniş bir çitle çevrili alan bulunmaktadır. Bu alan çok çeşitli alet edevatla doludur: büyük merdivenler, silolar, metal levhalar, çelik kirişler… Bu alan, devlet tarafından işletilen yeni bir demir tesisidir. Devlet bütün fabrikayı Çin’den parça parça satın almıştır. “Bakın, ne görüyorsunuz? Merdivenler, silolar… bütün bunlar INDORCA’da üretilemez miydi sizce? Üretilirdi, hem de dört kat daha ucuza.”
Bolivarcı Devrim’e karşı yeni uluslararası ittifakların ortaya çıkardığı tehlikeye ilişkin henüz çok güçlü görüşler ortaya konmuş değil.
Pek çok kişi bu ittifakları Kuzey Amerika emperyalizmine karşı mücadeleyi keskinleştirmenin bir aşaması ve şiddetli ambargoya karşı bugün tek çıkış yolu olarak görmektedir. Bu ortaklıklar, yeni zayıflıklara neden olmasına karşın, nesnel olarak o eski güç merkezlerine, ABD’ye ve Avrupa’ya olan bağımlılığını azaltmasına yardımcı da olabilir.
Pek çok kişi ise, bu ittifakların, bağımsızlığı kazanmak ve ülkenin endüstriyel, tarımsal ve teknolojik gelişiminden elde edilen geliri yeniden yatırıma dönüştürmek için kullanılması gereken bir aşama olduğunu ileri sürmektedir.
Fakat Rusya, Çin, Türkiye ya da İran ile yapılan bu anlaşmaları sadece uluslararası ilişkiler olarak görmek safça bir yaklaşım olacaktır. Mesele basit bir mesele değildir fakat ne olursa olsun, özelleştirmelerin ve vatansever olsun olmasın burjuvaziyle uzlaşma politikalarının bu şekilde anlaşılması mümkün değildir.
Venezüella’da son yıllarda işçi denetimi konusunda yaşanan zayıflama, işte bütün bu etkenlerden kaynaklanmaktadır. Öte yandan, İş Yasası’nın 149. Maddesi, işçi denetimini geçici bir durum olarak tanımlamaktadır ve bir şirkete yönelik kalıcı bir yönetim sistemi olarak tanımlamaktan kaçınmaktadır.
Bunun anlamı, yönetim kurulunun yasal statüsünün, bu projeleri belirli aralıklarla devlet bürokrasisinin insafına bırakan bir biçimde, her yıl bakanlık ile birlikte yenilenmek zorunda olduğudur.
Bu geçici durumdan mantıklı çıkış yollarından biri, ulusallaştırma gibi görünmektedir fakat bu durumda da yönetim resmi olarak devlete geçmekte ve artık işçilere ait olmamaktadır. Nihayet, hangisi olursa olsun, elimizdeki bütün veriler gerçek işçi denetiminin Maduro hükümetinin hiçbir şekilde gündeminde olmadığını göstermektedir.
30 Eylül 2019
Josep Maria Martorell Calaf, Caracas merkezli Katalan İşçi Sendikaları Koordinasyonu’nun bir üyesidir. İspanyolca olan orijinal metin (http://rebelion.org/noticia.php?id=260828) İngilizceye Venezuelanalysis için Paul Dobson tarafından çevrilmiştir.
[Venezuelanalysis.com’daki İngilizcesinden Soner Torlak tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.