Suriye sahasında son iki haftada (23 Ekim-4 Kasım) yaşanan gelişmeler, hem uluslararası güçler hem de bölgesel aktörler arasındaki ilişkilerin kırılganlığını, sürecin pamuk ipliğine bağlı olduğunu gözler önüne seriyor. Haftalar önce büyük bir gürültüyle bölgeden çekilen ABD, giderken havaya uçurduğu üsleri bugün yeniden inşa ederken, Suriye’nin doğusundaki petrol sahalarının etrafını da tahkim ediyor. Rusya ise Fırat’ın doğusunda kilit aktör olduğu bir statüko oluşturup İdlip’e odaklanma hesapları yapıyor. Şam yönetimi ise Kürtlerle anlaşarak Suriye’nin kuzeyindeki hâkimiyetini güçlendirse de taraflar arasındaki bazı ihtilaflar nedeniyle TSK ve cihatçıların bölgedeki ilerleyişi sürdü. AKP ise Fırat’ın doğusunda daha da yayılmak için fırsat kolluyor
Erdoğan iktidarına verdiği operasyon izninden sonra şimdi de YPG-QSD’ye desteği kısmen sürdürerek iki müttefiki arasında bir denge kurmaya yönelen ABD, bir yandan da “petrolü güvenceye alma” hamlesiyle Kürtlerin Şam-Moskova ekseniyle kurduğu ilişkiyi sınırlamaya çalışıyor.
ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’deki ABD askerlerini çekeceğini ilân edişinden üç hafta sonra, 23 Ekim’de yaptığı açıklamada, Suriye’nin doğusundaki petrol yataklarını güvence altına aldıklarını ve burada bir miktar ABD askerinin kalacağını söyledi.
25 Ekim’de ise ABD Savunma Bakanlığı, ilave ABD askerlerinin ve zırhlı araçlarının Suriye’deki petrol sahalarına sevk edildiğini duyurdu.
İlk olarak Deyrizor’da bulunan El-Ömer petrol sahasına iki kez takviye güç sevkiyatı yapan ABD ordusu, 28 Ekim’de de zırhlı araçlar ve askeri lojistik malzeme taşıyan tırlardan oluşan 170 araçlık büyük bir konvoyu daha bölgeye sevk etti.
Yoğun askeri sevkıyatlar sonrası 1 Kasım’da ABD güçleri Suriye’nin kuzeydoğusundaki petrol sahalarında devriyelere yeniden başladı. ABD ordusu, Türkiye-Suriye sınırına 6 kilometre uzaklıktaki Kahtaniye beldesi ile Rumeylan ilçesi arasında, yaklaşık 40 kilometrelik hatta devriye yaptı. ABD devriyelerine YPG-QSD’liler de eşlik etti.
Öte yandan Anadolu Ajansı, ABD’nin Deyrizor vilayetin güneydoğusundaki El-Bağuz bölgesinde askeri üs kuracağı araziyi belirlediğini öne sürdü.
ABD’nin Suriye’deki faaliyetleri Deyrizor vilayetiyle sınırlı değil. ABD ordusu, TSK’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri müdahalesi nedeniyle çekildiği bazı bölgelere de yeniden dönmeye başladı.
29 Ekim’de 8 zırhlı araçta 30 kadar ABD askeri, Kamışlı’nın güneybatısındaki eski Tel Baydar üssüne geldi. Ertesi gün de Tel Baydar’dan araçlarıyla hareket eden ABD askerleri, konvoylarındaki boş TIR’larla, M4 otoyolu üzerinde Tel Tamer ve ardından Ayn İsa hattını takip ederek Sırrin beldesine ulaştı. ABD askerlerinin, burada daha önce boşalttıkları ve tahrip ettikleri üssü yeniden kurmak için çalışmalara başladığı bildirildi.
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik askeri müdahalesini sınırlayan, Şam ile Kürtler arasındaki temasların güçlenmesini destekleyen Ruslar, süreci bozacak ya da kontrolü kaybedecekleri her girişimi “olay çıkarmadan” çözmeye çalışıyor.
Rusya, Ateşkes kararına rağmen Serekaniye (Resulayn) kırsalında 25-30 Ekim tarihlerinde TSK ve beraberindeki cihatçılar ile YPG-QSD arasında yaşanan, bir süre sonra Suriye ordusunun da dahil olduğu çatışmalarda doğrudan taraf olmadı. Üstelik çatışmalar Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun, 29 Ekim’deki “Kürt güçleri güvenli bölge dışına çıktı” açıklamasına rağmen sürdü.
Bu süreçte Suriye ordusu bazı köylerden çekildi, TSK ve cihatçılar M4 otoyoluna kadar ulaştı. 29 Ekim’de AKP destekli cihatçılar tarafından esir alınan 18 Suriye askeri, Rusya’nın temasları sonucu 1 Kasım’da serbest bırakıldı. Aynı gün Soçi mutabakatı kapsamında sınır hattında TSK ve Rus askeri polisinin ilk ortak kara devriyesi gerçekleşti.
Tüm aktörleri gözeten bir politika izleyen Ruslar, yine bu süreçte YPG-QSD’yle de ortak devriyeler gerçekleştirdi. Ayrıca Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Kürt sorunundan kaçamazsınız. Söz konusu sorun, Suriye krizinin parçası olmaktan çok, çok daha geniş bir problem” sözleriyle Ankara’ya bu konuda askeri bir çözümden yana olmadıkları mesajını verdi.
Son olarak Rusya için listenin başındaki asıl mesele İdlip. 19 Ekim’den bu yana cihatçıların cephe hatlarına havadan ve karadan bombardıman düzenleyen Rusya ve Suriye ordusunun, ilerleyen günlerde bölgeye kapsamlı bir operasyon başlatması bekleniyor.
TSK ve beraberindeki cihatçı gruplar Tel Abyad-Serekaniye arasındaki bölgeyi tamamen kontrol altına aldı. Ancak Rusya’yla varılan mutabakata aykırı olarak M4 otoyolunun güneyine doğru, Suriye ordusunun kontrolündeki alanlara yönelik saldırılar sürüyor.
Erdoğan da Fırat’ın hem batısında hem de doğusundaki alanlarda yayılma niyetlerini gizlemiyor. 30 Ekim’de “Gerekirse güvenli bölge sahamızı genişleteceğiz” diyen Erdoğan, hedeflerini şöyle sıraladı: “Münbiç’ten de YPG’yi temizleme sözünü aldık, onun için de temizledik diyorlar. Tabii Silahlı Kuvvetlerimiz bunun da takibi içinde. Yeter mi? Yine yetmez. Bizim için bir diğer önemli adım da, özellikle tabii Tel Rıfat ve Tel Rıfat’ın batısına doğru gidiyoruz, bugünkü adıyla Kobani, eski adıyla Ayn el Arap, buranın da teröristlerden boşaltılması, kontrolümüzün altına girmesi lazım.”
“Fırat Kalkanı” bölgeleri olan Azez, Cerablus, El-Bab ve Mare ile Afrin’e kaymakam atayan ve bu bölgeleri “arka bahçesi” olarak yeniden inşa etmeyi sürdüren AKP, Tel Abyad ve Serekaniye için de kolları sıvadı. 27 Ekim’de Urfa Valisi Abdullah Erin’in de katılımıyla Tel Abyad’da “yerel meclis kuruluş töreni” gerçekleştirildi.
Şam yönetimi ve Suriyeli Kürtler arasında Türkiye’nin askeri müdahalesine karşı sürdürülen ittifak, taraflar arasındaki ihtilafların bir anda çözülmesine yetecek düzeyde değil.
Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad, 31 Ekim’de yayımlanan konuşmasında YPG-QSD kontrolündeki bölgelerde oluşan yeni gerçekliğe saygı duyacaklarını ifade etse de “nihai hedefin” bu bölgelerde devlet otoritesinin yeniden kurulması olduğunu da belirtiyor.
Suriye Savunma Bakanlığı’nın YPG-QSD’ye yaptığı “Türkiye saldırısına karşı” Suriye ordusuna katılma çağrısını, İçişleri Bakanlığı’nın Kürt iç güvenlik birimi Asayiş’e ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın da Cezire bölgesindeki öğrenciler için yaptığı çağrılar izledi.
Suriyeli Kürtler öncülüğündeki “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi” çağrıların yönetim içindeki şahıslara yapıldığını belirterek “Bu yöntem siyasi bir çözüme hizmet etmemektedir. Aksine krizi derinleştiriyor” derken, YPG-QSD’den de “Üyelerimiz değil, diyalog kapılarını açma niyetinde olan QSD Genel Komutanlığı doğrudan muhatap alınmalı” yanıtı geldi.
30 Ekim’de başlayan Suriye Anayasa Komitesi toplantıları, biçim ve içerik olarak birçok “ilk” barındırsa da krize kalıcı çözüm sunmaya uzak.
Komite’nin çalışmalarına başlamasından bir gün önce Suriyeli Kürtlerin öncülüğündeki “Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi”, sürecin dışında bırakıldıklarını ifade ederek görüşmelerden çıkacak sonuçların kendilerini bağlamayacağını açıkladı.
Suriye lideri Esad da çözümün “ülkedeki terörün sonunu getirmek” ve “Suriyelilerin birbirleriyle diyaloğu” olduğunu ifade ederek “Anayasa tartışma komitesindeki bir taraf Suriye’de ve Suriye’nin bakış açısını yansıtıyor, oradaki taraf Suriye hükümeti değil. Türkiye tarafından atanan diğer taraf ise teröristleri temsil ediyor. Biz onları BM temsilcisinin gördüğü gibi kabul etmiyoruz” diyor.
Muhalefet ise Şam’ın komiteyi oyaladığını savunarak bu süreci “bir an önce tamamlamak” ve “siyasi geçiş sürecine ilerlemek” istiyor.
Toplantıların ilk turu 1 Kasım’da sona erdi. Komite toplantıları 4 Kasım’da 45 kişilik yazım kurulunun katıldığı oturumlarla devam etti. Toplantılara başkanlık eden Birleşmiş Milletler Suriye Özel Temsilcisi Geir O. Pedersen, 1 Kasım’da yaptığı açıklamada, toplantıların ilk bölümünü başarıyla tamamladıklarını söyledi.
İki eş başkana sahip Suriye Anayasa Komitesi’nde Şam adına eş başkanlığı önceki anayasayı hazırlayan komitede de yer alan hukukçu Ahmed Kuzbari, muhaliflerin eş başkanlığını ise dış güdümlü “Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu” eski başkanı Hadi el-Bahra yürütüyor.
Komite ayrıca büyük ve küçük olmak üzere iki yapıdan oluşuyor. Büyük yapı, komite üyelerinin tümünü kapsıyor ve Şam yönetimi, muhalefet heyeti, sivil toplum temsilcileri olmak üzere 150 kişilik üç gruptan oluşuyor. Küçük yapı ise üç listeden seçilen 15’şer kişiden meydana geliyor ve anayasanın yazımından sorumlu bulunuyor.
45 kişilik yazım kurulunun hazırladığı taslakları, 150 kişilik büyük yapının onaylaması, karar alınması için ise üyelerin en az yüzde 75’inin “evet” oyu gerekiyor.
Sendika.Org (Vecih Cuzdan)