Daha önceki referandumlarda, seçimlerde halkın AKP’ye karşı olan siyasal öfkesi yeterli görülmemiş olacak ki illa bir seçim yenilgisi beklenmiş, yeni bir “değişiklik” icat edilmesi için. Şimdi bu “siyasal kabarmanın” üzerine bir yamalı pelerin örtüp, üzerine bir eskimiş şapka koyup içinden yaşlı bir tavşan çıkarma vaktinin geldiğine karar vermişler
Siyasetçi bir tür illüzyonist, birazcık da sihirbazdır aslında. İllüzyonisttir; en zor gelen, en yapılamayacak olana inandırır, onun yapılabilir olduğunu “gösterir”. Sihirbazdır; en olmadık yerden elle tutulur, gözle görülür bir proje “icat” eder.
Her “mesleğin” mahir ustası olduğu kadar mahir olmayan ustaları da mevcut elbette; sihirbazlık yapan var, siyasetçilik yapamayan var.
Evet, konumuz anlaşılacağı(!) üzere ÖDP. Neden mi? Görüldüğü üzere Türkiye (hatta dünyadaki gelişmeler de denilebilir) bir değişim, dönüşüm geçiriyor. Emperyalist/kapitalist sistem ciddi bir siyasal kriz içinde. Dünya, devasa kitlesel protestolara sahne olurken bu protestolar siyasal iktidar alternatiflerini (kendiliğinden) oluşturamıyorlar. Ve bu durum (doğal olarak) sosyalistler açısından bir sorgulamayı, arayışı zorunlu kılıyor. Emperyalist/kapitalist sistemi yıkacak ayaklanmalar nereden, hangi gerekçeyle, ne kadar genişlikte başlayabilir/başlatılabilir? Politik hedefi nasıl belirlenir, nihai amaca nasıl ilerletilebilir? İsyanların örgütlenmesi başından itibaren gerçekleştirilebilir mi, bu başarılamıyor olsa bile isyanların içinden meşru, kabul edilir bir sosyalist örgüt kimle, hangi tarzda, nasıl oluşturulur? Bu ve benzeri sorular hem arttırılabilir hem de farklı yanıtlar üretilebilir. Sosyalistler içinde bu soruları soran, yanıt arayan her çaba kuşkusuz önemlidir, değerlidir. Ve ele almayı, değerlendirmeyi, hatta feyiz almayı hak eder. ÖDP bile olsa…[1]
Yeni bir “Tartışma Süreci” başlatmışlar (Bu sefer çağrıları kendileri ile sınırlı kalmış).
Gerekçe şöyle ifade edilmiş;
“İktidar blokunun yenilgisiyle sonuçlanan 31 Mart ve 23 Haziran seçimleriyle bu süreçte kısmi bir kırılma meydana geldi. Şimdi, siyasal İslamcı rejim çözülme sürecine girerken muhalefetin nisbi bir denge sağlayacak şekilde güç kazandığı bir dönemdeyiz. Önceki dönemden kimi yönleriyle farklılık gösteren bu yeni aşamayı dikkate alarak politikamızı gözden geçirecek bir tartışma sürecini başlattık.”
23 Haziran da eklendiğine göre anlaşılan, kast edilen İstanbul seçimleri. “…farklılık gösteren bu yeni aşamayı dikkate alarak…” politikalarını gözden geçirecek bir tartışma süreci başlatmışlar. Yani 31 Mart’taki İstanbul seçiminde yaklaşık 20 bin oy az alsa idi CHP’nin adayı, “politikaları gözden geçirmeye” gerek kalmayacaktı! (Yani bu seçimden önceki tüm gelişmeler yeterli görülmemiş, bir “tartışma ihtiyacı” için açık bir yenilgi beklenmiş.)
Oysaki Halkevciler, bir yıl öncesinde (hatta daha da önce) yani 24 Haziran seçimlerinden önce ve ısrarla seçimden sonraki süreçte ve hatta en son 31 Mart seçimlerinden sonra 23 Haziran seçimini hedefleyerek (İstanbul Seninle Kazanacak kampanyası) ÖDP’nin karar mercilerinde bulunan arkadaşlara (o süreçte diğer sol yapılara da) giderek “Ülkede müzik değişti, ayak da değişmeli” dediler. Yani “Artık eskisi gibi siyaset yapılamaz, solun, sosyalistlerin bu yeni döneme uygun bir politik hedefi, tarzı, örgütü oluşturulmalı” dediler. Ancaaak…
Ne yazık ki ilk önce “ÖDP’nin karar mercilerinde bulunan arkadaşlar” bu girişimleri önemsizleştirdi, değersizleştirdi. Solun bağımsız bir çizgiyle, sosyalist bir perspektifle ülke gündemine müdahale ederek kendisini bir başka zeminde yeniden var edebileceği, bu var edişi içinde “tartışacağı” bir dönem, solcuların önemli bir kesimi açısından “seyrederek” geçirildi. Şimdi ne hazindir ki seyirci kaldıkları bir sürecin sonunda, kendi dışlarındaki bir siyasal sürecin analizi üzerinden “yeni aşamayı” dikkate alarak “politikalarını gözden geçirecekler”. Bu “siyaset tarzı” tercihidir. Bilinir ki siyasi hareketler sadece ideolojik/politik önermeleriyle değil, aynı zamanda siyaset yapma tarzlarıyla da birbirinden farklıdır. Pasifizmin tarzı ile devrimci tarz arasındaki farktır bu. Var olanı korumak, var olana şapka giydirmek ile var olanı sürekli ileri taşımak, onu değiştirmek arasındaki farktır. Örnek mi; Devrimci Yol’dan arta kalanları var olan pozisyonları ile koruma siyaseti (ne yazık ki) ülkedeki devrimci mücadeleyi ilerletmiyor. Benzer bir biçimde “TMMOB bizde” diye övünmek “Mühendislerin, mimarların ekonomik-demokratik mücadelesini ne kadar ilerlettiniz” sorgulamasını gölgede bıraktırıyor.
***
Devam edelim “Tartışma Süreci için Satırbaşları” adlı metinden…
“…tartışma konularımızı saptadık. Yeni dönemde devrimci politika belirlenirken neleri dikkate almalıyız? Örgütsel yapılarımızdaki aksayan yönler nelerdir? ÖDP’nin ve bir bütün olarak hareketimizin eksikliklerini gidererek yeni dönemin ihtiyaçlarına yanıt verecek şekilde değiştirmek için neler yapmalıyız?”
Görüldüğü üzere, bir önceki “Tartışma Süreci”nden temel bir fark mevcut. Bir öncekinde temel gerekçe; sosyalizmin yeniden inandırıcılığını sağlamak için ideoloji üretme ihtiyacı idi. Anlaşılan aradan geçen 20 küsur yıl içinde ideolojik sorunları halletmişler ki şimdi sorunu “örgüt sorunu” halinde basitleştirmişler. Ama bu 20 küsur yıl içinde hangi ideolojik konulara çözüm getirdiklerini, hangi farklı ideolojik açılımlar yaptıklarına ilişkin bir “ipucu” bulabilmek mümkün değil metinde. Onlar bir önceki gösterinin illüzyonları idi…
Örgüt konusuna geçmeden önce metinde göze çarpan bir takım politik değerlendirmelere değinmek de yararlı olabilir:
“…sözde demokratikleşme adına iktidarı destekleme eğilimlerinin güçlendiği sürecin henüz ilk dönemlerinde (2007) ülkenin gidişatına ilişkin şunları söylemiştik: Geçmişte siyasi cinayetler işleten, darbeler yaptıran aynı emperyalist güçler, bugün İslami tarikatların ve onların siyasal sözcüsü konumundaki AKP’nin arkasında ve bu kez belki de daha baskıcı bir sistemi onlar eliyle kuruyorlar.” (Devrimci Dayanışma, Devrimci Siyaset İçin Güncel Yönelimler-1, s.13)
“…sözde demokratikleşme adına iktidarı destekleme eğilimlerinin güçlendiği…” en önemli zeminlerden birinin ÖDP olduğunu eklemeyi -ne yazık ki- unutmuşlar. Ufuk Uras’ları, Roni Margulies’leri, Doğan Tarkan’ları… siyaset sahnesinde palazlandıran hangi zemindi? HAVET’i acayip bir formül diye sunmak iktidarı destekleme eğilimi elbette sayılmaz! “Demokratik Devrim tamamlandı” tespitlerini yapanlar unutuldu… Bir zamanlar titri, konuşması, karizması övülerek başkan yapılanlar daha sonra öz ÖDP’ye dışsal bir saldırı olarak tanımlandı, şimdiki yönetici kadroların da bu saldırıya karşı direnenler olarak “motivasyon” elde etmesinde kullanıldı. Sosyalist harekete “sol liberalizm” aşısını yapan özneler gerçek bir eleştiriye de tabi tutulmadı.
2007’ye kadarki siyaset analizlerini yok sayıp, 2007’de “…belki de daha baskıcı bir sistemi onlar eliyle kuruyorlar…” (burada “belki de” vurgusu kritik öngörü) tespitini yapmak bugün için matah bir şey olarak ileri sürülemez. Ama yine kabul etmek gerekir ki, “Biz demiştik” edasıyla tavşanın kulağını göstermede alkışı hak eder.
Devam edelim…
“Biz de bu süreçte birleşik mücadele politikalarımızı hayata geçirme konusunda tam bir başarı sağlayamadık. Kendi dışımızdaki etkenlerin yarattığı sorunlar bir yana her şeye rağmen yapılabilecek birçok şey vardı. Ancak örgütsel yapımızda taşıdığımız zaaflarımızın sonucu olarak politikalarımızı tüm yönleriyle hayata geçiremedik.”
Birleşik mücadele politikalarını hayata geçirme konusundaki başarısızlık, örgütsel yapılarında taşıdıkları zaaflarmış. Örgütsel yapıları zaafsız olsa birleşik mücadeleyi başaracaklarmış. Şimdiye kadar bu arkadaşlarla “birleşik mücadele” ilişkisine girenler hep yanlış yerlerde aramışlar zaafları; benmerkezcilik, ön kesme, iş yapmazlık, kayırmacılık vs. değilmiş sorun. Yol, yöntem, tarz, üslup değilmiş. Bunca “proje”de birlikte hareket edilen herhangi bir grubun en son “Haziran” projesinde olduğu gibi, ÖDP merkezini, yöneticilerini “hayırla” yâd etmemesi nasıl açıklanabilir? Bütün suç, örgütsel yapıdaymış. Onu şimdi halledecekler (inşallah!), o zaman birleşik mücadele başarıdan başarıya koşacak. İllüzyon tarihinde eşsiz bir yenilik!
Çok uzatmaya gerek yok, görüleceği üzere birazcık satır arası okumayla metin kendi içinde tutarsızlıklarla, ciddiyetsizliklerle dolu. Metne serpiştirilmiş de olsa yapılan siyasi analizlerin hiçbir yerinde bir kere bile “Kürt” kelimesinin yer almaması da ülke gerçeklerinin nasıl algılandığının ya da algılanmak istendiğinin de bir göstergesi sayılabilir mi? (Satırbaşı olmak için bile önemli görülmemiş Kürt konusu.)
Hele “örgüt” konusundaki ifadeler tam bir keşmekeş…
Sürekli bir “örgüt zaafı”, “mevcut örgütle olmaz”, “liberal saldırı” vurgularından olumlu bir çıkarıma ulaşmak imkânsız.
Bunların yanında bazı ifadeler var ki yazanın tam bir kafa karışıklığı içinde olduğunun kanıtı adeta…
“…örgüt merkezli bir partiye dönüş” ifadesini gören bir parti üyesi ne anlar acaba?!
“…kendini öncü kabul ederek örgütlenmiş bir yapıya bağlı ve onun tarafından manipüle edilmiş bir uydu kitle örgütlenmesi anlamına gelir ki böyle bir örgütlenmenin hiçbir anlamı da işlevi de olmaz” ifadesini okuyan bir Dev-Yol’cu “THKP-C’yi ret mi ediyoruz” diye sormaz mı?
Metnin tüm kurgusundan anlaşılmaktadır ki yaratılmaya çalışılan illüzyon havasıyla şapkadan çıkarılacak tavşan “yeni bir örgüt” olacak. 20 küsur yıldır sallaya sallaya eskimiş bir şapkadan, yine 20 küsur yıldır o şapkaya sokup çıkarılan yorgun bir tavşandan ülkedeki sol muhalefetin gözlerinde bir şimşek çaktırırlar mı? Mutlaka!
Hatırlanacağı üzere ilk “Tartışma Süreci”, 1991 şartlı salıverilmelerin hemen ardından gündeme gelmiş ve 96’da ÖDP’nin kurulmasıyla resmi olarak sonlanmıştı. Yine hatırlanacağı üzere, “Tartışma Süreci”nin üzerine oturduğu dönem, 80 sonrası toplumsal muhalefetin en gelişkin ve en direngen olduğu dönemdi. Üniversite gençlik muhalefeti ülkenin bütün üniversitelerinde örgütlenmiş ve iktidarın baş etmekte zorlandığı bir siyasi muhalefet odağı olmuştu. 89 bahar eylemleri ile işçi sınıfı hareketi uzun yıllardan sonra güçlü bir biçimde sahne almıştı. Kamu çalışanları yıllarca verdikleri meşru, militan mücadelelerinin sonunda 95’te KESK’i kurmuşlardı.[2] Toplumsal muhalefetin tüm alanlarında en önde mücadele eden, bunların ileri eylemlerini örgütleyenler de en başta (THKP-C/Devrimci Yol çizgisini sahiplenen) Devrimcilerdi. O zaman “bir tartışma sürecinin gerekli olduğunu” ileri sürenlerin en önemli tezi; bu mücadelelerin yetersizliği ve daraltıcı etkisi idi. “Tartışma Süreci” ile hem daha kapsayıcı hem daha büyük olunacak hem de daha ideolojik olarak inandırıcılık kazanılacaktı. Ama tek engel örgütlü devrimcilerdi, onları tasfiye etmekle işe başladılar.[3] Ve tartışma sürecinin sonunda Dev-Yol’dan arta kalanlar yanlarına bilumum sağcı, solcuyu toplayarak ÖDP’yi kurdular.[4]
ÖDP (projesi de kendisi de) 80 sonrası gelişen toplumsal/siyasal mücadelelerin içinden, içerisindekilerden değil, tam tersine bu mücadelelerin dışından ancak bu mücadeleler üzerine oturtulan bir partidir. Aynı Birleşik Haziran Hareketi gibi…
Türkiye tarihindeki en büyük toplumsal eylem olan Haziran İsyanı üzerine inşa edilmek istenen BHH de isyanın sınıfsal ve rejimle hesaplaşan özünü devrimci bir mücadeleyle siyasal alana taşıma işini yapmadı (Böyle bir hedefi var mıydı, o da ayrı mesele). BHH de (aynı 96’daki ÖDP gibi) “ileriyi” değil, kalanı toplamayı hedefledi ve hareketi CHP vekilleri vs. sayesinde siyasal alana hamle yapar bir yerde tuttu. Açıkçası bu müdahaleler bir inisiyatif alma değil, bir ön alma ile sonuçlandı…
Şimdi de yeni bir gösteri sergileniyor/sergilenecek. Daha önceki referandumlarda, seçimlerde halkın AKP’ye karşı olan siyasal öfkesi yeterli görülmemiş olacak ki illa bir seçim yenilgisi beklenmiş, yeni bir “değişiklik” icat edilmesi için. Şimdi bu “siyasal kabarmanın” üzerine bir yamalı pelerin örtüp, üzerine bir eskimiş şapka koyup içinden yaşlı bir tavşan çıkarma vaktinin geldiğine karar vermişler. Bu politika ve bu politik tarz ile devrimci mücadelede özne olma iddiasında olanlar, o mücadeleye katkıda bulunmak için çaba gösterenler, hatta bir vicdan ve vefa ile bağlı olanlar için bir adres olma seçeneğini çoktan yitirdiler…
Ne demek gerekir ki…
Hayırlara vesile olması dileğiyle…
Dipnotlar:
[1] Kusura bakılmasın ama bu laf, bir öznel tercih ya da bir hareketi değersizleştirme amacıyla kullanılmadı. Daha sonra ÖDP’yi oluşturacak inisiyatifin başlattığı ilk “Tartışma Süreci”, her ne kadar devrimci mücadele açısından bir tasfiyeyi gerçekleştirmiş olsa da “sol kamuoyunda bir ilgi” yaratmıştı. O zamandan bugüne kadar bu inisiyatif, Türkiye sol hareketinin ana merkezlerinden biri ola geldi. Gerek parti formunda gerek cephesel formda birlik projeleri oluşturdu. Bu anlayışa sahip olanlar ekonomik-demokratik kitle örgütlerinde yöneticilik yaptılar. Ancak toplumsal muhalefetin önünü açmada, onu ilerletmede başarılı olamadılar. Ve bunca yıl sonunda umut verdikleri, bir zamanlar birlikte yol kat ettikleri çok büyük bir çoğunluk tarafından “hayırla” yâd edilmiyorlar. Tükettikleri değerler, inandırıcılığını kaybettirdikleri projeler, katkılarından kat be kat daha büyük. Sosyalist hareket içinde kendilerini nasıl değerlendirdiklerine değil, diğerlerinin onları nasıl değerlendirdiğine bakmak, daha “gerçekçi” olacaktır.
[2] Bu arada SHP 89 yerel seçimlerinde birinci parti olmuş; başta İstanbul, Ankara, İzmir (ve Kayseri) olmak üzere 39 ilin belediye başkanlıklarını kazanmıştı.
[3] Bir grup ÖDP’linin çıkardığı Yol dergisinin son sayısında, o sürece ilişkin yalan-yanlış bilgilendirmeler, yakıştırılmalar yapılmış. Tarihe karşı bir sorumluluk duyan birileri mevcutsa o dönemi tüm yönleriyle (kim ne demiş, hangi iddialar, hangi tezler ileri sürülmüş vs.) açık bir düzlemde tartışma çağrısı yerinde olacaktır. Geleceklerini beyan ederlerse “birileri” mutlaka çağırır.
[4] ÖDP kurulduğu andan (büyük ihtimalle varlığına son vereceği bugünlere dek) gerçek bir devrimci çatışmayı örgütlemedi, parça projelerle hayatını sürdürdü, siyaset hep söylem düzeyinde kalırken söylediği siyasetin sürükleyiciliğini yaptığı bir devrimci mücadele çizgisi kazanamadı. Hep kendi dışındakileri suçladı; sol liberalizmin palazlanacağı zeminleri büyütürken solcu liberallerden şikâyet etti, Kürt halkının siyasal mücadelesi ile temas noktası bile oluşturmadan Kürt Siyasi Hareketi’ni ülkedeki demokratikleşmenin önünde engel gördü vs.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.