Ölümü faydadan çok zarar getirebilir çünkü kendi hareketi için de bariz bir biçimde kötü bir liderdi
Irak’ta 2006-2007 yıllarında El Kaide liderliğindeki kalkışma zirve yaptığında yol kenarına yerleştirilen patlayıcılar nedeniyle askerlerini kaybeden ABD komutanları bir strateji geliştirdi. ABD, bombalama furyasını kırabileceklerini düşünerek el yapımı bomba (EYP) yerleştiren hücrelerin liderlerini tespit edip öldürmenin veya yakalamanın peşine düştü.
Pek çok üst düzey hedef takip edilmiş ve etkisiz hale getirilmişti ki tüm stratejinin yanlış anlaşıldığı ve hatta tersi etki yarattığı ortaya çıkmıştı. 2007’de hücre liderlerinin yakalandığı veya öldürüldüğü 200 vaka gösterdi ki tekil hedefin etkisizleştirilmesini takip eden aylarda, hücrenin faaliyet gösterdiği bölgede EYP saldırıları yüzde 20 ile yüzde 40 arasında artmıştı.
Bunun nedeni El Kaide’nin bölgesel askeri komutanlarının hayatta kalma ihtimallerinin düşük olduğunu düşünerek ölümünün ardından 24 saat içinde onun yerine geçecek yedekleri hazır tutuyor olmasıydı. Önceleri savaş bunalımı yaşarken veya düşmanla savaşmayı sürdürmenin yeni yollarını bulmakta kısır kalırken bu yeni komutanlar, askeri hünerlerini daha fazla saldırı yaparak gösterme konusunda daha bir istekliydi. (Daha ayrıntılı bilgi için: ABD’nin Irak’taki yüksek önemdeki hedeflere karşı yürüttüğü stratejinin ters etkisi için kardeşim Andrew Cockburn’ün Ölüm Zinciri: Dronlar ve Yüksek Teknoloji Suikastlerin Yükselişi kitabına bakabilirsiniz.)
Bu olayı, Ebubekir el-Bağdadi’nin 27 Ekim’de Suriye’nin kuzey batısında öldürülmesinin sonuçlarını değerlendirirken akılda tutmakta fayda var. Yorumcular ve analistler, Bağdadi’nin ölümüne temkinli yaklaşırken, bu ölümün IŞİD’e büyük bir sembolik darbe vurduğunu fakat ölümcül olmadığını ve hareketin işinin yakın zamanda bitmeyeceğini vurguladılar.
Bununla birlikte Bağdadi’nin ölümünün pek de rahatlatıcı olmayan bir yanı daha var. Ölümü faydadan çok zarar getirebilir çünkü kendi hareketinin görüşüne göre bariz bir biçimde kötü bir liderdi. Tüm dünyaya açık bir şekilde savaş ilan ederek örgütünü kesin bir mağlubiyete sürükledi ve aradan çıkması IŞİD’in yenilenmek için ihtiyaç duyduğu şeydi. Seneler öncesinde Irak’taki bombacı El Kaideciler gibi, yeni bir IŞİD lideri Bağdadi’nin büyük hatalarından kaçınacağı ve farklı bir tarzda faaliyet yürüterek hareketi yöneteceği için çok daha tehlikeli olacaktır.
Bağdadi’nin liderliğin IŞİD’in bariz güçlü yanları vardı: askeri uzmanlıkla harmanlanmış dini bir fanatizm [IŞİD’i] dişli bir askeri güç haline getiriyordu. Nefret ettikleri yönetimler tarafından eziyet gören Irak ve Suriye’deki Sünni Arap toplumu için bir cazibesi olduğunu kanıtlanmış durumda.
Fakat Bağdadi’nin yönetimi altındaki aynı Sünni Arap nüfus, en küçük bir sosyal veya dini sınırın aşılmasının dayak ve idamla cezalandırıldığı kâbus gibi bir zorbalığın sultası altında olduklarını fark etti. Korkuyla yönetilen bir devletti: Geçtiğimiz yıl, IŞİD’in fiili eski başkenti Rakka’da, IŞİD yönetimi altında üç yıl boyunca hayatta kalmayı başarmış Abdül Selam’la tanışmıştım. “Daiş [IŞİD] bizim kalbimizde ve aklımızda” demişti. “Beş yaşındaki bir çocuk bir kadının taşlanıp kafasının kesilip şehir merkezindeki bir kazığa geçirildiğini gördü.” Bahsettiği kazıkları, kesilmiş kafalarının ağırlığıyla öne doğru eğilmiş halde bulmuştum.
Bu, Irak ve Suriye’deki Sünni Arapların tekrar yaşamak istemeyecekleri bir deneyim. Dahası, bu vahşi disiplin nedeniyle İslam Devleti, yerleşik halkı düşmanlarına karşı koruyamamış veya şehirlerinin ve kasabalarının harabeye dönmesini engelleyememişti.
Fakat IŞİD, Suriye kanadı El Nusra Cephesi’nin etki alanını genişletirken daha az kana susamış ve daha esnek bir yaklaşım benimsediği 2011-2013 yılları arasında farklı bir tutum alabilmiş ve böyle davranabilmişti. Bağdadi, hızla yönetimi ele almaya, hareketi bölmeye ve kontrol ettiği bölgenin İslami bir devletin gaddar teolojik vizyonuyla yönetildiğinden emin olmaya çabaladı.
Bağdadi başında olduğu sürece IŞİD bir daha asla yükselemeyecekti fakat onun devreden çıkmasıyla Suriye ve Irak’ta bunu başarması için daha yüksek bir şansı var. Her iki ülkede 2011-2014 arasında IŞİD’in şaşırtıcı yükselişine yol açan bazı faktörler yeniden beliriyor: Irak hükümeti yaygın bir ayaklanmaya dönüşebilecek protestoları baskı altına alıyor, başarılı komutanlar ordudan atılıyor ve Sünni Araplar ötekileştirilip yoksullaşıyor. Kuzey Suriye’de, başarılı bir şekilde işleyen Kürt-ABD ittifakı, Türkiye ve Suriye hükümetlerinin bölgeye güçlerini sokmasıyla beraber bozuldu. Böylesi bir kargaşa ortamı IŞİD’in kendini yeniden biçimlendirerek serpilmesine neden olabilir.
Bağdadi’nin ölümü, halife olarak prestijinin kendi bölgesinde olduğundan daha fazla olduğu dünyanın geriye kalan bölgelerinde IŞİD yönetimini yaşamış bölgelerdekinden daha büyük bir etki yaratmış olabilir. Genelde dini hareketler, açık bir biçimde hata yapabilen bir liderdense bir şehide saygı duymayı kolaylaştırıyor.
Dünyanın farklı bölgelerindeki siyasi ve askeri liderler, bazı düşman organizasyon veya hareketlerin başını ezmenin sorunu çözeceğini tasavvur ediyorlar. İyi de 1993’te Kolombiya kokain kralı Pablo Escobar’ın öldürülmesi gerçekten kokain işinde bir değişiklik yaratabilmiş miydi? Donald Trump’ın Bağdadi’nin ölümü ile birlikte kendi kendini kutlaması da aynı derece de yersiz olabilir.
[Independent’taki İngilizce orijinalinden Murat Kaplan tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.