ABD, Suriye stratejisi yeniden şekillenirken QSD ile birlikte IŞİD liderlerinin fiziki tasfiyesine odaklanarak Suriye’de kalmak için yeniden uluslararası desteği almaya başladı. Aynı şekilde petrol bölgelerini de kontrol altına alarak hem uluslararası hem de ABD iç kamuoyunda, Kürtler için stratejik hamleler yaptığını ve Kürtlerin Suriye’deki politik geleceğini güvenceye aldıkları mesajını veriyor
Trump yönetiminin Kuzey-Doğu Suriye’nin Türkiye sınırından çekilme kararı alması ve Türkiye’nin de eş zamanlı olarak “Barış Pınarı Harekatı”nı başlatması, Suriye’deki askeri ve politik ilişkilerin yeniden dizayn edilmesine yol açtı. ABD, Rusya, İran, Türkiye, Beşar Esad yönetimi ve Demokratik Suriye Güçleri (QSD), ortaya çıkan yeni politik denklem üzerinde yeniden pozisyon belirleye başladılar.
ABD ile QSD arasında askeri, politik ve diplomatik güven ilişkileri önemli oranda tartışılır hale geldi. Trump’ın yaptığı açıklamaya paralel olarak ABD’nin Suriye’nin belirli bölgelerini terk etmesi, esasen ABD’nin Suriye politikasının iflası olarak yorumlandı. Ancak ABD’nin askeri ve politik nitelikli stratejik kurumlarının planlarının ise Trump’ın açıklamalarından farklı işlendiği görüldü.
ABD’nin Suriye politikasında meydana gelen bir kısım değişikliklere rağmen Suriye savaşının politik denklemini belirleyecek iki noktada herhangi bir değişim söz konusu değil. Hatta tersine geçmişte izlenen askeri/politik hamlelerin artarak devam ettiği görülüyor.
ABD küresel ve bölgesel stratejisindeki en önemli değişim, geleneksel sınır kavramlarını terk ederek bunun yerine enerji yataklarının, dahası stratejik ekonomik çıkarlarının bulunduğu bölgeleri sınır olarak görmeye başlamasıdır. Böylelikle toprakların genişletilmesi ya da verimsiz toprakların korunması gibi bir askeri-jeopolitik bakış açısını terk ederek daha çok bölgelerin enerji dahil olmak üzere ekonomik merkezleri üzerinde hakimiyet kurmaya başladıklarını görüyoruz. ABD’nin Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan Rojava bölgesinin Türkiye’ye sınır olan bölgelerinden çekilmesi, bu bölgelerin belirli bir kısmına Türk ordu birliklerinin girmesi, diğer bazı kısımların da Rusya/Suriye askeri güçlerinin konumlandırılması ABD’nin Suriye’de belirlediği yeni strateji bakımından ciddi bir kayıp olarak görülmüyor. Trump’ın Suriye’den tamamen çekiliyoruz açıklamasından sonra ABD askerlerinin Türkiye ile olan sınır bölgelerinden çekilmeleri, bölgede askeri hareketliliği artırdı. Ancak ABD, bu kez enerji yataklarının bulunduğu bölgelere askeri güç konumlandırdı. Trump’ın “Kürtlerin geleceğini ve petrolü garantiye aldık” açıklaması esasen ABD Dışişleri ve Pentagon tarafından belirlenen ‘yeni’ ve etkili bir hamle olarak görebiliriz.
Deyrizor-Irak sınırından Kamışlı’ya kadar petrol yataklarının bulunduğu bölgenin tamamı QSD ortaklığı tarafından denetleniyor. Suriye’nin geleceğinin belirlenmesinde birkaç temel husus belirleyici olacak. Öncelikli olarak bölgelerin kontrolü, askeri güç ve ekonomik alanların denetim altında bulundurulması. QSD, Türkiye’nin sınır bölgelerinin belirli bir alanında çekildi. Ancak Kuzey-Doğu Suriye’nin halen çok önemli bir bölümünü kontrol ediyor. Askeri olarak Esad yönetimine bağlı Suriye ordusundan sonra en kalabalık ve etkili askeri güç. QSD için en stratejik olan ise enerji yataklarını kontrol etmeye devam etmesidir. ABD’nin petrol bölgelerine askeri güç göndererek buradaki varlığını artırmasının nedeni esasen önümüzdeki süreçte özellikle Anayasa meselesinde Kürtlerin politik pozisyonunu güçlü kılmaktır. Sınırları da ekonomik/enerji alanlarına göre belirlemesi QSD’nin politik-ekonomik gücünün artmasını sağlayacaktır. Böylelikle sınır bölgelerinde çekilmek zorunda kalan QSD için herhangi bir yenilgiden bahsedilemez, tersine bu askeri ve politik karmaşa içinde uluslararası alanda almış olduğu destekle politik-diplomatik üstünlük sağlamış bulunuyor. ABD’nin enerji yataklarını kontrol ederek QSD’nin etki alanını artırmasının, Kürtlerin politik pozisyonunu çok daha güçlü kılacağına dair birçok veri bulunuyor. Küresel dünyada sınırların genişliği ve politik hakimiyeti ancak ekonomik güçle birleştirildiğinde önem arz ediyor. ABD-QSD denklemi de tam bu alan üzerinde şekilleniyor. ABD’nin enerji yataklarını kontrol ederek QSD’ye açık destek vermesi bir bakıma güç dengelerinin Kürtlerin lehine değiştirme yönelimini ortaya koyuyor. QSD’nin Birleşmiş Milletler denetiminde toplanan Suriye Anayasası Komitesi’nde yer alıp almamasının esastan bir önemi yok. Belirleyici olan sahadaki dengelerin nasıl kurulduğu ve kimin elinde hangi kartın olduğu ve kullanabileceğidir.
Bağdadi’nin öldürülmesinin Türkiye’nin başlattığı “Barış Pınarı Harekatı” ile aynı zamana denk gelmesinin bir tesadüf olmadığı açıktır. Suriye’de ortaya çıkan askeri ve politik krizin yeni bir boyutun oluşturduğu görülüyor. ABD’nin kendi politik pozisyonunu güçlendirme ve özellikle Türkiye’nin genişletmek istediği politik etki alanını tersten zayıflatma amacında olduğunu söyleyebiliriz. Bu bakımdan IŞİD liderinin öldürülmesi askeri olmaktan çok politik bir mesaj içeriyor.
Suriye’de ve Irak’ta işgal ettiği bütün toprakları kaybeden IŞİD esasen stratejik bir yenilgi aldı. Irak’ta Peşmergenin, Suriye’de QSD’nin IŞİD’e karşı vermiş oldukları mücadele hem bu iki devlet içerisinde hem de bölgesel ilişkilerde önemli siyasal sonuçlar doğurdu.
Bağdadi’nin öldürülmesi, ABD’nin Suriye’deki askeri ve politik pozisyonu bakımından önemli bir mesaj olarak değerlendirildi. ABD’nin QSD ile kurdukları ittifakın merkezinde IŞİD ile mücadele vardı. Kobanê’ye müdahale kararıyla başlayan süreç Rakka ve Deyrizor’un QSD’nin denetimine geçmesiyle fiilen tamamlandı. Stratejik bir yenilgi alan ve esasen kaybeden IŞİD, örgütlenme ve savaş stratejisini değiştirmeye başladı. Daha çok küçük gruplar ya da hücreler halinde örgütlenerek yeni saldırılara yönelmeye başladı. QSD, IŞİD’in oluşturmaya çalıştığı askeri birimlerine yönelik operasyonlara ağırlık verdi. ABD ise QSD’nin de desteğini alarak IŞİD’in lider kadrosunu yönelik operasyonlara yöneldi.
ABD başta Bağdadi olmak üzere IŞİD’in üst düzey yöneticilerine yönelik operasyonlara başlayarak uluslararası kamuoyuna şu mesajı vermek istedi: Bütün dünya için tehlike arz eden IŞİD gibi radikal İslamcı örgütlerin bütünüyle tasfiye edilmesi için Suriye’de oldukları… ABD’nin politik yönlendiricileri böylelikle toplumların farklı kesimleri için tehlike oluşturan El Kaide ve IŞİD gibi radikal güçlere karşı askeri operasyonlar yaparak, bulundukları bölgelerde kalmalarının meşru gerekçelerini kamuoyuna duyurmuş oldular. Geçmişte Bin Ladin’in, bugün Bağdadi’nin tasfiyesi, belirlenen stratejinin bir parçası olarak sunuluyor.
Hiç şüphesiz ki bu soruya doğrudan bir yanıt bulmak oldukça zor. Ancak askeri ve politik ayrıntılar bakımından önemli mesajlar içeriyor. Öncelikle operasyonun geçmişe dayanan bir hazırlığı olduğu anlaşılıyor. Operasyonun somut ve kesin olan istihbarat bilgisi ile yapıldığı çok açık. Bağdadi çok iyi korunmasına rağmen, bu bilginin nerden geldiği ve nasıl elde edildiğine dair denetlenebilir bir açıklama yok. Ancak, bilgi kaynağının QSD olduğuna dair birçok iddia var. Bu çok mu önemlidir? Tek başına ele alındığında fazlaca bir önemi yok. Ancak operasyonun Rusya ve Türkiye dahil olmak üzere bölgede etkinliği bulunan güçlerle paylaşılmaması, bunun tersine QSD’ye ait özel birliklerden bazı kişilerin de Bağdadi operasyonunda yer alması ve bu nedenle Trump’ın açık bir şekilde Kürt güçlerine teşekkür etmesi önemli bir mesaj içeriyor. ABD’nin eski IŞİD’le Mücadele Özel Temsilcisi McGurk, Bağdadi’ye yönelik yapılan operasyon nedeniyle kaleme almış olduğu makalesinde, “ABD’nin, sınırın hemen diğer tarafında bulunan NATO müttefiki Türkiye yerine yüzlerce kilometre uzaklıktaki Irak’tan kalkarak böyle bir operasyonu yapması da çok şey anlatıyor. ABD operasyonu Türkiye’ye haber vermedi, yalnızca sınırına yaklaştığında bildirimde bulunduğu” diyor. Hava sahasında geçişi istenirken hiçbir bilgi paylaşımında bulunulmaması Ankara’nın bütünüyle sürecin dışında kaldığını gösteriyor. İktidarın bu sürecin bir parçası olduğunu söylemesi sadece rol çalma çabasıdır.
Bağdadi’nin fiziki olarak tasfiyesi Rusya’ya ve Çin’e verilen politik bir mesaj olarak algılanabilir. “IŞİD ile mücadele” ABD’nin Suriye stratejisinin önemli bir halkasıdır. IŞİD’in askeri tasfiyesinin Rusya ve Çin gibi ülkeler için önemli bir rahatlama yaratacağı açıktır. IŞİD ve benzeri örgütler içerisinde etkili pozisyonlarda bulunan birçok kişinin Rusya’nın Çeçenistan bölgesinde ve Çin’in Sincan bölgesindeki Müslümanlar olduğu biliniyor.
ABD’nin, IŞİD yöneticilerini fiziki olarak tasfiyeyi başlaması Rusya ve Çin için önemli bir hamledir. Bunun bir başka anlamı ABD, Suriye’de bütün radikal İslamcı militanların ve örgütlerin tasfiyesi için Rusya ve dolaylı olarak Çin ile birlikte hareket edebileceği mesajını veriyor. Suriye’de ABD-Rusya denklemi ve ilişkisinin, Suriye’deki sorunun askeri ve politik çözümünün esasını oluşturacağına dair ciddi bir kanı oluşmuş durumda. Rusya ve ABD arasındaki görüşmeler, yapılan açıklamalar bunu doğrular niteliktedir.
IŞİD liderlerine yönelik operasyonlar aynı zamanda Esad yönetimine de bir mesaj içeriyor: “Esad rejiminin başına bela olan IŞİD’i yenilgiye uğrattık. Ele geçirilen Suriye topraklarının tamamını kurtardık. Bir bakıma Suriye’nin toprak bütünlüğünü bizzat sağladık ve liderlerinin fiziki ve askeri tasfiyesi için ABD gerekeni yapıyor.”
Bir bakıma ABD’nin Suriye’de bulunma gerekçesini açıklamış oluyor. Bu durumu aynı zamanda önümüzdeki süreçte ABD’nin Esad yönetimiyle diyalog kapısını açık bırakma mesajı olarak değerlendirebiliriz.
Ankara’nın Kuzey-Doğu Suriye’ye yönelik başlattığı ‘Barış Pınarı’ operasyonu bölgedeki askeri ve politik dengeleri ciddi oranda etkiledi. Ancak ilginç olan bu süreçte belki de stratejik olarak kazanamayan tek devleti Türkiye oldu. 450 km uzunlukta olan sınırın tamamını ve 32 km derinliği kontrol etmek amacıyla yapılan operasyonda sonuç olarak yaklaşık 120 km’lik bir hattın kontrol etmesine izin verildi. Esad yönetiminin sınırlara konumlanmasını sağladı. Rusya’nın belirlediği plan çerçevesinde hareket ederek TSK birliklerinin belirli bir bölge içerisinde en fazla 10 km derinliğe gidebileceği belirtildi. Böylelikle QSD resmiyette 30 km ancak fiiliyatta 10 km sınırın gerisine çekildiler. Türkiye’nin büyük bir iddia ile başlattığı operasyon, ciddiye alınabilir bir kazanım elde edemeden uluslararası alandaki etki gücünün önemli oranda kırılmasına yol açtı. Bunun ötesinde ABD, TSK birliklerinin hiçbir şekilde petrol bölgelerine yönelmesine izin vermedi ve bu bölgeleri doğrudan kontrol altına alarak güvenceye aldı. ABD, IŞİD ile mücadelede söylem dışında Ankara ile hiçbir ortak adım atmadı.
ABD’nin bilgisi dahilinde, ancak QSD özel birliklerinin katılmış olduğu bir operasyonla IŞİD sözcüsü Ebu Hasan el-Muhacir de Cerablus’ta öldürüldü. Cerablus, ‘Fırat Kalkanı’ kapsamında TSK birlikleri tarafından kontrol altına bir bölgedir. El Muhacir’in saklandığı yerin ise Türkiye sınırına çok yakın ve TSK birliğinin konumlandığı alanın 500 metre yakınında bir bölge olduğu söyleniyor.
Bağdadi için de benzer bir durum söz konusudur. Bağdadi’nin Deyrizor’dan çıkıp, Türkiye’ye 5 km uzaklıkta ve Türkiye’nin gözetleme kulelerinin çok yakınında olan bir bölgede kalması bir tesadüf olmadığı görülüyor. Bağdadi’nin Türkiye sınırına kadar gelmiş olması hem bir tesadüf değildir hem de bölgede bulunan Radikal İslamcı Örgütlerin bilgisi olduğu da açıktır. Örneğin McGurk makalesinde, “Türkiye’nin açıklaması gereken bazı şeyler var. Bağdadi, Suriye’nin doğusunda veya Irak’ın batısındaki geleneksel bölgelerde değil, Türkiye sınırından birkaç kilometre uzakta, Türkiye’nin 2018 başından beri askeri gözlem noktalarıyla koruduğu İdlip’te bulundu” diyor. Hem IŞİD lideri Bağdadi’nin hem de sözcü El Muhacir’in Türkiye sınırında öldürülmelerinin, sıradan ve tesadüfi bir durum olmadığı açıktır. Bütün bunlar uluslararası alanda Ankara-IŞİD ilişkilerine dair değerlendirme konusu yapılacaktır. “Barış Pınarı Harekatı” ile uluslararası ilişkilerde önemli oranda yalnızlaşan Ankara’nın, IŞİD militanlarının sınıra çok yakın bir alanda sorunsuz bir şekilde yaşamalarının açığa çıkmasıyla da çok ciddi sorunlar yaşayabileceği görünüyor. Ayrıca Washington, Ankara’nın IŞİD ile mücadelede güvenilir bir strateji izlemediğini gördüğü için IŞİD liderlerine yönelik yapılan operasyonların dışında tutmaya ve özel bilgileri paylaşmamaya özen gösterdi/gösteriyor. IŞİD lideri Bağdadi’nin öldürülmesinden sonra Ankara acilen Bağdadi’nin aile bireylerini gözaltına aldı. Hatta Bağdadi’nin Antakya’ya geldiğine dair ciddi iddiaların olduğunu da belirtelim. Ankara’nın Bağdadi ailesine bugüne kadar hiçbir operasyon yapmaması, Bağdadi’nin öldürülmesinden sonra böylesi bir süreç başlatması önümüzdeki süreçte Ankara’nın başını tahminlerimizin çok ötesinden ağrıtacak bir meseledir.
ABD’nin stratejik kurumlarının almış olduğu kararların sanılandan daha etkili bir politika belirleyecekleri ve Trump üzerinde ciddi bir baskı kuracakları görülüyor. Kongrenin neredeyse yüzde 85 desteğini alan ‘Ermeni Soykırım Tasarısı’ ve ‘Rojava Tasarısı’ Senatoda onaylandığında Türkiye için çok daha ciddi sorunların doğacağını gösteriyor.
ABD, Suriye stratejisi yeniden şekillenirken QSD ile birlikte IŞİD liderlerinin fiziki tasfiyesine odaklanarak Suriye’de kalmak için yeniden uluslararası desteği almaya başladı. Aynı şekilde petrol bölgelerini de kontrol altına alarak hem uluslararası hem de ABD iç kamuoyunda, Kürtler için stratejik hamleler yaptığını ve Kürtlerin Suriye’deki politik geleceğini güvenceye aldıkları mesajını veriyor. Bu bakımdan ABD’nin geleneksel sınırlara bakışının değiştiğini daha çok ekonomik alanların kontrolünü sağlayarak sınırları bu duruma göre belirlediği ortaya çıkıyor.
IŞİD meselesi derinlemesine araştırıldıkça Ankara’nın uluslararası alanda çok daha farklı iddialarla karşı karşıya kalınacağını şimdiden belirtelim.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.