Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) 9- 13 Ekim’de izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Festival yürütücülerinden Petra Holzer, “Televizyondaki belgeseller derinlemesine değil. Gerçek hayata dokunan konular işlenmiyor. Biz belgesellerle hakikat anlatımlarına daha çok yer vermek istedik” diyor
Bozcaada Uluslararası Ekolojik Belgesel Festivali (BIFED) 9- 13 Ekim’de izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Festival yürütücülerinden Petra Holzer ile hem festivalin kuruluş aşamasını hem de bu seneki programı konuştuk.
Festival kapsamında 60 belgesel filmi izleyiciyle buluşacak. BIFED, her sene olduğu gibi bu yıl da festivale katılan filmlerden katılım ücreti almıyor.
Festivalde, Fethi Kayaalp Büyük Ödülü’nün yanı sıra 2. ve 3. olan filmlere ödül verilirken, ayrıca bir de Gaia Öğrenci Ödülü veriliyor. Yunan mitolojisinde tüm varlıkların anası kabul edilen Gaia’nın toprak ve dünya kelimelerinden türediği sanılıyor. Bu anlamda festivalin ilk yılından beri verilen Gaia ödülü de büyük önem arz ediyor ve öğrenci yapımlarına festivalde şans veriyor, alan açıyor.
Festival filmlerinin yönetmen koltuğunda ağırlıklı olarak kadınlar yer alıyor. Petra Holzer, bu durumun kendilerini çokça memnun ettiğinin altını çiziyor. Sanatseverler beş gün boyunca hem Bozcaada’nın sonbaharının keyfini sürerken, ücretsiz olarak belgeselleri izleyebilecekler. Ayrıca katılımcılar, yetişkinlere ve çocuklara yönelik atölye çalışmaları ile zamanı dolu dolu geçirecekler.
Öncelikle festivalin çıkış süreciyle başlayalım. Neden Bozcaada? Neden ekolojik belgesel festivali?
1995’te Ethem Özgüven ile festivallere katılıyorduk. Ardından da Uluslararası İşçi Filmleri Festivali (İFF) kurulma çalışmaları başlamıştı. O ekipte Önder Özdemir, Alaattin Timur ve Halkevleri üyeleri ile tanıştık. Birçok filmimiz İFF’de gösterildi ve hep etkileşim halinde kaldık. Bergama konusunda altın madeni filmi yapmıştık. 1996 ile 2007 arasında yaptık bu filmi. Deprem, balıkçılar, Tuzla tersaneleri, kot kumlama konularında belgesel yaptık.
2014 yılında Çanakkale’de, Bozcaada’da bir festival yapma fikri üzerinde konuştuk. Biz de ekoloji konusunda bir festival olsa iyi olacağını düşündük. Özellikle belgesel alanını tercih ettik çünkü gösterimler çok kısıtlı ve finansman sıkıntıları yaşanıyor. Aynı zamanda belgesel, gerçekleri anlatan bir araçtır. Televizyondaki belgeseller derinlemesine değil. Gerçek hayata dokunan konular işlenmiyor. Hakikat anlatımlarına daha çok yer vermek istedik.
Bunun haricinde biz de Bozcaada’yı seviyorduk ve yazları oraya gidiyorduk. Bu festivalin yöre halkı için de iyi gelişmeler yaşatacağını düşündük.
Fethi Kayaalp Büyük Ödülü’nün yanında Gaia Öğrenci Ödülü ile her sene öğrenci filmlerine de ödül veriyorsunuz, biraz bahseder misiniz?
Yunan mitolojisinde tüm varlıkların anası kabul edilen Gaia’nın toprak ve dünya kelimelerinden türediği kabul ediliyor. Festivalin ilk yılından beri verilen Gaia ödülü bu anlamıyla da önemli. Festival kapsamında Fethi Kayaalp Büyük Ödülü, Gaia Öğrenci Ödülü, Panorama ve Özel Gösterim kategorilerinde dünyanın birçok yerinden festivale başvurular oldu. Ayrıca büyük ödülü de adanın korunmasında çok emeği geçen bir sanatçı olan Fethi Kayaalp adına düzenledik.
Gaia ödülü için bu sene 10 belgesel yarışacak. Bu belgesellerden dördü Türkiye’den, ikisi Hindistan’dan, diğerleri ise Fransa, Almanya, İtalya ve Küba’dan.
Ilısu Barajı sebebiyle 12 bin senelik Hasankeyf’in sular altında kalacak olmasını konu edinen iki belgesel “Mahlota” ile “Hasankeyf’e Ağıt” ortak benliğin yok oluşuna yakılan ağıtı sinemaya taşıyor. Mahlota’da, yolu Hasankeyf’e düşen gezgin Meryem’in sular altında kalmak üzere olan tarihi kente bağlılığı konu ediliyor. Hasankeyf’e Ağıt’ta ise Hasankeyf’in sular altında kalması; insanlığın yerleşik hayata geçiş dönemi hakkında bu günü aydınlatabilecek çalışmaların artık yapılamayacak olmasının yanı sıra onlarca medeniyetten arta kalmış tarihi zenginliklerin de sular altında kalması anlamına gelmesi, bununla beraber Hasankeyf’in bugün hâlâ insanlar ve diğer canlılar için de bir yaşam alanı olması belgeselde işleniyor.
Afganistan’daki iç savaşın hayatlarını mahvetmesine engel olamayan üç arkadaşın Türkiye’ye gelmesi ve onlar için yeni bir mücadelenin başlangıcını konu edinen “Başka Sınırlar” da iddialı yerli yapımlardan biri. “Kökler Arasında” ise yerel tohumların kaybolmaması ve sürdürülebilirliği konusunda mücadele eden Türkiye’nin ilk yerel tohum derneği olan Karaot Tohum Derneği’nin çalışmalarını anlatan bir belgesel.
Bu sene Özel Gösterim kategorisinde iki film yer alıyor. İkisi de Afganistan yapımı. Hatta Bozcaada’da küçük bir eğitim yapacaklar. Filmin detayına dair sohbet edilerek neden çekildiğini anlatacaklar. Ethem Özgüven’in “Dokunuş” filmi de gösterilecek. Bilgi Üniversitesi öğrencilerinin iki filmi de festivalde gösterilecek. En önemlilerinden festivalde kadın yönetmenler de ağırlıkta. Bu durum da bizi memnun ediyor.
Bir dönem önce Ovacık’ın, şimdi de Tunceli’nin belediye başkanı olan Fatih Mehmet Maçoğlu üreticiyle tüketici arasındaki aracıyı ortadan kaldıran bir modeli halkla birlikte gerçekleştirmekle kalmadı, bu model sağlıklı gıdaya ulaşmakta büyük sorun yaşayan kentlinin de çözümü oldu. Halkla birlikte büyüyen, yerelde ilaçsız büyütülen tarım ürünlerinin değerini bulduğu önemli bir dayanışma öyküsü bu yıl festivalde Türkiye’den finalde yarışacak iki filmden birinin konusu. “Ovacık” filminin yönetmeni Ayşegül Selenga Taşkent.
Istranca Ormanları da taş ocaklarının saldırısı altında. Bu önemli ekosistemi, ağaçları, suları, hayvanları bizim adımıza korumaya çalışanların öyküsünü belgeselleştiren Racia Adar’ın filmi “Ab-ı Hayat – Istranca” ise Türkiye’den finale kalan ikinci film.
Festival nasıl finanse ediliyor?
Festivalden bahsedecek olursam katılım ücretsizdir. Hem katılımcı filmlerden hem de festivale gelen konuklarımızdan oradaki programlara dair bir ücret alınmıyor. Çanakkale Belediyesi ve Bilgi Üniversitesi bu festivali çok destekliyor. Bir de dost mekanlarımız var. Bozcaada’daki oteller, yemek yeme yerleri sponsor oluyor ya da katılımcılara indirim yaparak destek sunuyorlar. Sezonu güzel geçiren Bozcaadalı’nın hepimize teşekkürü olarak tarif edebiliriz sanki bu desteği. (Gülüyor)
Bu seneki başvurularda en çok hangi konularda filmler var?
Bu yılki filmlerin ana temaları her kıtada başta altın madeni olmak üzere maden ve taş ocaklarına direnen yerel halkın mücadeleleri, asbest ve petrolün yarattığı geri dönüşsüz sağlık problemleri ve kirlilik, mülteciler ve iklim göçü, suların absürt HES projelerine kurban ediliş öyküleri, gençlerin isyanı, iyi ve doğru tarımsal üretimin sürdürülemezliği ve kapitalizm karşısındaki onurlu yenilgisi, Mayorka ve Samotraki adalarının turizme taban tabana zıt yaklaşımları ve bunların sonuçları olarak dikkat çekiyor.
Festivalde atölyeler de olacak…
Evet, yetişkinlere yönelik Tarhana, Keçe, Sinek Sekiz atölyeleri yer alacak. Çocuklara yönelik ise Geleneksel Oyuncak, Ritm, Yemeğim Nasıl Yetişiyor atölyeleri yer alacak.
Çanakkalelilerin ilgisi nasıl bu festivale?
Oldukça iyi olduğunu söyleyebilirim. Filmlerin gösterildiği salonlar bazen tıka basa doluyor, kapıda izdiham çıkabiliyor. Tartışma kısımları çok canlı geçiyor, etkileşim oldukça yüksek. Artık şehir dışından da katılımlar arttı. Bu durum bizleri de heyecanlandırıyor.
Son olarak ne söylemek istersin?
Her sene kalabalıklaşarak devam eden festivale herkesi bekliyoruz.
BIFED’in web sayfasına ulaşmak için tıklayınız!
Söyleşi: Gül Gündüz