Suriyelilerin kovulması için yapılan protestolarla meselenin çözülmeyeceği çok açıktır ve bu yönelim yanlıştır. Doğrusu, adaptasyon ve bütünleşme dediğimiz çok yönlü stratejinin uygulanarak toplumsal uyumun sağlanması, birlikte yaşamanın içselleştirilmesidir
Suriyelilerin Türkiye’nin iç toplumsal ilişkilerini ciddi oranda sarstıkları ve bu nedenle ekonomik, sosyal ve gündelik yaşam ilişkilerini çok ciddi oranda ve olumsuz yönde etkileri sıklıkla dile getirilir. Gündelik yaşamda ortaya çıkan sınırlı sayıda örnekler medyada bilinçli olarak ön plana çıkartılarak Suriyeliler hedef kitle haline getirilir. Örneğin, Suriyelilerin bir kız çocuğunu ya da bir kadını taciz ettiği yönündeki haberler medyaya servis edilerek bütün Suriyelilere karşı ciddi bir nefret ve kin oluşturulur. Ancak, babaları, dedeleri yaşındaki Türkiyeli erkeklerin kız çocuklarıyla ya da genç Suriyeli kadınlarla evlendirilmelerine kimse ses çıkarmaz, hatta bu bir yardım şekli imiş gibi çok doğal karşılanır.
Savaş nedeniyle kontrolsüz ve hiçbir planı olmadan kendi topraklarından kopup gelmiş insanların, geldikleri ülkelerin yaşam tarzına, sosyal ve kültürel hayatına alışması öyle kolay değildir ve bu değişimin birkaç kuşak alacağı güç sosyolojisinin en önemli gerçeğidir. Sosyo-kültürel adaptasyon evresinde ilk göç gruplarının yaşadığı çok yönlü sorunlar en çok da göç eden bireylerde ciddi travmalara yol açar.
Tablo-3 : Türkiyelilerin ve Suriyelilerin en çok müdahil olduğu 8 suç türü
Yıl | Taksirle (istemeden) yaralama | Kasten yaralama | Açıktan hırsızlık | Evden hırsızlık | Kayıp şahıs | Bisiklet ve motosiklet hırsızlığı | Çocuğun cinsel istismarı | Tehdit
|
2016 | 5 572 | 4 734 | 1514 | 2 036 | 1 512 | 1 799 | 525 | 844 |
2017 | 6 004 | 5 643 | 1 935 | 2 431 | 1 778 | 2 100 | 788 | 1 223 |
2018 | 6 961 | 6 950 | 2 358 | 2 313 | 2 280 | 2 227 | 1 698 | 1 575 |
Yukarıdaki tabloda Türkiyelilerin ve Suriyelilerin ‘mağdur/müşteki, bilgi sahibi ve şüpheli’ olarak en çok müdahil olduğu 8 suç türü sıralanıyor. İlk sırada taksirle (istemeden) yaralama, ikinci sırada kasten yaralama, üçüncü sırada açıktan hırsızlık, dördüncü sırada evden hırsızlık, beşinci sırada kayıp eşya, altıncı sırada bisiklet ve motosiklet hırsızlığı, yedinci sırada çocuk istismarı ve sekizincisi sırada ise tehdit yer alıyor.
2016’da Türkiye’de yargıya yansımış suç sayısı 2 milyon 158 bin 318’dir. Suriyelilerin taraf olduğu dava ise 38 bin 336’dır. 2017’de vaka sayısı 2 milyon 296 bin 164 olup Suriyelilerin taraf olduğu dava 45 bin 859 civarındadır. 2016-2017 yılları arasında Türkiye genelinde suç oranındaki artış %6,4 olup Suriyelilerin dahil olduğu vakalarda bu oran %19,6’dır.
2018’de Türkiye genelinde belirlenen suç sayısı 2 milyon 360 bin 658’dir. Bunlar içerisinde Suriyelilerin taraf olduğu dava sayısı ise 56 bin 194 olarak gerçekleşmiş. 2017/2018 yılları arasında yapılan karşılaştırmada Türkiye genelinde suç artış oranı %2,9 civarında olup bu oran Suriyelilerin dahil olduğu vakalarda %22,5’tir.
2013-2018 yılları arasında Suriyelilerin mağdur/müşteki, bilgi sahibi ve şüpheli olarak dahil olduğu vakaların sayısında 6 kat bir artışın olduğu görülüyor. Kamuoyunda Suriyelilerin katıldığı bütün olaylarda Suriyelilerin suçlu olduğu algısı oldukça yüksektir. Halbuki söz konusu olayların %38’inde Suriyelilerin mağdur olduğu görülmektedir. Medyanın da katkısıyla, Suriyelilerin müdahil olduğu bütün olaylarda suçlu taraf olduğu şeklindeki kamuoyu algısı yanlış olup peşin hükümlüdür.
Sayısal olarak Türkiyelilerin de yer aldığı suç oranlarında artış bulunuyor. Suriyelilerin katılmış olduğu suç oranlarında bir artış görünmüş olsa da nüfus oranları dikkate alındığı sürekli bir düşüş yaşanmaktadır. Suriyelilerin yerleşik yaşama geçmeleri, çalışmaları, Türkiye’de okula gitme oranları arttıkça suç oranlarının düştüğü görülmektedir.
Bir fikir edinmemize yardımcı olabilecek bu veriler değişkenlik arz edebilir.
Türkiye’de doğmuş çocukların sayısında sürekli bir artış yaşanmasının ötesinde. Savaştan kaçıp aileleriyle birlikte geldiklerinde çocuk yaşta olup bugün yetişkin olanların sayısı 1,3 milyonun üzerindedir. Türkiye Ekonomi Araştırmaları Vakfı’nın yaptırmış olduğu araştırmaya göre Türkiye’de bulunan Suriyelilerin %72’si geri dönmeyi düşünmüyor. Yani yaşamlarını burada sürdürmekte kararlı görünüyorlar.
Burada doğmuş veya daha çok küçük yaşta gelmiş olan çocukların okullaşma oranı oldukça yüksek görünüyor. Eğitimin kalitesinden bağımsız olarak okullaşma oranı arttıkça ve özellikle gençlerin lise veya üniversiteye gitme oranları arttıkça gündelik yaşamı meşgul eden sorunların aşılması çok daha hızlı olacaktır. Göç topluluklarının çok yoğun olduğu ülkelerde bu olgular çok daha net olarak görülüyor.
Suriyelilerin kurduğu 15 bin 500 şirkette yaklaşık 48 bin Suriyeli çalışmaktadır. Suriyelilerin en fazla şirket kurduğu ilk iki kent ise 802 şirketle Gaziantep ve 647 şirketle Mersin olarak ön plana çıkıyor. Daha çok küçük ve ortak ölçekli bu şirketlerin müşteri kitlesi de ağırlıkla Suriyelilerden oluşuyor. İlginç olan, sokakları meşgul eden Suriyelilerin yoksul kesimler üzerinde yapılan olumsuz propagandalara sıklıkla yer verilir ancak Suriye topraklarındaki fabrikaları dahi söküp getiren, bankalardaki milyar dolarları ve Halep kapalı çarşısındaki altınları çalıp getirenlere, bir bakıma Suriye’deki Suriyelileri açlıkla baş başa bırakanlara dair tek kelime yazılmaz. Ekonomik entegrasyonu kalıcılaşmanın en önemli verisi olarak değerlendirebiliriz. Göç toplulukların küçük çapta da olsa bulundukları ülkelerin ekonomik ilişkilerine dahil olmaya başlamaları onların esasen dönüşü olmayan yerleşik bir hayata geçtiklerinin en önemli verilerinden biridir. Önümüzdeki birkaç yıl içerisinde özellikle Antep, Urfa, Mardin, Hatay, Kilis, Adana, Mersin gibi Suriye’ye sınır veya yakın illerde Suriyelilerin kurduğu veya kuracağı şirketlerin sayısında çok hızla artış olacağı gibi bunun önümüzdeki yıllarda Suriye-Türkiye ilişkilerinin en önemli zincirlerinden biri olacağı açıktır.
Suriyelilerin önemli bir kesimi genç nüfustan oluşuyor. Bu genç nüfus küçük/orta/büyük şirketler tarafından ucuz iş gücü olarak değerlendirilmektedir. Yaklaşık 32 bin Suriyeliye çalışma izni verilmiş bulunuyor. Ancak İstanbul, Kocaeli, Bursa, Gaziantep, Adana, Mersin gibi sanayi kentlerinde tekstilden sanayiye kadar birçok iş kolunda çalışan ve sayıları yüzbinleri bulan Suriyeliler, her türlü sosyal haklardan yoksun olarak günlük olarak 12 saatin üzerinde yasadışı olarak çalıştırılmaktadırlar. Ezici bir çoğunluğuna ödenen aylık ücret asgari ücretin çok altındadır. Örneğin Suriyelilerin ucuz iş gücünün ana iskeletini oluşturmaları ne hükümetin ne sendikaların ne farklı politik grupların gündemindedir. Hatta birçoğumuzun gündelik yaşamda duyduğu ve gördüğü gibi en kötü koşullarda en düşük ücretle çalıştırılmaları dahi Suriyelilere bir lütfu olarak görülüyor. Ancak bir işyerinde çalışan bir Suriyelinin ‘hırsızlık’ yapması bir anda medyanın ana gündem maddesi olabilir.
Genel olarak getto; sosyal, kültürel, psikolojik ve tarihsel değerler bakımından birbirine benzeyen toplulukların gönüllü veya zorunlu nedenlerden dolayı aynı sosyal alan çevresinde yaşamalarının ürünüdür. İçe kapalı ilişkileri oluşturan getto toplulukları, kendilerini bulundukların sosyal gruplardan soyutlar, kendi içlerinde yeni bir sosyal düzen kurarlar.
Toplumsal göçlerin yarattığı en önemli sorunlardan biri de kentlerin merkezinde kendilerine özgü sosyal yaşam alanları oluşturan gettoların ortaya çıkmasıdır. Bütün göçmen topluluklarında bu durum sıklıkla görülür. İstanbul, Gaziantep, Urfa, Hatay, Kilis, Mardin, Adana ve Mersin gibi illerde Suriyelilerin önemli bir kesimi getto olarak tanımlayabileceğimiz alanlarda yaşamaktadırlar.
Bu kentlerde yaşayan Suriyelilerin belirli ilçe veya mahallelerde yaşamaya başlamaları bütünüyle sosyolojik ve sosyo-politik gerekçelerden ve ortamdan kaynaklanıyor. İstanbul’da Esenler, Bağcılar, Fatih, Sultanbeyli, Arnavutköy gibi ilçelerin ve bu ilçelerin de belirli mahallelerinin Suriyelilerin yaşam alanları haline gelmeleri ve Suriyelilerin bu bölgelerde sosyoekonomik ilişkilerde belirleyici bir grup haline gelmeleri, gettoların önümüzdeki yıllarda yaratacağı sorunlar bakımından bir fikir veriyor.
Gettolar, bilinçli, planlı örgütlenmiş çok yönlü projelerle aşılmadığı takdirde geleceğin önemli ‘suç’ merkezleri olarak önemli toplumsal ve kriminal sorunlar haline gelirler. Çünkü gettolarda yaşamaya başlayan insanların ekonomik, politik, toplumsal bakımdan önemli sorunlarla karşı karşıya kaldıkları bilinir. Bir devlet politikası olarak şekillenen ve dışlanma üzerinde kurulu ve özellikle göçmenlerin merkezinde olduğu gettoların (Yahudi gettoları hariç) genellikle uyuşturucu, fuhuş, şiddet gibi olayların yoğunluklu olarak ön plana çıktığı, mafyatik güçlerin etkin olduğu alanlar olarak tanımlanması yanlış olmaz. Hemen her ülkedeki gettoların tarihi incelendiğinden birbirine benzer ortak özelliklerin olduğu görülür. Bu nedenle Suriyelilerin herhangi bir nedenle oluşturduğu gettoların, eğitime dair ve bilimsel-toplumsal planlamaya dayanan projelerle sorun çözümlenmediği takdirde, Suriyelilerin önümüzdeki birkaç yılın önemli kriminal sorunlarının merkezine oturtulması kaçınılmazdır.
Suriyelilerin kovulması için yapılan protestolarla meselenin çözülmeyeceği çok açıktır ve bu yönelim yanlıştır. Doğrusu, adaptasyon ve bütünleşme dediğimiz çok yönlü stratejinin uygulanarak toplumsal uyumun sağlanması, birlikte yaşamanın içselleştirilmesidir.
Önümüzdeki yıllarda Suriyeli kökenli politikacılara, milletvekillerine, bakanlara alışmamız gerek. Göç sosyolojisinin yarattığı politik sonuçlar her zaman olumsuz olmaz. Tersine doğru ve bilinçli politikalarla çok daha olumlu sonuçlar doğurur. Farklı tarihsel-kültürel değerlere sahip etnisite gruplarının birlikte sorunsuz yaşamaları ve birbirinde öğrenmeleri klasik ulus kavramlarının da dağılmasında bir etken olur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.