Necmettin Ankara’ya döndüğünde Bingöl cezaevindedir. İki arkadaş tellerin arkasından görüşürler. Necmettin, Yapı İşçileri Sendikası’yla bağ kurar ve ODTÜ inşaatlarının örgütlenmesinde çalışmaya başlar; sendikanın Genel Başkanı seçilir ve Aliağa’ya gider. 26 yaşındadır
Yazının kapağındaki bu solmuş fotoğrafın, Kurtuluş’un 5. sayısında yayımlandığı tarihin üzerinden 49 yıl geçmiş. Deyin ki, yarım asır… Fotoğraftaki, kameraya arkası dönük, sol yumruğu havada, damalı gömlekli genç adam Bingöl Erdumlu’dur. Fotoğraf, 22 Ağustos sabahı, grev kapısında henüz 26 yaşındayken vurularak öldürülen Necmettin Giritlioğlu’nun cenazesinin Ankara’ya gönderildiği gün çekilmiş; 23 Ağustos 1970’te. Bingöl Erdumlu, yoldaşının arkasından grevci yapı işçilerine seslenmektedir: “Ona sıkılan kurşun ayrı bir anlam taşır. Bu, devrimci avının devamıdır. Belki bu eller, bir gün bizi de kurşunlayacaktır; ama kavgamız süreklidir. Emperyalizmin uşaklığını yapanlar bizleri tehdit ediyorlar.” Bingöl, grevin devam edeceğini açıklar.
Necmettin Giritlioğlu, ilk kez, henüz 23 yaşındayken Ereğli Demir Çelik Fabrikaları’nda yürütülen sendika kavgasında çok etkili bir işçi lideri olarak dikkatleri çekmişti. Maden-İş içinde, TİP içinde… MDD saflarında. O günlerde, fabrikanın bekâr lojmanlarında, servis otobüsünde kendi yaşlarında bir genç adamın, siyah kalın çerçeveli gözlüklerinin kalın camlarının arkasından etrafa dikkatle bakan gözleriyle karşılaşırdı Necmettin. Önce bir aşinalık sonra tanışma, yolda, yemekhanede, kantinde laflama ve arkadaşlık… “Necmettin Giritlioğlu’nun, sınıf hareketi içinde aynı siyasi hedeflere, o son âna kadar birlikte yürüyeceği yakın dostu, yoldaşı Bingöl Erdumlu’yla yolları böyle kesişmişti.” Ereğli’de, kurduğu Maden-İş Gençlik Kollarının başına geçmiş, TİP İlçe Sekreteri olmuştu Necmettin. Köy köy geziyor, maden ocaklarında bildiri dağıtıyordu. Sarı Metal-İş’i greve zorlayan ve grevin en ön safında olanların arasında da Necmettin ve Bingöl vardı. Hasan Özcan, Yakup Erdem, Ahmet Gecenoğlu, Osman Aslanbay, Yalçın Gülbiz… Grev, sarı sendikanın işverenle uzlaşmasıyla sonuçlanacak, Necmettin’in ifadesiyle sendika işçileri “pazarda yırtık ceket satar gibi satacak”, Bingöl işten atılacak, Necmettin, hâkim sınıfların Vietnam halkının mücadelesine karşı organize ettikleri Vietnam Sergisi’nin devrimci gençlerce tahrip edilmesinin ardından tutuklanacaktı.
Necmettin Ankara’ya döndüğünde Bingöl cezaevindedir. İki arkadaş tellerin arkasından görüşürler. Necmettin, Yapı İşçileri Sendikası’yla bağ kurar ve ODTÜ inşaatlarının örgütlenmesinde çalışmaya başlar; sendikanın Genel Başkanı seçilir ve Aliağa’ya gider. 26 yaşındadır.
Aliağa’da sürüp gelen çetin kavgaya, cezaevinden çıkınca Bingöl de katılır. Necmettin, Bingöl’e sendikada görev verir: “… hemen orada daktiloyla uyduruk bir şey yazmıştı bana, sendikada teşkilatlanma işlerinden sorumludur filan diye… Öyle bir kâğıtla dolaşıyorduk biz de” diye anlattı Bingöl Erdumlu. İsmet Demir mücadelenin içindedir, Tunç Gezgen, Demir Küçükaydın, Ali Tuncalı, Sefer Güvenç, Ali Karşılayan… Ve Ankara’da sol siyasette olduğu kadar tarihte de derin bir iz bırakacak olan bir hareket şekillenmektedir. Yusuf Küpeli, Münir Ramazan Aktolga Aliağa’ya gider gelirler. Arkadaşları Hüseyin Cevahir sendika yönetimine girer. Aliağa’da direnişler birbirini izleyecek ve nihayet 22 Ağustos sabahı grev pankartı şantiyenin kapısına asılacaktır.
…
Aliağa’da kıra açılırlardı Necmettin ve Bingöl zaman zaman, biraz da rahat konuşabilmek için. Deniz kenarında veya daha içeride kimsenin olmadığı bir yerde laflarlardı. “İki arkadaşın kafasında, işçi sınıfı içinde kalmak vardır. Aliağa’dan sonra İskenderun’a, Seydişehir’e giderek işçi sınıfı içindeki bağlantılarını yaygınlaştırmak, güçlendirmek… gerek kırsal kesimle gerekse kalıcı işkollarıyla -dev demir çelik, alüminyum fabrikalarındaki, rafinerilerdeki işçilerle- güçlü ilişkiler kurmak.” Hiçbiri olmaz oysa…
Ereğli’de, Ankara’da, Aliağa’da omuz omuza olmuş, hayallerini paylaşmış bu iki yoldaşın birlikte çekilmiş tek bir fotoğrafının olmaması ne kadar da hüzün verici. Geriye, Bingöl’ün, Necmettin’in cansız bedeni aralarından ayrılırken yapı işçilerine seslendiği bu fotoğraf kalır.
Biz olmasak gökyüzü, biz olmasak üzüm,
Biz olmasak üzüm göz, kömür göz, elâ göz;
Biz olmasak göz ile kaş, öpücük, nar içi dudak;
Biz olmasak ray, dönen tekerlek, yıkanan buğday,
Ayın onbeşi;
…
Yani bizsiz
Anne dizi, kardeş dizi, yâr dizi
Güzel değildir.*
Bu yazıyı, Necmettin, Bir Devrimcinin Hatırası kitabına küçük bir ilave olsun diye kaleme almak istedim. Ve ‘60’lardan kulaklarımızda kalan bir marşla bitirmek… “Gün doğdu hep uyandık… Siperlere dayandık…”
____________________
*Enver Gökçe
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.