Daha önceki zirvelerde her iki tarafın pazarlık sınırları oldukça genişti… Rusya bu noktada, Türkiye’nin cihatçıları İdlip’e gitmeye razı etmesi karşılığında, Türkiye’nin zaten Suriye denetiminde olmayan IŞİD ve YPG denetiminde olan toprakları işgal etmesine göz yumdu. Ancak gelinen noktada pazarlık sınırları oldukça daralmış durumda
Suriye’deki savaşa ilişkin Rusya ve İran ile yapılan beşinci zirve Ankara’da toplandı. Analizlere bakılırsa kafa karışıklığı oldukça yaygın. Önce şunu kısaca ekleyelim; Suriye savaşı emperyalist ve gerici bir savaştır, yani savaşın aktörleri, başta ABD, Rusya olmak üzere, hepsi de emperyalisttir ve savaştaki hedefleri gerici hedeflerdir. Yani demokrasi, özgürlük, bağımsızlık gibi hedefleri yoktur, tam aksine, Suriye’yi kimin, hangi emperyalist ülkenin denetleyip, sömüreceğinin savaşını vermekteler.
Türkiye’nin, Suriye macerasını meşrulaştırmak için kullandığı demogojik dili veri kabul ederek olguları anlamak mümkün değildir. Hükümet de bu dili, siz olguları anlayasınız değil kafanız iyice karışsın diye kullanıyor zaten. Analizlerinizi bu dile (ve Rusya, ABD vb. aktörlerin kullandığı demogojik dile) dayandırırsanız, Türkiye’yi bir gün Rusya’nın müttefiki, bir gün ABD’nin müttefiki sayan, en iyi ihtimalle Rusya ve ABD arasında bir denge politikası oynayan bir ülke olarak görürsünüz. Hâlbuki Türkiye Suriye’de Rusya ile düşman saflardadır, ABD’nin müttefikidir ve ABD politikaları gereği oradadır.
Kafa karışıklığının en fazla olduğu yer, Astana ve Soçi görüşmeleridir. Bu görüşmeler Türkiye devletinin bağımsız bir denge politikası güttüğünün kanıtı olarak gösteriliyor, ama gerçek bunun tam tersidir. Bu görüşmelerde Türkiye ve Rusya iki hasım olarak görüşmeler yapıyor, ortak olarak değil. Suriye’de fiziki olarak savaşan ana iki taraf var: Suriye devleti ve cihatçılar. Fiziki olarak savaşanlar cihatçılar ve Suriye ordusudur ama bu savaş doğrudan ABD ve Rusya arasında bir hegemonya savaşıdır.
Cihatçıları ABD’nin eğittiği ve silahlandırdığı biliniyor. Cihatçılar, Türkiye ve diğer bölge ülkelerinde kurulan kamplarda bizzat Amerikan ve İngiliz subaylar tarafından eğitildiler, silahlandırıldılar ve Suriye’ye gönderildiler. Ancak ABD’nin cihatçılarla beraber görünmesi en azından şimdilik politik olarak mümkün değil, bu yüzden onların hamisi olma işini Türkiye üstlenmiş durumda. Dahası, savaş tıkanmış durumda ve taraflar savaşı bitirmek için değil ama güçlerini yeniden toparlamak için görüşmelere ve ateşkese ihtiyaç duyuyorlar.
Astana görüşmeleri müttefik olmaya aday ülkelerin işbirliği görüşmeleri değildir, tam tersine sahada savaşan orduların garantörü olarak bu görüşmelerde bulunmaktadırlar ve her görüşme sonrası basına gülümseyerek poz vermelerine rağmen, daha bu pozlar yazılı basında görünmeden, birbirlerini sırtından hançerlemektedirler. Suriye hükümeti cihatçılara saldırmakta, Türkiye ise cihatçılara verdiği gelişmiş silahların sevkiyatını hızlandırmakta ve cihatçılar doğrudan Rus üslerini bombalamaktadırlar.
Bu konuda en çok konuşulan konuların başında S-400 meselesi gelmektedir ama bu olayı, Türkiye’nin Rusya’ya yaklaşması olarak okuyan kesim Türkiye basını dışında çok azdır. NATO ve ABD’nin böyle okumadığı kesin; ABD yönetimi S-400 meselesini politik bir sorun olarak görmüyor, sadece Rusya’ya ambargo yasasına takılan teknik ve yasal bir sorun olarak görüyor. O yüzden de Türkiye’ye ambargo meselesi konuşulmuyor bile. Sadece şimdilik kaydı ile F-35 projesinden çıkarıldı o kadar (Bazı ABD’li yetkililer S-400’ler aktif hale getirilmezse yeniden programa geri alacaklarını ifade etti zaten). Yani bırakın bunu politik bir sorun olarak görmelerini, kendi çıkardıkları yasayı bile uygulamıyorlar Türkiye’ye karşı. Son Ankara zirvesi düşman tarafların savaşa ilişkin bir zirvesiydi. Zirve öncesi Rusya tarafı İdlip’ten bir dilimi ele geçirmiş, cihatçılara yardım gönderen Türk ordusu konvoyu bombalanmış ve bazı cihatçı liderler öldürülmüştü. Tabii Türkiye ve ABD’nin Suriye topraklarında “güvenli bölge” oluşturmaya kalkmaları bir başka sorundu. Zirvede asıl olarak bu iki sorunun öne çıktığı anlaşılıyor.
Daha önceki zirvelerde her iki tarafın pazarlık sınırları oldukça genişti, Rusya tarafı Suriye’nin değişik bölgelerine dağılmış bulunan cihatçılardan kurtulmak istiyordu, Türk tarafı ise Suriye içinde toprak elde etmek, cihatçıları ise tek kuvvet olarak İdlip’te toplamak istiyordu. Rusya bu noktada, Türkiye’nin cihatçıları İdlip’e gitmeye razı etmesi karşılığında, Türkiye’nin zaten Suriye denetiminde olmayan IŞİD ve YPG denetiminde olan toprakları işgal etmesine göz yumdu.
Ancak gelinen noktada pazarlık sınırları oldukça daralmış durumda. Rusya ve Suriye İdlip’i dilim dilim ele geçirmeye kararlılar. Türkiye burada toplanan cihatçılardan bir ordu yaratmaya çalıştı ama bunu başaramadı, birincisi El-Nusra’yı denetim altına almayı başaramadı, ikincisi ise ÖSO’nun Rusya saldırılarına dayanma gücü pek fazla yok.
Ama en önemli nokta, Rusya tarafı “güvenli bölge”ye itiraz ediyor. Bunu Suriye toprağını işgal olarak değerlendiriyor. Artık Türkiye’nin işgallerine müsamaha gösterilmeyeceği açık. Yandaş basın Fırat’ın doğusuna karşı verilen demeçleri sanki sadece ABD’ye karşı yapılmış gibi gösteriyorlar ama asıl hedef aynı zamanda Türkiye’dir.
Sahaya bakıldığında ABD tarafının İdlip’i elinde tutması imkânsız gibi görünüyor. İdlip sonrası savaş YPG bölgesine ve Türkiye’nin elinde bulunan bölgelere gelecektir. Türkiye ve ABD “güvenli bölge” konusunda YPG üzerindeki baskılarını artıracaktır -ki Erdoğan tekrar işgal edebiliriz demeye başladı. ABD tarafını tek kurtaracak olan YPG bölgesinin İdlip’ten kovulan cihatçıları kabul etmesi ve savaşa yekpare olarak ABD ve Türkiye tarafında girmesi olacaktır ama bu mümkün mü zaman gösterecektir.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.