Bir dakikalık saygı duruşunda dahi bulunmayan ve “üçlü çeken” futbol toplumu, aynı zamanda kadının kendilerine emanet olduğunu söyleyen zihniyetin tribünlerdeki yansımasıdır. Sözümona Emine Bulut cinayetini protesto eden, lanetleyen bu tür olayların sonlanmasını isteyen “futbol toplumu” öncelikle, futbol müsabakalarında küfür ama daha çok da kadın üzerinden küfür etmemeyi, ana avrat düz gitmemeyi öğrenmek zorundadır
Emine Bulut cinayeti, kadın örgütleri, sosyal medya başta olmak üzere birçok duyarlı kişi ve kurum sayesinde kitlesel bir protesto ve lanetleme halini tetikledi. Emine Bulut cinayeti tek değil, ilk değil, son da olmayacak. Çünkü kadına yönelik şiddetin kültürel ve sosyoekonomik nedenselliği ve buna ilişkin tavır ve referans yönetici ve erk davranışları sürdüğü müddetçe, bu tür olayların son bulması olası ve olanaklı değil.
Muhtemeldir ki, “anne lütfen ölme” teması, yani bir çocuğun gözleri önünde bir annenin öldürülüşü ve çocuğun annesinin ölmemesi konusundaki masum ve haklı yakarışı, bu ülkedeki kadın cinayetlerinin ulaşabileceği trajedinin en üst düzeyidir. Elbette bütün ölümler ve öldürmeler birer trajedidir. Ama bu trajedi, öldürendeki kötücül oluşun geldiği boyut ile bir çocuğun iyicil çaresizliği, bir annenin öldürülmesi ile ilgili olarak ilk kez bu kadar ağır ve dayanması zor bir şekilde kesişmektedir.
Söz konusu “münferit” olmayan cinayet ile ilgili olarak bu hafta sonu “kadına yönelik şiddet ve cinayet konusuna dikkat çekmek ve farkındalık yaratmak” için Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) tarafından müsabakaların 1 dakika geç başlatılması uygulaması gerçekleştirildi.
Keza tribünler de ilgili pankartlar ve sloganlar ile söz konusu cinayete ve kadına şiddete karşı tavır sergiledi. Buraya kadar futbolun kadına yönelik olumsuzluğa karşı gösterdiği duyarlılığı onaylasak da bunun çok da sahici olmadığı ve esas amaca yönelik işlevsel olmadığını belirtmek zorundayız.
Neden? Hayatın içinde olsun, eğitim hayatında olsun önemli ilkelerden birisi “tutarlılıktır”. Yani, söylediğin ile başka bir söylediğin birbirini tamamlayacak. Düşündüğün ile yaptığın uyuşacak. Konuştuğunu yaptığınla pekiştireceksin.
Örneğin öğretmenlerin veya antrenörlerin çocuklardan ve sporculardan istedikleri olumlu davranışları, öncelikle kendilerinin sergiliyor olmaları, istemelerinden çok daha önemli ve etkilidir.
Emine Bulut cinayetini protesto eden, lanetleyen bu tür olayların sonlanmasını isteyen “futbol toplumu” öncelikle, futbol müsabakalarında küfür ama daha çok da kadın üzerinden küfür etmemeyi, ana avrat düz gitmemeyi öğrenmek zorundadır. Rakibini kadın üzerinden “becermemeyi”, “nasıl da koyduk” dememeyi, özetle seksist ifadelerin önce kadını aşağılamak olmadığını ve olamayacağını, daha sonra da kadın ilişkilendirmesi ile rakibi aşağılamanın zaten mümkün olmadığı ve olamayacağı bilinci, ahlakı ve kültürüne ulaşmayı öğrenmek ve bunu başarmak zorundadır.
Aksi halde herkes gibi futbol toplumu da Emine Bulut ve diğer kadın cinayetlerinin bir şekilde ortağı olmaktadır. Çünkü doğrudan veya dolaylı bir ikiyüzlülük, kötülük ve kötücüllüğün alan bulduğu ve kendini sürdürdüğü toplumsal / kültürel bir mecra da yaratmaktadır.
Futbolu erkek egemen bir toplumun kendini ifade aracı ve dahası egemenlik aracı olarak görenlerin ve o hale getirenlerin, kadın cinayetleri konusunda yapmaları gereken asıl iş, maçları 1 dakika geç başlatmak veya tribünlerde pankart açmak değil, futbolu kadınlara açmak ve futbolu eril iktidarın üretim ilişkilerindeki mülkiyet aracı olmaktan çıkarmaktır. Lakin bunu başarmayı bırakın 1 dakikalık saygı duruşunda dahi bulunmayan ve “üçlü çeken” futbol toplumu, aynı zamanda kadının kendilerine emanet olduğunu söyleyen zihniyetin tribünlerdeki yansımasıdır. Kadını eşiti değil, değerlisi gören bir ideolojinin, Emine Bulut üzerinden sergilediği ikiyüzlü kadın savunusundan umutlu olmamak gerek.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.