Göçün gerçek sebeplerinin, kendilerinin savaş ve sömürü düzeninden kaynaklandığı yarım dille söylense de Alman toplumunun geniş kesiminin bu durumdan faydalandığı gerçeği bilerek göz ardı ediliyor
Bir gemi iki moral anlayışı, Akdeniz’de boğularak ölen mültecilerin sorumluluğunu başkaları üzerine yıkmak ve diğerlerini günah keçisi yaparak ötekileştirmek özellikle liberal sol ve sosyal demokrat çevrelerde moda haline geldi. Şimdiki günah keçisi İtalya, daha doğrusu İtalya İçişleri Bakanı Matteo Salvini.
Geçmişte olanları unutmak ya da unutulmasa da görmezlikten gelmek liberal solun bulaşıcı hastalığı haline geldi.
“Sea-Watch” gemisinin kaptanı Carola Rackete Libya sahilinde 49 mülteciyi gemiye alarak İtalyan limanı Lampedusa’ya götürdü. Limana girmesi yasaklandı, ancak o bu yasağı dinlemeyerek limana yanaştı ve bunun üzerine tutuklandı…
Alman medyasında ve sosyal medyada kıyamet koptu. İçişleri bakanından dışişleri bakanına herkes bir şeyler söyledi, tehditler savruldu: “Sen kim oluyorsun da bir Alman kaptanı tutukluyorsun?”
Hikâyeyi biliyorsunuz.
Protestolar düzenlendi, yürüyüşler yapıldı, katılmayanlar ötekileştirildi, ırkçılıkla suçlandı. Sea Watch derneğine bağışlar yapıldı.
İnsanların böyle bir olayda tavır alması çok güzel bir şey, ve desteklenmesi gerek.
Benim umduğum ve gerçekleşmeyen bu mülteci olayının bir tartışmaya vesile olmaması ve sorumluluğun gerçekten İtalyanın sağcı bakanında mı yoksa bizim de biraz payımızın olup olmadığındaydı.
Biraz hatırlamaya çalışalım;
Her sene binlerce mültecinin Akdeniz’de kurtarılamayarak boğulanlar üzerine ya da Libya Sahil Güvenlik güçleri tarafından “kurtarılarak” Libya’ya geri getirilen (sadece bu sene başından beri 20 bin kişi) insanların akıbeti konusunda bir tartışmadan bilinçli bir şekilde kaçınıldı.
Ön planda tutulan Kaptan Rackete oldu.
Rakamlar ise başka bir hikâye anlatıyor.
Resmi kayıtlara göre kurtarılanların sayısı:
2014 | 2015 | 2016 | 2017 | 2018 | 2019 |
3.283 | 4.054 | 5.143 | 3.139 | 2.999 | 767 |
Kayda geçmeyen ölümlerin sayısının yukarıdakilerden çok daha yüksek olduğu biliniyor, sahile vurmayan cesetlerin büyük bir ihtimalle kuma gömüldüğü ya da balıklar tarafından yenildiği de.
Akdeniz’den Avrupa’ya gelen mülteciler sayında ciddi bir düşüş var.
2015 | 2016 | 2017 | 2018 |
1.015.877 | 363.425 | 172.324 | 116.647 |
Bunun başlıca sebebi Libya ve Cezayir’de mültecilerin denize çıkmasını engelleyen önlemler.
Alman toplumunu, her toplumda olduğu gibi iyiler ve kötüler ikilemine düşürmek çok kolay. 2017’den bu yana Avrupa Birliği, Libya’nın sahil güvenliği için 90 milyon avrodan fazla yardım yaptı. Denizde yakalanıp Libya’ya geri gönderilenler bir toplama kampında tutuluyor. Çok kötü koşullarda yüzlerce insan kapalı bir alanda kadınlı, erkekli ve çocuklu olarak sıhhi tesislerden yoksun olarak barınmaya zorlanıyorlar. Güçlü erkekler köle olarak, kadınlar seks kölesi olarak satılıyor.
2019 başından bugüne denizde yakalanan 3 bin üzerinde mülteci Libya’ya geri götürüldü ve kamplara kapatıldı. Haklarında hiçbir resmi işlem yapılmadı. Geçen sene geri götürülenlerin sayısı 15 bin idi. Orada tutulmalarının sebebi ailelerinden para koparmak ve onların tekrar Avrupa’ya yönelmelerini engellemekti. Zintan kentindeki kampta son 15 ayda 22 kişi tüberkülozdan hayatını kaybetti.
Burada yaratılmaya çalışılan kanı şu; Salvini kötü bir insan. Tamam onu anladık da “Ya siz nesiniz” diye sormazlar mı insana?
Daha bir sene önce Almanya Başbakanı Angela Merkel, Dışişleri Bakanı Heiko Maas ile Orta Afrika turu yapıp oradaki diktatörlere mültecilerin Avrupa’ya doğru yol almalarını engellemeleri için yüzbinlerce avro yardım, daha doğrusu rüşvet vermedi mi? 2018 yazında mülteci üst sınırı tartışması ile insanlara gına getiren İçişleri Bakanı Horst Seehofer şimdi çıkmış bir yandan Salvini’yi eleştiriyor, diğer yandan geri gönderemedikleri mültecileri hapse atma yasasını meclise sunuyor. Toplum, Salvini’nin aşırı sağcılığını tartışırken kendi bakanlarının radikal sağ görüşlerini kale almıyor.
Mali, Nijer, Çad, Tunus, Cezayir, Libya ile ikili anlaşmalar yaparak mülteci geçiş yollarını kapatmaya çalışan Alman hükümeti, bu ülkelerin hangi yollarla bunu yapacağını çok iyi biliyorlardı ve göz yummaktan kaçınmadılar. Sahra Çölü’ne sürülen binlerce mülteciden 20 binden fazlasının orada ölüme mahkum edildiğini görmezden geliyorlardı. Çölden kurtulanların çetelerin eline düşüp rehin tutulduğu, aileleri istenen miktar parayı gönder(e)mediği zaman yaşadıkları işkenceleri sadece bilimsel yayınlarda okuyabiliyorsunuz. Yandaş medyada Trump’ın, Salvini’nin salaklıkları üzerine yayım yapılarak Alman toplumunda on yıllardır yaratılmış “Çifte Moral” anlayışı güçlendiriliyor.
Sadece son 14 ayda Cezayir kadınlar ve çocukların da aralarında olduğu 13 bin mülteciyi çölün ortasında bıraktı. 48 derece sıcaklıkta, yakıcı güneş altında Nijer’e doğru yol almaya mecbur bırakıldılar. Birleşmiş Milletler[1] kurtarma ekiplerinin onları bulmasını beklediler. Kurtarılan bu 13 bin kişinin dışında ne kadar insanın çölde öldüğü bilinmiyor.
Alman kaptanlı bir Alman kurtarma gemisinin tutulması ve ceza almasını başta bakanlar olmak üzere Alman toplumu kabullenemez kılarken, Salvini İtalyan sularına izinsiz giren gemilere 10 bin ile 50 bin avro arası ceza verilmesini öngören bir yasa sundu ve daha büyük tartışmalara yol açtı. Alman toplumu ve siyasileri her fırsatta Salvini’nin kafasını isterken, 901 bin avro ceza ile tehdit edilen kurtarma gemisi “Open Arms”dan haberleri bile olmadı. Aynı olay İtalya’da olsaydı sanırım ırkçı Salvini paçayı kolay kurtaramazdı.
Neydi bunun sebebi? Hedefte bir Salvini yoktu. Olay İspanya’da geçiyor ve İspanya’da sosyal demokratlar hükümette. İtalya’nın, Malta’nın, Fransa’nın kabul etmediği ve haftalarca Akdeniz’de limanlara yaklaşamayan Aquarius adlı geminin Barcelona’ya yanaşmasına izin veren ve sonra kendini kurtarıcı ilan edip medyada etkili bir imaj yaratmaya çalışan Sanchez hükümeti çok geçmeden bir yasa ile İspanya limanlarına izinsiz yanaşan mülteci kurtaran gemilere 901 bin avro ceza verileceğini açıklıyordu. İlginç olan ise bu açıklama/mektup İtalya’da Alman gemisinin kaptanı Rackete tutuklandığı gün kurtarma derneklerine ulaştırmak için postaya verilmişti. Bugüne kadar Alman gemisinin durumu ile çok ilgilenen kesim bu konuda hiç konuşmuyor. Medyada tek kelime yok.
Bir yandan diğer Avrupa ülkelerini suçlarken, kendi yaptıklarını saman altı ediyorlar. Gönüllü geri gönderme programı ile ulaşılamayan sayıya zorla gönderme ile ulaşılmaya çalışılıyor. Yeni yasa ile mültecilerin toplumla ilişkisi kesilerek dayanışmayı engellemeyi ve zorla göndermelerden toplumun bilgilenmesini önlemeyi hesap ediyorlar. Toplama kamplarında zorla tutulan binlerce insanın dışarıya çıkması engelleniyor. Onlarca ülkeden gelmiş insanların kötü yaşam koşularında bir arada tutulması yeterli sağlık koşullarının olmaması, tedavi edilememeleri insanları yıpratıyor ve çeşitli psikolojik sorunları da beraberinde getiriyor.
Mülteciler iltica işlemleri bitene kadar bu toplama kamplarında kalmak zorunda. İltica alamayanlara gönüllü yada zorla geri göndermeden başka olanak kalmıyor.
Almanya’da Türkiye’den farklı olan bir şey de buradaki mültecilerin çok değişik ülkelerden gelmiş olmaları ve geldikleri ülkeleri gizli tutmaları onları kendi ülkelerine gönderilememesi sorunun yaratıyor. Bu duruma çare olarak Almanya, Afrika’nın herhangi bir ülkesi ile geri alma anlaşmaları imzalıyor. Tabi bu maddi yardımlar adı altında verilen rüşvetle oluyor. Kısacası bir çok mülteci kendi ülkesine değil herhangi bir ülkeye geri gönderiliyor.
Akdeniz’de boğulanların, çölde ölenlerin ya da çeteler tarafından fidyesi ödenmedi diye öldürülenlerin, köle olarak satılanların resimleri ya da filmleri kayda geçmemişse dünya basınında yer bulması imkânsız. Onlar da kendi istediklerinden değil sosyal medyanın baskısı ile yer veriyorlar.
Göçün gerçek sebeplerinin, kendilerinin savaş ve sömürü düzeninden kaynaklandığı yarım dille söylense de Alman toplumunun geniş kesiminin bu durumdan faydalandığı gerçeği bilerek göz ardı ediliyor. Mülteciler üzerine oynanan bu oyunları burada yaşayan göçmenler çok iyi tanıyorlar. Alman devletinin referans aldığı ırkçı politikaların geçmişi çok gerilere dayanıyor. Araç edilen şimdiki mülteciler tartışması toplumda var olan sağcı çifte moral anlayışı ile tazelenirken seçimlerde oyların büyük partilere kaymasını ummak bu partilerin içinde bulundukları çıkmazların bir göstergesi.
Dipnot:
[1] https://www.unhcr.org/desperatejourneys/#_ga=2.209484434.1212129773.1562747422-1128221811.1562747422 f
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.