Hem endüstriyel/ticari futbol diyeceksiniz hem de bunun koşullarını ve gereklerini yerine getirmekten aciz davranıp sadaka alma ve/veya dilenme yoluyla, kulübünüzü bir anlamda ipotek ederek durumu idare edeceksiniz. Böyle bir anlayış ile devam etmenin çok uzun vadede geçerliliği yoktur. Buna izin veren, çanak tutan ve bundan farklı boyutlarda rant devşiren herkes, esasen Türkiye futboluna ve kulüpçülüğüne ihanet etmektedir
Başta ve asıl olarak Süper Lig kulüpleri olmak üzere, profesyonel kulüplerin borçları bilindiği üzere devlet bankaları tarafından yapılandırılarak, uzun vadede ilk iki yıl anapara geri ödemesiz olmak üzere, beş yıl geri ödemeli olarak yapılandırıldı. Epey zamandır gündeme taşınmış olan konu, en sonunda kulüplerin yetersiz ve beceriksiz yönetilmelerinin ödüllendirilmesi biçimde gerçekleşmek üzere.
Türkiye Bankalar Birliği (TBB) tarafından yapılan açıklamada, “Futbol kulüplerinin idari ve mali yapılarının bir bütünlük içinde yönetilmesi amacıyla kulüplerimiz ile ilgili bankalar arasındaki yapılandırma çalışmaları devam etmektedir. Çalışmalarımız tamamlandıkça ilgili kulüplerimiz yasal prosedürler çerçevesinde açıklamalarını yapacaklardır” ifadelerine yer verildi. Söz konusu çalışmalarla futbol kulüplerinin mali bünyelerinin güçlendirilerek çağdaş bir yapıda faaliyet göstermelerini temin edecek kurallar ve ilkeler çerçevesinin belirleneceği aktarılan açıklamada, yeniden vadelendirmede ve yapılandırmada borçların silinmesi veya piyasa normlarının dışında fiyatlama yapılmasının söz konusu olmadığı belirtildi. Yapılandırmaya konu olan finansal borçların iki yılı anapara geri ödemesiz olmak üzere toplam beş yıl süre ile vadelendirileceği vurgulanan açıklamada, “Futbol kulüplerinin borçlarının bir bankaya devredilmesi söz konusu olmayıp her banka kendi kredi riskini yönetmeyi sürdürecektir. Bankalarımızın, kulüplerimizle ilişkisi ticari olup bundan sonra da aynı profesyonel anlayışla devam edecektir” denildi.
Her şeyden önce böylesi bir uygulama adil bir uygulamama mıdır? Elbette hayır… Neden adil değildir? Çünkü,
Birincisi; kulüpler aynı zamanda birer şirket ve/veya şirket iştirakleri ile yapılanmış işletmeler durumundadırlar. Şirket olarak kâr ederlerken başarılı ve kendine yararlı bu işletmeler, zarar ederlerken kamu bankaları tarafından desteklenen ve kolaylıklar sağlanan, bir anlamda zararları tazmin edilen ayrıcalıklı kurumlar olmaktadırlar. Bu durumda şirketleşmiş her işletme aynı hakka sahip olmalıdır. Peki, öyle midir? Elbette değildir. O halde birer şirket olan kulüplere yönelik bu ayrıcalık neden?
Tamamen siyaset ve spor ilişkisinin bir sonucu olan ve siyasetin spor ve futbol üzerinden kendi varlığı ve geleceğine yatırım yapma davranışı ile ilgili berbat bir uygulamadır bu. Türkiye futbolunu korumak ve kollamak adına asla tutarlı ve doğru bir yaklaşım değildir. Çünkü her şeyden önce kulüpler birer “asalak” yapı haline dönüştürülmekte, bağımlı yapılar haline getirilmektedirler. Asalak ve bağımlı yapılar kendilerini asla geleceğe taşıyamazlar.
İkincisi; bu kulüpler neden ve niçin borçlanmışlardır? Türkiye futboluna veya kulüplerinin geleceğine yönelik yatırımlar yüzünden mi? Hayır. Tamamen yönetimlerin gündelik ve sezonluk başarılar peşinde koşan popülist kararları yüzünden. Özellikle israf, savurganlık ve esas olarak da bütçelerine uygun olmayan fazla sayıda transferler yüzünden. Geliri ile gideri arasında denge kurmaktan ve bunun için gerekirse üç, beş, on yıllık programlar ortaya koymaktan kaçınan, çünkü esas olarak kendi prestijleri ve kendi özel ticari hayatlarına yatırım yapmak için oraya gelmiş yönetim kurulları ve başkanlardan oluşan kulüpçülük modeli ve anlayışı, Türkiye spor kulüpçülüğünün kronik sorunlarından birisidir.
O halde gündelik ve popülist ve yanlış kararlar yüzünden batma noktasına gelen şirketler neden ve niçin devlet, hazine ve kamu olanakları ile kurtarılıyorlar.
Üçüncüsü; 5 yıl boyunca borçları yapılandırılan kulüpler, bu borçları ödeme planı dahilinde ödeyecek mali programlarını sunarlarken, önlerindeki 5 yılda boyunca ne yapacaklar? Yeni transferler yapmayacaklar mı? Yapmayacaklarına dair bir garanti var mı? Elbette pahalı ve bütçelerine uygun olmayan transferler yapmaya devam edecekler. Bu durumda yeni gelir olanakları ve araçları mı yaratacak veya oluşturacaklar? Büyük bir olasılıkla hayır, çünkü bunun emaresi ve somut gelecek planlaması ve göstergeleri yok. Peki, yapılandırılan borçlar ile birlikte, yeniden gerçekleştirilen borçlar ne zaman ve nasıl ödenecek? Beş yıl sonra yine ve yeniden bir yapılandırma ile mi?
Bu şekilde Türkiye futbolu ve Türkiye spor kulüpçülüğü ne kalkınır ne büyür ne de gelişir. Bu şekilde, mirasyedi, asalak, muhtaç ve siyasi iktidarların kuklası bir yapı, daha da güçlenerek devam eder.
Meselenin asıl çözümü kulüplerin kendi bağımsız ve piyasa koşullarında var olabilmelerini sağlayacak yönetim ve yapılanmaya kavuşmalarıdır. Uyum sağlayamayanların, beceremeyenlerin önünde iki seçenek söz konusudur. Ya yok olup giderler ya endüstriyel spor ve futbol tercihinin gerektirdiği finansman modellerini tercih ederek yollarına devam ederler ya da yeni bir kulübü ve spor modeli ile kendilerini yeniden organize ederler. Bunun yöntemlerinden birisi özkaynak yönetimi ve kamusal spor bilinci ile hareket ederek, bir spor kültürü inşa etmektir.
Hem endüstriyel/ticari futbol diyeceksiniz hem de bunun koşullarını ve gereklerini yerine getirmekten aciz davranıp sadaka alma ve/veya dilenme yoluyla, kulübünüzü bir anlamda ipotek ederek durumu idare edeceksiniz. Böyle bir anlayış ile devam etmenin çok uzun vadede geçerliliği yoktur. Buna izin veren, çanak tutan ve bundan farklı boyutlarda rant devşiren herkes, esasen Türkiye futboluna ve kulüpçülüğüne ihanet etmektedir. Borçları kamu bankalarınca yapılandırılacak kulüplerin, yapılandırmadan sonraki ilk beş ve ikinci beş yıllarına iyi bakıldığında, hiç birisinin geleceğe yönelik 5 ve 10 yıllık ekonomik olarak hedefledikleri yer ve ulaşmayı hedefledikleri düzey ile ilgili özel bir çalışma ve kalkınma planlarının olmadığını görürsünüz. Bu kulüplerin birçoğu gelecek 5 yıl içinde daha borçlu duruma düşecekler, daha fazla ödeme güçlüğü çekecekler ve sonunda bir kısmı alt lige düşerken, bazıları da ya satılacak ya da dilenci ekonomi anlayışı ile devam edeceklerdir. Hiçbirisi asla Avrupa liglerinde boy gösteren, büyük ve önemli kulüpler olamayacaklardır.
Çünkü bankalardan sağlanan para, ileriye yönelik bir yatırım ve geleceği inşa etme ile ilgili bir kaynak olarak değil, geçmişin yanlışlarına, plansız ve programsız olarak gerçekleştirilen harcamalardan oluşan borçları kapatmak için sağlanmış bir devlet/kamu olanağıdır.
Unutulmaması gereken şudur; beceriksizliğin prim yaptığı hiç bir alan asla gelişime açık bir alan değildir. Türkiye futbolu zengin kasaba tüccarların kulüp başkanları olarak at koşturduğu ve yeni yetme işbirlikçi neo-con kulüp işletmecilerinin rant peşinde koştuğu bir kulüpçülük anlayışı ile gidebileceği yer öne siyasi iktidarlar, ardından kamu bankaları olacaktır.
Bu arada bir yanda bütün bunlar yaşanırken, öte yandan önümüzdeki 5 yılın yeni borçlanmaları, transfer çalışmaları ile son derece hızla devam etmekte ama buna karşın sözde liberal ve özgürlükçü ekonominin ve ticari futbolun kalemşoru olan onlarca spor yazarı, yabancı oyunu yasağına karşı canhıraş bir şekilde mücadele vermektedirler. Oysa mesele onların dediği gibi “yabanı yasağı” ile çözümlenecek bir mesele değildir ama “yabancı serbestliği” ile de çözümlenecek bir mesele olmadığı da yaşanarak öğrenilmiş olsa gerektir. Çünkü sorun yabanı sporcu sorunu değil, kendine yeterli bir ekonomiyi ve sporcu kaynağı oluşturamamış olma sorunudur. Bunun da çözümü “şampiyon olmak” amacı ve gerekçesiyle pahalı transferler değil, şampiyon olma yeterliliği sağlayacak tüm bileşenleri planlama, geliştirme, üretme, organize etme ve yönetme ile ilgilidir.
Son olarak Türkiye Futbo Federasyon (TFF), bir önceki başkanının ifadesiyle söz konusu bu yapılandırma projesinin hayata geçmesiyle birlikte kendilerinin tavizsiz bir şekilde denetim yapacağını belirtmiş, “Kimse kusura bakmasın. Bu aşamadan sonra federasyon olarak çok ciddi yaptırımlar uygulayacağız” demiş olmasına ise sadece gülmek gerekir. Çünkü kulüplerin borca batması, içinden çıkılmaz duruma gelmesi elbette kulüplerin kendi sorunu olsa da, futboldan sorumlu en üst yapı olan TFF, gerek oyuncu transferlerinin düzenlenmesi konusunda, gerekse Türkiye futbolunun özkaynaklara yönelik uzun vadeli gelişim planlamaları ve uygulamalarının hayata geçirilememiş olmasıyla ilgili esas sorumludur.
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.