Almanya’da Nazi örgütlerinin yabancılara ya da solculara karşı işlediği cinayetlerde istihbaratın refleksi maktulleri suçlamak, bu örgütler içindeki ajanları korumak ve cinayetin örgütlü politik bir cinayet olduğunu gizlemek şeklinde oluyor. Naziler bir Hristiyan Demokratı öldürünce iş değişiyor ancak bu kez de nedense dosyalara 120 yıl gizlilik getiriliyor
Aslında çok uzun bir hikâye. Hani insanın yazmak isteyip de nereden başlayacağını bilmediği türden…
Alman gizli servislerinin Nazi örgütlenmeleri ile olan ilişkileri cumhuriyet kurulduğundan beri varlığını koruyor.
Batı Alman Cumhuriyeti’nin ilk Başbakanı Konrad Adenauer, sol görüşlü insanlara getirilen meslek yasaklarına dair yaptığı açıklamalarla “yeni” kurulan devlet içindeki kadrolaşmanın nasıl şekilleneceğiyle ilgili izlenecek yolun ipuçlarını veriyordu.
1950’de çıkarılan yasalarla NSDAP (Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi) döneminde sistem içerisinde yer alan birçok bürokrat ve Nazi kökenli kadronun yeniden kamu görevlisi olarak kadrolaşmasının önü açıldı. Yeni şekillenen devletin başından itibaren anti-komünist duruşu sol ve sosyalist düşüncede olan kesimlerin sistematik olarak kamu görevlerinden uzak tutulmasını gündeme getirdi.
1970’lerde ise yükselen halk muhalefetinin ve 68 kuşağının önünü kesmek için ve binlerce sol eğilimli insanın kendi meslek alanında kamuda çalışmasını engellemek için çalışmalar yapılmış, SPD Adenauer’ın kararnamesinin devamı olarak görülen yeni bir yasa çıkararak sadece sol, demokrat, devrimci unsulara değil başka parti üyelerine, hatta hiçbir siyasi eğilimi bulunmayan kişilere dahi uygulamış ve bu insanlar kamu görevi dışında bırakılmışlardı. Burada açığa çıkan boşluk da sağa eğilimli kişilerle doldurulmuştu.
1972 yılının ocak ayında SPD ve Liberallerin (FDP) oluşturduğu koalisyon hükümetinin önerisi ile federal mecliste çıkarılan “Radikallerin kamudan uzak tutulması” yasası yürürlüğe girdi. Dönemin SPD’li Başbakanı W. Brand ve FDP’li Dışisleri Bakanı Genscher hükümeti tarafından çıkarılan söz konusu meslek yasağı ile, kamu görevlisi olan birçok sol görüşlü ve komünist memur, görevlerinden uzaklaştırıldı. Devlet içerisindeki sağ kadrolaşmanın yolunu açan, sol ve komünist düşüncede olan insanları kamudan meslek yasağı ile uzaklaştıran bu yasanın altında Sosyal Demokrat Parti’nin (SPD) imzası bulunmaktadır.
2 Haziran 2019 tarihinde Kassel Belediye Başkanı Hristiyan Demokrat Partisi (CDU) üyesi Walter Lübcke’nin öldürülmesinden sonra sürekli üstü örtülmeye çalışılan faşist çetelerin varlığı tartışması tekrar gündeme geldi. Nazi örgütlenmelerin işlediği cinayetler ve eylemler bugüne kadar hep örgüt suçu temelinde değil tek tek kişilerin eylemi olarak kabul gördü.
Bu cinayetin üstü de yine aynı açıklamalarla örtülmeye çalışılsa da katilin geçmişteki eylemleri ortaya çıkınca evdeki hesap çarsıya uymadı. Tescilli bir Nazi’nin örgütsel bir ağ içerisinde bu eylemi gerçekleştirmiş olması ve öldürülenin CDU üyesi olması Alman gizli servislerinin karartma alanını daralttı. Sorulması gereken soru şu: Öldürülen bir yabancı ya da solcu olsaydı şimdi ortaya çıkan detaylar paylaşılır mıydı? Hayır.
Yıllarca olayları karartma, üstünü örtme konusunda uzmanlaşmış “Anayasayı Koruma Örgütü” (Alman İstihbarat Örgütü) kurumlarının bu olayın da üstünü bir biçimiyle örteceğinden emin olabilirsiniz.
2000-2006 yılları arasında Almanya’da taşıyan sekizi Türkiyeli, biri Yunanlı olmak üzere 9 göçmen, Nasyonal Sosyalist Yeraltı Örgütü NSU tarafından hunharca katledilmişti. NSU örgütü içerisine Alman istihbarat örgütü elemanlarının da sızmış olmasına rağmen cinayetler kamuoyuna uzun yıllar boyunca yabancıların kendi içlerindeki mafya hesaplaşması olarak yansıtıldı. Ta ki NSU terör örgütünün bir çatışmada bir Alman kadın polisini öldürmesine kadar. Olayın vahameti o vakit ortaya çıktı. Çeşitli eyaletlerde işlenen cinayetlerin tümünde, anayasayı koruma kurumları ve polis, delilleri karartıp soruşturmaların yönünü saptırarak katillere destek vermiş, işlenen suçların karartılmasına sebep olmuştu.
Federal Alman Devleti, 16 eyaletten oluşmakta. Her eyaletin birer “Anayasayı Koruma Örgütü” bulunmakta. Bu kurumlar arasında işbirliğinden söz etmek imkânsız gibi. Ortaklaşa yaptıkları tek şey izlenen gruplara sızdırdıkları ajanlarını korumak için dosyaları yok etmek, yanlış bilgileri yaymak. Bu olayda da aynısı yaşanıyor. Katilin 2000-2006 yılları arasında 10 kişiyi katleden NSU çetesi ve onu destekleyenlerle yakın ilişkide olduğunu gösteren delillerin karartılma olasılığı yüksek görünüyor. Ellerindeki deliller evrak imha makinesinden geçirilmiş gibi. Evrak imhası “Anayasayı koruma” kurumlarının ellerini göstermemek, özellikle de siyasi gruplar içine yerleştirdikleri ve milyonlarca avro ödeyerek “satın aldıkları” örgüt üyelerini korumak için başvurdukları yöntemlerin başında geliyor.
NSU terör örgütünün 10 kişiyi katlettiği, bombalı saldırılarda 43 kişinin yaraladığı eylemleri, bir yandan banka soygunları diğer yandan da yandaşlarının yardımları ile gerçekleştiği bugün bilinmekte. Anayasayı Koruma Örgütü ve polisin, bilinçli bir şekilde bu cinayetler arasında bir ilişki kurmazken yıllarca cinayete kurban giden göçmenlerin aile yakınlarını suçlaması ve zan altında bırakması olayları kişisel kine, uyuşturucu ticaretine ve mafya bağlantısına kadar götürmesi bahsettiğimiz karartmanın somut örneğidir.
Düşünün bir kere, NSU cinayetlerin işlendiği bir kafede katil içeriye giriyor, işyeri sahibini kafasına sıkarak öldürüyor ve kafeyi terk ediyor. İlginç olan bu esnada kafede Temme isimli Alman istihbarat görevlisi bulunuyor ve bu durum yıllar sonra ortaya çıkıyor. İçeride oturan anayasayı koruma ajanı Temme’nin bu olanlardan hiç haberi olmuyor. Üç maymunu oynuyor, çıkıyor, gidiyor. Hesabı nasıl ödedin, diye soran da olmuyor. Yine sonradan üstü örtülen diğer bir husus da istihbarat ajanı Temme’nin cinayetin işlendiği gün şimdiki cinayetin sanığı olan Gärtner ile birkaç kez telefonda görüşmüş olması. İşin ilginç yanı bu durumla ilgili o dönemde de şimdi de hiçbir resmi işlemin yapılmamış olması. Aynı şekilde kimlerin bu cinayetlerde yardımcı olduğu, silah temin ettiği, kimlerin lojistik yardım sunduğu yeterince araştırılmadı. Ama ne hikmetse 2 Haziran 2019 tarihinde işlenen Lübcke cinayetinde kullanılan silahı temin eden kişiler çabucak ortaya çıkarıldı.
4 Kasım 2011 tarihinde NSU’nun iki üyesi Mundlos ve Böhnhardt, kiralık bir karavanda ölü bulunuyor. İntihar süsü verilmiş şaibeli bir son. Üçüncü üye Zschäpe, haberi alınca Zwickauer’daki kiralık örgüt evini yakarak ortadan kayboluyor. Evde arama yapan ekipler elde ettikleri veriler doğrultusunda ilk kez olarak yıllarca üstü örtülmeye çalışılan cinayetler arasındaki ilişki ortaya çıkıyor. Zschäpe yakalanıyor ve Münih’te yargılanıyor.
Detaylara baktığınızda anayasayı koruma kurumlarının ve soruşturmayı yapan polislerin delilleri karartma çabaları, yanlış suçlamaları ve öldürülen insanların ödediği vergilerden Nazilere aktarılan milyonlarca avroyu görebiliyorsunuz. Mahkeme Zschäpe’ye müebbet hapis cezası verirken anayasayı koruma kurumlarının bir isteğini de yerine getiriyor. NSU dosyalarına incelenmesine 120 yıllık bir yasak getiriliyor.
Oysa olayların açığa çıkarılması, zanlıların Nazi Terör Örgütü NSU çevreleriyle olan ilişkilerinin aydınlatılması için dosyaların incelenmesine ihtiyaç var. Peki bu dosyalarda ne var ki 120 yıllık bir yasak getiriliyor? Üstü örtülmek istenen nedir? Çeşitli eyaletlerde oluşturulan araştırma komisyonlarının birçok bilinmeyeni ortaya çıkarmasına rağmen, cinayetlerde anayasayı koruma kurumlarının rolü halen ortaya çıkarılmış değil. Bugün Lüpcke olayında görüldüğü gibi cinayete kurban giden içlerinden biri olunca, yıllarca susanlar bile ses vermeye başladılar. Her ne kadar bu durumda bazı siyasilerin çabaları olsa da devletin “Bekası” söz konusu olunca burada da birden görülmeyen duvar oluşmaya başlıyor.
Aşağıdaki ilk iki linkte Almanya’daki NSU yargılamalarına dair fikir edinebileceğiniz içerikler var. Üçüncü linkte ise 120 sene dava dosyalarına yasak koyan bu tür hakimlerin bulundukları mevkiye nasıl geldiklerini göreceksiniz.
1) https://www.dw.com/tr/nsu-kurbanlar%C4%B1-kimlerdi/a-44601163
2) https://www.dw.com/tr/nsu-davas%C4%B1nda-karar-a%C3%A7%C4%B1kland%C4%B1/a-44627313
3) http://sendika63.org/2019/06/alman-demokrasisinin-on-ve-arka-cephesi-550903/
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.