Dünyaya gelecek felaketler karşısında hazırlık yapmak yerine insanı ve doğayı sömürüp baştan çıkaran bu sistemi değiştirmek için çaba harcamak daha akıllı olmaz mı?
Yaşamda kalmacıların sitesinde şöyle yazıyor: “Yaşam bir oyunsa, kuralı yaşamda kalmaktır.”
Yaşamda kalmacılar dünyanın ya da bir bölgenin başına gelebilecek felaket karşısında yaşamda kalmak için ne yapılması gerekir üzerine düşünce üreten kişi ya da gruplardır. Kimileri bu eğilimi zenginlerin eğlencesi olarak ele alırken, kimileri de özellikle dünyanın önümüzdeki yüzyılda daha fazla karşılaşabileceği küresel ısınmanın sonuçlarına bakarak yaşamda kalmanın çözümlerini araştırmaktadır. “Yaşamda kalma çantası” adı altında bu işi pazarlayanlar da vardır.
2011 yılında 500 bin yaşamda kalmacının hazırlık içinde olduğu söyleniyor.
Yaşamda kalmacılığın “felsefesi” içinde kişisel dürtüyle hareket edenler kadar anarşist, faşist, dinsel ve çevreci düşüncelerle hareket edenlerde vardır.
Felaketlerin türü de zamanla değişir. Temelinde korku vardır. Korku ise doğal felaket olduğu kadar uzaylıların dünyayı işgali, ekonomik bunalım, çatışma ve savaşlar, yabancıların, göçmenlerin ülkeyi işgali, komünizm tehlikesi, çevre felaketleri olabilir. Dini ögeler de eksik değildir. “Dünyanın sonu gelecek, mahşere hazır olun” iletileri devreye girer. Maya takvimi dünyanın sonunu söylemiştir ve hazırlıklı olmak gerekir gibi söylenceler yayılır. Gezegenler sıralandığında artık yapacak bir şey yoktur. Yaşamda kalma çantanız hazır olmalıdır. 2000 yılına geçişte söylentiler çoğalmıştır.
Bu konuda yazılan romanları, çevrilen filmleri, TV dizilerini (Survivor) saymayalım. Filmlerde felaketler hep önce ABD’nin başına gelir. Yaşamda kalmacılığın düşüncesi de burada patlar.
Kısacası dünyanın geleceğindeki korkuya direnmeye eşlik etme hareketinin değişik düşünceler altında (dinsel, fanatik, aşırı uçlar, faşist, çevreci) ortaya çıkması ve propagandasıdır. Düşsel ile kolektif uyarı arasında bir yerde yer alır.
Yaşamda kalmacılığın ilk düşüncesinin Georges Hébert ve hareketi olan Hébertizm olduğu söyleniyor. 1900’lü yılların başında yaşamda kalmak için doğal yöntemlere başvurmak ve doğada güçlü kalabilmek içinde fiziki çalışmalar yapmak gerektiğini belirtir. 700 kişinin volkan patlamasında kurtarılmasında eşgüdüm sağlar ve yaşamda kalmacılığın ilk adımlarını atar.
Arkasından Amerikan Nazi Partisi, Scientology tarikatı ve Şeytan Kilisesi üyesi Kurt Saxon gelir ve deyimi yaratır. Dünya kaybolacaktır, hazırlıklı olmak gerekir; tabii onun kurallarına göre. İlk deneyimler kişisel olup, pahalılık, açlık, enerji bunalımı, nükleer savaş, komünizm tehlikesi karşısında yaşamda kalmak için çözümler aranır. Gaz, elektrik kesintisinde, sel geldiğinde neler yapılmalı anlatılır. Mağazalara hücum etmek yerine önceden hazırlık yapılır.
1980-2000 yıllarında tehlikeler değişir; terörizm önem kazanır, nükleer güçlerin artmasıyla nükleer kış ya da mahşerden söz edilir. Nüfus artışı yeniden gündeme gelir. Olay dinsel-mahşervari boyutundan çıkarak toplumbilimsel boyut kazanır.
2000’li yıllar felaket, daha doğrusu çevresel felaketler yıllarıdır: Fırtınalar, Fukuşima olayı, okyanusların yükselmesi, salgın hastalıklar (domuz, kuş gribi) daha çok korku yaratır. Kültür yoluyla (medya, TV dizileri) daha görünür olur ve günlük yaşama girer. Daha önce aşırı sağ, dinsel, yeraltı hareketi ve tarikatların elinde olan (özellikle ABD’de) yaşamda kalmacılık altkültürden genel kültüre atlar. Yeni yaşamda kalmacılık adını alır ve adına etkinlikler düzenlenir.
Dünyanın sonu gelecek gelecek diye değil ama kapitalist sisteme karşı bağımsız olma isteği de çıkar.
Eskiden daha iyiydi, atalarımız gibi yaşarız arzusuyla doğada yaşama ve teknikleri önerilir.
ABD ve Kanada’da daha çok “prepping” akımı, yani öngörülü olma akımı yaygın iken Avrupa’da daha çok “sürdürebilir özerklik” (permakültür, yeşil enerji, sürdürülebilir konut) kavramı öne çıkar.
Bugün nüfusun çoğunluğunun kentlerde yaşadığı bir dünyada kentsel nüfus doğaya kaçarsa, doğa bu nüfusu kaldırabilir mi ve doğaya ne gibi zararlar verilebilir sorusu ise yanıtsız kalmaktadır.
Dünyaya gelebilecek felaketler karşısında birtakım zenginler ıssız bölgelere ya da adalara kaçarak kurtulacaklarını sanıyorlar ve bu amaçla yer satın alıp betondan yer altında sığınaklar inşa ediyorlar.
Fakire ise şükredip öbür dünyada yer bulmak düşüyor. Bu zaten çoğu iktidarların önerisi.
İnsanlar yaşamda kalma, doğada yalnız yaşama tekniklerini öğrenmeye çalışıyor. Bunun için kurslara gidiyor, kimileri özel ders veriyor; su temin etme, barınma, avlanma, doğadaki gıdalar öğreniliyor.
Yaşamda kalma çantaları pazarlanıyor. Tedavi, ilkyardım nasıl yapılır, doğada güvenle nasıl dolaşılır anlatılıyor.
Orduda uygulanan askeri tekniklerden yararlanılır. Komandoların doğadaki yaşamları, çabaları anlatılır. Kimileri altın saklamayı önerir. Para felaketle kaybolacaktır ya!
Hatta kimileri göz ameliyatı olup gözlükten kurtulmak ister. Gözlükçülerde artık olmayacak ya! Silahını hazırlayanlar da çok. Avlanmak gerekecektir. Bir de yağmacılardan korunmak lazım. Öyle ya; gelir sizin gıdalarınızı çalabilirler ya da yardım çantanızı.
Ev, apartman içinde bitki nasıl yetiştirilir öğreniliyor. Bakkallar, marketler kapanacaktır artık! Evde gıda stokları hazırlanıyor.
Dünya kaybolacaksa hazırlık neye yarar?
Dünyanın başına neden bu felaketler geliyor ve nedenleri nedir diye sorup çözüm bulmak daha akıllıca olmaz ve dünyayı kurtarmaz mı?
Kapitalist dünya, sanayi-kentsel, küresel uygarlığının ürünü değil midir felaketler?
Yaşamda kalmacılar geri zekalı, aptal olmadıklarına göre biraz da bu yönde düşünemezler mi?
Dünyaya gelecek felaketler karşısında hazırlık yapmak yerine insanı ve doğayı sömürüp baştan çıkaran bu sistemi değiştirmek için çaba harcamak daha akıllı olmaz mı?
Yarın bugünden iyi olacak mı?
Bir iki kitap:
Kaynaklar:
Sendika.Org, yayın hayatına başladığından bu yana işçi sınıfı hareketinin, solun ve genel olarak toplumsal muhalefetin gündemine ilişkin, farklı politik perspektiflerden düşünsel katkılara açık bir tartışma platformu olagelmiştir. Sitemizde yayımlanan yazılar yayın kurulunun politik perspektifiyle uyumluluk göstermeyebilir. Amacımız, mücadelenin gereksinim duyduğu bilimsel ve politik bilginin üretimini zenginleştirecek tüm katkılara, yayın ilkelerimiz çerçevesinde, olabildiğince yer verebilmektir.